26 Kasım 2018

Öğretmenler Neden Bu Kadar Yorgun?


İlgili resim
Bir şeyler öğrettikten sonra kendinizi yorgun hissettiğiniz zamanlar oldu mu? Ya da şöyle soralım en son ne zaman öğretmekten yorulmadınız…

Bir çok öğretmen için, günün sonunda yorgun olmak bir yaşam biçimidir. Buna o kadar çok alışılmıştır ki nedenini sorgulamak ve daha farklı nasıl olabileceğini bile hayal etmek zor…

Öğretmen olmayan kişiler için de sadece öğretme eyleminin nasıl bu kadar yorgunluk verebileceğini anlamak zor. Ne de olsa, fiziksel güç gerektiren  bir iş yok ortada. Üstelik ortada bir sürü de tatil varken…

Dünyada bundan çok daha ağır şartlarda çalışan insanlar varken, öğretmenler nasıl bu kadar yorgun olabilir ki…

Üç nedeni var.

Karar Yorgunluğu ve İrade Gücü

Psikolog Roy Baumeister, tarafından ortaya atılan bir kavram var: Ego tükenmesi. Kendisi yaptığı araştırmalarla iradenin sınırlı bir kaynak olduğunu ortaya koymuştur. Bunun anlamı, hayatınızın bir alanında kendi kendimizi sürekli kontrol altında tutmak, diğer alanlarda hayatı düzene koymada sıkıntılar doğurabilir. Ego tükenmesi teorisinin fizyolojik boyutuna baktığımızda, beyin ve beden için önemli bir besin kaynağı olan glikozun rolü ortaya çıkmıştır. Birçok deney sonucu göstermiştir ki, öz-kontrol tükenmesi ile glikoz miktarındaki düşüş ilişkisi doğru orantılıdır. Vücutta glikoz miktarının önemli boyutlarda bilinç durumu ve karar verme mekanizmasını ciddi oranda etkilemektedir

Bir öğretmen olarak, gün boyunca kendiniz ne kadar kontrol altında tutmaya çalıştığınızı düşünün. İşitilen alaycı sözler, okul idaresinin yanlış kararları karşısında zorunlu verilen onaylamalar, ebeveynlerden gelen saygısız yaklaşımlara bir profesyonel olarak verilen cevaplar…

Kısacası, irade gücümüzü sürekli kullanmak zorundayız. Bu arada hatırlatalım, karar vermek için de irade kullanılır. Araştırmacılar bu karar yorgunluğu diyorlar. Öğretmenlerin her okul günü yaklaşık 1.500 karar aldıkları tahmin edilmekte. Tüm bunların sonucunda eve dönüşte hissedilen yorgunluğa çok da şaşırmamak gerekli aslında…

Yüksek yoğunluklu duygular

Öğretmenlerin yorgunluğunun ardında yatan sürekli maruz kaldıkları, öfke, hayal kırıklığı, heyecan gibi  yüksek yoğunluklu duygular. Bu arada olumlu duygular da negatif olanlarla aynı fizyolojik tepkiyi uyandırır vücudumuzda: kalp atışlarımız artar, ter bezlerimiz aktifleşir ve açlık çekeriz. Bu nedenle bu duygular – ister olumlu ister olumsuz olsun – bizi yıpratır.

Öğretmenlerin derslerinde hevesli olmaları istenir. Birçok öğretmen, etkili olabilmek için enerjik olmaları gerektiğine inanırlar. Bu doğru olabilir, ancak bunun devamında sizi yıpratacağını bilin.

Endişelenmek

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, endişe yorgunlukla bağlantılıdır. Endişe ettiğimizde, olumsuz olayları hayal ederiz. Devamında stres düzeylerimiz yükselir ve toplamda fiziksel olarak yoruluruz.

Öğretmenler neye mi endişe duyarlar….

·         Öğrenemeyen öğrencilere konuyu nasıl öğretebilirim?

·         Öğrencilerin davranış problemlerini nasıl çözebilirim?

·         Ders gözlemi için gelen müdüre kendimi nasıl beğendirebilirim?

·         Beklentileri yüksek ve tüm sorumluğu öğretmene yıkmış ebeveynler ile ne yapmalı?

·         Okul içi yaşanan mobbing ile nasıl başa çıkabilirim?

·         Fotokopi makinesi çalışmıyor ve şimdi ne yapacağım?

·         Derste izlettiğim filmde geçen argo kelimeyi çocuklar eve gittiğinde ebeveynlerine söylediğinde, devamında müdürü aradıklarında ne yapmalıyım? Sonuçta, film izleme için doldurmam gereken aptal formu doldurmadım bile….

Eminiz ki bunlardan çok daha fazlasını düşünebilirsiniz.

İşte tüm bu nedenler dolayı yorgunuz: bir sürü karar verdik, yüksek yoğunluklu duygular arasında gidip geliyoruz ve çok fazla endişeleniyoruz.

Peki ama çözüm derseniz, aslında yaptığımız işi sevmekten ve çevremizdekilerin biraz empati yapmasından başka bir çözüm yok gibi…

Sibel Çağlar

www.teacherhabits.com/why-teachers-are-so-tired-and-what-to-do-about-it/

23 Kasım 2018

ÖĞRETMENLER GÜNÜ TARİHÇESİ



  • "Öğretmenler bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir."
Mustafa Kemal ATATÜRK 
  • "Öğretmenler!... Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister. Yeni nesli bu nitelik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir."
    Mustafa Kemal ATATÜRK 
  • "Sınıfa girdiği zaman cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir."
    Mustafa Kemal ATATÜRK

Dünyadaki ülkelerin birçoğu öğretmenlere verdiği değeri göstermek için bazı günlerde özel etkinlikler organize ederler.


Öğretmenler günü dünyanın birçok yerinde farklı tarihlerde kutlanır, hatta bazı ülkelerde resmi tatil ilan edilen bir gün olmuştur. 1994 yılından beri çoğu ülkede öğretmenler günü UNESCO tavsiyesiyle 5 Ekim'de kutlamaya başlamıştır.



UNESCO'nun 5 Ekim tarihini önemsemesinin nedeni ise; 1966 yılında Fransa'nın Paris şehrinde yapılan “Öğretmenlerin Statüsü Hükümetlerarası Özel Konferansı” sonucunda UNESCO temsilcileri ile ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) tarafından “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi”ni oybirliği ile kabul edilişinin yıl dönümü olmasından dolayıdır.



Bazı ülkeler de tarihi ve kültürel dönüm noktalarına göre öğretmenler günü için başka özel tarihleri belirlemiştir. Örneğin, 12 Arap ülkesinde öğretmenler günü (Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Fas, Katar, Libya, Mısır, Suudi Arabistan, Tunus, Umman, Ürdün, Yemen) 28 Şubat, İran'da 2 Mayıs ve Türkiye'de 24 Kasım'da kutlanır.



TÜRKİYE ÖĞRETMENLER GÜNÜ'NÜ NEDEN 24 KASIM'DA KUTLUYOR?

Peki Türkiye Öğretmenler Günü'nü neden 24 Kasım'da kutluyor? 24 Kasım tarihinin ülkemiz için önemi ne?



Öğretmenler günün ülkemizde 1981 yılından beri 24 Kasım'da kutlanır. Öğretmenler gününün Türkiye'de 24 Kasım'da kutlanmasının nedeni; Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün "Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği"ni kabul ettiği gündür.


Bakanlar Kurulu'nın Mustafa Kemal Atatürk’e "Millet Mektepleri Başöğretmenliği" unvanını 11 Kasım 1928'de yaptığı toplantıda vermiştir ve bu unvanın, 24 Kasım'da Millet Mektepleri Talimatnamesi'nin yayımlanması ile resmileşmiştir.

22 Kasım 2018

“O olmasaydı hepimiz bir hiçtik!”


İlgili resim





  • İsa olmasaydı bir hiçtik
  • Muhammed olmasaydı bir hiçtik
  • Stalin olmasaydı bir hiçtik
  • Atatürk olmasaydı bir hiçtik
  • Hitler olmasaydı bir hiçtik
  • Mao olmasaydı bir hiçtik
  • Fethullah olmasaydı bir hiçtik
  • Tayyip olmasaydı bir hiçtik
  • Apo olmasaydı bir hiçtik
  • Şeyhimiz olmasaydı bir hiçtik
  • Mehdi gelmese bir hiçiz

Hiçlerin, kişilikleri ve onurları olmayanların kula kul olma sloganlarından biri bu… “Hiçten, yoktan var eden” sıfatını liderlerine yakıştırarak ilahlaştırırlar. Bu şirkin büyük bir faturası vardır. İşin ilginci onları daha başta bir hiç yapan şeytani tavrın sloganıdır bu. Kendilerini hiçleştirenler, rakip puta tapan hiçlerden başkası değildir. Dini ve/veya milli bir lideri abartıp ilahlaştırarak hiçleşenler hem kendilerine zulmeder hem de başkalarına.

Tamam, liderine sahip çık. Ama “o olmasaydı bir hiçtik” dersen bir hiç olursun ve bir hiç kalmaya mahkûm olursun. Özellikle dünyanın en çok diktatörler üreten, felaketler ve iç savaşlar yaşayan ülkelerinde aşırı bir kişilik erozyonu var. Liderleri putlaştıran toplumlar tarih boyunca aşağılanmış bir hayata, katliamlara, iç savaşlara, zulüm ve sömürüye mahkûm olmuştur. Taptıkları liderler yoluyla geçici olarak elde ettikleri mücadele ruhu tıpkı uyuşturucu kullananların duyduğu geçici bir sarhoşluktan ibarettir.

Liderlerini şımarttıkları için o liderler yaşıyorlarsa kısa bir sürede kendilerini her şeyi bilen ve her şeyi hak eden, kendileri olmasa dünyanın yıkılacağına inanan firavunlar, sultanlar ve diktatörler olarak görmeye ve öyle davranmaya başlarlar. Onlara tapanlar da doğal potansiyellerini, yeteneklerini, yaratıcılıklarını kaybederler.

Allah’ın elçileri, bilge ve onurlu liderler böylesi bir abartılmaya ve ilahlaştırılmaya göz yummazlar. Hatta onların en önemli davası, şirk kültürüyle hiçlenmiş, aşağılanmış, köleleştirilmiş, reayalaşmış, mukallitleşmiş, müritleşmiş ve yalakalaşmış insanlara İNSANLIK ONURLARINI anımsatmak, POTANSİYELLERİNİ HATIRLATMAK ve onları La ilahe illa Allah ile özgürleşmeye çağırmak olmuştur. Burada bir paradoks seziyorsan üzerinde düşün! Tartışalım. Tartışmaya değer önemli bir konu.

Liderlerine olağanüstü güçler atfeden kendilerini ise sıfırlayan hiçlerden hiçbir şey olmaz.

Edip Yüksel
23 Temmuz 2016
http://www.19.org

Şeytan Tuvaletin Neresinde?

şeytan tuvalette ile ilgili görsel sonucu


M. PARES: Hangisi daha komik?

-Tuvalete girmeden önce şeytandan sakınmak için dua eden mi?

-Tuvalete girmeden dua edene gülüp aynanın karsında kaş göz hareketleri yaparak kendin kendine konuşan mı?

EDİP: İkincisi daha komik, ama birincisi daha tehlikeli olabilir. Zira Şeytanı yanlış adreste arayan kişi büyük olasılıkla şeytanın merkezinde beynini bir şeyhülşeytanın sepetine koymuştur. Şeytanın neredeyse uğramadığı bir yerdir tuvalet… Şeytan tuvalette ne yaptırır ki adama? Aklıma birkaç uyduruk Hollywood filim sahnesi geliyor o kadar.

Şeytan tuvalette mi Allah ve peygamberi adına din, mezhep ve tarikat uydurarak insanları aptallaştırıp sömürüyor? Şeytan tuvalette mi bayrak sallayarak birbirinin kanını dökmeye teşvik ediyor? Şeytan tuvalette mi kadınları horluyor, dövüyor? Şeytan tuvalette mi çocukların kritik düşünmesini ve sorgulamasını engelliyor?

Şeytan tuvalette mi gereksiz zımbırtıları satın alıp tüketiyor? Şeytan tuvalette mi ülkelerin liderlerini satın alıp ülkelerin doğal kaynaklarını sömürüyor? Şeytan tuvalette mi faiz, rüşvet, emek hırsızlığı ve daha nice “yasal” veya yasadışı desise ile servet biriktiriyor?

Şeytan tuvalette mi gündüz gece propaganda yediriyor? Şeytan tuvalette mi askeri darbeler planlayıp icra ediyor? Şeytan tuvalette mi  insanları din adına sömürüyor?

Şeytan tuvalette mi şefaat hikayeleriyle insanlarla yaratıcıları arasına aracılar-tefeciler sokuyor? Şeytan tuvalette mi türbeler, anıt-kabirler, kılı şerifler, siyah taşlar ile insanları ölülere, kıllara ve taşlara taptırarak salaklaştırıyor? Şeytan tuvalette mi “Kuran Müslümanlığı sapıklığı” diye saptırıyor? Şeytan tuvalette mi yeryüzünü, denizi ve atmosferi kirletiyor?

Hmmm… Sanırım tuvalette biraz kirletme yapıyor. Ama orda zehir yok. Bana sorarsan kiliseye; havraya; camiye; tekkeye; bakanlar kurulu toplantısına; kralın, başkanın veya başbakanın sarayına; politik partilerin toplantısına; şirketlerin idare merkezlerine, silah fabrikalarına girmeden önce şeytandan sakınmalı birisi. Hem de çok sakınmalı. Zira şeytanın merkezleri oraları.

Kaynak: 9 Ağustos 2013-www.19.org

UYARI

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderene aittir.