Bir olayı, duyguyu, düşünceyi, tasarıyı söz ya
da yazıyla aktarmaya anlatım denir. Söz ya da
yazıyla anlatıma yönelirken kurgulanan amaca,
dinleyecek ya da okuyacaklar üzerinde
bırakılmak istenen etkiye göre kullanılacak
yönteme anlatım biçimi denir.
Sanatsal Anlatım
Çoğunlukla yazınsal türlerde karşımıza çıkan
bu anlatım biçimi adından da anlaşılacağı
üzere sanat amaçlıdır. Betimleme ve öyküleme
olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Betimleme ( İzlenim Kazandırma, Tasvir
Etme)
Duyulara dayalı anlatım biçimidir. Bir varlığı,
nesneyi ayırıcı nitelikleriyle anlatabilmek için
kelimelerle resim yapar gibi anlatma, varlığı
görünür kılmadır.
“Gıcırdayan tahta merdivenlerle çıktığımız üst
katta karşımıza kapısı ardına dek açık kocaman
bir oda çıktı. Yerde antika sayılabilecek el
dokuması kırmızılı lacivertli bir halı seriliydi.
Karşı duvara dayalı konsolun üzerinde
Saksonya lambaları duruyordu. Köşedeki
minderin üzerinde Tekir dört ayağını germiş
uyuyordu, bu odanın hâkimi benim, der
gibiydi.”
Betimleme ikiye ayrılır:
Açıklayıcı (Öğretici) Betimleme: Öğretici
niteliktedir. Coğrafya kitaplarındaki yer
anlatımları buna örnektir.
“Bu bölge Anadolu’nun Akdeniz kıyıları
boyunca genişliği 120-180 km arasında
değişen bir şerit meydana gelir. Batıda Ege
Bölgesi’ne komşu olur…”
İzlenimsel (Sanatsal) Betimleme: Sanat amaçlı
olduğundan mecazlar, öznellik, benzetme,
somutlama gibi söz olaylarıyla yapılır. Roman,
öykü, şiir… türlerinde kullanılır, genellikle
özneldir.
“Birden havada karanlığı bir ustura gibi acısız
ve bellisiz yaran bir beyaz şimşek parladı.
Rüzgârın ıslaklığı içinde dumandan bir kol, bir
ışıklı sis sütunu keramet gösteren nurdan bir
asa gibi uzandı; ardından tatlı, cilalı bir güneş
açtı.”
Portre: İnsan betimlemelerine portre denir.
İnsanın dış görünüşüne yönelik betimlemeye
fiziksel portre, iç dünyasına yönelik
betimlemelere ise ruhsal portre denir.
2. Öyküleme
Öyküleme yaşamı eylem içinde görme ve
göstermedir.
Söylenmek istenenleri süreç
içinde gelişen bir olaya, yer ve zamana
bağlayarak dile getirmedir. Olay ve varlıklar
hareket hâlinde anlatılır. Tarih, anı, biyografi,
otobiyografi, gezi, roman, öykü gibi türlerde
kullanılır.
Amaca göre öyküleyici anlatım ikiye ayrılır.
Açıklayıcı Öyküleme
Öğretici niteliktedir. Bilgiler oluş sırasıyla
verilir. Amaç anlatılan konuda okuru
bilgilendirmedir. Öğretme, bilgi verme
amaçlanarak yapılır.
“Mustafa Kemal, Anadolu ve Trakya’daki
cemiyetleri birleştirmek istedi. Bunu sağlamak
için milleti temsil eden bir kurul
oluşturulmalıydı. Bu amaçla Amasya
Genelgesi’ni yayımladı.”
İzlenimsel (Sanatsal) Öyküleme
Roman, öykü, tiyatro, senaryo, anı, günlük gibi
yazın türlerinde bu tür öykülemeye
başvurulur. İçerisinde betimlemelere az ya da
çok yer verilir.
“Kalktığımda yağmur dinmişti. Yağmurun gece,
evimizin teneke damına hızlı hızlı düşmesi beni
epey korkutmuştu. Üç dört gün kapıdan dışarı
çıkamayacağımı sanmıştım ama durmuştu işte,
sıcak bir de rüzgar esiyordu, lodos olmalıydı.
Okul, İstanbul’dan gelecek iki öğretmeni
beklediği için başöğretmenin buyruğuyla bir
hafta kadar kapatılmıştı. Evde oturmak belki
iyiydi ama canımı sıkıyordu. Odun kesmek,
öküzleri sulamak, gübreleri küreyip bahçeye
atmak…”
Anlatıcının Bakış Açısı
Bakış açısı; bir olay, konu veya düşünce
incelenirken izlenen belirli yön demektir. Bir
konuyu, bir olayı, bir durumu anlatmaya karar
veren bir yazar, öncelikle bir bakış açısı tercih
eder. Yazar, hangi duyguyu vermek istiyorsa o
anlatıcıyı seçer.
Hâkim (Egemen- İlahi- Tanrısal) Bakış Açısı:
Anlatıcı her şeye hâkim durumdadır, her şeyi
bilmektedir. Olayları, durumları, kahramanları
ve bunların zihinlerinden geçeni, niyetlerini, iç
dünyaları ile ilgili ayrıntıları bilir.
“Düş, Varka’yı iyice sarıyor. Taburesinden
kalkıp içten gülümsüyor, gözlerini kırpmadan
odanın içinde dolaşmaya başlıyor. Ellerini,
ayaklarını zincire vuran bebekten biraz sonra
kurtulacağını düşünmek rahatlatıyor onu.
Çocuğu öldürdükten sonra uyuyacak,
uyuyacak, uyuyacak.”
-Besleme, A.Çehov
Çehov’dan alınan bu öyküde anlatıcı üçüncü
tekil şahıstır. Anlatıcı sadece bir gözlemci değil,
kahramanın zihninden geçenleri de çok iyi
bilen, olaylar silsilesinde daha sonra nelerin
meydana geleceğinden de haberdardır.
Kahraman Bakış Açısı:
Anlatım, birinci ağızdan yapılır. Olayların
kahramanlardan biri tarafından anlatıldığı
bakış açısıdır. Anlatıcı olayları yaşayan ve
değerlendirendir.
“Söz vermiştim kendi kendime. Yazı bile
yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan
başka ne idi? Burada namuslu insanlar
arasında sakin ölümü bekleyecektim. Hırs,
hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum
tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum.
Adanın tenha yollarında gezerken canım
sıkılırsa küçük değnekler yontmak için
cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi
yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm.
Yazmasam deli olacaktım.” -Haritada Bir Nokta, Sait Faik
Tanık
( Gözlemci- Müşahit- Kamera) Bakış Açısı
Anlatıcı olayları sadece izler konumdadır.
Nesnel bir bakış açısı sağlamak için
kahramanlarını eşit mesafeden gözler. Anlatım
üçüncü ağızdan yapılır.
“Bu adam Marchienmes’ten yola çıkmıştır.
Sırtında yıpranmış ince bir ceket, ayağında
kadife pantolon, soğuktan tir tir titreyerek
geniş adımlarla yürüyordu. Damalı bir
mendilden yapılan çıkını çok rahatsız ediyordu
onu. Doğu rüzgârının kamçılayarak morarttığı
şiş ellerini cebine sokabilmek için çıkını kâh bir
koltuğunun, kâh öbür koltuğunun altına
sıkıştırıyordu.” -Germinal, Emile Zola
3. Açıklama
Ele alınan konu, kavram tektir. Öğretme, bilgi
verme amacıyla bir konu, bir düşünce veya bir
kavram anlatılır. Düşünce bunun etrafında
yoğunlaşır. Makale, fıkra, söyleşi, deneme,
eleştiri, biyografi gibi türlerde, düşünce
yazılarında görülür.
“Şiir, kelimelerle güzel şekiller kurmak
sanatıdır. Sözcük; annedir, dosttur, kadehtir,
hasrettir, hayaldir; bir rengi ve tadı olan
nesnedir. Sözcük, insanoğlundan haber verir.”
4. Tartışma
Düşünce ve kanıları değiştirmek amacıyla iki
varlık, iki kavram, iki olay ya da aynı kavrama
ait iki ayrı bakış açısı ele alınır. Bunlardan biri
savunulur (tez), diğeri çürütülmeye çalışılır
(antitez).
Tartışmalarda savunulan görüş bizi ana
düşünceye götürür.
“Dil özleşmesine karşı olanlar derler ki dil
özleşirse babalarla oğullar anlaşamaz olurlar.
Oysa asıl korkulacak durum babalarla oğulların
hiç çatışmasız, uyum içinde yaşıyor olmalarıdır.
Gelişen uygarlık içinde çatışma olmasından
daha doğal ne olabilir.”
DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI
BENZETME:
Betimlemede ve öykülemede sıkça kullanılır.
Aralarında ortak özellik bulunan iki varlıktan,
ortak özellik yönünden güçlüye benzetilir.
“Öykü, takip edilecek bir yol değildir. Bir eve
benzer. İçine girip bir süre orada kalır,
sevdiğiniz yere oturur, odaların ve koridorların
bağlantılarını, dış dünyanın pencereden nasıl
göründüğünü keşfedersiniz.”
Bu parçada anlatımı güçlendirmek ve
somutlaştırmak amacıyla öykü “ev”e
benzetilmiştir.
Benzetmede önemli olan benzetme yönüdür
çünkü benzetme yönü düşünceye götürür.
Çocuğun yaramazlık yapmayanı uçamayan
martıya benzer. (Benzetme yönü:
hareketsizlik)
ÖRNEKLENDİRME:
Soyut bir düşünceyi, duyguyu somutlaştırmak,
ileri sürülen düşünceye inandırıcılık sağlamak
amacıyla başvurulan bir yöntemdir. Açıklama
ve tartışmalarda sıkça başvurulur.
“İroni ile bir anlamda derecelendirme yapılır.
Birine dümdüz “çirkin” demek varken “ dünya
güzeli” denmesiyle ona sadece çirkin
denmekle kalınmaz; aynı zamanda güzellikle
arasındaki mesafenin de açıklığına dikkat
çekilir.”
Örneğimizde ilk cümlede verilen yargının
anlaşılır kılınması, somutlaştırılması amacıyla
ironiyle derecelendirmenin nasıl yapılacağı
örneklendirilmiştir.
KARŞILAŞTIRMA:
En az iki varlık, kavram ya da olay benzerlik ve
karşıtlık yönleriyle ele alınır. Karşılaştırmalarda
karşıtlıklardan, benzerliklerden ve
ilişkilendirmeden yararlanılır.
Ayşe bizden daha başarılıydı.
Bütün öğrenciler sınava hazırlanıyor, sen ise
geziyorsun.
“İroni ile mizahın aksine bir komikliği
yakalamaktan ziyade, insanı/okuyucuyu
sarsmak hedeflenir ve insanın gerçek
karşısındaki kayıtsızlığına vurgu yapılır. Bu
nedenle ironik anlatımda (eğer ortaya
çıkıyorsa) gülünçlük amaç değil sonuçtur. İroni,
kimi zaman da incitici gerçeklere “neşe”
katmaktır. Bir gerçeğin, bir doğrunun neşeye
büründürülmesidir.Muhatabını acı acı
güldürmeyle dışlaşır.”
TANIK GÖSTERME (ALINTILAMA):
İleri sürülen düşünceye inandırıcılık
kazandırmak için konuyla ilgili, uzman bir
kişinin adı verilerek sözleri doğrudan aktarılır.
Bu sözler genellikle tırnak içinde verilir.
Bir alıntı, bir söz aktarımı olmaksızın kişi
adlarının unvanlarının aktarımı tanık gösterme
değildir.
SAYISAL VERİLERDEN YARARLANMA:
Daha çok bilimsel yazılarda başvurulur.
Genelgeçer doğrular, istatistik değerler
kullanılır. Konu somutlanmış, kanıtlanmış olur.
“1930’lu yıllarda metinlerde kullandığımız
Türkçe sözcük sayısı %30 civarındayken bugün
bu rakam %70’lere ulaşmıştır. Demek ki
yabancı sözcüklere Türkçe karşılıklar bulmada
arılaştırma hareketini başarıya ulaştırmada
epey yol almışız. Fakat daha alınacak çok yol
var.”
TANIMLAMA:
Bir nesneyi veya kavramı özellikleriyle belirten,
onun ne olduğunu açıklayan cümlelerdir.
“Nedir?” sorusuna cevap verir.
Eğitim bireyin davranışlarında kasıtlı ve
istendik değişiklik oluşturma sürecidir.
SAYIP DÖKMELERE YER VERME:
Bir işin türlü hâllerini, bir şeyin bütün
parçalarını zihne çarpacak şekilde art arda
sıralayıp söylemek sayıp dökme olarak ifade
edilir.
“Bir mühendisi, bir doktoru, bir şairi hatta
ismini bile ömrünüzde işitmediğiniz herhangi
bir mesleğe mensup birini, hiç anlamadığınız
bir işten dolayı beğenir gibi olursunuz.”
SORULARA BAĞLAMA:
Anlamı güçlü kılmak, anlatımı çekicileştirmek
için duygu ve düşüncelerin anlatımında soru
cümlelerinden yararlanma yöntemidir. Amaç
soruların cevabını almak değil anlatımı
canlandırmaktır.
“Bir hayvan rüya görse ne görür? Bizim
atasözümüzde dile getirilmiştir. “Aç tavuk
rüyasında darı görür.” derler. Bir de eşek de
rüyasında görse görse kendisini çayıra
salıverilmiş olarak görür. Başka ne görecek?
Çayır çimen rüyasını eşeğe verince insana ne
kalıyor? Ona da insanca rüyalar ve elbet
kâbuslar! İnsanca rüyalar? İnsanca olan nedir
ki?”
İLİŞKİ KURMA:
Olayları, durumları anlaşılır kılmak için
yaşanmış bir benzeri olay ya da durumla
ilişkilendirerek anlatma yöntemidir.
İlişki kurma ile benzetme yapma birbirini
andırır. Benzetme varlıklar, kavramlar
arasında; ilişki kurma olaylar, durumlar
arasında gerçekleştirilir.
“Dünyada petrol fiyatları günbegün düşüyor,
dolar fiyatları düşüyor. Bizdeyse hafta
geçmesin ki akaryakıta, doğal gaza zam
yapılıyor olmasın. Şaşıyorum bir yanımla. Bir
yanımla da diyorum ki şaşacak bir şey yok
aslında. Geçmişte de dünyada kömür fiyatları
düşerken biz de fiyatlar düşmesin diye üretim
azaltılmıştı.”
DUYULARDAN YARARLANMA:
Betimleyici anlatımda anlatımı canlı ve güçlü
kılmak için beş duyumuzla algılayabildiğimiz
ayrıntılara yer verilir. Ağırlıklı olarak da
görmeye, gözleme dayalı unsurlar kullanılır.
Bunlar da genellikle niteleme anlamlı
sözcüklerle açığa çıkar.
“Rutubetli hücrenin lekeli duvarında sevgilinin
yüzü belirdi. Yan hücredeki bağırışlar artmıştı.”
Bu cümlede “rutubetli hücre” derken
dokunma ve koklama duyusuna, “lekeli duvar”
derken görme duyusuna, “yan hücredeki
bağırışlar”da ise işitme duyusuna ilişkin
kavramlar kullanılmıştır.
ANLATIM İLKELERİ
DURULUK
Anlatımda gereksiz sözcük kullanmaktan
kaçınmaktır.
Bir sözcük ya da söz öbeği cümleden
çıkarıldığında anlamda daralma olmuyorsa
sözcük gereksizdir.
Önemli gördüğüm için konuyu bir dahaki
derste yineleyeceğim, tekrar anlatacağım.
Eğer planlı çalışmıyorsak kazanmayı aklımızdan
çıkaralım.
YALINLIK (SADELİK):
Anlatımın süsten, zorlamadan, özentiden uzak,
açık ve kolay anlaşılır olmasıdır.
DOĞALLIK (İÇTENLİK):
Anlatımda duygu ve düşüncenin yapmacıksız,
içten geldiği gibi aktarılmasıdır.
AKICILIK:
Anlatılanların okuru sıkmadan, bir çırpıda
okunup anlaşılmasıdır.
ÖZGÜNLÜK:
Yazarın kullandığı dil ve anlatımın
özelliklerinin, konuyu işleyiş tarzının başka
yazarlardan farklı ve kendine özgü olmasıdır.
AÇIKLIK:
Bir anlatının tartışmaya yol açmaksızın herkes
için aynı yargıyı algılatmasıdır. Cümlenin ek bir
açıklamaya gerek kalmaksızın içeriğinin
anlaşılmasıdır.
YOĞUNLUK (ÖZLÜLÜK):
Eserde, cümlede az sözle çok zengin anlamları
aktarabilmektir.
KALICILIK:
Bir eserin yazıldığı dönemi aşarak sonraki
dönemlerde de ilgi görmesi, okunması,
klasikleşmesidir.
EVRENSELLİK:
Eserin ele aldığı tema ve onu işleyiş tarzının
tüm insanlığa hitap etmesidir. Yerel bir konu
ustalıkla işlenerek evrensellik kazanabilir.
ULUSALLIK:
Eserin içinden çıktığı toplumun yaşama,
düşünme, hayatı algılama biçimini her yönüyle
yansıtmasıdır.
ETKİLEYİCİLİK:
Okuyucu üzerinde iz bırakan bir anlatıma sahip
olmaktır.