Avrupa'yı
Büyük Bir Yıkıma Sokan Veba Salgını, Namı Diğer;
Kara
Ölüm
1347-1351 gerçekleşen ve
Avrupa'da ölümlere yol açmış Büyük Veba Salgınının hikayesi...
Vebanın ilk çıkışı
Büyük Veba Salgını diğer adlarıyla Kara Ölüm ve Kara Veba, Asya'nın güneyinden başlayarak tüm Avrupa'ya yayılarak büyük bir kıyıma yol açmıştı. Okyanuslar ve çöller yüzünden başka kıtalara bulaşmayan salgın Avrrupa sokaklarını ceset torbalarıyla doldurmuştu
Cengiz Han'ın ölümünden yaklaşık yüz yıl sonra günümüz Kırgızistan'ı Cengiz Han İmparatorluğunun en önemli şehirlerinden olan Issyk Kul'da salgının başladığı düşünülüyor. Asya'nın en önemli merkezlerinden olan şehir özellikle ticaret anlamında oldukça gelişmiş ağlara sahipti. Bu bölgede veba hastalığına yakalanıp ölen ilk kişi 'Kutluk' adında hristiyan bir adamdı...
Katil
yavaş yavaş büyüyor
Kutluk'un ölümünden
sonra doktorlar ne olduğuna dair pek bir tanı ortaya koyamıyor. Ancak daha
sonra buna benzer ölümler yavaş yavaş bölgelere yayılmaya başlıyor. Bu
yayılmada en önemli etken ticaret ağıydı. Bakteri sessiz bir katil gibi ticaret
ağlarında dolaşıp tüccarları öldürüyordu. Bu bakteri günümüzde; Yersinia Pestis
olarak biliniyor.
Bakteri önce dolaşım sistemini dolaşıyor, bağışıklık sistemini
çökerterek vücutta çok hızlı şekilde yayılmaya başlıyordu. Ardından salgı
bezleri şişiyor ve insan vücudunda büyük kabarcıklar çıkmaya başlıyordu.
Peki nasıl bulaşıp nasıl yayılıyordu derseniz...
Veba insanlara gözle
göremeyeceği çok basit bir canlıdan yani pirelerden bulaşıyordu. En temel
besini kan olan pireler insanları ısırdığında bakteriyi direkt olarak insan
vücuduna aktarmış oluyordu. 1337'de Issyk Kul şehrinde bu yüzden sadece 4 kişi
ölmüştü. Ancak iki sene sonra bu sayı yüze yükseldi.
Veba taşıyan bakterili pireler hastalığı sadece insanlara bulaştırmıyordu. Tüylü ve pislik içinde olan sıçanlar onlar için daha güzel bir ev oluyordu. Sıçanlar özellikle Asya'da var olan hayvan türü olmasına rağmen özellikle Roma döneminde Avrupa'da yayıldı. Veba zamanı sokaklarda ve evlerde sıçanlar fır dönüyordu. Tahmini olarak her sıçanda 9 hastalıklı pire bulunuyordu. Yani kısaca evde dolaşan bir sıçan koca bir aileyi vebadan öldürebilirdi.
İşin
Asya ayağına gelirsek; Sıçanlar o yıllar Moğol mallarına bakteriyi
bulaştırıyordu. Büyük bir ticaret merkezi olan Issyk Kul'dan dünyanın her
bölgesine giden mallar veba bulaştırıyordu. Bu şehirde başlayan hastalık doğuda
Çin'i, güneyde Ortdoğu'yu, kuzeyde Rusya'yı ve batıda Avrupa'yı yavaş yavaş ele
geçiriyordu. Neden 'Kara Ölüm'?
Hastalık Ortadoğu ve Asya'dan sonra özellikle Avrupa'yı dört senede nüfusunu neredeyse yarısına kadar indirmişti. Halk bu çabuk ölüme direnenlerin ayaklarının siyahlaşması ve acısı yüzünden 'Kara Ölüm' olarak adlandıracaktı. Veba'nın Avrupa'ya yayılmasının bir başka hikayesi ; İlk biyolojik savaş da denebilir.
Bir nevi tarihteki ilk biyolojik savaş olarak anılması gerektirecek bu olay Kefe'de gerçekleşiyor. Altınordu Devleti'nin son hükümdarı ve Moğol hanedanlığından Cani Bey, bugün Kırım topraklarının en güneyinde bulunan Feodasya ya da Caffa adıyla bilinen Kefe'yi kuşatma altına alıyor. O dönem Cenevizliler'in elinde bulunan şehir sağlam bir savunma yapıyor. Bunun yanında Cani Bey'in acımasız ordusunun yarısı vebadan ölünce kuşatma bir türlü sonuç vermiyor. Ardından aklına başka bir fikir gelen Cani Bey, vebadan ölen askerlerini mancılıkla surların diğer tarafına yani Kefe şehrine yolluyor. Çok kısa zamanda etkisini gösteren hastalık Cenevizliler'in Avrupa'ya kaçmasına neden oluyor. Cani Bey istediğini almıştı fakat başka bir katil, savaştan kaçan insanlarla birlikte Avrupa'ya doğru emin adımlarla ilerliyordu...
Veba Avrupa'da
Öyle ya da böyle sonuç
olarak Veba artık Avrupa'ya varmıştı. Skolastik Avrupa Medeniyeti ve Feodal
yönetim yanında Derebeylikler ve başka kötü yönetimler... Kilisenin etkisinde
kalan ve ırkçılıktan geçilmeyen Avrupa'nın karanlık yıllarında bir de veba
başlarına bela olmuştu. Dönemin Avrupa'sı vebanın bulaşması için müsait bir
ortamdı. Kalabalık şehirler ve mekanlar, lağımlar, pislik içinde yaşam veba
için uygun bir ortamdı. Kısa zamanda yayılan bakteri artık sıçanlar değil hava
yoluyla bile insanlara bulaşabiliyordu. Kısa zaman %75'lik ölüm oranı bir anda
%100'e çıkmıştı.
Kimse
sıçanları akıllarına getirmezken doktorlar, havadan kaynaklı olduğunu söylüyor,
din adamları ise tanrının insanoğluna vermiş olduğu ceza olarak
nitelendiriyordu. Hatta yaşanan toplu ölümlerde din adamlar halkı toplayarak
beyin yıkamaya çalışıyordu. Avrupa yok oluyor...
Günde binlerce insanı yok eden bu hastalığı durduramayan Papa,
Ron nehrini kutsayarak tanrıdan medet umuyor insanların orada yıkanmasını
istiyordu ancak veba orada daha hızlı yayılıyordu. Bu durumların sonucunda
museviler hastalığın sebebi olarak başlarda katlediliyor, vebalılar sağlıklı
insanlar tarafından direkt öldürülüyordu. Kısacası Avrupa yok oluyordu. Veba'nın
Avrupa'da yıllara göre yayılması
1347-1351 yılları arasında Avrupa'nın yarısını öldüren Veba salgını takip eden diğer yıllarda devam etse de yıkıcı etkisini kaybetti. Hastalık şiddetini kaybetse de bir süre yine Avrupa'da etkisini gösterdi. Tüm komplo teoriler boşa çıkıyor sebep bir türlü bulunamıyordu..
Dönemin Fransa Kralı VI.
Philippe, Paris Üniversitesi’den salgının nedenler hakkında bilgi istedi. Ancak
üniversitedeki doktorlar bırakın nedenleri hastalığın bile belirtilerini tam
bilmiyorlardı. Gece gündüz süren çalışmaların tartışmaların sonucunda Satürn,
Jüpiter ve Mars’ın 20 Mart 1345'de kova takımyıldızı ile 45 derece ters açı
yapmasına bağlarken bazı kesimler havadaki bu kötü kokuyu ve hastalıkları yakın
zamanda gerçekleşen depreme ve çatlaklardan çıkan gizemli hastalıklara
bağlıyorlardı.
Bazı
insanlar bu durumun tanrının seks ve sık sık banyo yaptıkları için
hristiyanlara vermiş olduğu ceza olarak nitelendiriyor bazı dindarlar dünyanın
sonunu geldiğini düşünerek ölmeyi bekliyordu. Bazı insanlarda şifalı bitkiler
büyüler ve şarkılarla ölümü yenmeye çalışırken örgütlenen bazı meczuplar halkı
musevilere karşı uyarıyordu. Kısaca Avrupa'yı bakterinin yanında cehalet de
öldürüyordu. İçi çeşitli şifalı bitkilerle dolu doktorların kullandıkları özel
maske. Bazı bilgisayar oyunlarında ve filmlerde rastlamanız mümkün
Veba'nın sona ermesi ve
sonrası
4 yılda Avrupa'nın
yarısını öldüren ve Asya'yı baz alırsak 15 yılda 75 milyon kişiyi öldüren
hastalığa kimse çare bulamadı. Hastalığın bitişi yine hastalıktan oldu. Veba o
kadar çok ilerlemişti ki artık bulaştığı insanı 1 dakikadan kısa bir sürede
öldürüyordu. Ancak hastalık öldürdüğü kişiyle birlikte öldüğü için kimseye
bulaşamıyordu. Arada geçen sürede hastalık yavaş yavaş yok olmaya başladı.
Bu büyük salgının ardından Avrupa'da az da olsa kiliseye olan güven sarsıldı ve yavaş yavaş tıp alanında gelişmeler kaydedilmeye başlandı. Elbette Rönesans'a kadar Avrupa'da tam bir gelişme olduğunu söylemek imkansız. Ancak tohumlar vebadan sonra yavaş yavaş atılmaya başladı dersek yanlış olmaz.
Kaynak ; Avrupa'yı Büyük Bir Yıkıma Sokan Veba Salgını, Namı Diğer; Kara Ölüm - Mynet trend
VEBA VE KEDİLER
Kediler İçin Kara
Bir Gün
1300' lerde
Avrupa
'Kara Ölüm' olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300' lerde Çin'de
ortaya çıktı. Kurbanların şikayetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu.
İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa
sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında
içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için
çok geç oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.
Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve
alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu
üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da
salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu' ya ilerliyor, her gün binlerce
insanın ölümüne neden oluyordu.
Hastalığa neyin sebep olduğu
bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp
mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar. Böylece şehrin
çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da
gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için
Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık,
yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya
üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan
öldü.
Bu salgına hastanın derisinin son
aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı
verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin
azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün
hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın
ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı
Doktorlar salgını durdurmanın
yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık
yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrının
onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı.
Tanrının öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.
Bazı dindarlar Tanrının öfkesini
kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı.
Özellikle Brüksel ve Strasburg'da bazıları olanları Musevilerin varlığına
bağladı.
Bu panik döneminde binlerce insan
öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve
kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı.
Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu
"cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.
Aslında Avrupalılar kedileri
öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı.
Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından
taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu. Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler
insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı
taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.
Cenevizlileri Avrupa'ya geri
getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı.
Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve
hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri
hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.
14. yüzyılda salgın hastalık
Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte
birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az
olurdu.
Kaynak : TARİH GÜNLÜĞÜ: VEBA VE KEDİLER (tarihgunluk.blogspot.com)