13 Ocak 2021

HAK VE ÖZGÜRLÜKLER

 



Onur 10 yaşındaydı ve babası ona şöyle bir masal anlatıyordu:

‘’ Bir ormanda yalnızca kartallar, baykuşlar ve bülbüller yaşarmış. Kartal uçma ve parçalama, baykuş uçma ve düşünme, bülbül de uçma ve sanat özgürlüklerine düşkünlermiş. Bu hak ve özgürlüklerini istedikleri gibi, sınırsızca kullanma hak ve özgürlüklerini istedikleri gibi, sınırsızca kullanıyorlar, yaşıyorlarmış ve orman da onların bu seçimlerine saygı duyuyormuş.

Ama kartallar uçarken baykuşları; baykuşlar uçarlarken bülbülleri yakalayıp yutuyorlarmış. Bundan mutsuz olan baykuşlar ve bülbüller bir gün bir araya tüneyip bu konuyu irdelemişler ‘’ Bize bu hak ve özgürlükleri kim verdi?’’ diye.

Çünkü kafalarına takılan şey, tek tek özgür olmalarına karşın bir araya geldiklerinde baykuşlar ve bülbüller canlarından oluyorlarmış çünkü baykuşlar bülbülleri, kartallar ise hem baykuşları hem bülbülleri yiyorlarmış.

Yani kendi başlarına iken hak ve özgürlükleri kendilerine hak ve özgürlük, gelişim sağlarken bir araya geldiklerinde ise zarar, kötülük, yok oluş veriyormuş. ‘’Nedir eksik olan?’’ diye düşünmüşler.

Sonra kartalları da ikna edip, ormanda yaşayan insan bilgine gitmişler. Bilgisine güvenemeseler de kendilerini yemeyeceğini biliyorlarmış.

Çünkü o kartal, baykuş ve bülbül yemezmiş. Bunu, yıllarca süren gözlem, rastlantı ve deneyimleri sonucu öğrenmişler.

Bilgin onları dinlemiş ve ‘’ Hak ve özgürlüklerinizde eksik olan şey iyi niyet.’’ demiş. ‘’Hak ve özgürlükler iyi niyet içermiyorlarsa kötü niyet ve dolayısıyla kötü sonuç içerirler.’’ demiş.

‘’İyi niyet, dostluğu yaratır. İyi niyetli olmazsanız tümünüz bir arada ve özgür olamazsınız. Yani tek tek özgür ve mutlu olursunuz ama birlikte özgür ve mutlu olamazsınız.

Dolayısıyla hak ve özgürlükleriniz kalıcı değil geçici olur. Çünkü güç ve rastlantı üzerine kurulu hak ve özgürlüklerde hep daha güçlü birileri çıkar ve ötekileri yok eder.’’ Kartallar, baykuşlar ve bülbüller anlamışlar ki tek başına hak ve özgürlük; özgür ve mutlu yaşamak için gerekli ama yeterli değil.

’Şu insan bilge ne çok akıllı.’’ demişler.''

Alıntı Kaynak : MENİ KOKULU KADINLAR (Öykü) (menikokulukadinlar.blogspot.com)

07 Ocak 2021

Veba Salgını, Namı Diğer; Kara Ölüm

 




Avrupa'yı Büyük Bir Yıkıma Sokan Veba Salgını, Namı Diğer;

Kara Ölüm

1347-1351 gerçekleşen ve Avrupa'da ölümlere yol açmış Büyük Veba Salgınının hikayesi...

Vebanın ilk çıkışı

Büyük Veba Salgını diğer adlarıyla Kara Ölüm ve Kara Veba, Asya'nın güneyinden başlayarak tüm Avrupa'ya yayılarak büyük bir kıyıma yol açmıştı. Okyanuslar ve çöller yüzünden başka kıtalara bulaşmayan salgın Avrrupa sokaklarını ceset torbalarıyla doldurmuştu

Cengiz Han'ın ölümünden yaklaşık yüz yıl sonra günümüz Kırgızistan'ı Cengiz Han İmparatorluğunun en önemli şehirlerinden olan Issyk Kul'da salgının başladığı düşünülüyor. Asya'nın en önemli merkezlerinden olan şehir özellikle ticaret anlamında oldukça gelişmiş ağlara sahipti. Bu bölgede veba hastalığına yakalanıp ölen ilk kişi 'Kutluk' adında hristiyan bir adamdı...

Katil yavaş yavaş büyüyor

Kutluk'un ölümünden sonra doktorlar ne olduğuna dair pek bir tanı ortaya koyamıyor. Ancak daha sonra buna benzer ölümler yavaş yavaş bölgelere yayılmaya başlıyor. Bu yayılmada en önemli etken ticaret ağıydı. Bakteri sessiz bir katil gibi ticaret ağlarında dolaşıp tüccarları öldürüyordu. Bu bakteri günümüzde; Yersinia Pestis olarak biliniyor.

Bakteri önce dolaşım sistemini dolaşıyor, bağışıklık sistemini çökerterek vücutta çok hızlı şekilde yayılmaya başlıyordu. Ardından salgı bezleri şişiyor ve insan vücudunda büyük kabarcıklar çıkmaya başlıyordu.

Peki nasıl bulaşıp nasıl yayılıyordu derseniz...

Veba insanlara gözle göremeyeceği çok basit bir canlıdan yani pirelerden bulaşıyordu. En temel besini kan olan pireler insanları ısırdığında bakteriyi direkt olarak insan vücuduna aktarmış oluyordu. 1337'de Issyk Kul şehrinde bu yüzden sadece 4 kişi ölmüştü. Ancak iki sene sonra bu sayı yüze yükseldi.

Veba taşıyan bakterili pireler hastalığı sadece insanlara bulaştırmıyordu. Tüylü ve pislik içinde olan sıçanlar onlar için daha güzel bir ev oluyordu. Sıçanlar özellikle Asya'da var olan hayvan türü olmasına rağmen özellikle Roma döneminde Avrupa'da yayıldı. Veba zamanı sokaklarda ve evlerde sıçanlar fır dönüyordu. Tahmini olarak her sıçanda 9 hastalıklı pire bulunuyordu. Yani kısaca evde dolaşan bir sıçan koca bir aileyi vebadan öldürebilirdi.

İşin Asya ayağına gelirsek; Sıçanlar o yıllar Moğol mallarına bakteriyi bulaştırıyordu. Büyük bir ticaret merkezi olan Issyk Kul'dan dünyanın her bölgesine giden mallar veba bulaştırıyordu. Bu şehirde başlayan hastalık doğuda Çin'i, güneyde Ortdoğu'yu, kuzeyde Rusya'yı ve batıda Avrupa'yı yavaş yavaş ele geçiriyordu. Neden 'Kara Ölüm'?

Hastalık Ortadoğu ve Asya'dan sonra özellikle Avrupa'yı dört senede nüfusunu neredeyse yarısına kadar indirmişti. Halk bu çabuk ölüme direnenlerin ayaklarının siyahlaşması ve acısı yüzünden 'Kara Ölüm' olarak adlandıracaktı. Veba'nın Avrupa'ya yayılmasının bir başka hikayesi ; İlk biyolojik savaş da denebilir.

Bir nevi tarihteki ilk biyolojik savaş olarak anılması gerektirecek bu olay Kefe'de gerçekleşiyor. Altınordu Devleti'nin son hükümdarı ve Moğol hanedanlığından Cani Bey, bugün Kırım topraklarının en güneyinde bulunan Feodasya ya da Caffa adıyla bilinen Kefe'yi kuşatma altına alıyor. O dönem Cenevizliler'in elinde bulunan şehir sağlam bir savunma yapıyor. Bunun yanında Cani Bey'in acımasız ordusunun yarısı vebadan ölünce kuşatma bir türlü sonuç vermiyor. Ardından aklına başka bir fikir gelen Cani Bey, vebadan ölen askerlerini mancılıkla surların diğer tarafına yani Kefe şehrine yolluyor. Çok kısa zamanda etkisini gösteren hastalık Cenevizliler'in Avrupa'ya kaçmasına neden oluyor. Cani Bey istediğini almıştı fakat başka bir katil, savaştan kaçan insanlarla birlikte Avrupa'ya doğru emin adımlarla ilerliyordu...

Veba Avrupa'da

Öyle ya da böyle sonuç olarak Veba artık Avrupa'ya varmıştı. Skolastik Avrupa Medeniyeti ve Feodal yönetim yanında Derebeylikler ve başka kötü yönetimler... Kilisenin etkisinde kalan ve ırkçılıktan geçilmeyen Avrupa'nın karanlık yıllarında bir de veba başlarına bela olmuştu. Dönemin Avrupa'sı vebanın bulaşması için müsait bir ortamdı. Kalabalık şehirler ve mekanlar, lağımlar, pislik içinde yaşam veba için uygun bir ortamdı. Kısa zamanda yayılan bakteri artık sıçanlar değil hava yoluyla bile insanlara bulaşabiliyordu. Kısa zaman %75'lik ölüm oranı bir anda %100'e çıkmıştı.

Kimse sıçanları akıllarına getirmezken doktorlar, havadan kaynaklı olduğunu söylüyor, din adamları ise tanrının insanoğluna vermiş olduğu ceza olarak nitelendiriyordu. Hatta yaşanan toplu ölümlerde din adamlar halkı toplayarak beyin yıkamaya çalışıyordu. Avrupa yok oluyor...

Veba bazen öyle tehlikeli olabiliyordu ki bulaştığı kişiyi çok kısa sürede bazen saatler içinde öldürebiliyordu. Kilise başta tanrının cezası olduğunu gösterse de insanlar artık buna inanmıyordu. Ancak bu kez başka bir çözüm bulan kilise halkı Musevilere yönlendiriyordu. Halk salgının sebebi olarak cadılar ve Musevileri gösteriyordu. Dönemin papası VI. Clement'e tanrıyla anlaşma yapması için insanlar varını yoğunu veriyordu. Birçok prenslik ve krallıktan önemli kişiler ölüyor halk artık umursamıyordu.

Günde binlerce insanı yok eden bu hastalığı durduramayan Papa, Ron nehrini kutsayarak tanrıdan medet umuyor insanların orada yıkanmasını istiyordu ancak veba orada daha hızlı yayılıyordu. Bu durumların sonucunda museviler hastalığın sebebi olarak başlarda katlediliyor, vebalılar sağlıklı insanlar tarafından direkt öldürülüyordu. Kısacası Avrupa yok oluyordu. Veba'nın Avrupa'da yıllara göre yayılması


1347-1351 yılları arasında Avrupa'nın yarısını öldüren Veba salgını takip eden diğer yıllarda devam etse de yıkıcı etkisini kaybetti. Hastalık şiddetini kaybetse de bir süre yine Avrupa'da etkisini gösterdi. Tüm komplo teoriler boşa çıkıyor sebep bir türlü bulunamıyordu..

 

Dönemin Fransa Kralı VI. Philippe, Paris Üniversitesi’den salgının nedenler hakkında bilgi istedi. Ancak üniversitedeki doktorlar bırakın nedenleri hastalığın bile belirtilerini tam bilmiyorlardı. Gece gündüz süren çalışmaların tartışmaların sonucunda Satürn, Jüpiter ve Mars’ın 20 Mart 1345'de kova takımyıldızı ile 45 derece ters açı yapmasına bağlarken bazı kesimler havadaki bu kötü kokuyu ve hastalıkları yakın zamanda gerçekleşen depreme ve çatlaklardan çıkan gizemli hastalıklara bağlıyorlardı.

Bazı insanlar bu durumun tanrının seks ve sık sık banyo yaptıkları için hristiyanlara vermiş olduğu ceza olarak nitelendiriyor bazı dindarlar dünyanın sonunu geldiğini düşünerek ölmeyi bekliyordu. Bazı insanlarda şifalı bitkiler büyüler ve şarkılarla ölümü yenmeye çalışırken örgütlenen bazı meczuplar halkı musevilere karşı uyarıyordu. Kısaca Avrupa'yı bakterinin yanında cehalet de öldürüyordu. İçi çeşitli şifalı bitkilerle dolu doktorların kullandıkları özel maske. Bazı bilgisayar oyunlarında ve filmlerde rastlamanız mümkün

 

Veba'nın sona ermesi ve sonrası

4 yılda Avrupa'nın yarısını öldüren ve Asya'yı baz alırsak 15 yılda 75 milyon kişiyi öldüren hastalığa kimse çare bulamadı. Hastalığın bitişi yine hastalıktan oldu. Veba o kadar çok ilerlemişti ki artık bulaştığı insanı 1 dakikadan kısa bir sürede öldürüyordu. Ancak hastalık öldürdüğü kişiyle birlikte öldüğü için kimseye bulaşamıyordu. Arada geçen sürede hastalık yavaş yavaş yok olmaya başladı.

Bu büyük salgının ardından Avrupa'da az da olsa kiliseye olan güven sarsıldı ve yavaş yavaş tıp alanında gelişmeler kaydedilmeye başlandı. Elbette Rönesans'a kadar Avrupa'da tam bir gelişme olduğunu söylemek imkansız. Ancak tohumlar vebadan sonra yavaş yavaş atılmaya başladı dersek yanlış olmaz.

Kaynak ; Avrupa'yı Büyük Bir Yıkıma Sokan Veba Salgını, Namı Diğer; Kara Ölüm - Mynet trend


VEBA VE KEDİLER

 Kediler İçin Kara Bir Gün

 1300' lerde Avrupa 

 

'Kara Ölüm' olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300' lerde Çin'de ortaya çıktı. Kurbanların şikayetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.


Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu' ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu. 


Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar. Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü. 


Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı


Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrının onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı. Tanrının öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.


Bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Özellikle Brüksel ve Strasburg'da bazıları olanları Musevilerin varlığına bağladı.


Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu "cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.


Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu. Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.


Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı. 


14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.

Kaynak : TARİH GÜNLÜĞÜ: VEBA VE KEDİLER (tarihgunluk.blogspot.com)

05 Ocak 2021

İnsanın Yaratılışı ile ilgili ayetler



 Siz ölüler iken sizi dirilten (yoktan var eden), sonra öldürüp tekrar diriltecek olan, sonra tekrar ona döndürüleceğiniz bir Allah’a karşı nasıl kâfir olursunuz? (2/Bakara 28)

 Hani Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” demişti. Dediler ki: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini mi (halife) kılacaksın? Oysa bizler seni tüm eksiklerden tenzih ederek sana hamd etmekte ve seni takdis etmekteyiz.” (Allah) dedi ki: “Şüphesiz ki ben, sizin bilmediklerinizi biliyorum.” (2/Bakara 30)

 Sizleri (annelerinizin) rahimlerinde dilediği gibi şekillendiren O’dur. Kendisinden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. O (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’dir. (3/Âl-i İmran 6)

 Ey insanlar! Sizleri tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve o ikisinden de birçok erkek ve kadın türetip (yeryüzünde) yayan Rabbinizden korkup sakının. Kendisiyle istediğiniz Allah’tan ve akrabalık bağlarını koparmaktan korkup sakının. Şüphesiz ki Allah, sizin üzerinizde gözetleyicidir. (4/Nîsa 1)

 Sizi çamurdan yaratan sonra da (öleceğiniz zamanın) müddetini belirleyen O’dur. (Diriliş zamanının) müddeti O’nun yanındadır. Sonra siz (hâlâ) şüphe edersiniz. (6/En'âm 2)

 O, sizi tek bir nefisten/Âdem’den yarattı. (Bir) karar kılınacak (bir de) emaneten (durulacak yer) vardır. Şüphesiz ki biz, anlayan bir topluluk için ayetlerimizi detaylı olarak açıkladık. (6/En'âm 98)

Kur’ân’ın mufassal/detaylandırılmış bir kitap olmasının hikmetleri için bk. 6/En’âm, 55

 Andolsun ki sizleri yarattık, sonra size şekil verdik, daha sonra meleklere: “Âdem’e secde edin.” dedik. İblis dışında hepsi secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı. (7/A'râf 11)

 O, sizi tek bir nefisten (Âdem’den) yaratan ve sükûnete kavuşsun diye ondan eşini yaratandır. Eşini örtüp bürüyerek (onunla beraber olunca), hafif bir yük yüklendi ve (bir müddet) onunla dolaştı. Yükü ağırlaşınca ikisi beraber Rableri olan Allah’a şöyle dua ettiler: “Şayet bize salih (bir evlat) verirsen andolsun ki şükredenlerden olacağız.” (7/A'râf 189)

 Andolsun ki insanı, kokuşmuş bir balçığın kuruyan çamurundan yarattık. (15/Hicr 26)

 Hani Rabbin, meleklere demişti ki: “Şüphesiz ki balçığın kurumuş çamurundan bir insan yaratacağım.” (15/Hicr 28)

 İnsanı bir nutfeden/meniden yarattı. (Bir de ne göresin!) O (insan, yaratıcısına karşı) apaçık bir düşman kesilivermiş. (16/Nahl 4)

 Allah sizin için kendi nefislerinizden eşler yarattı. Eşlerinizden de sizin için çocuklar ve torunlar yarattı. Sizi temiz şeylerle rızıklandırdı. (Hâl böyleyken) batıla inanıp Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar? (16/Nahl 72)

 Sizi ondan (topraktan) yarattık, ona geri çeviririz, bir kere daha sizi ondan çıkarırız/diriltiriz. (20/Tâhâ 55)

 Ey insanlar! Şayet (öldükten sonra) dirilmeden yana şüphe içindeyseniz, şüphesiz ki sizi topraktan yarattık. Sonra bir damla meniden, sonra donmuş kan pıhtısından (embriyo) sonra da yaratılışı tamamlanmış, tamamlanmamış bir parça etten... (bunları yapanın yeniden diriltmeye kâdir olduğunu) sizlere açıklamak için. Dilediğimizi belirli bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizleri birer bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da yetişkinlik çağına ulaşmanız için (size ömür veriyoruz). Sizden kimi ölüyor, kimi de ömrün en kötü çağına döndürülüyor ki, bildikten sonra hiçbir şey bilemesin. Sen yeryüzünü kurumuş/hareketsizleşmiş görürsün. Üzerine su indirdiğimizde (önce) titreşir, (sonra) kabarır ve her göz alıcı çiftten bitkiler bitirir. (22/Hac 5)

 Andolsun ki, insanı süzülmüş çamurdan yarattık. (23/Mü'minûn 12)

 Sonra onu bir su damlası/meni olarak sağlam bir yere/rahme yerleştirdik. (23/Mü'minûn 13)

 Sonra meniyi pıhtılaşmış kan (alak) olarak yarattık. Sonra o kanı çiğnenmiş bir et parçası (mudğa) olarak yarattık. Sonra o et parçasını kemik olarak yarattık, sonra da kemiğe et giydirdik. Sonra onu (sureti, aklı, duyguları olan) bambaşka bir varlık olarak inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir. (23/Mü'minûn 14)

 Sizi yeryüzünde yayan/çoğaltan O’dur. Ve O’na haşrolacaksınız/diriltilip, huzurunda toplanacaksınız. (23/Mü'minûn 79)

 İnsanı sudan yaratan ve ona nesep/soy ve sıhriyet/nikâh yolu ile (akrabalık bağları) veren O’dur. Senin Rabbin her şeye güç yetirendir. (25/Furkân 54)

 Diriyi ölüden, ölüyü diriden çıkarır. Ölümünden sonra yeryüzüne hayat verir. Siz de işte böyle (kabirlerinizden) çıkarılırsınız. (30/Rûm 19)

 Sizi topraktan yaratması, sonra da sizlerin (üreyip çoğalarak) insan olarak yayılmanız (O’nun kudret ve azametine delil olan) ayetlerindendir. (30/Rûm 20)

 Sizi zayıflıktan yaratan, zayıflıktan sonra size kuvvet veren, sonra kuvvetin ardından size zayıflık ve yaşlılık veren Allah’tır. Dilediğini yaratır. O, (her şeyi bilen) El-Alîm, (her şeye güç yetiren, mutlak kudret sahibi olan) El-Kadîr’dir. (30/Rûm 54)

 Şüphesiz ki kıyametin (ne zaman kopacağına dair) bilgi Allah’ın katındadır. (O) yağmuru indirir, rahimlerde olanı bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse hangi yerde öleceğini bilemez. Şüphesiz ki Allah, (her şeyi bilen) Alîm, (her şeyden haberdar olan) Habîr’dir. (31/Lokmân 34)

 O (Allah) ki; yarattığı her şeyi en güzel ve en sağlam yapan, insanı yaratmaya çamurdan başlayandır. (32/Secde 7)

 Sonra onun neslini, değersiz bir suyun özünden yaratandır. (32/Secde 8)

 Sonra onu, tam bir şekilde düzene koyup ona ruhundan üfleyendir. Sizin için kulaklar, gözler ve kalpler yaratandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz! (32/Secde 9)

 Allah, sizleri topraktan, sonra bir damla sudan yarattı. Sonra sizi çift kıldı. O’nun bilgisi dışında bir dişi ne gebe kalır ne de doğurur. Yaşayan birinin ömrünün uzatılması da, kısaltılması da mutlaka bir Kitap’ta yazılıdır. Şüphesiz ki bu, Allah’a kolaydır. (35/Fâtır 11)

 Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri (varlıklardan) çifter çifter yaratan (Allah), tüm eksikliklerden münezzehtir. (36/Yâsîn 36)

 İnsan, onu bir su damlasından yarattığımızı görmedi mi? (Şimdi) apaçık bir düşman kesilivermiştir. (36/Yâsîn 77)

 Sor (bakalım) onlara! Onların yaratılışı mı daha zorlu, yoksa (yer, gök, dağ gibi) diğer yarattıklarımız mı? Şüphesiz ki biz, onları yapış yapış bir çamurdan yarattık. (37/Saffât 11)

 Hani Rabbin, meleklere demişti ki: “Muhakkak ki ben, çamurdan bir insan yaratacağım.” (38/Sâd 71)

 Sizi, tek bir nefisten yarattı, sonra ondan eşini var etti. Size, hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karnında, üç karanlık içinde, bir yaratılış (evresinden) başka bir yaratılış (evresine) geçirerek yaratmaktadır. İşte bu, sizin Rabbiniz Allah’tır. Hâkimiyet/egemenlik yalnızca O’na aittir. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Buna rağmen) nasıl da (tevhidden şirke) çevriliyorsunuz! (39/Zümer 6)

 O; sizleri topraktan, sonra bir damla sudan, sonra kan pıhtısından (embriyo) yaratandır. Sonra sizi (anne karnından) bebek olarak çıkarmakta, sonra yetişkinlik çağına erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için (size ömür bahşetmektedir). Sizden bazınızın canı daha önce alınır. Belirlenmiş bir zamana erişmeniz ve akletmeniz için (Allah, yaşamı böyle takdir etmiştir). (40/Mü’min (Ğafir) 67)

 Sizin yaratılışınızda ve yeryüzünde yaydığı canlılarda da yakinen inanan bir topluluk için ayetler vardır. (45/Câsiye 4)

 Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseleri de biliriz. Biz, ona, şah damarından daha yakınız. (50/Kâf 16)

 Kuşkusuz çiftleri, erkek ve dişi olarak yaratan O’dur. (53/Necm 45)

 (Rahme atılan) bir damla meni suyundan. (53/Necm 46)

 Sizi biz yarattık. (Dirilteceğimizi) tasdik etmeniz gerekmez mi? (56/Vâkıa 57)

 Dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? (56/Vâkıa 58)

 Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz? (56/Vâkıa 59)

 “Oysa O, sizi merhale merhale yaratmıştır. (Nutfe merhalesi, embriyo merhalesi...)” (71/Nûh 14)

 O, akıtılan meniden bir damla değil miydi? (75/Kıyâmet 37)

 Sonra kan pıhtısı (embriyo olmadı mı? Allah) onu yaratıp düzenledi. (75/Kıyâmet 38)

 Ondan erkek ve dişi olan iki sınıf yarattı. (75/Kıyâmet 39)

 İnsan üzerinden öylesine uzun bir zaman geçti ki; (bu zaman zarfında) o, anılmaya değer bir şey değildi. (76/İnsân 1)

Ayet, insana ne olduğunu ve nereden geldiğini hatırlatmaktadır. Bir zamanlar olmayan, kimsenin anmadığı bir şeyken Allah’ın (cc) yaratmasıyla vücut bulan, var olan ve bilinen insan, nasıl olur da Rabbine ortak koşup O’nun ölüleri dirilteceğini inkâr eder!

 Şüphesiz ki biz insanı, birbirine karışmış (kadın ve erkeğin) suyundan yarattık. Onu deniyoruz/imtihan ediyoruz. (Bu sebeple de) onu işiten ve gören bir varlık yaptık. (76/İnsân 2)

 Sizi değersiz bir sudan yaratmadık mı? (77/Mürselât 20)

 (Sonra) sizi o sağlam yerleşim yerine (rahme) yerleştirdik. (77/Mürselât 21)

 Bilinen bir zamana kadar. (77/Mürselât 22)

 (Allah) onu hangi şeyden yarattı? (80/Abese 18)

 Bir damla sudan yarattı ve takdir etti. (80/Abese 19)

 Sonra ona yolu kolaylaştırdı. (80/Abese 20)

 (Öyleyse) insan neden yaratıldığına bir baksın? (86/Târık 5)

 Tazyikle atılan bir sudan yaratıldı. (86/Târık 6)

 (O,) bel kemiği ile omurga arasından çıkar. (86/Târık 7)

 Andolsun incire ve zeytine, (95/Tîn 1)

 Sina’daki Tur Dağı’na, (95/Tîn 2)

 Ve bu güvenli beldeye. (95/Tîn 3)

 Andolsun ki, insanı en güzel surette yarattık. (95/Tîn 4)

 Sonra onu esfel-i safiline (aşağıların aşağısına) çevirdik. (95/Tîn 5)

 O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. (96/Alak 2)


UYARI

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderene aittir.