27 Şubat 2020

SAYILAR VE GİZEMİ



İnsanlar, sayma düşüncesinin oluştuğu tarihten bu yana sayılara özel bir önem verdiler ve onlara rakamsal değerlerinin ötesinde bir anlam yüklediler. Matematiğin bir aracı olan sayıların insanın kişiliğinin gizli yanlarını gösterdiği düşünüldü, pek çok insan sayıların uğuruna ya da uğursuzluğuna inandı.

Sayılarda gizem aramanın tarihi, Budizm, Taoculuk gibi Uzakdoğu dinlerinin yaşandığı uygarlıkların yanı sıra, Mısır, Yakındoğu ve Yunan uygarlıkları ile Yahudi ve Hristiyan çevrelerde de görülebilir. M.Ö. II binde İbraniler, Yunanlılar, Latinler ve Araplar baş tanrıların her birine bir sayı verdiler. Mayalar, oluşturdukları 260 günlük tören takviminde, takvimi her biri bir Tanrının adını taşıyan 20 günlük devrelere böldüler. Her tanrının adına 1-13 arası değişen bir sayı da vermişlerdi. Böylece, 260 günlük takvimin her gününün, Tanrılarla ilişkili özel bir adı ve başka bir gün için yinelenmeyen bir sayısı vardı.

Sayılara ve sayıların özelliklerine gösterilen ilginin temelleri Pisagorcu felsefeye dayanır. Kurdukları okulda ağırlıkla felsefe, din bilim, müzik, astronomi ve matematik konularında çalışmalar yapan Pisagorcular, kutsal metinleri yorumlamak ve geleceği okumak adına da sayılara yükledikleri anlamları kullanmışlardır. Pisagor öğretisi evrende her şeyin bir sayı ile, özellikle tam sayı ile, özleştiğini öne sürer.

Pisagorcular sayıların aklı, sağlığı, adaleti ve evliliği etkilediğini düşünüyorlardı. Onlara göre, bütün sayıların başlangıcı olan 1, birliği ve tekliği temsil ediyordu. Çift sayılar dişildi, ilk çift sayı olan 2 farklı düşüncelerin simgesiydi ve çeşitliliği temsil ediyordu. 1 ve 2 sayılarının toplamından oluşan ilk tek sayı 3 erildi ve uyumun simgesiydi. 4 sayısı adaleti, ilk dişil ve eril sayıların toplamından oluşan 5 evliliği, 6 yalnızlığı, 7 sağlığı ve 8 aşkı temsil ediyordu. Pisagorcuların sisteminde ilk dört sayının toplamı olan 10 en mükemmel sayıydı. Onlara göre yıldız türünden gökte dolanan 10 cisim olmalıydı. Fakat görünen sadece 9 cisim varken onlar özel bir onuncu cisim oluşturdular; görünmez bir karşı dünya. Pisagor 1'i tanrısal olarak yorumlarken 10 sayısının tanrısal olanla hiçliğin mükemmel birliği ifade ettiğini savunmuştur.

Platon, sayıların gizemi ile ilgilendi. Republic (Devlet) adlı kitabında "iyi ve kötünün efendisi"olarak nitelediği mistik sayı konusunda yazdı ama bu sayının ne olduğunu belirtmedi. Daha sonra bu sayı üzerine birçok çalışma yapıldı. Bir görüşe göre, Hint ve Babil gizemciliğinde önemli bir yeri olan, 60 veya 12.960.000 sayısı Platon'un mistik sayısı idi. Onun için bu sayılara Platonik sayılar adı verildi.

Taocu düşüncede ise, bir ikiyi, iki de üçü yaratmıştır. Bir Tao'dur, iki Yin ve Yang, üç ise cennet, dünya ve insanlığı temsil eder.

Bir dönem gizem, kahinlik ve büyü alanlarında bir sözcüğü oluşturan harflerin değerlerinin toplamı ile uğraşıldı. Bu koşullarda sözcükler sayısal değer kazandılar. Bu konudaki en güzel örnek, Arapların Ebcet hesabıdır.

Ebced

Hemen her alfabedeki harflerin çok eskiden beri rakam olarak birer karşılığı bulunduğu bilinmektedir. Bunlar arasında en çok tanınan İbrani-Süryani, Grek ve Latin harf-sayı sistemidir.

Ebced, Arap alfabesindeki harflerin kolay öğrenilmesi için düzenlenmiş sözcüklerdir. Sekiz sözcükten oluşur. Bu sekiz sözcük içinde 28 harf bulunmaktadır. İlk dokuz harf 1-9'u, ikinci dokuz harf 10-90'ı, üçüncü dokuz harf 100-900 sayılarını ve son harf 1000'i gösterir.

Ebced'in kaynağı hakkında çok şeyler söylenmiştir. Alfabede harflere karşılık gelen rakamların kolayca öğrenilmesi için, bazı kavram yada isimlerin alfabedeki sıra ile kullanıldığı rivayet edilir. Bunların pek çoğu söylencelerden oluşmaktadır. Alfabeyi oluşturan 8 kelimenin ilk 6'sının
- haftanın günlerinin her birinin adı olduğu;

- 6 şeytanın adı olduğu;

- ilâhî isimlerin baş harfleri olduğu;

- Medyen ülkesinin krallarının adları olduğu;

- Hz. Adem'in cennetten kovuluşunun evreleri olduğu;

- İlâhi emirleri ve yasakları verdiği;

- Pers hükümdarı Sâbûr'un çocuklarının adları olduğu

ve benzeri gibi birbirinden farklı söylence ve yorumlara konuyla ilgili kaynaklarda sıkça rastlanmaktadır. Bunun yanısıra ebcedi dini motiflerle açıklayan kaynaklar da bulunmaktadır.

Ebced'in en büyük özelliği "Ebced hesabı" adı verilen bir işlemde kullanılmasıdır. Buna göre, ebced ifadesindeki her harfin bir sayı değeri vardır ve bu değerlerden istifadeyle bir çok konuda pek çok işlemler yapılmıştır. İşte bunların her birine bu hesabın adı verilir.

Eskilerin "hisâb el-cümel" olarak adlandırdıkları ebced hesabının 4 çeşidi vardır: "Büyük", "en büyük", "küçük" ve "en küçük" ebced hesabı. Alfabe düzeninde her bir harfin bir rakamla ifade edilmesi, ebced hesabının Türk-İslâm kültüründe hemen her alanda kullanılmasını ortaya çıkarmıştır. Rakamla ifâde edilecek şeyler yazıyla, yazıyla ifâde edilecek şeyler de rakamla sembolize edilir olmuştur. Ebcedin her harfinin bir Tanrı adına ve doğal güçlere karşılık olduğu sayılmış; bir yandan harf ve sayılar arasındaki ilişkiler, öte yandan bunlara karşılık gelen simgeler sayesinde gizemli bir yol oluşturulmuştur.


Ebced sistemi halk arasında yaygın kullanımının yanı sıra, özellikle tasavvuf, astronomi, astroloji, edebiyat ve mimari alanlarıyla sihir ve büyücülükte kullanılmış ve hala kullanılmaktadır.

Ebced halk arasında da çeşitli maksatlarla kullanılıyordu. Bunlardan biri, doğum yılını veren harflerin bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan kelimenin çocuğa ad olarak konulmasıdır. Mesela hicri 1290 (1873) yılında doğan Mehmet Akif Ersoy'un adı babası tarafından bu usulle Ragıyf olarak konulmuş, fakat bu alışılmamış kelime, babasının ölünceye kadar Ragıyf demekte ısrar etmesine rağmen yakın çevresi tarafından Akif şekline dönüştürülmüştür.

Benzer şekilde, bazı sözcüklerin sayısal değeri o sözcüklerin simgesi olarak kullanılmış; örneğin Muhammed adının sayısal değeri olan 92, Hz. Muhammed'i çağrıştırıyordu. "Aman' ve "Mevlevî" kelimelerinin de ebcedi 92 olduğundan bu kavramlar arasında bir ilişki kuruluyordu.


Besmelede bulunan on dokuz harfin ebced hesâbı ile olan değerlerinin toplamı 786'dır. Bizde dolmuş, taksi ve otobüslerdeki Besmele yazısının kullanımı gibi, Pakistan, Hindistan vb. ülkelerde Müslümanlar, kitaplarının, mektuplarının başına, Besmele yerine ebced hesâbı ile olan değerlerinin toplamı olan bu sayıyı yazıyorlardı. Bundan başka bâzı âyetler ve duâlar yerine de ebced hesâbına göre rakamlar yazmaktadırlar.

Bayrağımızda ki hilal neyi sembolize ediyor dersiniz?. Allah kelimesinin Arapça yazılımında bir "elif", iki "lal" ve bir de "he" harfi vardır. Bu harflerin Ebced değerleri toplamı 66'dır. Hilal kelimesinin Arapça yazılımında bir "elif", iki "lal" ve bir "he" harfinden oluşur, onun da Ebced hesabı 66'dır. "Allah" ve "hilal" kelimelerinin Ebced değerleri 66'ya eşit olduğundan Türk bayrağındaki hilal, Allah'ı sembolize eder. Dikkat edildiğinde bütün Müslüman ülkelerin bayraklarında hilal bulunduğu görülecektir. Bu gerçek bütün diğer Müslüman ülkelerin bayrakları için doğrudur. Ayrıca Türkçe bir deyim olan "işi 66'ya bağlamak" da bu sebeple meseleyi Allah'a havale etmek şeklinde açıklanır. Özellikle mimari yapılarda lale motifinin çokça kullanılmasının gerekçesi de aynıdır, lalenin Ebced değeri de hilaldeki gibi 66 dır.

“Hilâl”, “lâle” ve “Allah” kelimelerinin sayı değeri bakımından aynı değeri vermesinden ötürü, İslam kültüründe hilâl ve lâleye daha özel bir yer verilmiştir


"31 çekmek" çocukluk döneminde sokaktan edindiğimiz kavramdır, o dönemlerde erkeklerin mastürbasyona ulaşmasında elinin hareketinin sayısı olarak öğrenilse de, gerçekte 31 sayısı ‘el’ sözcüğünün Arap alfabesindeki sayısal değeridir. Hulki Aktunç, Türkçe’nin Büyük Argo Sözlüğü kitabında [ YKY, İstanbul, 1998] “Otuz bir” kavramını şu şekilde açıklamaktadır;

‘Otuz bir’ : "Mastürbasyon; el ya da başka bir nesne aracılığıyla, kendi kendine doyuma ulaşma. (Osmanlıcada. 'el' sözcüğünü oluşturan harfler, ebced hesabıyla 31 değerindedir.)


Benzer şekilde Mahbub (erkek sevgili) sözcüğünün ve buna eş anlamlı olan diğer bir sözcüğün sayısal değeri 58'dir ve bu sayı kötü şeyleri anımsattığı için, "elli sekiz" sözü bir aşağılamayı içermektedir. Güney Anadolu'da hala öğrencilerin bu numarayı alması istenilmez. Argo olarak kullanılan "beşlik" kavramı da Arapça’da sayısal değeri 5 olan harfin görünümüyle ilgilidir. Yuvarlak bir biçimi olan bu harfin görünümü, 5 sayısına farklı bir anlam yüklemiştir.

Halk arasında Kur'an-ı Kerim'in şifa ile ilgili âyetlerinin ebced hesabına göre rakamların yazılıp bunlarla yapılan muskalar bulunmaktadır ve bu rakamların şifa vereceğine inanılır.

Büyü ve muskalarda harfler sayı değerlerine göre toplanmış ve toplamın cinler dünyasıyla ilişiği bulunduğu varsayılmıştır. Gazali'nin üç sıralı bir karedeki Ebced harfleri buna örnektir.

Bu bilinen üçlü sihirli karedir. Bu karenin güç durumlarda çözüme yardımcı olduğuna inanılırdı. Doğum yapmakta olan bir kadına gösterilerek, rahminin üzerine konulduğunda doğumun kolay olacağına inanılırdı. Karenin çift rakamları ya da harfleri iyi dilekler için kullanılırdı; bunları taşıyan kadın ve erkek arasında yakınlık ve sevginin artacağına, yolcuların esenlik bulacağına inancı vardı. Dilek bir kötülük ise, tek rakamlar ya da harfler kullanıldı.

Allah'ın adlarının veya Kuran’daki surelerin başlarındaki gizemli harflerden kareler oluşturulur ve bunlar da büyü ve muskalarda kullanılırdı. Hala kullanılmakta olan bu yöntemle, üçlü, dörtlü, ..., dokuzlu sihirli kareler hazırlanarak değişik amaçlar için muska hazırlanır.

İslam dünyasında kitap düzenlemelerinde Ebcedten faydalanıldı. Arap alfabesinin kullanıldığı ülkelerde kitapların başında eserden ayrı bilgiler verileceği zaman bu kısım Ebced harfleriyle numaralanıyordu. Ülkemizde harf devriminden sonra bunun yerini Batıda kullanılan Romen rakamları almıştır. Ayrıca, kitaplarda önsöz, sunuş, içindekiler ve dizin gibi kitabın asıl bölümlerinden ayrı olan sayfalarda sayfa numarası olarak kullanıldığı görülür.

Ebced hesabı, musikide de kullanılmıştır. Buna göre sesler ve perdeleri ebced alfabe düzeninden istifade edilerek oluşturulan bir "ebced notası" ile belirlenmiştir.

Ebced mimaride de kullanılıyordu. Mimar Sinan tarafından yapılardaki oranların belirlenmesinde ve modüler düzenin oluşumunda bu kelimelerin karşılığı sayılardan faydalanmak suretiyle kullanılmıştır. Örneğin: Süleymaniye'de zeminden kubbe üzengi seviyesi 45, kubbe alemi 66 arşın yüksekliktedir. Yine Selimiye'de de kubbeyi taşıyan 8 ayağın merkezlerinden geçen dairenin çapı 45 arşındır. Kubbe kenarı zeminden 45, minare alemi buradan itibaren 66 arşındır. Ebced'e göre "Âdem' 45, "Allah" kelimesi de 66 etmektedir. Süleymaniye ve Selimiye'nin görünen siluetleri 92 arşındır ki, bu da "Muhammed" kelimesinin karşılığıdır.

Bugün Ömer Çelakıl, Edip Yüksel gibi “araştırmacıların” üzerine kitaplar yazdıkları, “doğada ya da tarihte yaşanan olayların Kuran’da şifreli olarak verildiği” benzeri bir ‘çalışma’, 60 lı yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı'nca yapılmış. O yıllarda yayımlanan ''Allah Bizimle" adlı bir kitapçıkta, Ebced hesabı ile Peygamber ile ilgili olan bir âyeti kullanılarak , 27 Mayıs 1960 askeri darbesine tarih düşürmeye çalışmıştır.

Tarih düşürme, herhangi bir tarih olayını ebcedin sayı değerleriyle saptama işidir. Harflerin toplamı belirli bir hicret yılını gösteren bir sözcük, bir tamlama bulmak; tümce, mısra ya da bir beyit düşürme yoluyla yapılır. Ebced hesabı, evlenme, ölüm, doğum, toplumsal olaylar ve hatta günlük önemsiz olaylar için tarih düşürmede de kullanıldı. Bu tarihini belirlemek için rakamlar kullanmak yerine, rakamların karşılığı olan harflerle üzerine şiir ya da özel bir yazı yazılıyordu.

Örneğin; Fransızların 1213 tarihinde Mısır'a girmeleri üzerine


Hiyanetle França girdi Mısra
çıkış tarihleri olan 1216 için,
Kahire fatihi Sultan Selim oldu yine


mısralarını yazıyordu ki bu mısraları oluşturan kelimelerin Ebced hesabındaki değerleri bu yılları veriyordu.

Mezar taşlarına ölüm yılını yazmak yerine, Ebced hesabında bu yılı veren mısralar kullanılıyordu; örneğin 1231 Hicri yılında ölen birisi için mezar taşına Arapça harflerle

Süleyman İzzet Allah’a emanet
yazılıyordu.


Ayrıca şâir Fuzûli, Kanunî Sultan Süleyman'ın Bağdat'ı fetih tarihi olan 941 H. yılı için;


"Geldi burc-i evliyaya padişah-ı namdâr"
mısraını tarih düşmüştür.


Vaktiyle bir kadı bir çeşme yaptırmış ve şair Nabi’den (1642-1712) o çeşme için tarih düşürmesini istemiş. Nabi, yazdığı şiirle çeşmenin yapılış tarihine tarih düşürürken, kadıya ait düşüncesinide dile getirmiş:

Kadım yaptı ayak yolun
Atıklar kalmasın tende
Dedi Nabiya tarihin
Sıçayım hayratına ben de


Ebced tasavvufta ayrı bir öneme sahiptir. Özel olarak Hurufilik ile Bektaşilik'te ve bütün tasavvufi edebiyat genelinde Ebced harflerinin sayı değerleri ile kullanıldığı birçok örnek bulunabilir. XX. yüzyılda Said Nursi'nin bu yöntemle Kuran'ın otuz yerinde Nur risalelerine işaret edilmiş olduğunu açıklamaya çalıştığı görülmüş.

İslami gelenekte çok yaygın olan Ebced hesabına benzer hesaplamalar Batıda da kullanılıyordu. Yahudiler YAHWEH sözcüğünü oluşturan ünsüz harflerin simgelediği rakamların toplamı olan 26 sayısını kutsal saydılar. (Y+H+W+H=10+5+6+5=26)

16. yüzyılda yaşamış Katolik ruh bilimci ve nümerolog Petrus Bungus, Martin Luther adının 666 değerinde olduğunu tanıtlamak için 700 sayfalık bir sayı bilimi kitabı yazıyordu.

Havari Yuhanna'nın Vayhi 13:18'de, harflerin sayısal değerleri hesaplanarak, 666 sayısının kıyamet hayvanı DECCAL'in sayısı olduğu söyleniyordu. İsimlerinin ya da doğum tarihlerinin rakamsal değerlerine bakılarak, Roma'yı yakan Neron'un, 20. yüzyılın katili Hitler'in gerçekte birer "Deccal" olduğunu ispatlamaya çalışanlara rastlanıyordu.

Deccal

Sayılar dünyasında en çok ilgi çeken sayıların başında gelir 666 sayısı. Bu sayıya ilk kez İncil’in son kitabı olan ‘Revelation’ 13’üncü Bab’da rastlanır. Hazreti İsa’nın 12 havarisinden ve dört İncil’den de birinin yazarı olan Aziz Yuhanna, "Yuhanna’nın Vahyi"nde kıyametten hemen önce ortaya çıkacağına inanılan Deccal’in ne şekilde ortaya çıkacağını, görünüşünü ve gücünü anlatır. Yuhanna'ya göre, Babil'in simgesi ve bütün kötülüklerin anası olan bu yaratık, 'Mesih Karşıtı'dır (Antichrist - Deccal) ve onu simgeleyen sayı da, 666'dır. 

Yüzyıllar boyu sayı simgeciliğiyle ve kutsal metinlerin yorumlanmasıyla uğraşanlar, 666 sayısının şifresinin ardında yatan ismi bulmaya çalıştılar. Değişik dillerde harflerin karşılığındaki sayılar kullanarak birçok “deccal” adayı ismi ortaya atıldı. Harflerin sayısal karşılıklarının toplamı kullanımının yetmediği yerlerde, olayların oluş tarihlerine, harflerin sayılar değerlerinin konumlarına bakarak da çok sayıda teori oluşturuluyordu.

İşte, 666 kavramını temel alarak yaratılan bu teorilerden bazıları:

"w" harfi, İbrani alfabesindeki "vav" harfidir ve bu harfin İbranice yazılımda sayı karşılığı altıdır. İnternetin en bilinen ve en çok kullanılan kavramı olan "world wide web" ifadesinin kısaltması "www", sayısal ifadesi ile 666 sayısını verir. Bu yüzden “www” ile başlayan bütün internet adresleri, dolayısıyla internetin kendisi, deccal’e aittir.

Bilgisayar sistemlerinde ürün ayrımı ve fiyatları belirleme amacıyla kullanılan barkod sisteminde sayıları gösteren çizgiler bulunur. Bu çizgi gruplarının başında, ortasında ve sonunda yer alan çizgilerin her biri altı sayısının işaretidir, yani bütün barkodlarda deccal’in sayısı 666 vardır.

Klasik ruletteki, masa üzerindeki sayıların toplamı 666’dır, dolayısıyla rulet şeytan oyunudur.

Amerikan Hazine Bakanlığı’nın armasının en altında 666 sayısı yazılıdır.

Batı uygarlığı, yüzyıllardan buyana, Yuhanna’nın Vahyi’nde 666 sayısıyla sembolize edilen ve "Şeytan", "Deccal" ve "Anti-İsa" olarak yorumlanan ismin kim olabileceğini bulma çabasına.girdiler. Bu iş için eski yalnızca İbrani alfabesi değil, Yunan ve Latin alfabesindeki harflerin sayı karşılıklarından da istifade ediyordu. İsimlerinin “ebced” hesabının uymadığı yerlerde doğum tarihlerinin rakamsal değerlerine bakılıyordu. Bu yolla Roma'yı yakan Neron'un, 20. yüzyılın katili Hitler'in gerçekte birer "Deccal" olduğunu ispatlamaya çalışanlara rastlanıyordu. Benzer yöntemlerle Benito Mussolini, Jozef Stalin, Vilademir İ. Lenin, Usame bin Ladin, Fidel Kastro, Saddam, Hafız Esad, kısaca Batı’nın gözünde “kötü adam” olarak nitelenenlerin hepsi Deccal ilan edilmişti.


Katolik Kilisesi ise 666 sayısının İslamiyeti ve Hz. Muhammed’in peygamberi simgelediğini öne sürmüştür. Onlara göre Hz. Muhammed’in adının Grekçe yazılım ve harflerdeki sayısal toplamı 666 idi ve deccal’ı simgeliyordu. Avrupa’da 666 sayısının Hz. Muhammed’i simgelediğini belgeleriyle açıklayan ilk kişi Dr. Veryard, 1670-1710’da bu bulguları İngiltere’de yayınlandı. Buna göre 666 sayısı sadece İslamiyet’i ve Hz. Muhammed’i simgeliyordu.


666 sayısının esrarı birçok ünlü fizikçiyi ve matematikçiyi de etkilemiştir. Örneğin Roger Bacon, Leonardo da Vinci ve Isaac Newton bu sayıyla çok ilgilenmişlerdi. Newton, Daniel kitabıyla Revelation kitabını karşılaştırmış ve bulgularını ölümünden 10 yıl sonra yayınlanması kaydıyla güvendiği kişilere emanet etmişti. Newton’a göre 666 sayısı sadece Muhammed’i değil onunla aynı adı taşıyan Fatih Sultan Mehmed’i de simgeliyordu. Newton sadece fizikçi ve matematikçi değil aynı zamanda gizemli ilimlere inanan biriydi. 16. yüzyılda yaşamış Katolik ruh bilimci ve nümerolog Petrus Bungus, Martin Luther adının 666 değerinde olduğunu tanıtlamak için 700 sayfalık bir sayı bilimi kitabı yazıyordu.

Yaşadığımız dönemin deccal'i kim olabilir dersiniz? Akdoğan Özkan, ComputerWorld dergisindeki “Bir rüya ve şeytani düşünceler” başlıklı köşe yazısında şunları yazıyordu;

“Bill Gates’in gerçek adı, William Henry Gates III. Ancak Bill Gates III olarak biliniyor. Adamın adını alıp ASCII karakter tablosundaki değerlere çevirdim. Bakın nasıl bir sonuç elde ettim.


BILL GATES III (66+73+76+76+71+65+84+69+83)+3=666!!

Bir tesadüf olabilir miydi? Bilemiyordum. Ancak, çalışmalarımı Gates’in en önemli ürünleri üzerinde yoğunlaştırmaya karar verdim. İşte sonuçları.

MS-DOS 6.21 77+83+45+68+79+83+32+54+46+50+49=666
WINDOWS 95 87+73+78+68+79+87+83+57+53+1=666”
S Y S T E M 7. 0 83+89+83+84+69+77+32+55+46+48 = 666

George Walker Bush Jr., İsimdeki harflerin sayısına bakıldığında her birinin 6 harften oluştuğu görülür. Bu ismin harfleri yan yana yazıldığında da karşımıza 666 sayısı çıkar.



Diyelim ki bu yöntemi rastlantısal buldunuz, George Bush’u oluşturan harflerin İbranicedeki sayısal karşılığının toplamına bakıldığında da yine aynı sayı, 666, bulunur.

G(gimel) 3
E(heh) 5
O(ayin) 70
R(resh) 200
G(gimel) 3
E(heh) 5
B(beth) 2
U(ayin) 70
S(shin) 300
H(cheth) 8
666

Kıyamet gününün büyük bir yıkım ve ölümlerle geleceğini söyleyen ve İncil`i de kaynak gösteren bazı ABD`liler, Başkan Bush göreve geldiği anda büyük yıkımın başlamış olduğunu düşünüyor.



Uğur Sayısı


Günümüzde de Pisagorcuların yaklaşımına benzer olarak, ad ve soyada, doğum yerine ve doğum tarihine göre kişilerin uğur sayıları bulunuyor ve bu sayılar simge olarak kullanılarak insan yazgısı ifade edilmeye çalışılıyor. İşin güzel yanı her insanın birden fazla uğur sayısının olması. Ad ve soyadınıza, doğduğunuz yere, doğum tarihinize ve burcunuza göre 4 farklı sayıyı uğur sayısı olarak alabilirsiniz. Doğum tarihinize göre uğur sayınızı bulmak için doğum tarihini oluşturan sayıların toplamını alın, elde ettiğiniz sayı iki rakamlı ise, bu sayıların yeniden toplamını alın, sonuçta bulduğunuz 1 ile 9 arasındaki sayı sizin uğur sayınız olacaktır. Diğer uğur sayılarını ise aşağıda verilen tabloya göre harflerin karşılığındaki sayıların toplamını alarak bulabilirsiniz.


A   B   C   Ç   D   E   F   G   Ğ   H   I   İ   J   K   L
1   2    3   4    5   6   7    8    9   1    2  3  4   5   6


M   N   O   Ö   P   R   S   Ş   T   U   Ü   V   Y   Z
7    8    9    1   2    3   4    5   6   7    8   9    1   2


Uğur sayınızı buldunuz. "Kişilik testi"ni de yapmak isterseniz, size bir fal kitabından "aşırdığım" sayıların karşılığını veriyorum.


1- Uğurlu sayınız olan (1) dik bir rakamdır. Diklik, sertliğin, doğruluğun, dürüstlüğün, üstünlüğün simgesidir. Uğurlu sayınız gibi siz de "dosdoğru" ve "dimdik" bir insansınız. Eğilmez, bükülmez, çelik bir iradeniz var.

Hırslısınız, idealleriniz var. İnsanlar üzerinde egemen olmak sizin için hiç de zor değil. Prensiplerinizden ödün vermezsiniz. Duygusal yönden sıradışı ve tutku dolusunuz. Aşkta sadakat ve bağımlılık arıyorsunuz....

2- Uğurlu sayınız (2) adet (1)'in yani (1) artı (1)'in birleşmesinden doğar. İki ayrı elemandan oluştuğu için kendisinde de elemanlara ayırma, yani analiz gücü vardır. Olumlu ile olumsuz arasında bir ayrım yaptıktan sonra senteze varıyorsunuz. İnsanlara iyilik yapmak arzusuyla dolup taşıyorsunuz. Dostluğa, insanlara, yeni bir çevre edinmeye büyük önem veriyorsunuz. Kendi kabuğunda sessizce yaşamayı da seviyorsunuz.

Duygusal açıdan, yanlız kalmak sizin için en büyük cezadır. Şefkate ve sevilmeye olan ihtiyacınız sizi her zaman uyumlu biri olmaya iter...

3- Sayılar dünyasında (1) baba, (2) anne, (3) ise çocuktur. Üç sayısı (1) ile (2)'nin birleşmesinden doğar. Soyu üretecek sayı da (3) olduğuna göre bu rakam sayılar dünyasında yaşamsal bir önem taşıyor ve gelecek zamanı simgeliyor. Uğurlu sayınıza göre çok yanlı bir görünümünüz var. Yaşama yeni gelen bir çocuk gibi çevreyi tanımaya çalışıyor ve her şeye ilgi duyuyorsunuz. Gördüğünüz yeni şeyler ve yaşadığınız yeni olaylar sizde büyük coşku ve heyecan uyandırıyor.

Arkadaş canlısı birisiniz, gittiğiniz her ortamda insanlarla iletişim kurar ve asla yalnız kalamazsınız. Duygusal yönden, insanları baştan çıkarmaya çok yatkınsınız.

4- Dörtlü sistem düş gücüne çok az yer verir, somuttur. Kendisini tamamlamıştır. Uğur sayısı olarak (4) sayısına sahip olanlar kişiliklerini tamamlamış, kişiliklerine kavuşmuşlardır. Gerçekçidir ve somut olaylardan hareket ederler.

Genellikle çevrenizdekiler tarafından beğenilen ve takdir edilen bir insansınız. Boş sözler ve vaatlere kanmaz, kalıcı birliktelikleri tercih edersiniz. Evlilik için ideal bir tipsiniz


5- Uğurlu sayınız 5, dişi olan 4 ile erkek olan 1'in birleşmesinden doğar. Her ikisinin de özelliklerini taşıyor. Her iki sayının güçlü yanlarıyla birlikte zayıf yanlarını da içeriyor. Zaman zaman ölçülü, kararlı ve dengeli, zaman zaman ise dengesizsiniz. Bu değişikliklerinizle çevrenizdekileri de şaşırtıyorsunuz. Ayrıca uğurlu sayınız gibi yetkinlik ve düzen simgesisiniz.

Ticari konular, sanat, medya ve öğretim alanlarında çok başarılı olabilirsiniz. Duygusal yönden gel - geç ilişkiler sizin yapınıza uymaz.


6- Sayılar dünyasında 6 zenginlik ve görkemin simgesidir. Düşüncelerinizde katıksız bir idealist, his yaşamınızda aşırı duygusalsınız. Düş kurmayı seviyor, kendi içinize kapanıyorsunuz.

Güzelliğe kayıtsız kalamazsınız ve uyum birlikteliğini ararsınız. Mükemmelin peşinde koşarsınız. Romantik ve duyarlısınız, size ihtiyacı olduğunu hissettiğiniz biri karşısında hemen yelkenleri suya indirirsiniz. Güvenilecek bir insansınız.


7- Uğur sayınız gibi çök yönlü ve çok yanlısınız. Çok sevildiğiniz için sevgi yaşamınızda ön planı tutuyor. Uyumlu, durmuş oturmuş, sıcak bir aile yuvası içinde yetişmeniz, fazla ilgi görmeniz sizi bencil yapmış. Aşık denecek derecede kendinizi seviyorsunuz. Bu nedenle de verici değil alıcısınız.

Düşüncelerinizi hayata geçirmek için başkalarına da ihtiyacınız olduğunu çoğu kez göz ardı edersiniz. Duygusal yönden seçicisiniz. Tek kişiye bağlanana dek sayısız ilişkiye girebilirsiniz. Maceracısınız ve ancak tutkulu biriyle mutlu olabilirsiniz.


8- Bu sayı sayılar dünyasında dişi bir rakamdır. Bütün dişiler gibi sevmek ve sevilmeye büyük ağırlık verirler. Siz de sevilmek ve sevmek istiyorsunuz. Hele sevildiğinizi öğrenmek çok hoşunuza gidiyor. Ama aşkda ihtiyatlısınız. Karşınızdakine kolay kolay açılmıyorsunuz. Bireysel duygu ve düşüncelerinizi açığa vurmayı bir zaaf gibi görüyorsunuz.

Paranın gücüne inanırsınız ve vasat şeyler asla sizi ilgilendirmez. Eleştirilere gelemezsiniz. Kıskanç bir sevgili olursunuz.


9- Sayılar dünyasının son rakamı olan 9 yetkinlik örneğidir. Siz de uğur sayınız gibi yetkin bir insansınız. Büyük fikirlerin, projelerin peşinde koşuyorsunuz. Hırslı kararlı yapınızla bunları gerçekleştirebiliyorsunuz. Duygu yönünden de zenginsiniz ama coşkularınıza gem vuruyorsunuz. Bilinçlisiniz, sağlam değer yargılarınız var.

Cana yakın ve yaratıcı olmaya aslında çok yatkınsınız. Duygusal yönden; birlikte olduğunuz kişiye karşı son derece anlayışlısınızdır.


Uğur sayınızın sizin kişiliğinizi ne kadar açıkladığını bilemeyiz, ama eğer böylesi bir yöntemin bilimsel olmadığını, sayıların insan yapısını ortaya koyamayacağını düşünüyorsanız ve bir takım psikolojik yorumlar oluşturuyorsanız, dikkat etmelisiniz. Psikanalizin "babası" sayılan Sigmund Freud'dun da sayılarla olan ilişkisi yabana atılacak türden değildir. Freud, sayıların insan yaşamındaki gizemli gücüne inanır, psikanaliz tedavilerde bireylerin rüyalarında gördüğü sayıların yorumu ile tanılar oluştururdu. Freud, "Günlük yaşamın psikopatolojisi" adlı kitabında, kardeşlerinin en küçüğü olup küçük yaşında babasını yitirmiş bir sayrının başından geçen ve uğur sayısına dayalı bir olguyu anlatıyordu:

"Neşeliyken usuna 426.718 sayısı gelmiş. Kendi kendine şu soruyu sormuş:

- Bu sayı sana neyi anımsatıyor?

- Usuna önce bir yerde duyduğu şu tümce gelmiş:

- Eğer soğuk algınlığı için doktora gidersen, doktor 42 günde sağaltır, gitmezsen 6 haftada geçer-. Bu, şu demektir: 42=6x7.


Bu ilk çözümü izleyen engelleme evresinde dikkatini şu noktaya çektim:

Seçtiği 6 basamaklı sayı 3 ve 5 dışında tüm ilk sayıları kapsıyordu. Çözümün sonrası da kendiliğinden geldi.

- Biz 7 kardeştik, ben en küçükleriydim. Doğum sırasına göre kız kardeşim A. 3 numaradır, erkek kardeşim L. ise 5 numaradır. İkisi de benim düşmanımdır. Küçükken her gün tanrıya dua eder ve ikisinin de ölmesini isterdim. 3 ve 5 sayılarını atmakla da bu isteğimi gerçekleştirmiş oluyordum.

- Eğer bu sayı kardeşlerini simgeliyorsa, sondaki 18'in anlamı nedir?
Hepiniz 7 kardeştiniz.

- Eğer babam yaşasaydı en küçük çocuk ben olmayacaktım diye düşündüm. Eğer bir kardeş daha gelseydi 8 olacaktık. Böylece benden küçük bir kardeşim olacaktı, ben de ona büyüklük taslayacaktım.

Tüm sayı iki isteğinin gerçekleşmesini içeriyordu.

Birincisi, kötü olan iki kardeşin ölmesi,
ikincisi ise kendinden sonra yeni bir kardeşin doğması. Ya da kısaca söyle diyebiliriz: Babam öleceğine keşke o iki kardeşim ölseydi!"

On dokuz, on yedi ve diğerleri



Sanırım hepiniz Kenan Evren ismini çok yakından biliyorsunuzdur. 12 Eylül 1980’de darbe ile cunta liderliğine soyunan ve o dönemde yaptırdığı Anayasa oylamasıyla birlikte kendisinin de Cumhurbaşkanlığını onaylatan, ülke tarihine işkence, idam ve sansür kelimelerinin bolca yazılmasını sağlayan biri nasıl olurda tanınmaz ki?

Kenan Evren, 12 Eylül darbesini anlatmak için yaptığı gezilerinden birinde, 15 Ocak 1981’de konuşmasında “Türk Ulusu, yaşamının en büyük talihini, ulu önder Atatürk’ü kendisine bahşeden Tanrı lütfuna borçludur” yorumunda bulunuyordu. Bu konuşmasını destekleyen görüşlerini ise, 13 Şubat 1981’de Harp okulunda yaptığı konuşmada açıklıyor ve “Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığını, 3 tane 19’un toplamı olan 57 yaşında öldüğünü” hatırlatarak “Atatürk’ün hayatında 19 rakamının önemi olduğunu” söylüyordu.


Cunta lideri birçok konuşmasında sözlerini pekiştirmek için Atatürk’ün sözlerinden ve nutkundan alıntılarla beraber Kuran’dan da sureler aktarıyordu.

Kenan Evren’in Atatürk’ün yaşamında 19 sayısının mucizesinden bahsetmesi aslında pek de yabana atılabilecek bir konu değildi. Cenk Koray bu konuyla ilgili ‘ciddi’ açıklamalar yaptığı bir kitap çıkarmıştı.


Mustafa Kemal Atatürk adında 19 harf bulunuyordu. 1881'de (99x19) doğdu, 1938 (102x19) yılında, 57 (3x19) yaşında iken öldü. Nüfus cüzdanı numarası 992814 (19x52306), nüfus kütük numarası 19'du. 19 yaşında Harbiye' ye girdi. Harb akademisinden aldığı sicil no, toplamı 19 eden, 317-8 idi. Harp okulunu Türk subayları arasında 19'uncu bitirdi. Çanakkale Savaşının zaferle sonuçlanmasında 19' uncu fırka' yı (tümen) kurdu ve ona komuta etti. 19 mayıs 1915' de albay oldu. 19 Mayıs 1919 yılında bağımsızlık mücadelesini başlatmak üzere Samsun'a geldi. 19 Mayıs' ta Samsun' a çıkacak olan Atatürk' ün bindiği vapurda 19 yolcu vardı. 19 Eylül 1921' de Mareşallik ve Gazilik ünvanı verildi. Kendisine verilen madalya sayısı 19. İstanbul Akaretlerdeki ev numarası 76. Cenaze töreninde 19 notalı 19'uncu Şopen marşı çalındı. Cenazesinin nakli 19 Kasım 1938 tarihinde yapıldı. 57 yıllık Yaşamının, 19 yılında askerlik alanında, 19 yılında da devlet başkanı sıfatı ile görev yaptı.

Baskın Oran'ın ‘‘Kenan Evren'in Yazılmamış Anıları!’’ kitabında, Evren’in bu sayıya verdiği önemi ve yine kendi özel sayısını, yine Evren’in dilinden yazıyordu... “Ulu Önder Atatürk'ün hayatında 19 rakamı büyük önem taşımıştır. 19 Mayıs 1919'da Anadolu'ya ayak bastı ve ne garip tecellidir ki, 3 tane 19'un toplamı olan 57 yaşında hayata gözlerini yumdu. Benim de hayatımda 7 rakamının çok büyük önemi vardır. 17.7.1917'de doğdum. Yani 1917 yılının 7'nci ayının 17'nci günü... 7 yaşında okula başladım. 17 yaşında Harp Okuluna girdim. 27 yaşında evlendim, 227'nci alayın 57'nci bataryasında görev yaptım. 12 Eylül cumhuriyetimizin 57'nci yılına tekabül ediyordu. Türkiye Cumhuriyeti'nin 17'nci genelkurmay başkanı, 7'nci cumhurbaşkanı oldum. 7.12.1983'te ilk defa TBMM'ye hitap ettim. Kaldığım apartmanın numarası 17'ydi. 17.7.1987'de 70'nci doğum günümü kutladım...”


Aynı konunun üzerine daha da ‘bilimsel’ olarak eğilen ve yaptığı ‘araştırmaları’ kitaplaştıran başka bir isim daha vardı; Edip Yüksel.

Edip Yüksel, İmam Hatip mezunu ve hayatını ABD'de sürdüren bir "araştırmacıdır". "Araştırmalarını" İslam dini ve Kuran üzerine yoğunlaştıran Yüksel'e göre "...Matematiksel mucize beraberinde rasyonel düşünmeyi ve bilgiye dayalı kesin bir inancı getiriyor. Nitekim, bu mucizeye tanık olanlar, Tanrının buyruğunu din adamlarının buyruğuna tercih ederek, sadece dinlerinin kaynağı olan Kuran'ı dinlemekte ve daha önce Tanrının hükmüne ortak koştukları diğer kurumları ve kitapları reddetmektedirler." Yüksel kitap olarak yayımladığı çalışmasında, 19 sayısının Tanrı tarafından kod olarak seçildiğini ve Kuran'ın yazımında önemli bir rol oynadığını öne sürüyordu. Yaptığı "araştırmada" Kuran'ın 19 sayısı ile olan ilişkisini şu şekilde belirliyordu:


Kuran'ın ilk ayeti olan Besmele 19 harfe sahiptir.

Kuran 114 (19x6) sureden oluşur.

Kuran'da, numarasız Besmeleler dahil 6346 (19x334) ayet vardır.


Besmelenin ilk kelimesi "isim" kuranda 19 kez geçer. İkinci kelime "Allah" 2698 (142x19) kez, üçüncü kelime "Rahman" 57 (3x19) kez ve dördüncü kelime "Rahim" 114 (6x19) kez geçer. Besmelenin ilk dört kelimesinin tekrar ettiği sayıların toplamı 152 dir ve bu sayı 19'un katıdır.

Yüksel bunlar dışında Kuran'ın bazı surelerindeki harflerin sayısına bakarak 19 sayısını buralarda aramıştır.

42. ve 50. surelerde toplam 114 (6x19) Q(Qaf) vardır. 7. surede 97, 19. surede 26 ve 38. surede 29 S (Sad) harfi vardır; bu üç suredeki toplam S harfi 152 (8x19) tanedir. 40, 41, 42, 43, 44, 45 ve 46. surelerindeki toplam H, M (Ha, Mim) sayısı 2147 (113x19) dir. 19. suredeki K (Kef), H (He), Y (Ye), A (Ayn) ve S (Sad) harflerinin sayısı 19'un katı olan 798'dir. 68. surede N (Nun) harfinin sayısı 133 olup bu sayı 19'un 7 katıdır. Kuran'ın temel mesajı Allah'ın birliğidir. Nitekim Allah'ın VAHİD (BİR) isminin ebcet değeri 19'dur.

Yüksel, yine aynı çalışmasında; " şeytani bir hilafete son veren Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını kuşatmış bulunan 19 sistemi, 41:53 ayetinde belirtilen işaretlerden biridir. (...) Kuran'ın mesajını gelenekçi öğretilerin oluşturduğu parazitler yüzünden net olarak alamadığımdan Atatürk'ü "deccal" zannediyordum. Tanrıya ham dolsun, şimdi asıl deccallerin kimler olduğunu çok iyi biliyorum: Atatürk'ün, minarelerine ot tıkamaya çalıştığı hurafeci din adamları." yorumunu verdikten sonra, Atatürk'ün hayatında 19 sayısının önemi ile ilgili örnekler veriyordu.

Edip Yüksel'in yaptığı çalışmaya benzer bir çalışmayı da Niyazi Bekki yapıyordu. Niyazi Bekki, "Namazın Sayısal Mucizesi üzerine" yaptığı "araştırmada" ebcet hesabının kullanımıyla namazın şifresini açıklıyordu.

"...tesadüf diyebilir misiniz ki: salaat kelimesinin ebcet değeri 31x17=527 dir. Kuran'da geçen "es-salat" kelimelerinden beş tanesi numaraları 17'yi gösteren ayetlerde geçer. Bunlardan ilki Bakara suresinin 153. ayetidir. Allah'ın "el-Ma'bud" isminin ebcet değeri 153'tür. Bu sayı 17'nin 9 katı olduğu gibi 1 den 17 ye kadar sayıların da toplamıdır. Son ayet ise 31. surenin 17. ayetidir ki bu iki sayının çarpımı 527 olup "salad" kelimesinin ebcet değeridir. Demek ki en büyük ibadet olan namazın şifresi 17'dir ve bu da "el-Ma'bud" ismine göre düzenlenmiştir."

1961 yılından bu yana ülkemizin siyasal tarihinde adı geçen, başbakanlık ve Cumhurbaşkanlık yapan Süleyman Demirel’in de bir sayısı olmalı tabi ki. Gazeteci yazar Sedat Ergin, dokuzuncu cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in yaşamında ki 7 rakamının oynadığı rolü bulup yazıyordu… 

‘‘TBMM kürsüsünden 7 kere yemin ettim. İlk altısında milletvekili, 7'ncisinde cumhurbaşkanı olarak... 7 defa hükümet kurdum, 7 defa bıraktım. 7 yıl görev yapacağım... 7 küpeli gelinim var. GAP... 7 yıl siyasi yasaklı yaşadım, 7.9.1987'de yasağım kalktı. Boykot yaptığımız için altı yıllık okulu 7 yılda bitirdim, adımız 7 yıllık inşaatçıya çıktı. İlkokula 7 yaşında başladım. Ayın 16'sında Çankaya'ya çıktım, 6+1=7'dir...’’

Triskaidekaphobia


Psikolojide birçok korku tanımı yapılmıştır. Yükseklik korkusu, karanlık korkusu, yalnız kalma korkusu gibi 13 korkusu da bunlardan biridir. Triskaidekaphobia Yunanca’da “üç, on ve fobi” sözcüklerinden oluşur, anlamı ise “13 sayısının uğursuzluğundan korkma”dır. Bu korkuya sahip insanlar ayın 13. gününde önemli işler yapmaktan kaçınma, 13 kişi ile birlikte aynı anda ve aynı yerde bulunmama gibi tavırlar içindedirler. En büyük korku ise ayın 13. gününün cuma gününe gelmesidir, o gün bütün kötülüklerin ortaya çıkacağı düşünülür.


Avrupa'da uğursuzluk olarak kabul edilen 13 rakamı, kötülüklerin habercisi ve kötü bir olaya işaret eden sembol olarak görülür. Bu boş inanç Hıristiyan dünyasında öylesine güçlüdür ki, Avrupa'nın neredeyse tamamında sofraya 13 kişi oturmak, bir araca 13 kişi binmek, masada 13 sandalye bulunması uğursuzluk kabul edilir. Batıda ki ülkelerin birçoğunda otellerin 13 sayısını taşıyan odası ve 13. katı yoktur.



Bu inancın, Hz.İsa'nın son yemeğindeki havarilerin sayısından kaynaklandığı sanılsa da, kökü çok daha eskilere, mitolojik tanrıların yaşadığına inanılan çağlara kadar gider.



İskandinav mitolojisinde, Işık ve güzellik tanrısı Balder, Viking'lerin meşhur tanrısı Odin ile Frigga'nın oğulları ve ay kraliçesi Nanna'nın da eşidir. Balder bir ziyafet verir ve bu ziyafete 12 kişi davet eder. Yalanların ve hilelerin tanrısı Loki, davetli olmadığı halde, zorla 13. kişi olarak katılmak ister. Bu arada çıkan tartışmada, Loki diğer tanrılar tarafından da çok sevilen Balder'i öldürür.


Hıristiyanlıkta 13 sayısının uğrusuzluğu da bu efsaneye benzer biçimdedir. Hz İsa’nın son yemek olarak bilinen ve Roma tarafından tutuklanmadan önce havarileri ile son kez bir araya geldiği yemekte masada 13 kişi vardır. Masadaki 13’üncü kişi olan Yuhanna onu ele verir. Bu yemekten sonra 24 saat içinde de Hz.İsa çarmıha gerilerek öldürülür. Bu nedenle Hıristiyanlarda akşam yemeğinde 13 kişi bir araya gelirse bunlardan birinin başına bir felaket geleceğine inanılır. Bu sayının uğursuzluğuna en büyük gerekçe ise, İsa'nın 13. gece ölmüş olmasıdır.


13 sayısı ile ilgili başka bir efsane ise Tapınak Şövalyeleri üzerinedir; Fransa Kralı Philippe Le Bel’ in komplosu ile 13 Ekim 1307 Cuma günü, Papa Clemens’in işbirliği sonucu Tapınak Şövalyeleri’nin büyük bir bölümü tutuklanmış ve büyük işkencelere maruz bırakılarak idam edilmişler. Bu olay şövalyelerin sonu olarak bilinir ve uğursuz 13’üncü Cuma söylencesinin en üzerinde durulan hikayelerinden biridir. Cuma gününün 13’üncü güne gelmesi her yıl en az bir ayda oluşur, bugün Paraskevidekatriaphobi (13’üncü cumalardan korkmaya verilen ad) sahibi insanlar için zor günlerden biridir.



İbrani alfabesinin 13’üncü harfinin “mavet” (ölüm) sözcüğünün ilk harfi olan “m” olması nedeniyle İbraniler 13 sayısını uğursuz kabul ederler.

Bunun dışında bir başka teoriye göre İstanbul'un Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedildiği 1453 yılının rakamlarının toplamı 13'dür. 13 sayısı, cehenneme özgü mertebelerin sayısı olduğu ve cadıların 13'lü gruplar halinde ortaya çıktığı için de uğursuz olarak alınır.

Çoğu zaman yaşanan tesadüfler de 13 sayısının uğursuzluğuna yorulur. NASA’nın insanlı ay yolcuğunun 7. uçuşu olan Apollo 13 projesinin başarısızlığına neden olarak isminde geçen 13 sayısı gösterilmektedir.

13 sayısının uğursuzluğu gibi, 7 sayısı da uğur sayısı olarak kabul edilir. Özellikle bu konuda daha önce hiç kafa yormayan insanlara sorulan "uğur sayınız nedir?" sorusuna verilen yanıt, çoğunlukla 7 olmuştur.

7 sayısını uğurlu yapan şey ne olabilir?

Pisagorculara göre tek sayı olan 7 erkekti ve uğuru temsil ediyordu. Philolaus 7 için "her şeyin hakimi ve lideri, bir tanrı gibi ebedi, metin, hareketsiz, yalnız kendine benzeyen, bütün diğerlerinden farklı olan tanrıça Athena'ya benzer" yorumunu yapıyordu.

Kuran'a göre Allah yeri ve göğü 7 tabaka halinde yarattı. Hac sırasında Kabe'nin etrafında dolanma, Tavaf ve Safa ile Merve tepeleri arasındaki koşu da 7 kere yapılmalıdır. Mekke'de belli bir mevkide hacı 7 kere "Allahu ekber" diye bağırır. Haccın sonunda şeytan 7 taşla taşlanır.

Haftada gün, gökkuşağında renk, müzikte nota, Çin ve Japonya’da kutsal element, Eskimolarda kara verilen isim, Rio, Roma ve İstanbul’da tepe, Kızılderililere ve Avustralya yerlilerine göre mevsimler, Mitolojide esas varsayılan Tanrı, antiklerin gökbiliminde Dünyanın etrafında gezegen, kafatasında delik, Dünyada var olan kıta, Büyük Ayı takım yıldızında yıldız, Tibet’te Buda, Mısır’da Güneş Tanrısı RA’nın ruhu, Afrikalıların Kwanza Bayramında sembol, Katoliklerde sakrament, Mayalarda çoğrafi konum belirleme birim… Bu kavramların hepsinin ortak özelliğidir 7 sayısı.

7 sayısını uğurlu yapan bir başka önemli neden vardır.

Kız çocukları 7 ayda süt dişlerini çıkarır, 7 yaşında düşürürler. 2x7 yaşında ergenliğe ulaşırlar, 7x7 yaşında menopoza girerler. Aybaşı 4x7 günde tekrar eder, hamilelikleri son aybaşından sonra 40x7 gün sürer.


Kadına ait bunca olaylarda önemli bir rol oynadığından 7 sayısı kadını akla getiriyor olabilir mi?


EDEBİYATTA MİSTİSİZM

Sayı mistisizminin edebiyatçıları da fazlaca etkilediği görülebilir.


Amerikalı astronom ve yazar Carl Sagan ‘Contack’ adlı bilim kurgu romanında transandantal sayıların gizemi üzerinde duruyordu;

“..Evreni yapan her kimse, on beş milyar yıl sonra oluşan zeka sahibi canlılar tarafından okunsun diye transandantal sayılarda mesajlar gizliyor. İlk karşılaşmamızda bunu anlamadığınız için seni ve Rankin’i eleştirmiştim. Tanrı, kendisinin var olduğunu bilmemizi isteseydi, bize apaçık ve anlaşılır bir mesaj göndermez miydi? diye sormuştum. Anımsıyor musun?”

“Çok iyi anımsıyorum. Sen Tanrıyı bir matematikçi sanıyorsun.”

“Öyle bir şey. Eğer bize anlatılanlar doğruysa. Eğer bu beyhude bir arayış değilse. Eğer pi sayısında bir mesaj gizliyse ve o başka transandantal sayıların sonsuzluğunda değilse. Bir sürü eğerlere bağlı bu.”

“Sen matematikte bir vahiy arıyorsun. Ben daha iyi bir yol biliyorum…”

Umberto Eco, Kabala, gül-haç ve sayıbilimi gibi gizemli olguları içeren Foucault Sarkacı isimli kitabında, tarikatlar, bilim-gizem ilişkisi üzerine farklı yorumlar koyuyordu.

" Demek, sayıbilimin hiçbir türüne inanmıyorsunuz,' dedi Diotallevi, düş kırıklığına uğramıştı.

'Ben mi? Kesinlikle inanıyorum; evrenin sayısal denkliklerden oluşan, olağanüstü bir senfoni olduğuna, sayıların okunmasının ve bunların simgesel yorumlarının, ayrıcalıklı bir bilgiye ulaşmanın yolu olduğuna inanıyorum. Ama dünya, hem altı, hem üstüyle, her şeyin birbirini ayakta tuttuğu bir denklikler dizgesiyse, her ikisi de insan elinden çıkma kulübe bir piramidin, yapılarında evrenin uyumlarını bilinçsizce yeniden ortaya koymaları doğaldır. Bu sözde piramit bilimciler, inanılmaz derecede dolambaçlı yollardan, dosdoğru bir gerçeği, çok eski, çoktan bilinen bir gerçeği ortaya çıkarıyorlar. Çarpık olan, araştırma, keşif mantığıdır; çünkü bu mantık, bilimin mantığıdır. Bilgeliğin mantığının keşiflere gereksinimi yoktur, çünkü zaten bilir o."

Kaynak : http://duygu07.blogspot.com/2012/05/sayilar-ve-gizemi.html


12 Şubat 2020

Şamanizme Dayanan Türk Gelenekleri


Şamanizm, Türklerin Müslümanlığa geçmeden önceki inanç sistemlerinden biriydi. 13. yüzyılda Avrupalı gezginlerin Mançu-Tunguz halklarından duydukları şaman kelimesi, Sibirya sihirbazlarına verilen bir isim olarak yaygınlaşmıştır. Şaman kelimesi etrafında kurulan şamanizm ise Sibirya kavimlerinin din inançlarını ve bu inançlara bağlı olarak gerçekleştirdikleri bir takım faaliyetleri ifade ediyor. Şamanist görüşe göre iyi tanrı ve ruhlar dünyanın üst katmanında kötü ruhlar alt katmanında insanlar ise orta katmanda yaşıyor. Eski Türklerin etkisinde kaldığı bu inanışın izleri günümüze kadar ulaşmış durumda. İşte, farkında olmadan sürdürdüğümüz Şamanizm gelenekleri.

Çaput Bağlama
Orta Asya’nın eski dini şamanizme göre tanrıdan dilekte bulunmak ve karşılığında bir şey sunmak dileğin kabul olmasını sağlar. Şamanizm gelenekleri arasında önemli bir yeri olan bu inanca göre ağaçlara, mezarlara ve çalılıklara çaput bağlanır. Bu geleneği çoğu insan sürdürüyor. Öyle ki Kapodokya’da sembolik olarak nazar boncuklarıyla süslenen dilek ağaçları yerli yabancı turistlerin büyük ilgisini çekiyor.

Havaya Ateş Açmak
Düğünlerde sevinç gösterisi olarak yaptığımız bu eylem de bir Şamanizm geleneği.  Şamanizm inancında kötü ruhların ateşten korktuğuna inanılıyor. Günümüzde bu amaçla yapılmasa da havaya ateş açmak oldukça yaygın. Bu eylemin bilinçsizce yapılması en mutlu günlerin kana bulanmasına neden olabiliyor.

Kurşun Dökmek
Büyüye ve nazara inananların ruhsal çöküntü ve hastalık durumunda başvurdukları bu ilginç yöntem de şamanizme dayanıyor. Şamanizmde kut koyma tabiriyle ifade edilen bu eylem sırasında çıkan sesin kötü ruhları kaçıracağına inanılıyor. Ankara Üniversitesi araştırmacılarından Doç. Dr. Zeliha Kayaaltı’nın araştırmasına göre iyi bir amaca yönelik olarak yapılsa da bu eylemin sonuçları iyi olmuyor. Araştırmaya göre eylem sırasında yayılan buhar, kurşun zehirlenmesi ve ağır metal olan antimon zehirlenmesine yol açıyor.

Elleri Kaldırıp Dua Etmek
Şamanizmde gök tengri göklerdeki inanılan tek tanrı, tanrıya en yakın yer ise dağlardır. Bu nedenle Şamanizm inanışında dağ kutsaldır.

Tahtaya Vurmak
Kötü bir şey olmaması için tahtaya vurma geleneği oldukça yaygın. Aslında bu eylem de şamanizm gelenekleri arasında bulunuyor. Şamanizmde kötü ruhların kaçması ve söylenen kötü şeyi yapmaması için ağaç tanrısını uyandırmak için ağaca vuruluyordu.

Nazar Boncuğu
Şamanizm inanışına göre gök tengri, bizi göklerden izler. Nazar boncuğunun kem gözlerden koruduğuna inanılıyor.

Cenazede Yemek Vermek
Şamanizmde “yoğ aşı” olarak adlandırılan cenaze yemeği, kötü ruhların ölüyü ve cenazenin yakınında bulunan kişileri rahatsız etmemesi amacını taşıyordu. Elbette günümüzde zor günümüzde yanımızda olan kişileri hoşnut etmek için yemek ya da helva veriyoruz.

Ölünün Üstüne Bıçak Koymak
Şamanizme dayanan Türk geleneklerinden biri de ölünün üzerine bıçak koymak. Şamanizm inanışına göre ölünün üzerine konulan bıçak,  kötü dünyanın koruyucu ruhu erlik ile ölümün mücadelesinde ölüye savunması için yardım ediyor. Bıçağın demirden olması gerekiyor. Çünkü demir, kötü ruhları kaçırıyor.

Kaynak: https://www.hangisieniyi.com/samanizme-dayanan-turk-gelenekleri/?utm_referrer=https%3A%2F%2Fzen.yandex.com&utm_campaign=dbr

10 Şubat 2020

ŞAMAN (KAM) LAR


AMERİKAN KIZILDERİLİ ŞAMANİZMİ İLE ORTA ASYA–SİBİRYA TÜRK ŞAMANİZM’İNİN BENZERLİKLERİ ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR ÇALIŞMA
Ahmet Ali ARSLAN
Özet

Kuzey Amerika yerli Kızılderilileri ve Doğu-Batı Sibirya, Orta Asya Türk Devlet ve toplulukları arasında yaşayan Şamanizm, kitaplar okuyarak kolayca öğrenilebilecek bir konu değildir. Şamanlık, yapılan ayinlere katılarak, mistik yerleri ziyaret ederek veya bir Şamanın yanında çalışarak ve onu taklit ederek elde edilemez. Türk Şamanizminin veya “Kamlığının” inkar edilemeyen değerleri saha araştırmacıları, uzmanlar ve akademisyenler tarafından devamlı olarak gün ışığına çıkarılmaktadır. Sibirya, Orta Asya Türk Şamanları ve Amerikan Kızılderili Şamanlarının izledikleri yol ve yaşadıkları hayat tahmin edildiği kadar kolay değildir.

Amerikan Kızılderili ve Türk Şamanizmi arasındaki paralellikler akademik anlamda sosyal antropologlar, sosyologlar ve folklorcuları şaşırmağa devam ediyor.

Amerika Kızılderili Kabileleri ile bugün Orta Asya, Kırgızistan, Kazakistan, Güney ve Kuzeydoğu Sibirya’da yaşayan Tuva, Altay, Hakas, Televi ve Saka Türkleri arasında bütün canlılığı ile yaşayan Türk Şamanizm’inin ortak özelliklerine geçmeden önce, Amerika Kızılderililerinin nereden Amerika Kıtası’na geldiklerine dair bazı kayıtlara göz atmamız gerekmektedir.

Amerika’da binlerce yıl yaşadıkları halde, bugün, tamamen yok olmuş kabul edilen yerli Kızılderili kabileleri arasında yaşayan Kızılderili Şamanizm’inin durumunu daha iyi anlamak için, onların hangi yollarla Amerika’ya geçtiklerinin bilinmesi şarttır. Kızılderililerin Amerika’ya geçiş yolunu ve asıl çıkış noktalarını tespit ettikten sonra, Sibirya’da yaşayan Türk Şamanizm’i ile neden bu kadar yakın benzerlik gösterdiği konusu daha iyi anlaşılmış olacaktır. Amerika Kızılderilileri bu kıtaya gökten gelmedikleri gibi, onların inandıkları yerli Kızılderili Şamanizm’i de yoktan var olmamıştır. Amerika Kızılderili Şamanizm’i, büyük bir göçle Orta Asya ve Sibirya’dan koparak Bering Boğazı üzerinden Amerika Kıtası’na geçenlerin beraberlerinde getirdikleri ve yaşattıkları tarihî kültür hatırasının bugüne kadar canlılığını korumuş olan gerçek uzantısıdır.

Amerika yerli Kızılderilileri, başlarına getirilen tarihî felâketi ve “Soluk Benizli’lerin organize ettikleri katliâmlarla ilgili hatıralarını kendi kabilelerinin karakterine uygun bir tarzda anlatırlar. Kızılderililerin, Avrupa’dan gelen define avcısı “Beyaz”ların başlattığı katliâm, yağma ve sürgünlere hangi gözle baktığını Amerika ve dünyada hiçbir kimse yazmamıştır. Beyazlar ise, Kızılderilileri hep “kafa derisi yüzen”, cani, çapulcu ve soyguncu katil tipinde göstermeye çalışmıştır. Sadece Hollywood stüdyolarında, Amerika’daki Kızılderilileri kötüleyen ve onları alçaltmaya yönelik 15 binden fazla film çevrilmiştir. Bunun yanında “Beyazlar” hiçbir zaman Avrupa’dan gelip, Amerika Kıtası’nda onbirlerce seneden beri yaşamakta olan bu Kızılderili kabillerini katletmeye haklarının olup–olmadığını yazmamışlardır. Bunu itiraf etmeğe cesaret edememişlerdir.

Eğer “Beyazlar”, Kızılderililerin onbirlerce yıldır yaşamakta oldukları topraklara saldırmayıp, onların büyük değer verdikleri ve hayatlarını devam ettirmeleri için büyük bir titizlikle korudukları yüz binlerce buffaloyu, yaban sığır varlığını sadece derileri için sürüler halinde katletmeselerdi, içme sularını kirletip zehirlemeselerdi. Kızılderililerin “Beyaz”lardan bu kadar nefret etmeleri asırlar boyu devam etmezdi. Beyazlar, Avrupa’dan gelip Amerika Kıtası’na ayak bastıkları 1492 yılına kadar Amerika yerli Kızılderili kabileleri arasında “çiçek”, “kızamık”, “boğmaca”, “frengi”, “cüzzam” gibi öldürücü ve bulaşıcı zührevî hastalıkların hiç birisi yoktu ve bilinmiyordu.

Beyazların Amerika’ya ayak basmasıyla Kızılderili katliâmları başladı. Kızılderililerin yaşayış ve yerleşim yerleri büyük bir hızla yağma ve tahrip edildi. Kızılderililerin dinî merasimleri için diktikleri mabedler yakıldı–yıkıldı ve içlerindeki değerli altın, gümüş ve kıymetli taşlarla süslü eşyalar yağma edildi. Kabile halkının büyük değer verdiği ve hürmet ettiği tarihçiler, liderler ve yaşlı kabile reisleri boğazlandılar. Dünyaca ünlü nüfus uzmanlarının hesaplamalarına göre Avrupalıların Amerika’ya ayak basmasından sonra 16. yüzyılın sonlarına kadar devam eden katliâmlar, hastalık ve sürgünlerden sonra Güney ve Kuzey Amerika’da 50 milyon Kızılderili sistematik olarak bilinçli bir şekilde yok edilmiştir. Amerika Kızılderilileri, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük soykırımına kurban olmuş tek millettir.

Ünlü nüfus ve demografya uzmanları, Kristof Kolomb’dan önce Amerika kıtasında 30 milyona yakın Kızılderili’nin yaşamakta olduğunu tahmin ediyorlar. Bugün ise Amerika Kıtasında yaşayan Kızılderililerin nüfusu 3 milyondan biraz fazladır.

Beyazların Amerika’ya ayak basmasından sonra yerli Kızılderililerin hayat tarzı tamamen dağıtılmış, bu sefer “Avrupalılaştırma” devri ve bu gaye için uygulanan tahribat, zorla “Hıristiyanlaştırma” hareketleri ile katliâmların ikinci perdesi başlamıştır. İspanyollar’ın yaptıkları tahribatlar incelenirse, Yucatan’da (Yukatan) Kızılderili Şamanları Hıristiyanlaştırmak için Maya’lardan kalma bütün kitaplar yakılmıştır. Maya’ların gerçek tarihi ancak gizli kalmış abide ve duvar yazıtlarından binbir güçlükle gün ışığına çıkarılabilmiştir.

1637 yılında, New England bölgesinde kendilerine boyun eğmeyen Kızılderililere topyekûn savaş ilân eden işgalci “Beyazlar”, P e q u o t Kızılderilileri’ni ateşte diri–diri yakarak ve çocukları kılıçtan geçirerek, bu soylu Kızılderili kabilesini son ferdine kadar tarihten sildiler. Amerika’yı kuran liderlerden Andrew Jackson Kızılderilileri “Vahşi Kurt” sürülerine benzetirken, General Philip Sheridan ise “En iyi Kızılderili, ölü bir Kızılderili”dir, şeklinde tarihe geçen sözüyle tutum ve davranışlarını gizlemek lüzumunu bile hissetmemiştir.

Bütün bu olanlara ve beyazların karşı propagandalarına rağmen, dünyada Kızılderili olmayan cemiyet ve milletler, katledilen Kızılderililerden bugün sağ kalanlara büyük bir şefkat, hürmet ve saygıyla yaklaşmaktadır.

Özel topluma kampları olarak bilenen “Reservasyon”larda mahkûm hayatı yaşayan Kızılderililerin dinî hürriyetleri kısıtlı ve inandıkları Şamanizm geleneğini resmî olarak devam ettirmelerine izin verilmemektedir. Hükümet yetkilileri Şamanizm’in sadece toplantı ve gösterilerde “turistik” bir “komedi” olarak sahnelenmesine izin veriyor. Kızılderililerin kendilerini idare etme hakları ellerinden alınmıştır. Onlar, “sarhoş”, “tembel” ve “vergi vermeden yaşayan asalak ve başıbozuklar alayı” olarak gösterilmeye çalışılmıştır.

Bugün bile, Kızılderili olmayan Amerikalıların çoğu, onbirlerce yıl bu toprakların sahibi olarak yaşamış Kızılderililere aynı gözle bakmaktadır.

Yakima Kızılderilileri’nin Büyük Reisi Veninock 1915 yılında hiç kimseden korkmadan görüşlerini açıklarken şunları söylemiştir: “Biz buraya Gök Tanrı tarafından yerleştirildik. Ben bu topraklara ne başka ülkelerden getirildim, ne de geldim. Ben buraya Gök Tanrı tarafından özel olarak gönderildiğimi biliyorum.” Amerika Kızılderilileri Kristof Kolomb’tan binlerce yıl önce bu topraklarda yaşamış ve hala yaşamaktadır.

Kızılderililer Amerika’ya nereden gelmişlerse, mutlaka saha önceden gelişmiş ve yaşanmış bir kültürün içinden gelmişlerdir. Sioux (Su) Kabilesinin Büyük Reisi Vine Deloria şunları kaydediyor: “...Eğer Amerika’da Üniversiteler Kızılderililer tarafından kontrol ve idare edilmiş olsaydı, bu gün Kızılderililerin Amerika Kıtasına nereden gelmiş oldukları hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde gün ışığına çıkarılmış olurdu.”1

Amerika yerli Kızılderili Şamanları ile Sibirya’da yaşayan Türk ve diğer topluluklara mensup Şamanların giysileri, merasimlerde kullandıkları alet–edevat ve dinî merasimlerinin aynı olması yanında, iki kıtada değişik coğrafyalarda yaşayan insanların fizikî özelliklerinin de birbirine benzediğini yapılan bağımsız bilimsel araştırmaların sonuçlarından öğreniyoruz: “Sibirya tundralarında yapılan kazılarda, kemikten yapılmış dikiş iğneleri bulundu. Sibirya’da yaşayan insanların, geyik boynuzlarından “mızrak atan” aletler geliştirmiş oldukları tespit edildi. Bu mızrak atan aletlere bu gün Amerika kıtasında da rastlanmaktadır ve bunun adına Aztek dilinde “atl–atl (atıl–atıl) denilmektedir.”2

Amerika Kızılderilileri’nin Sibirya’dan gelerek Bering Boğazı’nı geçmek suretiyle Kıta’ya yerleştiklerini ilk defa 1589 yılında Jesuit misyonerlerinden Jose de Acosta yazdı.

Acosta, Asya’dan açlık ve savaşların yol açtığı göçle, Kuzey–Doğu Sibirya’ya doğru göç eden insanların kütleler halinde Bering Boğazı’ndan geçerek, Kristof Kolomb’dan binlerce yıl önce Amerika’ya geldiklerini belirtmiştir. Amerika’ya gelenlerin ilk defa Buzul Devri’nin sonuna doğru Amerika’ya ayak bastıklarını, yapılan arkeolojik kazılardan çıkan insan kemikleri de ispatlıyor. Sibirya’da bulunan insan kemikleri, Amerika’da bulunan insan kemiklerinden binlerce yıl daha eski olduğu anlaşılmaktadır.

Amerika’da bulunan insan kemikleri ile Sibirya’da kazılar sonunda elde edilen insan kemikleri üzerinde yapılan DNA testleri, Bering Boğazı’nın her iki yakasında bulunan insan kemiklerinin aynı ırka ait olduğunu ve bu insanların Amerika’ya 20 bin yıl önce geldiklerini ispat etmektedir.3

Alaska’nın Güneyi ve Bering Boğazı’nın Amerika Kıtasında kalan kısmında yaşayan Yakutat Kızılderilileri, Asya’ya doğru “şehadet” parmağı şeklinde uzanan dalar (“Aleut” adaları) üzerinde yaşayan “Aleut” Kızılderililerini kendi dillerinde “Ana–uut”(Ana-Uç) olarak biliyor ve bu şekilde telaffuz ediyorlar.4

Eskimo, Aleut (Ana–uut) ve Na–Dene Kızılderili kabilelerinin yaşadığı bölgelerde bulunan insan kemikleri üzerinde yapılan genetik incelemeler. Bu insanların Asya’dan 7500 yıl önce Amerika Kıtasına geçtiklerini ispat ediyor. Arizona Devlet Üniversitesinden Antropolog Christ Turner’in yaptığı son araştırmalarda elde ettiği bulgularda, Amerika yerli Kızılderililerinin diş yapısı ile Asya’da Sibirya tundralarında yaşayan insanların diş yapısının aynı ve böylece Buzul Çağından sonra Asya’dan Kuzey Amerika kıtasına iki ayrı büyük göçün olduğu ortaya çıkmıştır.5

Dil bakımından benzerliğe gelince, bu insanların ayrı ayrı kıtalarda yaşamalarına rağmen aynı dili konuştuklarını belirten Stanford Üniversitesinden Joseph Greenberg, 12 bin yıl önce Amerika’ya yapılan başka bir göç dalgası ile gelen Kızılderili olarak adlandırılan bu insanların daha sonra Güneye doğru göç ederek, bugünkü Orta ve Güney Amerika topraklarına geçtiklerini kaydediyor.6

Asya’dan Kuzey Amerika kıtasına Bering Boğazı geçit olarak kullanılması suretiyle çeşitli zamanlarda büyük göç dalgalarının olduğunu ispat eden bilim adamları “...yapılan araştırmalarda DNA analizleri, bu insanların diş yapılarındaki ve bunun yanında konuştukları dilin birbirine çok benzemesi, bu insanların Asya Kıtasından Amerika’ya göç ettiklerini kanıtlamaktadır...” şeklinde görüş belirtmişlerdir.7

Asya’dan göç ederek, Bering Boğazı’nı aşarak Amerika Kıtası üzerinde devamlı olarak Güney’e doğru hareket eden Kızılderili kabileleri belirli bir seviyede bile olsa yaşanmış bir medeniyeti kendileri ile birlikte bu kıtaya getirmişlerdir. Bering Boğazı’ndan geçerek Amerika’ya giren bu insanlar, tekstili ve dokuma sanatını biliyorlardı: “...1924 yılında Nevada Eyaletinin Kuzeybatısında yer alan Lovelock Mağarası’nda yapılan kazıda 2 bin yıl önce elde dokunmuş bir battaniye bulunmuştur. Bu battaniyenin 600 adet çayır faresinin derisinden yapılmış ve hâlâ kullanılır durumda olduğu yapılan testlerle ayrıca tespit edilmiştir. Paiute (Paitu) ve Shoshone (Şaşoni) Kızılderili Kabileleri, bugün Nevada Çölü’nde yaşayan eski Kızılderili Kabilelerinin geride kalan akrabalarıdır...”8

Aleutian (ana–uut) Adaları’ndan istifade ederek, Asya’dan Amerika Kıtasına geçen kabililer, tabiat şartlarının zorlaması neticesinde gıdalarını denizden ve deniz ürünlerinden temin etmek mecburiyetinde kaldılar. Buna bağlı olarak bu bölgedeki kabilelerin giyim – kuşamları da yine bölgeye has bir tarzda dabak edilmiş deri elbiselerden ibaret olmuştur.

Bu insanlar sığınacaklarını mağaralar içinde hazırlamış ve yeni doğan bebeklerini ise yine buradaki hayat şartlarına göre belirli bir yoldan büyütmüşler. Zor tabiat şartlarından dolayı burada yaşayan insanların ömrü kısa olmuştur.

Ölüm hadisesi baş verince, burada yaşayan Kızılderili kabilelerine mensup insanlar, diğer Orta Asya kabilelerine mensup insanların yaptıkları gibi, insanüstü tabiat güçlerinin varlığına inanarak onlara tapınmaya başladılar. İyi ruhlardan yardım temin etmek, kötü ruhlardan ve hastalıklardan korunmak için, kabilelerinin Şamanı’na baş vurdular ve boyunlarında “fetiş” ve gerdanlıklar taşımaya başladılar ve onların uğruna inandılar.9

Amerika’da olduğu kadar dünyanın çeşitli ülkelerinde bağımsız çalışmalarını ve araştırmalarını sürdüren ve kesin delillerle görüşlerini bir kaideye oturtturan bilim adamları, Sibirya’da yaşayan Türk topluluklarından Saka (Yakut)’ların sahip olduğu kültür ile Amerika yerli Kızılderili kültürü arasında büyük paralellik ve benzerlikler olduğunu belirtmektedir.

William Thalbitzer konu ile ilgili olarak yaptığı çalışmasında şunları açıklamaktadır.

“...Arktik bölgesinde yaşayan halkların bu günkü dilleri ne olursa olsun, Yakut Türkleri ile Chukchee (Çukçi), Samoyedler ve Lapp’ların sahip oldukları kültürün şüphe götürmeyecek kadar bir birinin devamı olduğuna inanıyorum...”10

Kuzey Amerika’da Eskimo ve diğer Kızılderili kabileleri arasında önemli yeri ve mevkisi olan Şamanların aynı görevi yaptıkları görüşünü Mircea Eliade büyük bir güven içinde bilimsel kaynaklara dayanarak belirtmektedir.

Kuzey Amerika yerli Kızılderili ve Eskimo Şamanlarının ruhanî bir güçle denizin ve yerin dibine seyahat etmeleri, Asya’nın kuzeyinde, Yakut (Saka) Türkleri’nin ruhanî yol göstericisi olan Şamanları ile aynı karakteri ve özelliği göstermektedir. Eskimo Şamanı ile Yakut (Saka) Şamanı’nın dini merasimlerle giyindiği elbise ve ellerinde taşıdıkları “davul”ları arasında çok az farklılık vardır.11

Edward William Nelson12 bir Alaska Şamanı’nın kendisine öbür dünyaya gidip, orada iki gün nasıl dolaştığını ve orada gördüklerini köyüne dönerek kendi halkına anlatırken nasıl dirildiğini anlattığını belirtmektedir. Alaska Şamanı, ruhlarla buluşmak için öldüğünü, iki gün öbür dünyada gezdiğini, yürürken devamlı olarak ağlama ve yas şarkıları duyduğunu, bu seslerin, ölenlerin arkasından yas tutanların çığlıkları olduğunu kaydetmektedir. Ölü olarak öbür dünyada gezen Alaska Şamanı, sonra bir köye varır.

Burada iki gölge kendisini içeriye alır. Girdiği odanın ortasında bir ateş yanmaktadır. Şaman, ateşin üzerindeki kazanda et pişmekte olduğunu görür. Fakat Şaman, birilerinin devamlı olarak kendisini gözlediğini hissettiğini belirtir. Alaska Şamanı’nı odaya alan iki gölgenin ona kazanda pişen ete sakın dokunmaması gerektiğini tembihlediklerini söyler.

Eğer bir Şaman öbür dünyada gördüğü herhangi bir ölü etine dokunursa bir daha ışıklı dünyaya geri dönmesi onun için çok zor bir olaydır. Alaska Şamanı bunu bildiğini ve ona göre davrandığını kaydeder. Alaska Şamanı daha sonra öbür dünyadaki seyahatine devam eder. Şaman oradan yolu takip ederek kendi mezarına geri döner. Seyahate çıkan ruhu, tekrar fizikî bedenine girer ve Şaman canlanır. Tekrar canlanan Alaska Şamanı, kendi köyüne geri döndüğünde, başından geçenleri köylülere anlatır.

Türk ve Kızılderili Şamanlarının ortak özelliklerinden bahsederken Mircea Eliade şunları kaydetmektedir. “... Öbür dünyaya seyahat etmek, Arsa çıkmak, Cennete gitmek hadisesi, Türk–Tatar ve Kuzey Amerika Şamanları arasında yaygın olan ortak bir özelliktir...”13

Geçmişte olduğu gibi şimdi de tarihî topraklarında yaşayan Saka (Yakut) Türkleri, asırlar boyudur hayvanlarla ilgili kültür zenginliği içinde köklü kültürlerini bugüne kadar yaşatmışlardır. Yakutlar’ın inançlarına göre kainat üç tabakadan ibarettir. Mavi Sema, Orta Dünya ve Yeraltı Alemi “Uçmak” olarak da tabir edilen Mavi Sema yedi veya bazen de dokuz katlı olarak anlatılmaktadır. Bu dokuz katlı semanın en üst mertebesine ise sadece çok mahir Şamanlar varabilirler. Yakutlar’ın Karanlık Dünya diye adlandırdıkları yer altı aleminde ise daha farklı yaratıkların yaşadığı sanılmaktadır. Yakutlar, yeraltı dünyasını tek gözlü, tek kollu, tek bacaklı, bazen iki başlı, sekiz bacaklı, iki kuyruklu atların bulunduğu bir mekân olarak tanımlamaktadırlar.14

Mekân değiştirme ve yeraltı dünyasına olduğu gibi semanın çeşitli katlarına seyahat etmek, Yakut Şamanları’nda olduğu gibi, Alaska’daki Kızılderili Şamanları’nda da görülen ortak bir özelliktir. Baffinland’de yaşayan bir Alaska Şamanı, kendisini iple sıkıca bir yere bağladıktan sonra, ruh olarak bedeninden çıkıp seyahat etmeye başladığını anlatır.

Kendisine yardımcı olan bir ruh vasıtasıyla Ay’a gittiğini söyler. Ay’da ana kapısı Deniz Aygırı’nın derisinden yapılmış bir yerden geçerek bir eve girdiğini ve orada birçok maceralardan sonra tekrar geriye döndüğünü belirtir. Baffindlan’deki bu Şaman’ın ruhu seyahatinden sonra tekrar bedenine girer ve Şaman canlanır. Sonunda Alaska Şamanı kendisini sıkıca saran iplerden kimsenin yardımı olmadan kurtulur ve seyahati boyunca başından geçenleri etrafında kendisini dinleyenlere anlatır.15

Kuzey Amerika Kızılderilileri kabileleri arasında Şamanizm tamamen dinî yaşayışı temsil eder. Kızılderili Şamanları’nın toplum içinde ruhanilîk ve üstünlük sıfatı vardır ve genel manasıyla “büyücü” ve “üfürükçü”lerden tamamen farklıdır. Kızılderili Şamanları’nın yüksek derecede ruhanîlik gücünün olmasına rağmen, hiçbir zaman toplumda dinî inançları kendi tekelinde toplama ve ruhanîliğinden dolayı toplumda bir baskı unsuru yaratma ve hükmetme eğilimi göstermez. Kızılderili Şamanı, kendi kabilesinin sosyal yasalarına ve geleneklerine çok sıkı bağlı örnek bir insan olarak kabilesinde saygı ile anılır ve hürmet görür.

Kuzey Amerika Kızılderili Şamanları’nın çok yüksek tabiat üstü gücü olduğuna inanılır. Kızılderili Şamanı bu insanüstü gücünü, kendisinin mensup olduğu Kızılderili kabilesinin insanlarına her sahada yardım etmek için kullanır. Bir Kızılderili Şamanı’nın kabilede iki önemli görevi vardır, bunlardan birincisi hastalananları iyileştirmek, ikincisi ise içinde yaşadığı toplumun çıkarları ve yararına işler başarmaktır.16

Kuzey Amerika Kızılderili Şamanları, kendilerinin tabiatüstü büyük güce sahip olduklarına inanır ve bunu göstermekten geri kalmazlar. Kendilerinde mevcut olduğuna inandıkları bir insanüstü gücü hiçbir zaman başkalarına zarar vermek maksadıyla kullanmaktan devamlı olarak kaçınan Kızılderili Şamanları yaptıkları işten daima emin olduklarına inanırlar.

Kuzey Amerika Kızılderili Şamanları, kendilerine getirilen veya tedavi etmek istedikleri hastaları bu hastalıklara sebep olan kötü ruhları defetmek için okudukları dualarla iyileştirmek yolunu seçerler. Apachi (Apaçi) Kızılderilileri’nin ulu Şamanı Amerikan antropologlarından Albert B. Reagan ile yaptığı sohbetinde ona aynen şunları söyler: “Benim beyaz kardeşim... Belki bana inanmayacaksın ama ben çok büyük bir güce sahibim. Ben hiçbir zaman ölmem. Beni kurşunlasan bile o kurşun bana isabet etmez...

Eğer bıçağını çıkarıp benim gırtlağıma soksan, o bu taraftan girer, kafatasımı deler, o bir taraftan çıkar... Gücüm sonsuzdur. Eğer ben birisini gerçekten öldürmek istesem, ona sadece elimle dokunmam kâfidir. Gücüm sonsuzdur. Tanrı’nınkine eşittir...”17

Kuzey Amerika Kızılderili Şamanları’ndan herhangi birisi tedavisine başlamadan önce, hastasını iyice yoklar. Sonra hastasını iyileştirmek için gereken işlemler başlar.

Söğüt ağacından kesilmiş, takriben 1.5 metre uzunluğundaki asasını hastanın başının üzerinde bir yere koyar. Kızılderili Şamanı, bu asasının başını değerli Kartal telekleri ile donatır. Bu “Kartal Tüylü” asa ilk gece hasta ile aynı yerde kalır. Şaman’ın hastanın yanında bıraktığı bu asasına temiz olmayan şeylerin dokunmasına asla izin verilmez.

Eğer Şaman’ın bu asasına herhangi bir köpek dokunursa, o anda Şaman hasta olur. Şaman hastanın evine akşam takriben 21.00’de gelir. Şaman kendisiyle beraber tercümanını da getirir. Bu tercüman, Şaman’ın mırıltı halinde söylediklerini hastanın sahibine açıklar. Bazen Şaman’ın yardımcısı sıfatıyla merasime iştirak eden şahıs, bir ilâhi söyleyerek kendisini hazır bulunanlara tanıtır. Bazı Kızılderili Şamanları iyileştirmek istediği hastanın evine bazen kendisi ile birlikte bir tane de yardımcı Kadın Şaman getirir. Bu kadın bazen Şamanla birlikte, bazen de yalnız dans eder.

Şaman hastasının yanına ayak yalın ve beline kadar soyunuk olarak yaklaşır ve alçak sesle ilâhiler mırıldanmaya başlar. Hastanın olduğu odada, duvarın dibine sıralanmış olanlar, Şaman’ın yardımcısının direktifi ile Şaman’ın söylediklerini tekrar ederler. Şaman bu ilâhilerin hepsini irticalen söyler ve merasim bittikten sonra onların hiç birisini hatırlamaz. Şamanlar bu sözlerin ilâhî gücünün olduğunu ve hastanın yanı başına yerleştirilen “Kartal Tüylü Asa” tarafından kendisine iletildiğini söyler.

Bir müddet sonra Şaman ayağa kalkar ve evin ortasındaki ateşin etrafında dönmeye başlar. Eğer Şaman bu merasime kendisi ile bir tane de yardımcı Kadın Şaman getirmişse, o da Şaman’la beraber ateşin etrafında döner. Şaman sonra tekrar yerine döner ve oturur. Piposunu yakar. Kendisi birkaç defa bu pipodan çektikten sonra, piposunu orada bulunanlara verir, onlar da bu pipodan peş peşe birer–ikişer defa tüttürürler. Bütün merasim boyunca ilâhilerin okunması devam eder.

Eğer hasta kendinde değilse, o zaman hasta “Ruhunu kaybettiği” için hasta olmuş demektir. O zaman Kızılderili Şaman’ı “trans” yani “Yayık” durumuna geçer. Eğer hastalığın sebebi “ruhun kaybolması”ndan kaynaklanıyorsa, o zaman Şaman kendisine bu gücü veren asıl ilâhi “kaynak” ile temas kurar ve bu hastalığın nasıl iyileştirileceğinin yollarını görüşür. Eğer Şaman son derece güçlü ise, bu son tedavi safhasına teşebbüs eder.

Şaman’ın ruhu bedeninden çıkar ve hastalığın çaresini aramak için seyahat eder. Şaman’ın ruhu bir müddet sonra seyahatinden döner ve Şaman kendine gelir, orada bulunanlara olanları anlatır. Şaman seyahatinde gördükleri delillere dayanarak hastalığın sebebini anlatır ve çaresini söyler. Eğer Şaman bu seyahatinde bir kasırgaya rast gelmişse, bu hastalığa “kasırga” sebep olmuş demektir. Eğer Şaman bu seyahatinde bir “çiçek” tarlası içinde gezinmişse, hastalığın çaresi var, eğer gezindiği tarlada çiçekler solmuşsa o zaman hastanın ölümü kaçınılmazdır, hastalığın çaresi yok demektir.

Çıktığı “ruhi” seyahatten geri dönen Şaman, kendisine tam manasıyla gelinceye kadar, devamlı olarak ilâhiler söylemeyi sürdürür.

Eğer hastalık, hastanın bedenine dışarıdan giren bir maddeden dolayı olmuşsa. Şaman hastadan kan alır Şaman çoğu zaman bu kan alma işlemini ya bir kemik parçası, yahut da söğütten yapılmış bir ağaç tüp vasıtasıyla yapar. Şaman elindeki bir çıngırağı kuvvetlice çalıp, tercümanı vasıtasıyla orada hazır bulunanlar susturuluncaya kadar, Şaman’ın söylediği ilâhiler topluca tekrar edilir. Şaman hastadan kan alıp, onu bir deliğe boşalttıktan sonra, merasimi devam ettirir. Yine piposundan birkaç defa çeker, ateşin etrafında dans edip dönmeye başlar. Tekrar kan alır. Bu kan alma işlemi, Şaman’ın hastayı iyi yapacak asıl objeyi buluncaya kadar devam eder. Bu bazen bir kertenkele, bir böcek veya bir solucan olabilir. O objeyi bulan Şaman onu derhal bir çukura atar ve üzerini hemen toprakla kapatır. İlâhiler söyleyip piposunu içmeyi gece yarısına kadar devam ettirir. Orada bulunanlara yemek verilir. Şaman verilen yemekten yemez. Yere bu yemekten düşürülmemesine çok dikkat edilir. Artan yemek olursa, bir yere gömülür.

Güneş doğmadan önce bu merasime son verilir. Merasim sona erdirilmeden, Şaman orada bulunanların hepsini yanan ateşin etrafında bir müddet dans ettirir. Bu dansa ve ilâhiler söylenmesine Şaman öncülük eder. Şaman sonra hastanın iyileştirilmesi için gereken şeyleri hastanın sahibine söyler. Boya ile hastanın vücuduna hangi şekillerin çizilmesi gerektiğini Şaman hasta sahiplerine bildirir ve hastanın evinden ayrılır.18

Yakut Şamanları’nda “Ana Hayvan” veya “Hayvan Ana” ve bu arada eski Şamanların yaşayan ruhu büyük rol oynar. “Hayvan Ana”, Yakut Şaman’ına görünmeyen bir ruh şeklinde yardım eder. Bu ruh kendini ölüm veya doğum anlarında gösterir. Yakut Şamanları’na yardım eden gizli ruh, “Hayvan Ana”, çoğu zaman tüyleri demirden bir kuş şeklinde görünür. Tüyleri demirden olan bu koruyucu kuş şeklindeki “Hayvan Ana” Şaman’ın sahip olduğu ağacın bir dalında tüner.19

Ob–Uygurlar’dan olan Hanti ve Mansi’lerde, Şaman’ın mutlaka yedi tane yardımcı hayvanı olmalıdır. Hayvan şeklinde kendisini gösteren yardımcı ruhlar. Şaman’a çeşitli zorluklarda yardım ederler. Coğrafyanın değişmesi ile Şamana yardım eden bu hayvanların da türleri coğrafyaya bağlı olarak değişir.

Şamanlara yardım eden yedi yardımcı hayvan ruhu genellikle; Ayı, Geyik, Kurt, At, Yılan, Balık veya Kuş şeklinde görünür. Kuş şeklindeki ruhlar, Kuzeye doğru gidildikçe Kartal ve Baykuş şeklinde kendini gösterir. Sahillere yaklaştıkça, bu hayvanlar, Şaman’ın su altındaki seyahatine yardım eden çeşitli deniz hayvanları şeklinde görülürler.20

Yakut Şamanları’nın, ruhî seyahat ve hastaları iyileştirmek için giriştikleri uğraşta kendisine yardım eden “Hayvan Ana” şeklindeki varlıklarla münasebetleri oldukça karmaşık görünür. Öbür dünyaya, yeraltı dünyasına ve denizlerin altındaki seyahatlerinde Yakut Şaman’ına yardım eden ruhlar Şaman’la beraber seyahat ederler. Şaman’a seyahatinde yardım eden ruh, coğrafyaya bağlı olarak o yörenin bilinen bir hayvanı kılığında eşlik eder.
Yakut Şaman’ı, kötü ruhlara karşı uğraş verirken onlarla, “Hayvan Ana”lardan birinin kılığına girerek savaşır. Bu hayvanlar çoğunlukla geyik olmaktadır. Yardımcı ruhlar Yakut Şaman’ına öbür dünyaya yaptıkları seyahat ve mücadelesinde yardım eder.

Yakutistan’da Türk Şamanların yaptıkları dinî ayinlerde kullandıkları en önemli alet ellerinde çaldıkları “davul”dur. Yakut Şaman’ı, öbür dünyaya veya yeraltı dünyasına herhangi bir sebeple seyahat ederse, elinde çaldığı davulla kendisine yön tayin eder.

Bazen Şaman’ın yardımcılığını yapan başka bir şahıs, Şaman’a yol göstermek için devamlı olarak davul çalar. Davulun sesini katip eden Yakut Şaman’ı öbür dünyadan veya yeraltı dünyasından yeniden ışıklı dünyaya geri döner. Davulun sesi kesilirse, Şaman öbür dünyadayken yolunu şaşırır ve yeraltında kalabilir.

Davul, Yakut Şaman’ının yeraltı dünyasında yaptığı seyahatinde ona yol gösterir. Yakut Şaman’ını öbür dünyaya seyahatinde elindeki davul, Şaman’ın bindiği “At”, elindeki tokmağı ise “Kamçı”sıdır. Şaman’ın davulu, onun üzerine binerek yol aldığı ve bazen de gökyüzüne uçuşunu sağlayan en önemli bir unsurdur.21

Yakut Şamanlarının öbür dünyaya ruhlarla konuşmak için gittikleri seyahatte kullandıkları davulun kasnağı ve elindeki tokmağı çok önemli bir unsur olarak görülür.

Şaman’ın elindeki davulun etrafındaki çıkıntıların sayısı, Yakut Şaman’ının gücünü ve “mertebesi”ni gösterir. Şaman’ın elindeki davulun kasnağı ve tokmağı, Yakut Türkleri’nce çok mukaddes bilinen “Hayat Ağacı”nın dallarından yapılmıştır. Yakut Şamanı’nın elindeki davulun kasnağına gerilen deri ise, Şaman’a yardım etmek maksadıyla hayvan şekline girmiş “Ulu Ruhlar”ı temsil etmektedir. Yakut Şamanlarının kullandıkları davul–tokmaktan başka dikkati çeken en önemli unsurlardan biri de onların giydikleri elbise ve takındıkları bazı fetiş ve gerdanlıklardır. Şamanların giydikleri kıyafetler, Orta Asya, Kuzey Asya ve diğer bölgelerde birbirinden farklıdır.

Kuzey Amerika’da yaşayan Inuit Şamanları ile Kuzey–Batı Sibirya Şamanlarının kıyafetlerinde büyük benzerlikler görülür. Kuzey–Batı Sibirya Şamanları ile Nentsy (Samoyed) Şamanları’nın giydikleri “baş bezekleri” büyük benzerlikler gösterir. Kuzey Amerika’da Bering Boğazı civarında yaşayan Kızılderili kabileleri ile Orta Asya, Güney Sibirya ve İç Asya Şamanlarının baş bezemeleri arasında büyük paralellikler vardır.22

Yakut Şamanlarının giydikleri elbiseler dabaklanmış ve hasıl edilmiş deri veya dokuma kumaştan yapılmaktadır. Şaman elbisesinin üzerine çeşitli şekillerde kesilmiş, demir, metal, kemik, bunlardan başka insan ve hayvan ruhunu temsil eden, kumaştan kesilmiş insan veya hayvan şeklindeki figürler asılmıştır.

Yakut Şamanlarının sırtında, onların karanlık dünyaya yapmakta oldukları seyahatte yoluna ışık tutsun diye, metalden kesilmiş “ay” ve “güneş” şeklinde parçalar dikilir. Metalden kesilmiş ay ve güneş şeklindeki diskler, Yakut Şamanı’nın elbisesinin sırtını süsler. Yakut Şamanı’nın baş bezeğine, elbisesinin kollarına dikilen tüyler ve baş bezeğine ilave edilen geyik boynuzları, Yakut Şamanı’nın kullandığı hayvan ruhlarının kaynağını belirler. Bu tüy ve boynuzlardan, Yakut Şamanı’nın hangi hayvanların ruhundan yararlandığını öğrenmek ve anlamak mümkün olur.

Altay bölgesindeki Şamanların elbisesini “kartal” ve “baykuş” teleği Kuzey Sibirya’da ise, geyik boynuzu, Samoyed ve Ket’lerde ise, Ayı Tırnağı kullanılır.23 Yakut Şamanları elbiselerine demir ve metallerden başka çeşitli hayvan kemikleri de asmaktadır. Yakut Şamanı’nın dini merasimlerde giydiği elbisesi başka bir kabileye verilemez veya satılamaz. Şamanın kullandığı ve üzerinde sembollerini taşıdığı yardımcı hayvanların ruhları, ancak o Şaman’ın mensup olduğu yöre ve kabileye aittir.

Eğer Yakut Şamanlarından birisi kendisine yardım eden ruhları serbest bırakmak istiyorsa, o zaman sırtındaki Şaman hırkasını çıkarır ve ormanda bir ağacın dalına asar.

Şaman’a yardım eden ruhlar, kendi rızaları ve istekleri ile Şaman’ın elbisesinden ayrılır ve arzu ettikleri herhangi bir Şaman’ın merasim elbisesinde yer alırlar.

Kuzey Amerika Kızılderili kabilelerinden Achomawi (Açomavi) kabilesinde Kızılderili Şamanı, yaptığı merasimde bazen kendisini kaybeder ve trans durumuna girer. Trans durumunda kendisine yardım eden ruhlarla konuşur. Hastaya teşhisini koymasında Şaman’a yardım eden “Ulu Ruh”tur.

Achomawi Kızılderili Şamanı’nın iyileştirmek için sıraladığı hastalar altı grupta toplanır.
1. Belli bir kaza sonucu yaralanan veya hastalananlar,
2. Bir yasağı veya tabuyu bozduğu için ceza olarak hastalananlar,
3. Devlerin ve büyük canavarların sebep olduğu hastalıklar,
4. “Vücutta biriken pis kandan” dolayı hasta olanlar,
5. Başka bir Şaman tarafından zehirlenerek hasta olanlar,
6. Ruhunu kaybettiği için hasta olanlar.

Şaman bu hastalıklara tutulmuş olanlardan birini iyileştirmek için akşam hasta olan insanın evine gider. Şamanın tedavi seansı bu evde gelişmeye başlar. Şaman yere serilmiş bir kilim üzerine yatırılmış hastanın yanı başına diz çöker. Hastanın başını doğuya çevirir. Achomawi Şamanı yarı kapalı bir gözle devamlı olarak ilâhiler okuyup mırıldanmaya başlar. Sonra Şaman içinden gelen acı bir sesle yüksekten ilâhi okumayı sürdürür. Şamanın sesi giderek daha da yükselir ve gür çıkmaya başlar. Sonra tekrar sesi alçalır ve mırıltı halini alır. Merasimde hazır bulunanlar bu süre içinde hiç ses çıkarmazlar. Şaman henüz kendi gücünü aldığı “Ulu Ruh”la kontak kuramamıştır. Ulu Ruh belirli Ulu Dağ zirvelerinde, belki uzak gecelerde, belki de Şamanın çok yakınında bir yerdedir. Şaman söylediği ilahi ve dualarla “Ulu Ruh”u kendisine yardım etmesi için çağırmaktadır. Şaman bu duasını belki otuz defa tekrar eder Şaman aniden iki elini birbirine çarpar ve orada hazır bulunanların hepsi susar. Odayı bir ölüm sessizliği kaplar ve Şaman kendisine yardım etmek isteyen “Ulu Ruh”la konuşmaya başlar. Sanki sağır birisine söz anlatmaya çalışıyormuş gibi, Şaman çok yüksek bir sesle konuşur ve kelimeleri yutmadan düzgün bir şekilde söyler. Herkes Şamanın Ulu Ruhla ne konuştuğunu tam olarak anlar. Kısa ve öz cümlelerle konuşan Şamanın sözlerini yanındaki tercümanı kelimesi kelimesine tercüme eder. Şaman kendisi ile konuştuğu Ulu Ruhun söylediklerini tekrar ederek odada bulunanlara Ulu Ruhun ne söylediğini bildirir. Şaman gözlerini açar ve yardımcısından piposunu getirmesini ister. Piposundan birkaç kez çeker. Odada bulunanlar da tütünlerini yakar. Bu bazen saatler sürer ve bazı hallerde Şaman çaresini bulamaz ve hastayı tedaviden vazgeçer. Bazen Şamanın yardımcısı Ulu Ruh hastalığa bir çare bulamaz ve Şamana söylemez. Bu durumda hasta ya daha güçlü bir Şaman tarafından zehirlenmiş veya onlar korkmuşlardır. Hastalığın çaresi bulunduktan sonra Şaman tedaviye başlar. Şaman hastadan kan alarak, hastalığı tedaviye çalışır. Şaman hastanın kan alınan yerinden bazen dişi ile bazı şeyler çıkarır, bu bazen bir demir tel, iğne, çivi veya siyah–beyaz ip olabilir. Achomawi Kızılderilileri’nden bazıları Şamanın bu objeleri hastanın kanından çıkardığına inanmadıklarını belirtir. Şamanın bunları ağzına önceden doldurduğunu ve hastayı iyi etmek için bu yola baş vurduğunu kaydederler. Şaman, hastadan emip yere tükürdüğü kanın tamamen kirli kan olduğunu söyler. Şaman ilk emdiği kanı avucuna tükürür ve hastalığın bu kanda olup olmadığına bakar. Kendisine yardım eden Ulu Ruhların çok yorulduklarını kaydeden Şaman, “Çok susadılar, benden içecek bir şeyler istiyorlar. Kan içmek istiyorlar” der.24

Achomawi Kızılderili Şamanı’ndan farklı olarak, British Colombia’da yaşayan Shushwap (Şuşvap) Kızılderili Şamanı, başına özel başlığını giydikten sonra, deliler gibi ilâhiler söyleyip dua etmeye başlar. Soluk–soluğa kalıncaya ve kan–ter içinde yoruluncaya kadar dans eder. Sonunda Şaman kendisine yardım eden Ulu Ruh’la temas kurmayı başarır. Sonra hastanın yanına uzanır ve hastanın ağrıyan yerinden ağzı ile kara kan emmeye başlar. Şaman sonra bir telek çıkarır, hastalığa sebep olan nesneyi ortadan yok etmek için ağzında biriktirdiği hastanın kara kanını bu teleğe doğru hızla tükürür.25

British Colombia’da yaşayan Thompson Kızılderilileri’nin Şamanı maskesini taktıktan sonra, ulu babalarının takip ettiği eski anenevi yolu takip ederek ölüler diyarına varır. Eğer orada hasta olan şahsın “hasta” ruhunu bulamazsa, Hıristiyanlığı kabul etmiş olan Kızılderililerin mezarlığına gider, hastanın kaybolan ruhunu oralarda aramaya başlar.

Hasta olan şahsın ruhunu kurtarmak için, Şaman mutlaka hayaletlerle mücadele etmek mecburiyetindedir. Şaman tekrar yeryüzüne döndüğünde hastanın ruhunu kurtarmak için verdiği kavgada akıttığı kanlara, hayalet ve devlerin kanına batmış olan elindeki asasını ve gürzünü hastanın yanında bekleyenlere gösterir. Nootka Kızılderili kabilesinde Şaman deniz ruhlarının çaldığı hastanın ruhunu getirmek için trans vaziyetinde okyanusa dalar ve oradan geriye tamamen ıslak elbiselerle gelir. Bazen Şaman’ın burnundan kan açılır, bazı hallerde ise çalınmış ruhu kartal teleğinde geri getirir.26

Yuma Kızılderilileri’nde hasta bir kadın bir Şaman tarafından tedavi olduğunda başından geçenleri sonra etrafındakilere anlatır. Kadın bu merasim sırasında kendinden geçer. Ancak saatler sonra kendine gelir. Başından geçenleri anlatırken, kendisinin yakın akrabalarından birisinin atının terkesine (arkasına) bindiğini görür. Onun atına bindiği bu akrabası yıllar önce ölmüştür. Kadınla birlikte birçok atlı vardır. Bu atlılar Yuma Kabilesinin olduğu köye doğru koşmaktadır. Yuma kadını bunların arasından sağlığında gördüğü birçok insanı tanır. Onların hepsi bu kadının yanına gelirler, sonra sanki bütün köy yanıyormuş gibi kadın büyük bir dumanla karşılaşır. Kadın kendisine gelir ve o anda yanında kendisini tedavi etmekte olan Şamanı görür.27

Kırgızlar’ın tarihi Manas Destanı’nda da Şamanın, bir hastayı tedavi ederken yardım istediği bazı hayvanların özelliğini taşıyan destan kahramanlarının varlığını görüyoruz.

Manas’ın 40 delisinden bazıları, Şamanın hastasını iyileştirmek için yardımına baş vurduğu bazı ulu ruhları taşıyan hayvanların adları ile anılmaktadır. Manas, 40 delisine ad vererek onları tanıtırken, onların neler yapmaya kadir olduklarını da tek tek açıklar.

Manas’ın 40 delisinden “Türsün” ve “Tailak”gece karanlığında bile bir tilkinin izini sürecek kadar mahir, “Kaman” ve “Yapur” ise, karanlık gecede bir kurdun izini gözden kaçırmayacak kadar büyük güce sahiptir. Manas Destanı’nda bu kısım şöyle anlatılır:

“Tülkünün isin janilbas / Türsün, Tailak şütum”
“Karanıda karsaktın isin janilbas / Kaman joipur şütum...”
“Kırk çoronun en jamanı Tas Baimat”
“Susaganda sen tüşö kalıb çai kainat...”

Manas’ın 40 yiğidinden bazıları, Şamanizm geleneğine bağlı olarak ve gizli ruhlarla bağ ve köprü yaratan hayvanların isimleri ile anılmaktadır. Bu hayvanlar doğrudan doğruya Şamanizm’de adı çok geçen hayvanlardandır. Manas’ın 40 yiğidinden bazılarının adları, “Kurt, Yaban Domuzu, Altın Kartal” olarak anılmaktadır. Manas’ın tek başına bir Şamanda olması gereken bütün unsurların var olması, onun Ulu bir Şaman olduğunu ortaya koymaktadır. Manas’ın üstünlüğünü Er Kökçö ile gökte yaptığı dövüşte galip gelmesinde görürüz. Aynı zamanda Manas, Er Kökçö’nün atının belini, kurbanlık bir atın beli gibi kırar. Bunun yanında Manas’ın öldükten sonra defalarca dirilmesi, onun Şaman olarak gücünü ortaya koymaktadır. Diğer taraftan Manas’a bazı hayvanların yardım etmesi, Şamanizm geleneğine bağlı olarak, onun hayvanlar aleminde yaşayan varlıkların ruhları ile yakından kurmuş olduğu ilişkiyi gösterir. Buna misal olarak, Manas’a yardım eden güçlü canavar, “Ayidaar”ı göstermek mümkündür.

Bunun yanında Manas’ın 40 delisinden Almambet, hareketleriyle bir Şaman olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Manas Destanı’nda Almambet şöyle tarif ediliyor:

“Jölönüs sarı Almam Bet” ...”Tepelerden aşağı uçan Almam Bet”
“Kök yal töbö Almam Bet” ...”Boz yeleli Kurt Almam Bet”

Manas Destanı’ndaki diğer Şamanist unsurlardan biri de Almambet’in gökyüzünde havanın durumunu ayarlayan Şaman olarak resmedilmesidir. Almambet düşmanı Çubak ile karşılaştığında çok sinirlenir. Irçi Sagumbay Almambet’in durumunun değişmesini Manas Destanının akışı içinde şöyle tarifler:

“...Almambet kendisini sıktı, yüzü tamamen değişti. Boğazında derin bir çığlık kilitlenmişti. Burun delikleri soluyarak genişledi, gözleri ölü gözü gibi çukurlarında kayboldu.

Ağzından duman fışkırmaya, gözlerinden kıvılcımlar saçmaya başladı, bıyıkları buz gibi sertleşti. Yerinde süratle sekmeye ve bu arada gökyüzünde havanın durumu süratli homurtularla değişmeye başladı. Gökyüzüne kara bulutlar yayıldı. Almambet, gökyüzünün alevlerine karşı bir dev gibi irileşti. Daha sonra fırtına kendisini kar–boranı şeklinde yeryüzüne boşaltmaya başladı. Almambet’in gözleri irileşti. Gündoğan tarafından kopan gök gürültülü bir fırtına ortalığı bir birine kattı. Boran homurdanarak esmeye başladı...”28

Tarihte kayıtlara geçmiş ve adı bilinen ilk Şaman, Sümerler’in Destan kahramanı Gılgamış’tır. Orta Asya Türk, Sibirya, Yakut, Altay ve Tuva Şamanlarında olduğu gibi, Amerika Yerli Kızılderili Şamanlarının en önemli aracı “davul” ve “tokmak”tır. Yine tarihte bilinen en eski “davul” ve “tokmak” Sümerler’in zamanında “her şeyi bilmesi” ile tanınan Şaman Gılgamış tarafından kullanılmıştır. Tarihte bilinen en eski yazılı Sümer tabletlerinde, Inanna tarafından Fırat Nehri’nin kenarında yetişen “Kutsal” bir ağaçtan yapılmış “Davul” (Pukku) ve “Tokmak” (Mikku) Gılgamış’a en şerefli bir hediye olarak verilmiştir. “...Gılgamış ve ona zorlu mücadelesinde yardım eden Ereçli’ler birlikte ağacı kestiler ve bu ağacı kendisine taht ve divan yaptırmak isteyen Ianna’ya getirdiler. Ianna, Gılgamış’ın bu kahramanlığına karşılık, bu ağaçtan bir tane “Pukku” (Davul) ve bir tane de “Mikku” (Tokmak) yaptı ve bunları Gılgamış’a hediye etti...”29

Sibirya Şamanizmi’nin en canlı bir şekilde yaşadığı ve yaşatıldığı (Yakutistan) Saka Eli’nde Şamanların dinî ve mevsimlik ayinlerde kullandıkları “Davul” ve “Tokmak” Sümerler’in Şamanı Gılgamış’ın kullandığı davul ve tokmakla aynı paralelliği göstermektedir.

Sümerler’de ve Sakalar’da Şamanların kullandıkları davul ve tokmağın kullanıldığı yer ve maksat aynıdır. Gerek Sümer Şamanları ve gerekse Saka Eli Şamanları, “karanlık” dünyaya ruhlarla görüşmek için yaptıkları seyahatte, davul ve tokmak Şamanlara “rehberlik” eder.

Eğer davulun sesi kesilirse, Şaman, karanlık dünyada kalır ve yolunu bulup yeniden “ışıklı” dünyaya çıkamaz. “...Saka Eli’ndeki Türk Şamanları, dinî ayinlerinde istifade ettikleri ve karanlık dünyaya yaptıkları seyahatlerinde, ruhlarla buluşmak için kendilerine yol gösteren “davul” ve “tokmak” Sakaların mukaddes “Hayat Ağacı”ndan yapılmıştır. Saka Türkleri’nin, Hayat Ağacı’ndan yapıldığına inandıkları Şaman “Davulu” ve “Tokmağı”na derin saygı duymalarının sebeplerinden biri budur...”30 Şamanizm kültürü ile iç–içe yaşamış toplumlarda, insanların her iki dünyada saygı duydukları ortak nesne, “toprak” olmuş ve özellikle Türk Kültürünün yayıldığı sahalarda ve Amerika Yerli Kızılderili toprakları üzerinde yaşayan insanlar arasında “Toprak Ana” (Mother Earth) olarak anılmış ve saygı gösterilmiştir. Kızılderili ve Türk toplumunun savaşçı fertleri bir savaş veya herhangi bir şekilde yaralandıklarında, yaptıkları ilk iş, “Toprak Ana”nın bağrından, onun şefkatli yüzünden alınan temiz “kuru toprak”la yaralarını ovmak ve kanı durdurmak hareketi olmaktadır. Türk toplumunda ve Kızılderili milleti arasında, anadan doğduğumuzda, göbeğimiz kesildikten sonra, geride kalan kısma “it ağzı” değmesin diye, yine “Toprak Ana”nın bağrına gömülür. Kızılderili Milleti ile Türk Milleti’ninin “Toprak Ana”ya bağlılığı, daha doğarken başlar. Göbeğimiz kesildikten sonra arta kalan ve halk arasında “Eş” olarak nitelendirilen kısım toprağa gömüldüğü an, öldüğümüzde varacağımız son “mekân” tespit edilmiş olur. Kızılderili ve Türk toplulukları arasında ölüler gömüldükten sonra, üzerine “hamile kadının karnı” gibi bir toprak kümesi yığılması, öldükten sonra da tekrar “Toprak Ana”dan vücuda geleceğimizin fikri ortak “sembolizm” ile vücut bulur:

“...Ölü gönüldüğünde, Toprak Ana’nın karnındaymış gibi, ölünün üzerine hamile kadının karnına benzeyen, “höyük” veya “kurgan” gibi bir toprak yığılır. Mezara hamile bir kadının şekli verilir.”31

Orta Asya Türk, Tuva, Altay, Hakas, Televit ve Saka Türk Eli’nde ve Amerika Yerli Kızılderili kabileleri arasında halkın hayatına nizâm veren ve “her şeyi bilen” erdemli kişiler olarak saygı duyulan Şaman’lar, katiyen “büyü” yapmaz ve “nusha” yazmazlar.

Şamanların ortak özellikleri incelendiğinde, onları tamamen “ruhlar alemi” ile “ölümlü dünya” arasında sehayat eden ve acı içinde kıvranın “bizlerden biri” olarak görürüz.

Macar ve Türk Şamanlarının ortak özelliklerine baktığımızda, bugün “İslâm”ı tanımış ve “Müslüman” olarak yaşayan Türk topluluklarında bile hâlâ tarihî Türk kültüründen kopmadan, “Şamanizm”in izlerini takip ettiğimiz görülür.

– Şamanlar, çeşitli hastalıkları iyileştirir ve onlara çare bulurlar.

– Şamanlar devamlı olarak süt isterler. Bir insanın boğazına kaçan yılanı geri çıkarmak için bir tasa doldurulan temiz sütten istifade ederler (Bu duruma aynen Kars’ta rastlamaktayız). Macar Şamanları bazen ev ev dolaşarak, kapıları döver ve süt isterler.

Sütün zehirlenmeye karşı panzehir olduğu Türk Toplumu tarafından bilinmektedir. Kazakistan ve Kırgızistan’da zehirlenmelere karşı kısrak sütü ve Kımız kullanırlar.

Türkiye’de ise süt ve yoğuttan zehirlenmelere karşı panzehir olarak istifade olunur.

– Macaristan “Taltos” dedikleri Şaman, anadan doğduğunda “dişleri” ile doğar. Şaman anadan doğduğunda dişleri vardır.

– Şaman yedi yaşına geldiğinde kaybolur. Şamanların yedi tane yardımcısı vardır.

– Şaman zamanı gelince dünya işlerinden uzaklaşır ve derin uykuya dalar, günlerce uyur.

– Şaman uzun bir zaman kaybolduktan sonra eve gelir ve içmek için süt ister. Eğer içecek süt bulamazsa, etrafta kasırgalar doğurur.

– Şaman daha sonra kaybolur ve yeraltı alemine göç eder.

– Şaman, at yılkıları yetiştirilen bölgelerde at, geyik beslenen bölgelerde geyik ve sığır beslenen bölgelerde ise “Boğa” kılığına girerak mücadele verir.

– Masallarımızda görünen “göklere uçma”, yeraltı ve karanlık dünyaya gidip–gelme, tipik Şaman unsurlarıdır.32
Bir zamanlar Tsistsistas (Cheyenne)–Çayan Kızılderili devri öncesinde, Algonquians Kızılderilileri ile aynı kültürü paylaşan Kuzey Sibirya ve Sakalar’ın Şamanları ile Cheyenne (Çayan) Şamanlarının ortak özellikleri üzerinde yapılan araştırmada aşağıda belirtildiği gibi paralellikler gösteren bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu mukayeseli karşılaştırmada, benzer olan durumlar “var”, benzer olmayan durumlar “yok” şeklinde gösterilmiştir:

Sibirya            Cheyenne
– Kâinatın birden fazla mertebesi vardır                                                         Var                  Var
– Her mertebenin kendine ait ruhları var                                                         Var                  Var
– Yerin derinliği ve merkezi vardır                                                                    Var                 Var
– Yerin ruhları hayvanları korur                                                                        Var                 Var
– Hayvanların ruhları yeraltında yaşar                                                             Var                 Var
– Hayat Ağacı                                                                                                   Var                 Var
– Gökkubbe dünyanın üzerine atılmış örtüdür                                                  Var                 Yok
– Gökkubbe aynı zamanda bir kazandır                                                           Var                  Var
– Zühre Yıldızı Semanın kazığıdır                                                                    Var                  Yok
– Gökyüzünün birçok bögesi vardır                                                                  Var                  Var
– Gök Tanrı semanın en üstünde oturur                                                           Var                  Var
– Gök Tanrı kainatı yaratandır.                                                                         Var                  Var
– Kâinatın yaratılışı Şamanist bir olaydır                                                          Var                  Var
– Kâinatın dört köşesinde dört bekçi vardır                                                      Yok                  Var
– Birinci Semadan sonra, ikinci Sema vardır                                                    Var                  Var
– Yerin merkezine Mukaddes Dağdan giriş vardır                                            Var                   Var
– Dünyanın ruhuna bağışlanan seremoni                                                         Var                   Var
– Seremonide hayvan kılığına giren insanlar                                                    Var                   Var
– Merasimde meydanın ortasına dikilen direk Gök
Tanrının birliğini sembolize eder                                                                        Var                   Var
– Baharda tabiatın canlanması ile ilgili merasim                                                Var                   Var
– Dağda bulunan mukaddes merasim yeri                                                         Var                   Var
– Günahlardan arınmak için terleme otağı                                                         Yok                   Var
– Dünyanın bir kuş tarafından kurtarıldığına dair inanç                                      Var                   Var
– Dünyayı sulardan kurtaran Mamut                                                                   Var                   Yok
– Dev yılanlar                                                                                                      Var                   Var
– Gök Tanrı’ya adak olarak sunulan kurbanlar                                                    Var                   Var
– Gök Tanrı’ya adak olarak sunulan beyaz hayvan                                            Var                   Var
– Aracı ruhların koruduğu Kozmik düzen                                                            Var                   Var
– Dünyanın semaya açılan kapısı “Yıldızlar”                                                      Var                   Yok
– Ölmüş yakın akraba ve geçmişlerimiz, “Yıldız”                                                Var                   Var
– Yeryüzündeki hareketleri yönlendiren “Yıldız”                                                  Var                   Var
– “Yedi” sayısına verilen değer                                                                            Var                   Var
– “Dört” sayısına verilen değer                                                                            Var                   Var
– Mevsim değişmesine sebep olan gökteki ruhlar                                               Var                   Var
– Hayvanları koruyan gizli ruhlar                                                                         Var                   Var
– Hayvanlara hürmet gerektir                                                                              Var                   Var
– Hayvanların kendileri kurban olmaya hazırdır                                                  Var                   Var
– Yeryüzündeki erkek ruh                                                                                    Var                   Var
– Yeryüzündeki dişi ruh                                                                                        Var                   Var
– Değişik bölgelere bakan görevli ruhlar                                                              Var                   Yok
– Belirli yerlere bakmakla görevli ruhlar                                                               Var                   Yok
– Belirli koruyucu ruhlara yardım eden canlılar                                                    Var                   Var
– Ruhun yeniden başka birinde canlanması                                                        Var                   Var
– Birden fazla ruha sahip olmak                                                                           Var                   Var
– Hayvan ve insanlar için özel ruhlar                                                                    Var                   Var
– Ruhlar hiçbir zaman tamamen yok edilemez                                                     Var                   Var
– Ruhlar başka birine transfer edilebilir                                                                 Var                   Var
– Atalardan miras yolu ile geçen ruhlar                                                                 Var                   Var
– Ruhun bedenden ayrılmasıyla gelen ölüm                                                         Var                   Var
– Bunun hayvanlar ve insanlar için doğru olması                                                  Var                   Var
– Ölüm olayının bir kısmında ruh seyahat eder                                                     Var                   Var
– İnsan iskeletindeki kemikler tamamen yok oluncaya
kadar ruhun bir kısmı cesetle kalır                                                                         Var                   Var
– İnsan ve hayvan vücutları ruhu geçici tutar                                                         Var                   Var
– Ölmüş bir canlının ruhunu herhangi bir fetiş veya
figürde toplamak                                                                                                     Var                   Var
– Hayvan kemiklerine hürmet konusunda özel kural                                              Var                   Var
– Hayvan cesetlerinin gömülmesi                                                                           Var                   Var
– Hayvanların yeniden canlanmasına ruhlara bekçilik
etmekle görevli olanların mani olması                                                                    Var                   Var
– İnsan ruhu yeniden canlanmayı reddedebilir                                                       Var                   Var
– Ruhlar, düşüncenin hızı ile hareket ederler                                                          Var                   Var
– Herşeyin kendisine has bir sesi vardır                                                                  Var                   Var
– Ağaç ve bitkilerin de ruhları vardır                                                                        Var                   Var
– İnsan gruplarının olduğu gibi hayvanların da
kendilerine ait bölgeleri vardır                                                                                  Var                   Var
– Hayvanlar hürmet edilmesi gereken varlıklardır                                                    Var                   Var
– Avlanmak, av hayvanları ve ruhlar aleminin bekçileri
tarafından düzenlenen dini merasimdir                                                                    Var                   Var
– Hayvanlara işkence edenler, koruyucu ruhlar
tarafından cezalandırılır                                                                                           Var                   Var
– Bazı insanlar hayvan neslinden türemiştir                                                            Var                   Var
– Ayı, yeraltı dünyasıyla yakından ilgilidir                                                                Var                   Var
– Ayı ilâhi bir avcıdır                                                                                                Var                   Yok
– Uzaklaştırma merasimi                                                                                         Var                   Var
– Ayıyı uzaklaştırma merasimi                                                                                Var                   Yok
– Kartal, yukarı semanın kutsal kuşudur                                                                 Var                   Var
– Turna, yukarı semanın kutsal kuşudur                                                                 Var                   Var
– Saksağan, yukarı semanın kutsal kuşudur                                                          Var                   Var
– Kuğu, yukarı semanın kutsal kuşudur                                                                 Var                   Yok
– Hayvanlar öldükten sonra insan kılığına girer                                                     Var                   Var
– Kurt, hayvanlar aleminin en ustasıdır, ona özet
olarak hürmet etmek gerekir                                                                                  Var                   Var
– Özel nedenlerle ruhların beslenilmesi gereği                                                      Var                   Var
– Birisinin ruhunun dikkatli olarak ayrılması                                                            Yok                  Var
– Birisinin ruhunun Şaman tarafından ayrılması                                                     Var                   Var
– Her şahsın koruyucu bir perisi vardır                                                                   Var                   Var
– Her Şamanın koruyucu meleği vardır                                                                   Var                   Var
– Şaman atasından kalan koruyucu periye sahiptir                                                Var                   Yok
– Şaman insanüstü gösteriler yapar                                                                       Var                   Var
– Bir Şaman ruhlar tarafından seçilir                                                                      Var                   Var
– Şaman, bir ruhu aradığı gibi, başka bir ruh
tarafından da aranabilir                                                                                          Var                   Var
– Ruhlar Şamanı seçeceği zaman, o yaşadığı
çevresinden ayrılır ve “halvete” çekilir                                                                    Var                   Var
– Şaman görevini yaparken ruhlarla gezer                                                             Var                   Var
– Şamanın gücüne ulu ruhlar karar verir                                                                Var                   Var
– Ruh, düşüncelerini insanlara açıklamak için
Şamanın kullandığı kelimeleri ve dili kullanır                                                         Var                   Var
– Şamanı ilk önce kutsal ruhlar eğitir                                                                     Var                   Var
– Şamanı, sonra tecrübeli Şaman eğitir                                                                 Var                   Var
– Şamanın kullandığı eşya ve takıları parlaktır                                                      Var                   Var
– Şamanın eşyalarını başkaları kullanamaz                                                          Var                   Var
– Şaman öldükten sonra onun eşyaları gömülür                                                    Var                   Var
– Şaman maske kullanır                                                                                         Var                   Yok
– Şaman yüzünü boyar                                                                                          Yok                  Var
– Şaman beline kemer bağlar                                                                                Var                   Var
– Şaman eldiven ve çizme giyer                                                                            Var                   Yok
– Şaman başına süslü başlık giyer                                                                        Var                   Yok
– Şamanın davulu vardır                                                                                        Var                   Var
– Şamanın elinde çıngırak vardır                                                                           Var
– Şaman, Kartal, Saksağan, Turna teleği kullanır                                                  Var                   Var
– Gökyüzünde uçan Şamanlar vardır                                                                     Var                   Var
– Şamanlar yıldızları okurlar                                                                                   Var                   Var
– Yeryüzünde görev yapan Şamanlar var                                                              Var                   Var
– Bazı Şamanların renkli kuşakları var                                                                  Var                   Var
– Şamanların yardımcıları bazen maske takarlar                                                  Var                   Var
– Kutsal çark (Oxem)                                                                                             Var                   Var
– Hayvan figürleri                                                                                                   Var                   Var
– Şamanın yapma bebekleri vardır                                                                        Var                   Var
– Şaman kainatta her yeri temsil eder                                                                   Var                   Var
– Şamanlar gizli bir dille konuşurlar                                                                       Var                   Var
– Şamanlar gizli bir grup oluştururlar                                                                     Yok                  Var
– Birbirine zıt Şamanlar vardır                                                                               Var                   Var
– Şamanlar uzak mesafeden istediğini öldürürler                                                 Var                   Var
– Şamanlar bölgelerini perileriyle korurlar                                                             Var                   Var
– Şamanlar ölülerin ruhunu öbür dünyaya götürür                                                Var                   Yok
– Şamanlar birini diriltmek için ruh getirir                                                              Var                   Yok
– Şamanlar kendileri de dahil ölümü kontrol eder                                                 Var                   Var
– Şamanlar dini merasimleri yönetir                                                                     Var                   Var
– Şamanlar derde deva ararlar                                                                             Yok                  Var
– Şamanların mukaddes direği vardır                                                                   Var                   Var
– Dini merasimde mabedin ortasında ağaç vardır                                                Var                   Var
– Ağaçta, yedi tane çentik bulunur                                                                        Var                   Var
– Ağaç, Dünya ağacı olarak bilinir                                                                     Var                   Var33

Amerika Yerli Kızılderili kabilelerinden Algonquians Kızılderilileri tarafından yaşatılan Tsistsistas (Cheyenne), Çayan Kızılderili kültürünün asıl ana kolu 12 bin yıl önce Arktik bölgesinde kök atmıştır. Şamanizm kültürünün Amerika’daki Kızılderili kabilelerinden Algonquian kabilesine taşıyan gruplar, Sibirya’nın kuzeyinde yaşayan insanların en yakın akrabalarıdır. Tsistsistas Kabilesinin her yıl yaptığı “Massaum” merasimleri, bu Kızılderili kabilesine, Avrupa’dan gelerek Amerika’yı işgal edenlerden değil, onların Kuzey Sibirya’da yaşayan akrabalarından hatıra kalmıştır. “...Kuzey Sibirya ve Amerika’daki Kızılderili kabileleri arasında hala yaşayan bu kültür mirası, iki kıtanın her iki yakasında asırlar boyu devam eden materyalist medeniyet yolunu seçenlerin gayreti ile belirli bir müddet için kesintiye uğramıştır. Tsistsistas Kızılderilileri’nin dünya ve kainatı tarif edişleri, diğer Kızılderili kabilelerinden Yuroks, Evenks, Yukagir, Orichis’lerin külür anlayışı ile paralellik gösteren Kuzey Sibirya Şaman kültürünün, ikibin nesil sonra bize kalan kısmıdır. Avrupa’dan gelenlerin Amerika’yı istilası olmasaydı, bu kültür bu kadar derinden tahrip edilmezdi.”34

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yard. Doç. Dr. Selçuk Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi. 1975 yılında “İngiliz ve Türk Çocuk Oyunları” adlı yüksek lisans, 1980 yılında “Kuzey Britanya (İskoçya, İrlanda) ve Kuzeydoğu Anadolu (KARS) Halk Edebiyatlarında Masallar” adlı doktora tezlerini hazırladı. Atatürk Kültür Kurumu Yayınları arasında “Kuzey Britanya ve Kuzeydoğu Anadolu(Kars) Halk Edebiyatlarında Masallar I-II” adlı eserleri 1999 yılında yayınlandı. Yazarın “Dar Geçit, Azerbaycan’ın Demokrasi Yolunda Çilesi” 1999; “Ataların İzi İle, Kızılderili-Türk Kültür İlişkileri” 2004; “Taş Kınası, Kars Azeri Ağzıyla Şiirler”, 2004 tarihlerinde yayınlandı. Ayrıca değişik dergilerde yayınlanmış bilimsel ve akademik makaleleri bulunmaktadır. Halen Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, Modern Diller Yüksek Okulu, Mütercim-Tercümanlık Bölümünde Öğretim Üyesi.
1 Betty Ballantıne–Ian Ballantine, The Native Americans, Wisconsin 1993, s.28.
2 Ibid, s.29.
3 İbid, s.32.
4 Frederica de Lugana, The History and Culture of Yakutat Tlingit, 3 Vols, Vol:I, Washington
D.C. 1972, s.213.
5 Betty Ballantine–Ian Ballantine, op. cit., s.32.
6 Ibid., s.32.
7 Ibid., s.32.
8 Ibid., s.39.
9 L.T. Jones, So Say the Indians, Texas 1970, s.9.
10 William Thalbitzer, “Cultic Games and Festivals in Greenland”, Cognres International des Americanistes 1924, Göteberg 1925, s.226–65.
11 Mircea Eliade, Shamanism, Archaic Fecniques of Ecstasy, Paris 1951, s.288.
12 Edward William Nelson, “The Eskimo About Bering Strait” 18th Report of Bureau of
American Ethnology, Washington DC, Pt 1.1896–97, Published 1899, s.433.
13 Mircea Eliade, op.cit., s.292.
14 N.S. Grokhov–Yuryung Uolan, Yakutskaya Skazka, Izvestiva Vostochno Sibirskogo Otdelo,
Ruskogo Geograficheskogo obshchtva, t.XV, 1984, s.45a.
15 Franz Boas, “The Central Eskimo” 6th Report of the Bureau of American Ethnology,
Washington D.C. 1884–58, Published 1888, s.598.
16 Willardz Park. Shamanism in Western America, Chicago, 1938, s.9.
17 Albert B. Reagan, “Notes on the Indians of the Fort Apache Region” American Museum of
natural History, Antropological Papers, XXXI Part: New York, 1930, s.391
18 Willard Z. Park, obt.cit., s.52–55.
19 Anna Leena Siikala–Mihaly Hoppal, Studies on Shamanism, Budapest, 1992, s.8.
20 Ibid, s.9.
21 Ibid, s.9.
22 Ibıd, s.10.
23 Ibid, s.10.
24 Jaime de Angulo, “La psycologie religieuse des Achumawi, IV Le chamanisme”, Antropos,
XXIII, 1928, s.567–68.
25 Franz Boas, “The shushwap”, Advancement of Science, Sixth Report on the North–Western
Tribes of Canada 1980, Published 1891, s.95.
26 James Teit, “The Thompson Indians of British Colombia”, American Museum of Natural
History, II. New York, 1900, s.363.
27 Philip Drucer, The Northern and Central Nootkan Tribes, 1951, s.144.
28 Manas Vol. II, Frunze, 1958, s.148.
29 Samuel Noah Kramer, The Sumerians, Chicago, 1963, s.1970.
30 E. Emsheimer, Schamenentrommel und Tromemelbaum Ethnos, 1946, s.166.
31 Ward Rutherford, Shamanism, London, 1986, s.24.
32 Anne Leana Siikala–Mihaly Hoppal, op.cit., s.159–160.
33 Karl II. Sehlesier, The Wolves of the Heaven, Oklahoma, 1987, s.46–49.
34 Ibid, s.189.

UYARI

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderene aittir.