İslam’da
suçları ve bunlara verilecek cezaları iki grupta incelemek mümkündür. Bunlardan
ilki topluma karşı işlenen suçlar (örneğin; zina ve 100 sopa yada hırsızlık
suçu ve el kesme cezası) ikincisi ise bireysel yani kişilere karşı işlenen
suçlar (birisinin; kaşına, gözüne, kulağına, canına vb. verilen zararlar ve
kısas cezaları) olmaktadır. (1)
Toplumsal
suçlarda cezanın insanlar, yöneticiler tarafından affı mümkün değilken kişisel
suçlarda kişi yada yakınlarının affedebilmek seçeneği vardır. (2)
Yine islamda
en önemli müesseselerden biri de gerek toplumsal suçların gerekse bireysel
suçların ve bunların cezalarının kişiselliği prensibidir. İslam’da kim suç
işlerse cezayı da ancak o çekmelidir. Birinin işlediği suçlar yüzünden başka
bir kimse (hangi nedenle olursa olsun) cezalandırılamaz. (3)
Yine
cezalandırma esnasında, suçu işleyenin karşı tarafa açtığı zararın aynısıyla
suçlu cezalandırılmalıdır. İntikam yada diğer insanlara ders olsun gibi
gerekçelerle verdiği zarardan daha fazlası suçluya uygulanamaz. (4)
Suçluya hak
ettiğinden fazla ceza uygulanması durumunda fazlalık bakımından ceza verenler
de suçlu duruma düşerler ve kendilerine de bu kısım kadar ceza uygulanması
sonucunu doğururlar. (5)
Ayrıca gerek
toplumsal suçların cezalarının ve gerekse bireysel suçların cezalarının (kısas)
uygulaması bu suça maruz kalan kimseler tarafından değil, İslami yönetim
tarafından yerine getirilir.
Bu cezaların
yönetim tarafından yerine getirilmesi de bu suçlar yüzünden kan davası vb.
hesaplaşmaları olmadan önler. Suçlu cezasını çekince (ölenin yakını tarafından
affedilmesi halinde de) herkes ödeşmiş olur ve bu olay kapanır, sürdürülmez.
Bunlardan sonra sürdürülürse, sürdürenler aynı kısasa tabi olurlar. (6)
Kuran’da bu
suç ve cezaları gibi konular ile başka konularda, tek yada birden fazla
ayetlerle fakat topluca (bütün ayetler bir arada) değerlendirilerek hüküm
konulur. Bir konu hakkında ne yapılması gerektiği ayet yada ayetlerle
bildirilir. Uygulama mevcut ayetlere göre sürdürülür.
Ancak
zamanla mevcut bilgilere göre yapılan uygulamalarda; problem çıkaranlar, itiraz
edenler, işi yokuşa sürenler ve/veya söylenenlerin yanlış uygulandığını iddia
edenlerin çıkması gibi sebepler yüzünden yine konunun bütünlüğü içerisinde
değerlendirilmek, konunun özüne uygun olmak üzere; bu sorunları giderecek
kesinlikte açıklayıcı ayetler gelir. Bundan sonra tüm itirazları sonlandıracak
şekle bürünen ayetler topluluğu oluşturulur. Bu defa ilgili konu artık kesin
olarak, o konudaki önceki ayetlerin yanında bu ayet hükmü de birlikte
değerlendirilerek çözümlenir, uygulanır. (örneğin inek kesilmesinin
istenmesindeki ayetler ve örtünme ile ilgili ayetler)
Kısaca konuyu toparlamaya
çalışırsak; bireye
karşı işlenen suçlar, (zarar gören bireyin yakınları tarafından affedilmez ise)
yönetim tarafından suçluya aynı şekilde uygulanacaktır. Suçludan başka kimseler
(bu kimseler kendileri gönüllü olarak isteseler bile) bu suçla
cezalandırılamayacaktır. Konular hakkında çekirdek ayetler yeterli olmaktaysa
da tüm itirazları engellemek için yardımcı ayetlerde çekirdek ayetlerle birleştirilerek
uygulamaya son şekli verilmiş olur.
Konuya daha iyi nüfuz edilebilmesi
için şimdi bütün bu anlatılanları hayata geçirmeye çalışalım.
Topluma
karşı işlenen suçlarda suçlunun mutlaka öngörülen cezayı alması gerektiğinden
ve bu kısım ile ilgili olarak anlaşılmayan hususlar olduğu ileri
sürülmediğinden açıklanmayacaktır. Ancak bireye karşı işlenen suçlarda uygulama
ile ilgili bazı itirazlar olduğundan ve özelliklede günümüzde kısasla ilgili
hükümlere itirazlar çoğaldığından burada sadece KISAS HÜKÜMLERİ açıklanmaya
çalışılacaktır.Yukarıda anlattıklarımı kurandan delillerle yeniden açıklamaya
çalışayım.
A)
KISASLA İLGİLİ ÇEKİRDEK HÜKMÜN
OLUŞMASI
Kuran
hükümlerinden biliyoruz ki yüce Allah Tevratta kişilere karşı işlenen suçlar
için ceza olarak kısası öngörmüş ve (en az) Musa peygamberden beri de kısas
hükümleri bu suçlar için uygulanmaktaydı.
Uygulanmakta
olan kısasın şekli ise; cana can ile, göze göz ile, buruna burun ile, kulağa
kulak ile, dişe diş ile ve yaralamalara karşı kısas biçimindeydi.
Ancak yine
de suçtan zarar görene (yada ölmüşse yakınına) bu suçu bağışlayarak Allah
katından ödüllendirilmeyi beklemesi önerilmekteydi.
Yine
yönetimin de bu hükümleri uygulamak zorunda oldukları, kim bu şekilde
uygulamazsa onların zalim kabul edilmesi gerektiği bilinmekteydi.
Yani
yöneticiler, bağışlama olursa, suçu işleyene karşı gelebilecek saldırılardan
onu korumayı, bağışlama olmazsa da suçlunun makamı, mevkisi ne olursa olsun,
kimlerden gelirse gelsin yukarıdaki biçimdeki kısası uygulamak zorundaydılar.
Suçtan zarar gören kişi yada yakınlarıda bu uygulamadan sonra başka bir
taşkınlığa kalkmadan durumu kabul edeceklerdi.
İşten kuran
inene kadar zaten toplumlarda kısas yukarda anlatıldığı üzere uygulanması
gerekiyordu.
Muhammed
peygamber zamanında ise bu esas (çekirdek) korunmuş ve bu hüküm Muhammed
peygamberin ümmetinin de ( itirazları edebilecekleri öngörüsüyle) aynen kabul
etmeleri için aynı şekilde kuranda da aşağıdaki ayetlerle yeniden
belirtilmiştir.
İsra (17) 33 - Allah'ın haram kıldığı bir nefsi
(kişiyi), haksız yere öldürmeyin! Kim mazlum olarak (haksız yere) öldürülürse,
o taktirde onun velîsini sultan (hak sahibi) kıldık. Artık öldürmede haddi
aşmasın. Çünkü o, yardım görmüş olandır. (iniş_50)
Nahl (16) 126 - Eğer (bir suçtan dolayı) ceza verecek
olursanız size yapılan azab (ceza) nın misli ile ceza verin. Ama sabrederseniz,
elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır. ( iniş_70)
Dolayısıyla,
Kısas hükümleri Muhammed peygamber zamanında da çekirdek hükümlere göre
kişinin, mevkisine ve konumuna bakılmaksızın işlediği suçun cezası (af
edilmemişse) cana can ile, göze göz ile, buruna burun ile, kulağa kulak ile,
dişe diş ile ve yaralamalara karşı kısas olarak veriliyordu.
Özetle KISAS kimseye ayrıcalık
tanınmadan suçlunun kendisine uygulanıyordu.
Ancak
insanoğlunun olduğu yerde; çıkarlarına uymadığında ( işine gelmeyince)
itirazların ardı arkası kesilmeyebiliyor.
B) KISASLA İLGİLİ ÇEKİRDEK HÜKMÜN
(itirazları kaldırmak için) AÇIKLANMASI - DESTEKLENMESİ:
Kurandan
önce uygulanmakta olan ve kuranın yukarda yazdığım ayetleri ile de desteklenen
yukarıdaki gibi kısas uygulamasına bu defa inananlar arasında tereddüt
oluştuğunu, (belki de peygamberimiz zamanında kabileler arası yaşamın getirdiği
anlayış farkları ile kabilelerin üstünlük vb. dayatmaları nedeniyle) KISAS’ın
mevcut şekliyle değil de, önemli şahsiyetlerin suçlarına karşılık kendilerinin
değil (önemsiz buldukları) köle yada kadınların kısasa tabi tutulmasını
istediklerini görüyorum. Bunu neden böyle görüyor, düşünüyor yada nereden
çıkarıyorsun diye sorulacak olursa, Bakara-178 ayetinden (özelliklede girişteki
açıklama kısmından) çıkarttığımı rahatlıkla söyleyebilirim.
Sevgili okuyucular; aşağıdaki Bakara
(2) -178 ayetini dikkatle incelersek; ayetin hiçbir açıklama yapmadan hemen hüre karşılık
hür… diye başlamadığını görürüz. Eğer ayet başındaki açıklama olmadan hüre
karşılık hür… diye başlayıp devam etseydi; belki benim yukarıdaki çıkarmam,
görüşüm mümkün olmayabilirdi.
Ancak dikkat edilirse ayet ey iman edenler, öldürmede
SİZE kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın… şeklinde önce
inananların dikkatini KISAS ın hala mevcut haliyle yürürlükte olduğuna çekerek
itirazlarının geçersiz olduğunu gösteriyor.
Sonra da
hürün işlediği suça karşılık o hürün, kölenin işlediği suça karşılık o kölenin,
kadının işlediği suça karşılık ta o kadının (affedilmedikleri durumlarda)
mevcut kısasa hükümleri gereğince (ve suçun şahsiliği ilkesi gereğince) kısas
olunacağını bildiriyor.
Sevgili okuyucular, bakara 178 ayeti (önceki kısas
hükümlerinden) bağımsız bir hüküm olarak değil, başındaki açıklama ile birlikte
kısas hükümlerini tamamlayıcı bir hüküm olarak getiriliyor.
Şimdi, bu ayeti tarafsız olarak
değerlendirirsek; öldüren
hür ise öldürmesine karşılık (hür olarak) kendisinin, köle ise öldürmesine
karşılık (köle olarak) kendisinin, kadın ise öldürmesine karşılık (kadın
olarak) kendisinin kısas olunacağı bir kez daha vurgulanarak anlatılıyor.
Çoğu kimse
ve özellikle de (ayeti çarpıtmak isteyen) ateistler ayete tarafsız yaklaşmayıp,
öldürülenin tarafına geçerek ve ayeti bağımsız olarak ele alıp anlamaya
çalışıyorlar. Bu durumda da suçludan ziyade öldürülen ön plana çıkarılarak,
öldürülen hüre karşılık (sanki) başka hür biri, öldürülen köleye karşılık
(sanki) başka köle biri, öldürülen kadına karşılık (sanki) başka bir kadın
anlatıldığı yanlışına düşüyorlar.
Halbuki,
kısasta ölen yada öldüren bir tarafın tasarrufu yoktur.
Kısas, ölen
yada öldürenin ailesi tarafından değil, İslami otorite tarafından yapılacaktır.
Bu da kısasla ilgili bu ayete tarafsız yaklaşılmasını gerektirmektedir.
Otorite,
öldüreni bulacaktır, hür, köle, kadın oluşuna göre, başka kimseyle takas
etmeksizin cezayı uygulayacaktır. Yani hürün (öldürmesine karşılık) hür olan,
kölenin (öldürmesine karşılık) köle olan, kadının (öldürmesine karşılık) kadın
olan kısasa tabi tutulacaktır.
Yukarıda anlattığım gibi bakara 178
ayeti bağımsız olarak ele alınamaz ve ancak yukardaki ayetlerle birleştirilerek
hüküm verilebilir. Bu ayet, itirazlara karşı önceki ayetleri uygulamayı
açıklayan ayettir.
Bakara (2) 178 - Ey iman edenler! Öldürmede kısas
size farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ama her kim, ölenin
kardeşi tarafından bir şey karşılığı bağışlanırsa, o zaman örfe uyması, ona
diyeti güzellikle ödemesi gerekir. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve
bir rahmettir. Her kim bunun arkasından yine saldırırsa, artık ona acı veren
bir azab vardır. (iniş_87)
Bu ayetten
sonra da hala içine sindiremeyen, bu uygulamayı hala kabul edemeyenler olmalı
ki bu defa sadece iman edenlere değil, temiz, samimi akıl sahiplerine
seslenilerek kısas şekline itiraz etmemeleri, kendileri anlamasa da onda hayat
olduğunu belirten ayet gelmiştir.
Bakara (2) 179 - Ey temiz akıl sahipleri! Kısasta
sizin için bir hayat vardır. Ümit edilir ki, korunursunuz. (iniş_87)
Gerçekten de
İslami otorite tarafından kısas, suçlunun durumuna bakılmaksızın uygulandığı
zaman, başka kimselerin eli kana bulanmadan suçun sahibi yok edileceğinden,
ölenin tarafından olabilecek kinleşmeler ve kan davası vb. olaylarda önlenmiş
olacaktır.
Ama hür
kimsenin cinayetine karşılık o hür, kölenin cinayetine karşılık o köle, kadının
cinayetine karşılık o kadın kısas edilmezse, bunların yerine başka biri kısas
edilirse hiçbir suçlunun hak ettiğini bulmadığı gerçeği örtülemeyecek ve bu
defa adaleti kişiler sağlamaya çalışarak şahsi olan problemi toplumsal vaka
haline getirebileceklerdir.
Bakara 178
ayetinin bağımsız olmayıp açıklama ayeti olarak geldiğini düşünmemizin bir
delili de yine kuranda inek kesilmesiyle ilgili ayetlerdir.
Bilindiği
üzere, Allah bir ineğin kesilmesini isteyen ayet indirmişti. Sonra insanlar
Musa peygambere Allah’ına sor bakalım, nasıl bir inek kesmememizi istiyor?
diyerek inek kesmemek için bahaneler üretmeye başlayınca, her defasında başka
bir ayetle açıklama ile ineğin kesilmesi sağlanmıştı.
Buraya kadar olanı özetlersek,
Musadan beri
uygulanmakta olan kısas hükümlerinde değişiklik yapılmadan kuranla da devam
edilmiş, itiraz, tereddüt yada önemli buldukları asıl suçlu yerine önemsiz
buldukları köle, kadın gibi başka insanların kısas edilmesi istemi reddedilmiş
ve uygulama bu şekilde devam olunması istenmiştir.
C) KISASTA VURUCU DARBE (KISAS TA
SON DURUM)
Bütün
yukarıdaki gelişmelere rağmen hala, kısas biçimine, içeriğine itirazlar ve
değiştirme istekleri devam etmeli ki bu defa Allah Teala inananlara hiçbir açık
kapı bırakmayacak şekilde, Musa Peygamber zamanında başlanılan kısas
uygulamasının içeriğinin kendisi tarafından belirlendiğini, buna uyulması
gerektiğini ve hiçbir tereddüte ve itiraza meydan bırakmayacak şekilde Maide
(5) 45 ayetini indirmiştir.
Bu ayetle
inananlara adeta; siz nasıl olurda hala inanmazsınız. Musa peygamberden beri
uygulanan ve benim daha önceki ayetlerimle de belirttiğim halde hala itirazmı
edersiniz, siz hiç aklınızı kullanmayacakmısınız? temiz bir akılla düşünüp
kısastaki hayat kazanımları görmek istemezmisiniz? Siz mi daha iyi
biliyorsunuz? der gibi, tokat gibi bir hüküm indirmiştir.
Maide (5) 45 - Onun içinde (Tevrat'ta) onlara,
cana can ile, göze göz ile, buruna burun ile, kulağa kulak ile, dişe diş ile ve
yaralamalara karşı kısas olduğunu yazıp farz kıldık. Kim onu bağışlar da (kısas
hakkından vazgeçerse) artık o kendisi için (günahlarına) kefâret olur. Ve kim,
Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, o taktirde işte onlar, onlar zalimlerdir.
(iniş_112)
SONUÇ: işte bütün bu ayetlerle yukarda
anlattığım gibi, tevrattan bu tarafa uygulandığı gibi bu gün de kısas kim suçlu
ise ona uygulanır. Af edilirse affeden için daha iyi olur. Ama affetmez ise
kısas ille de suçlu kimse (özel durumuna bakılmaksızın) ona uygulanır.
Şimdi burada
peki kardeşim, madem her durumda suçlunun kendisine kısas uygulanacaksa, ayette
neden katile kısas uygulanır demedi de hüre hür, köleye köle, kadına kadın dedi
diye bir soruyada itiraz gelebilir.
Bunu da;
Allah zaten kısasın ta en başında cana can, göze göz, dişe diş, yaraya da kısas
diyerek ve kimse başkasının suçu yüzünden cezalandırılamaz diyerek öldürme
eyleminde katilin bizzat kısasa tabi olduğunu belirtmişti.
Buna rağmen,
katilin kendisi açıklıkla işaret edilmesine ve herkesin bilmesine rağmen yine
de kısasta kişileri değiştirme istekleri, çabaları yüzünden; bu çabada
bulunanların daha iyi anlaması için tokat gibi hür birine (öldürmesine
karşılık) hür olarak kendisinin, yine köle ve kadında da aynı durumun kabul
edilmesi gerektiği bilidirilmiştir. diye açıklayabilirim.
Yazıdaki tüm
anlayışlar bana ait olup, kimse bundan dolayı sorumlu değildir. Dileyen bunlara
inanır kabul eder, dileyen kendi inancını başka şekilde belirler.Herkese selam
ederim.
Saygılarımla…aorskaya
-----------
Kim
Rahman’ın Zikri’ni (Kur’ân’ı) bulanık görürse başına bir şeytan sararız. O
(şeytan) onun arkadaşı olur. Onlar bunları yoldan çevirirler ama bunlar doğru
yolda olduklarını hesap ederler.” (Zuhruf 43/36-37)
KAYNAK : https://www.facebook.com/232463290180415/posts/494881717271903/