ALALU’NUN GEMİSİ NİBİRU’YA GİDİYOR
Yükselişin sözleri ışınlandı Nibiru’ya; Nibiru’da
büyük bir bekleyiş başladı. Abgal büyük
bir güvenle yönlendiriyordu arabayı; Kingu’nun, Ay’ın çevresinde bir çember
çizdi; onun ağ güçleriyle hız kazandı. Bin lig, on bin lig boyunca yol
aldı Lahmu‘ya (Mars) doğru. Onun ağ gücüyle Nibiru’ya doğru bir
yön kazandı. Lahmu’nun ötesinde Dövülmüş Bilezik (asteroid
kuşağı) fırıl fırıl dönmekteydi; Abgal hünerle ışıldattı Ea’nın
kristallerini ki açılmış yolu bulabilsin.
Kısmet onun yüzüne güldü. Bileziğin ötesine geçtiğinde
araba Nibiru’dan ışınlanmış işaretleri alıyordu artık; yuvaya doğruydu yön.
İleride, karanlıkta Nibiru’nun
kırmızımsı ışıltısı; tam görülecek manzara. Araba artık
ışınlanan işaretlerle yönlendiriliyordu. Nibiru’nun etrafında üç kez turladı,
onun ağ gücüyle yavaşladı. Gezegene yaklaşırken , görebiliyordu Abgal atmosferdeki gediği.
Getirmekte olduğu altını düşününce kalbi daraldı.
Atmosferin kalınlığından geçerken ışıldadı araba, sıcaklığı dayanılmazdı. Abgal
beceriyle yaydı arabanın kanatlarını ki inişini sağlasın. Ötede arabaların yeri
uzanmaktaydı, davetkar bir manzara. Abgal arabayı ışıklarla seçilmiş bir yerde yere
indirdi yavaşça. Kapağı açtı; aman, ne kadar büyük bir kalabalık toplanmıştı.
ANU ABGAL’I KARŞILIYOR, ALTIN TOZLARI
İŞE YARIYOR.
Anu ona
doğru yaklaştı, kucaklayıp sıcak sözler söyleyerek hoş karşıladı. Kahramanlar
arabaya koşturdular; altın sepetlerini dışarıya taşıdılar. Sepetleri başlarının
üzerinde taşıyorlardı. Orada toplananlara zafer söylevi çekti Anu. Kurtuluş
burada diyordu halka. Abgal’a eşlik ettiler saraya dek; dinlensin ve tüm eşlik
ettiklerini anlatsın diye. En göz alıcı manzaraydı altın; bilginler çabucak
götürdüler onları ki;
En incesinden toza döndürüp göğe doğru fırlatmaya
hazırlasınlar. ( Bu gün biliyoruz ki atmosferde ki ozon tabasındaki delik yada
incelmeler altın tozlarıyla kapatılabilir) İşlemek bir şar aldı; sınamalar bir
şar sürdü. Roketlerle yükseklere taşındı tozlar, kristallerin ışınlarıyla
serpildiler. Gediğin
olduğu yerde bir iyileşme başladı.
Neşeyle doldu saray; ülkede bolluk bereket bekleniyordu. Anu iyi haberi
Dünya’ya ışınladı. Altın kurtuluş getiriyor. Altın çıkartmaya devam edilmeli.
ABGAL DAHA ÇOK ALTIN İÇİN DÜNYA’YA
DÖNÜYOR
Nibiru Güneş’in yakınına gelince altın tozları onun
ışınlarından dolayı bozuldu. Atmosferdeki iyileşme azaldı; gedik yine eski
büyüklüğüne döndü. Anu,
Abgal’a Dünya’ya dönmesini emretti;
arabada daha çok kahraman vardı. İç kısımlarına daha çok suyu emen ve tüküren
konulmuştu. Onlarla birlikte Abgal’a yardımcı kılavuzluk eden Nungal da
arabadaydı. Abgal Eridu’ya döndüğünde büyük sevinç yaşandı.
EA NASIL DAHA ÇOK ALTIN BULACAĞINI
DÜŞÜNÜYOR
Ne çok selamlaşma, ne çok kucaklama. Yeni su işlerini
Ea dikkatle inceleyip düşündü. Yüzü gülüyordu ama kalbi sıkışmaktaydı. Şar
zamanı gelince Nungal arabaya binmiş ayrılmaya hazırdı. Arabanın iç
kısımlarında yalnızca bir kaç sepet altın vardı. Ea yüreğinde, Nibiru’nun hayal
kırıklığını şimdiden hissediyordu. Ea ile Alalu konuştular, bilinenleri bir
daha tartıştılar.
Göksel savaş sırasında kesilen Tiamat’ın (Dünya’nın
atası gezegen) başı idiyse Dünya, altın damarlarının kesilip ikiye
ayrıldığı boynu neresiydi? Dünya’nın iç kısımlarından dışarı çıkan altın
damarları neredeydi? Gök odasına binen Ea dağların ve vadilerin üstünden
geçmişti. Okyanuslarla ayrılmış karaları tarayan ile incelemişti. Tekrar tekrar
aynı gösterge görülüyordu. Kuru toprağın kuru topraktan koparılıp açıldığı
yerde Dünya’nın iç kısımları ortaya çıkmıştı.
EA ALTININ AFRİKA’DA, TOPRAK ALTINDA
OLDUĞUNU KEŞFEDİYOR
Kalp şeklini alan kara kütlesinin alt
kısımlarında altın damarları boldu. Ea bu
bölgeye Abzu ( Güneydoğu Afrika) adını verdi, altının doğum yeri anlamına. Sonra Ea, Anu’ya şu bilgelik sözlerini
ışınladı. Dünya gerçekten de altınla dolu; altın sulardan değil, damarlardan
alınmalı. Dünya’nın sularından değil, iç
derinliklerinden çıkartılmalı altın. Okyanusun ötesinde bir bölgeden, Abzu
olarak bilinsin, bolca altın çıkartılabilir.
(Kalp şeklini alan kara kütlesi ifadesi dikkat
çekicidir. Bu tanımlama ancak bir kara kütlesinin üstten fotoğraflanması ile
mümkündür. Bunun kaç bin yıl önce olduğunu düşünüyoruz? Belkide 100 bin yıl.
Peki bu kalp şekli bir ilkel insan tarafından tanımlanabilir miydi? Bu tanılama
ancak üstten çok yukarıdan bir gözlemleme sonucu ile olabilir, demekki bu
tabletleri yazan kişiler gerçekten de yüksek bir medeniyetin evlatları olarak
dünyaya geldiler. Afrika kıtası bildiğiniz bir kalp şeklindedir. Kalp ile
kıyaslanması ise, insan anatomisini çok iyi bilen bir kişi tarafından
söylenebilir. Afrika kıtası bir kalbe benzer. Afrikayı bu sözcük ile
tanılamışlar.
Tabletler boyunca Anuların yeryüzünün çeşitli
bölgelerinde altın arayışı içinde olduklarına, her kıtada arama çalışmaları
yapıp gittikleri heryerde bir medeniyet inşaa ettiklerine şahit olacaksınız. Bu
durum Kuran’da şöyle geçer.
Rum Süres 9: Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı?
Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler.
Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, toprağı alt-üst etmişler
ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Elçileri de,
onlara açık delillerle gelmişti. Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu, ancak
onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Fatır Süresi 44: Yeryüzünde dolaşıp da,
kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar
kendilerinden daha güçlü idiler. Göklerde ve yerde hiçbir şey Allah’ı aciz
bırakamaz. Muhakkak ki O bilendir, güç yetirendir.)
ANU ENLİL’İ DE DÜNYA’YA GÖNDERİYOR
Sarayda büyük bir şaşkınlık vardı, alimler ve
danışmanlar Ea’nın sözleri üstünde düşündüler; altının elde edilmesi konusunda
tam bir fikir birliği vardı ama bunun Dünya’nın iç kısımlarından nasıl
çıkartılacağı hakkında da pek çok tartışma. Toplananlar arasından bir prens söz
aldı, Enlil’di bu, Ea’nın üvey kardeşi.
Önce Alalu, sonra damadı Ea tüm umutları suya bağladı.
Suyun altını sayesinde kurtuluş güvencesi verdiler.
Şar be şar bekledik hepimiz kurtuluşu; şimdi başka sözler duymaktayız;
hayallerin bile ötesinde bir göreve kalkışmaktan söz ediyorlar, altın
damarlarının kanıtları gerek; başarıyı sağlayacak bir plan yapmalı. Enlil
toplananlara böyle dedi; sözlerini dinleyenlerin çoğu onunla aynı fikirdeydi.
İzin verinde Enlil
gitsin Dünya’ya diyordu Anu.
Kanıtı elde etsin, ortaya bir plan koysun. Onun
sözlerine kulak verilsin, sözleri emir kabul edilsin. Toplananlar oy birliğiyle
razı oldular, Enlil’in uçuş görevi onaylandı. Enlil baş naibi Alalgar ile Dünya’ya gitmek üzere yola çıktı; Alalgar’dı
kılavuzu. Her birine birer gök odası verilmişti. Anu’nun, kralın sözleri,
kararları Dünya’ya ışınlandı. Görevin komutasını Enlil ala, sözleri emir biline.
ENLİL DÜNYA’DA KOMUTAYI ELE ALIYOR
Enlil Dünya’ya vardığında üvey kardeşi Ea onu sevgiyle
kucakladı, kardeşin kardeşi karşıladığı gibi hoş karşıladı Ea, Enlil’i.
Enlil, Alalu’nun huzurunda hürmetle eğildi, pek zayıf çıktı Alalu’nun hoş
geldin sözleri. Kahramanlar Enlil’e heyecanla hoş geldin, diye bağırdılar;
komutandan çok şey bekliyorlardı. Enlil beceriyle emretti gök odalarının
birleştirilmesini.
Bir gök odasıyla yükselip süzüldü; baş naibi Alalgar
onun kılavuzuydu. Abgal’ın kılavuzluğunda Ea da bir gök çemberine bindi, onları
Abzu’ya götürecek yolu gösterdi. Kuru toprakları taradılar, okyanuslara
dikkatle baktılar. Yukarı denizden aşağı denize dek karaları taradılar.
Yukarıda ve aşağıda ne varsa hesaba döktüler. Abzu’da toprağı sınadılar.
Gerçekten de oradaydı altın, pek çok toprak ve kayayla kaynaşıp birleşmişti.
ENLİL DAHA ÇOK ŞEHİR VE HAVA LİMANI
PLANLIYOR
Sularda bulunduğu gibi saf değildi, bir karışımın
içine saklanmıştı. Eridu’ya geri döndüler; buldukları üstünde düşündüler.
Eridu’ya yeni görevler verilmeliydi, Dünya’da tek başına devam edemez. Böyle
diyordu Enlil;
büyük bir planı tarif ediyor,
çok daha geniş bir görev öneriyordu. Daha çok kahraman getirilmeliydi
buraya, daha
çok yerleşim kurulmalıydı. Dünya’nın
derinliklerinden altını çıkartmak için, altını karışımın içinden ayırmak için.
Gök gemileriyle ve arabalarla taşınmalı, bu işleri
yapmak için iniş
yerleri olmalı. Yerleşimlerden kim sorumlu
olacak, Abzu’nun komutasını kim alacak? Böyle soruyordu Ea, Enlil’e. Genişleyen
Eridu’nun komutasını kim alacak, yerleşimleri kim denetleyecek? Böyle diyordu
Alalu. Gök gemilerinin ve iniş yerinin komutası kimde olacak, diye soruyordu
Anzu. Şöyle yanıtladı Enlil: Anu Dünya’ya insin, kararları o versin.
ANU DÜNYA’DAKİ PLANLAR ÜZERİNE SON
KARARI VERMEK İÇİN DÜNYA’YA GELİYOR
Şimdi bu, Anu’nun nasıl Dünya’ya geldiğinin, Ea ve
Enlil’in nasıl kura çektiğinin, Ea’ya nasıl Enki unvanının
verildiğinin, Alalu’nun nasıl ikinci kez Anu’yla güreştiğinin hikayesidir. Bir gök arabasıyla yolculuk etti
Anu Dünya’ya; gezegenlerden geçen yolu izledi. Lahmu’nun (Mars) çevresinde
kılavuzu Nungal bir tur attı ki Anu yakından bakabilsin.
Bir zamanların Kingu’su olan Ay’ın çevresinde turlayıp
hayranlıkla baktılar. Orada da altın bulabilme şansı göze alınabilir mi, diye
geçirdi içinden Anu. Sazlıkların yanı başındaki sulara indi arabası. Onun
gelişi için sazdan sandallar hazırlatmıştı Ea, Anu yelken açıp çıkacaktı
karaya. Yukarıda gök odaları süzülmekteydi; krallara layık bir karşılamaydı bu.
En öndeki sandaldaydı Ea; kral babasını ilk karşılayan olmak istiyordu.
Anu’nun önünde eğildi, sonra Anu onu kucakladı.
Evladım, ilk oğlum! diye haykırdı Anu ona. Eridu’nun meydanında kıtalar halinde
durmaktaydı kahramanlar; krallarının Dünya’ya gelişini krallara layık biçimde
karşılıyorlardı. Tam önlerinde durmaktaydı Enlil, komutanları. Kral Anu’nun
önünde saygıyla eğildi ve Anu onu göğsüne kapatıp kucakladı. Alalu da orada, ne
yapacağını bilmez bir halde durmaktaydı.
Anu onu da selamladı. Yoldaşlar gibi el sıkışalım,
dedi Alalu’ya. Biraz ikircikli, öne doğru bir adım attı Alalu ve Anu’yla el sıkıştı.
Anu için bir yemek hazırlanmıştı; akşam vakti Ea’nın onun için inşa ettiği
sazdan kulübeye çekildi. Ertesi gün, Ea’nın başlattığı hesaba göre yedinciydi; dinlenme günü. Keyif çatmakla ve kutlamalarla geçen bir gündü,
kralın gelişine layık bir gün.
ANU DÜNYA’YI GEZEREK GÖZLEMLİYOR
Ertesi gün Anu’nun huzuruna çıkan Ea ve Enlil
bulguları sundular. Ne yapıldığını ve neler yapmak gerektiğini onunla
tartıştılar. Şu toprakları ben de göreyim, diyordu Anu onlara. Hepsi gök
odalarıyla göğe çıktılar, denizden denize uzanan karaları gözlemlediler.
Abzu’ya dek uçtular, altını gizleyen toprağına indiler. Altını çıkartmak çok
güç olacak, diyordu Anu. Altını çıkartmakta şarttı.
Yüzeyin ne kadar derininde olsa da altın, mutlaka çıkarılmalı. Ea ve Enlil bu amaca uygun araçlar tasarlasın, kahramanlara görevler dağıtsınlar. Altını topraktan
ve kayadan nasıl ayıracaklarını, Nibiru‘ya
som altını nasıl göndereceklerini araştırıp bulsunlar. Bir iniş yeri inşa edile, Dünya’daki görevlere daha çok kahraman atana. Böyle diyordu Anu iki oğluna; içinden de göklerde
istasyonlar olsa, diye geçiriyordu.
ANU GÖREV DAĞITIMI YAPIYOR
Anu’nun buyrukları böyleydi, Ea ve Enlil aynı
fikirdeydi, saygıyla huzurunda eğildiler. Akşamlar oldu, sabahlar oldu; hep
birlikte Eridu’ya döndüler. Eridu’da bir meclis topladılar; görevler ve
yapılacak işler paylaşıldı. Eridu‘yu
kuran Ea ilk söz alandı. Eridu’yu kurdum, bu bölgede başka yerleşimler de
kurulsun, Edin ( Kutsal kitaplarda ki Aden.
İleri de yarattıkları Adamu‘yu=Adem Nibiru’lular
buraya getirecek) olsun adı, dimdik duranların meskeni anlamına, bundan böyle bu adla bilinsin.
Edin’in komutanı ben olayım, Enlil de altın çıkartma
işine girişsin. Enlil bu sözlere öfkelendi; çok yanlış bu plan, dedi Anu’ya.
Kumanda etmede ve görevleri yerine getirmede ben daha iyiyim, gök gemilerine
ilişkin bilgiye sahibim. Dünya’dan ve onun sırlarından kardeşim Ea daha iyi
anlar; Abzu’yu keşfeden o, Abzu’nun efendisi yapın onu. Anu bu öfkeli
sözleri can kulağıyla dinledi; kardeştiler ama yine de üveydiler.
İlk oğul ile yasal varis sözleri silah gibi kullanarak
didişiyorlardı. Ea ilk oğuldu; bir cariye doğurmuştu onu Anu’ya. Daha sonra
Antu’dan, Anu’nun eşinden doğmuştu Enlil. Anu’nun üvey kız
kardeşlerinden biriydi Antu, böylece Enlil yasal varis oluyordu.
ANU ZAR ATARAK GÖREV DAĞITIMI ÖNERİYOR
Dolayısıyla sonra doğan oğul ardıllıkta ilk doğan
oğuldan önce geliyordu. Böyle bir çatışma altının çıkartılmasını tehlikeye
sokabilir, diye korktu Anu. Kardeşlerden biri Nibiru’ya dönmeli ve ardıllık
meselesi şimdilik hiç düşünülmemeliydi. Kendi kendine böyle düşünen Anu iki
oğluna dönüp onları çok şaşırtan şu teklifi yaptı: Tahta oturmak için Nibiru’ya
kim dönecek? Edin’e kim komuta edecek? Abzu’da kim efendi olacak?
Gelin üçümüz arasında zar atıp belirleyelim. Kardeşler sessizdi; bu cüretkar
sözler onları gafil avlamıştı. Haydi kura çekelim, dedi Anu. Kısmetin eli
sayesinde belirlensin karar. Üçü, baba ve oğulları el sıkıştılar. Kura çektiler ve işleri kuraya göre paylaştılar. Anu Nibiru’ya dönecekti, hükümdar olarak tahtında oturacaktı. Edin Enlil’e düştü, adının gereği gibi emirler efendisi olacaktı. Daha çok yerleşim kuracak, gök
gemilerinin ve onların kahramanlarının sorumluluğunu üstlenecek, denizlerin
engeline rastlayana dek tüm toprakların önderi o olacaktı. Ea’ya hakimiyet bölgesi olarak denizler
ve okyanuslar düştü. Suların engelinden sonraki topraklar
onun tarafından idare edilecek, Abzu’da efendi olacak, hünerle çıkartacaktı altını.
Enlil kısmetine çıkanı uygun buldu; kısmetin eline saygıyla boyun eğdi. Ea’nın gözleri
aşkla doldu; Eridu’dan ve Edin’den ayrılmayı hiç istemedi. İzin ver de Ea, sonsuza dek evi bilsin Eridu’yu dedi
Anu, Enlil’e. Suya ilk inenin o
olduğu sonsuza dek hatırlansın. İzin ver de Ea, Dünya’nın efendisi olarak bilinsin; ünvanı dünyanın efendisi olsun.
Babasının sözlerini hürmetle eğilerek kabul etti Enlil; dönüp ağabeyine şöyle
dedi: Bundan böyle ünvanın Enki‘dir,
Dünya’nın efendisi anlamına . Bende emirler efendisi olarak
bilineceğim. Toplanan kahramanlara bu kararları açıkladı Anu, Enki ve Enlil.
Görevler belirlendi, ufukta başarı göründü, diyordu Anu onlara. Artık size veda
ediyorum, Nibiru’ya sakin bir kalple dönüyorum.
ALALU VE ANU GÜREŞİYOR
Alalu öne çıkıp Anu’ya yaklaştı. Çok ciddi bir mesele
unutuldu, diye bağırdı. Dünya’nın komutası bana bırakıldı; altın bulduğumu
Nibiru’ya duyurduğumda bu söz verilmişti bana. Nibiru’nun tahtına çıkma
iddiamdan vazgeçmiş değilim. Anu’nun her şeyi oğullarıyla paylaşması, menfur
bir hareket. Böyle karşı çıktı Alalu, Anu’ya ve onun kararlarına. İlk başta tek
söz etmedi Anu, sonra öfkeyle konuştu:
Münakaşamızı sona erdirmek için ikinci kez güreşelim; hemen buracıkta. Hor gören bir tavırla giysilerini çıkardı Alalu; Anu da
soyundu. Tamamen soyunan iki asil göğüs göğüse
mücadeleye başladı, bu çok büyük bir kapışmaydı. Alalu diz büktü, yüz üstü yere
kapaklandı.
Bastırdı ayağını Alalu’nun göğsüne Anu; güreşin galibi oracıkta belli olmaktaydı. Güreşerek verildi
karar; kral
benim. Nibiru’ya dönmeyecek Alalu. Böyle
diyerek ayağını çekti Anu, yere kapaklanan Alalu’nun böğründen. Şimşek hızıyla
fırladı yerden Alalu, bacaklarından tutup yere çekti Anu’yu. Ağzını açtı
kocaman; Anu’nun
hayalarını ısırıp koparttı. Alalu yutuverdi Anu’nun erliğini. Anu’nun acıyla haykırışı göğe dek ulaştı; yere düştü, yaralı. Enki düşen
Anu’nun yanına koştu; kahkahalarla gülen Alalu’yu yakaladı.
Kahramanlar kulübesine taşıdılar Anu’yu, Alalu’ya lanetler yağdırıyordu. Adalet
yerini bulsun, diye bağırdı naibine Anu. Işın silahınla vur Alalu’yu. Hayır!
Hayır, diye haykırdı Enlil. Adalet yerini buldu; onun içine zehir doldu.
Alalu’yu saz kulübelerden birine taşıdılar, ellerini ayaklarını bir esir gibi
bağladılar.
ALALU YARGILANIYOR
Şimdi bu, Alalu’nun yargılanışının ve daha sonra
Dünya’da ve Lahmu‘da neler olduğunun hikayesidir. Sazdan kulübesinde Anu acıyla kıvranıyordu, Enki ona
şifa veriyordu. Sazdan kulübesinde Alalu oturmuş, ağzından köpükler
fışkırıyordu; Anu’nun erliği içinde ağır bir yük
gibiydi. Sanki Anu’nun menisiyle içi gebe kalmıştı, doğum yapacak bir kadın
gibi şişkindi
karnı. Üçüncü gün dindi Anu’nun acısı; gururu çok kırılmıştı. Nibiru’ya dönmek istiyorum
derhal, diyordu iki oğluna Anu. Ama öncesinde Alalu yargılanmalı; bu suça uygun bir ceza almalı. Nibiru yasalarına
göre, yedi
yargıç olmalıydı; en yüksek rütbeli olan
ise onlara başkanlık etmeliydi. Eridu’nun meydanına toplandı kahramanlar,
Alalu’nun yargılanmasını görmeye. ( Yedi sayısının kutsallığını
Sümerlerdede olduğunu görüyoruz. 7 Evren, dünya’nın yedinci gezegen oluşu,
haftanın yedi günden oluşması, karar vericiler olarak 7 kişinin görevli olması,
7 basamaklı yapılar kurmaları gibi)
DAVA BAŞLIYOR
Yargılayan yediler için yedi kürsü konulmuştu; başkanlık
edecek Anu‘nun ki en yüksek olanıydı. Sağına Enki oturdu; Enlil ise
Anu’nun sol yanında yerini aldı. Enki‘nin
sağına Anzu ve Nergal yerleşti. Abgal ile Alalgar ise Enlil’in soluna. Yargılayan yedilerin
karşısına getirildi Alalu; elleri ve yakları çözüldü. İlk söz alan Enki’ydi.
Adil bir güreş karşılaşmasında Alalu, krallığı Anu’ya kaptırdı.
Ne diyorsun Alalu? Enki ona bu soruyu sordu. Adil bir
güreş karşılaşmasının sonunda, krallığı Anu’ya kaptırdım, dedi Alalu. Yenilen
Alalu menfur bir suç işledi, Anu’nun erliğini ısırıp yuttu. İşte böyle yaptı
Enlil suçlamayı. Cezası ölümdür dedi Enlil. Ne diyorsun Alalu, diye sordu Enki kayınbabasına.
Sessizlik; Alalu cevap vermedi. Hepimiz bu suça tanık olduk, diyordu Alalu.
ALALU KONUŞUYOR
Hüküm buna uygun olmalı. Söylemek istediklerin varsa,
karar belirlenmeden konuş, dedi Enki Alalu’ya. Çöken sessizlikte Alalu yavaş
yavaş başladı konuşmaya. Nibiru’da kraldım; ardıllık hakkım gereği
hükmetmekteydim. Anu
sakimdi benim. Prensleri ayaklandırdı, bana güreşte
meydan okudu. Dokuz sayılı tur boyunca Nibiru’da kraldım; krallık benim soyuma aitti.
Tahtıma Anu geçip kuruldu; canımı kurtarmak için kaçıp tehlikeli bir yolculukla
uzaktaki Dünya’ya vardım. Nibiru’nun kurtuluşunu yabancı bir gezegende keşfeden
bendim: Alalu. Bana Nibiru’ya döneceğim, tekrar hükmedeceğime dair adil bir söz
verildi. Sonra Ea geldi Dünya’ya; uzlaşma gereği Nibiru’da daha sonra tahta
çıkacak kişi olarak belirlenen kişi. Sonra Enlil geldi, Anu’dan
gelen ardıllığın iddiasındaydı.
Sonra Anu geldi, Ea’yı kurayla kandırdı; onu Dünya’nın
efendisi, Enki ilan etti. Nibiru’da değil Dünya’da efendi olacaktı. Sonra
komuta Enlil’e teslim edildi, Enki’ye ise uzaktaki Abzu’ya gitmek düştü. Tüm
bunlar kalbimi sıkıştırdı; utançtan ve öfkeden patlayacak gibi oldum. Derken
Anu ayağını bastı göğsüme, sıkışan kalbimi eziyordu.
ANU KONUŞUYOR
Sessizlik çökünce Anu söz aldı: Asil soyum ve kanun
gereğince, adilce güreş tutarak tahtı kazandım. Sen ise erliğimi kopartıp
yuttun; soyum devam edemeyecek artık. Enlil söz aldı: Suçlanan suçunu kabul
etti; yargılana ve cezası ölüm ola. Ölüm dedi Alalgar. Ölüm dedi Abgal. Ölüm
dedi Nungal. Ölüm Alalu’ya zaten gelecek; yutup içine aldığı şey onu öldürecek
diyordu Enki. Ölene dek Dünya’da hapsedelim, Alalu’yu, diyordu Anzu. Onların
sözleri üstünde düşünmekteydi Anu.
KARAR VERİLİYOR, ALALU MARS’A SÜRÜLÜYOR
Hem öfkeye hem de acımaya boğulmuştu. Sürgünde ölsün, cezası bu ola, deyiverdi Anu. Şaşkınlık içinde
birbirine baktı diğer yargıçlar. Ne diyor Anu, diye meraklandılar. Ne Dünya’da
ne de Nibiru’ya sürgün edilecek, diyordu Anu. Yol üstünde Lahmu (Mars) gezegeni, su ve atmosferle donamış. Enki,
Ea iken orada mola vermişti; burasının bir ara istasyon olacağını düşünmüştü.
Onun ağ gücü Dünya’nınkinden daha az kuvvetli, hesaba
katılırsa faydamıza olabilir. Alalu gök arabasına götürülsün, Ben Dünya’dan
ayrılırken o da benimle yolculuk edecek. Lahmu gezegeni çevresinde çemberler
çizeceğiz; Alalu’ya bir gök arabası vereceğiz. Lahmu gezegenine indirilecek.
Yabancı bir gezegende sürgün olacak. Kalan günlerini kendi başına sayacak. Anu
böyle bildirdi hükmü; heybetle doluydu sözleri.
Alalu’nun bildirdiği hüküm oy birliğiyle kabul gördü,
kahramanların huzurunda ilan edildi. Nungal bana kılavuzluk etsin Nibiru yolunda, oradan da
kahramanları taşıyıp yine Dünya’ya getirsin. Anzu da yolculuğa katılsın, Lahmu’ya
inişten sorumlu olsun. Anu böyle
bitirdi buyruklarını. Ertesi gün yola çıkmaya hazırlandılar; gidecek herkes
sandallarla götürüldü arabalara.
ANU NİBİRU’YA DÖNÜYOR, ÖNCE MARS’A
GİDİYORLAR
Sert zeminde bir iniş yeri hazırlamalısın, diyordu
Anu, Enlil’e. Lahmu’nun nasıl bir ara mars gezegeni istasyon olacağına dair planlar hazırlamalısın.
Vedalaşıldı; hem hüzün hem neşeyle. Topallayarak bindi arabaya Anu, elleri
bağlanmış Alalu da bindi arabaya. Sonra göğe yükselip süzüldü araba, kralın
resmi ziyareti de böylece sona erdi. Ay çevresinde bir tur attılar; Anu onun
görüntüsüne hayran kaldı. Kırmızı renkli Lahmu’ya (MARS.Marsın kırmızı renkli olarak
tanımlanması ancak MARSIN çok net gözlemlemesi ile mümkün olabilir. On binlerce
yıl önce ilkel bir insan tarafında bilinmesi mümkündür ? elbetteki
değildir.. Bu tabletler bir armağandır.) Lahmu’ya doğru koyuldular
yola, iki tur attılar onun etrafında. Bu garip gezegene doğru
alçalırlarken başı
göğe eren dağlar ve yüzeyinde yırtıklar dikkatini
çekti. Ea’nın bir zamanlar konduğu yere baktılar; bir gölün hemen kenarındaydı.
Lahmu’nun ağ gücü tarafından yavaşlatıldılar. Arabanın içindeki arabanın
içindeki gök odasını hazırladılar. Derken kılavuz Anzu hiç beklenmedik sözler
söyledi Anu’ya.
ANZU MARS’TA ALALU İLE BERABER
KALACAĞINI SÖYLÜYOR
Lahmu’nun
sert zeminine Alalu ile ben de ineceğim, gök odasıyla dönmeyi istemiyorum
arabaya. Bu yabancı gezegende Alalu ile kalacağım; ölene dek onu koruyacağım. İçindeki ağudan öldüğünde, (içindeki ağu demek zehir
demektir, Alalu, dövüş esnasında Anunun hayalarını kopartıp yutmuştu,
Anulardaki hayaların zehirli olduğunu anlamış oluyoruz-sebebini bilmesekte
enteresan bir bilgi) gömeceğim onu krallara layık bir mezara. Bana gelince ben
ünümü yaptım; Anzu diyecekler, her şeye rağmen bir krala sürgünlüğünde
yoldaşlık etti; başkalarının görmediği şeyleri gördü, yabancı bir gezegende
bilinmeyenlerle karşılaştı.
ANU ANZU’YU ÖDÜLLENDİRİYOR
Anzu, diyecekler zamanın sonuna dek, bir kahraman gibi
öldü. Alalu’nun gözlerinde yaşlar, Anu’nun yüreğinde şaşkınlık vardı. Dileğin
hürmet görecek, dedi Anu, Anzu’ya. Şuracıkta sana bir söz vermeme izin ver.
Elimi kaldırıp yemin ediyorum sana, bir sonraki yolculukta bir araba Lahmu’nun
turuna yanaşacak; gökgemisini sana indirecek. Yaşıyorsan seni bulacak
ve seni
Lahmu’nun (MARS) efendisi ilan edeceğim.
Lahmu’da bir ara istasyon kurulduğunda, komutanı sen
olacaksın. Anzu başını eğdi. Öyle olsun, dedi Anu’ya. Alalu ve Anzu gök odasına
götürüldüler, kartal
miğferleri ve balık giysileri verildi, yiyecek ve araç gereç de eklendi
yanlarına. Gök gemisi çember çizen arabadan ayrıldı; onun inişi arabadan
izlendi. Gözden kaybolduğunda; araba Nibiru’ya döndü. Dokuz şar ( Her şar 3600 Dünya
yılı) boyunca Nibiru’da kraldı Alalu; sekiz şar boyunca Eridu‘da
komutandı. Dokuzuncu şar da ise kısmeti, Lahmu’da sürgün iken ölmek.
DÜNYA’DA VE MARS’DA TESİSLERİN
KURULMASINA BAŞLANIYOR
Şimdi bu, Anu’nun Nibiru’ya dönüşünün, Alalu’nun
Lahmu’da nasıl gömüldüğünün; Enlil’in Dünya’da iniş yerini nasıl inşa ettiğinin
hikayesidir. Nibiru’da Anu neşeyle karşılandı. Neler olup bittiğini Anu,
meclise ve prenslere anlattı. Onlardan ne acıma ne de öç alma talep
etti. Hepsine önlerindeki işleri tartışma talimatı verdi. Toplananlara, kapsamı
çok büyük bir planı şöyle özetledi:
Nibiru’dan Dünya’ya dek ara istasyonlar, Güneş ailesinin hepsini tek bir krallıkta
toplayan. Birincisi
Lahmu’da (Mars’ta) kurulacaktı; Ay için de ayrıca plan yapılacaktı. Diğer gezegenlerin veya onların
çevresinde turlayan kalabalıklar üstünde. Sürekli bir araba kervanını
destekleyen ve koruyan istasyonlar kurulacaktı. Dünya’dan altın hiç kesilmeksizin böyle
taşınacaktı Nibiru’ya, başka bir yerde daha altın bulunursa
ne ala.
Danışmanlar, prensler, alimler Anu’nun planları
üstünde düşündüler. Nibiru’nun kurtuluşuyla ilgili planlarda hepsi de bir umut
olduğunu gördüler. Alimler ve komutanlar göksel tanrılara dair bilgiyi
kusursuzlaştılar. Arabalara
ve gökgemilerine yeni türden roket gemiler eklediler. Görevler için kahramanlar seçildi; görevler için
çokça şey öğrenildi. Bu planlar Enki’ye ve Enlil’e
ışınlanıp yollandı. (Bu arada kullanılan araba ve gök gemileri
dedikleri hava araçlarının ne derece büyük olduğunu hayal edin, bu gemilere
kişisel kullanılacak olan roket gemi dedikleri araçlarıda yükleyebiliyorlar.
Tabi biz buna doğamız gereği adapte olamıyoruz çünkü henüz böyle bir teknoloji
ve medeniyet görmedik. Fakat görmemiş olmamız bunların olmadığını ispatlamaz,
ancak henüz çok geride bir ırk olduğumuzu gösterir )
Dünya’daki hazırlıkları hızlandırmaları söylendi.
Dünya’da neler olmuş olduğuna ve neler yapılması gerekeceğine dair çokça şey
tartışıldı. Enki
Alalgar’ı Eridu’ya vali atayıp hızla Abzu’ya yöneldi. Altının, Dünya’nın iç derinliklerinin neresinden
çıkartılacağını belirledi. Kahramanlara hangi görevlerin verileceğinin, hangi
araçların gerekeceğinin hesaplanması gerekiyordu.
Enki’nin zekasının ürünü olan bir yer yarıcı tasarlandı; bunun Nibiru’da biçimlendirilmesini istedi. Ayrıca yerde bir yarık açmak ve onun iç kısımlarına
tüneller yoluyla erişebilmek için Çatırdatan’ı ve Ezen’i de tasarlamıştı, Nibiru’da Abzu için biçimlendirilecekti. Nibiru’nun
alimlerinin üstünde düşünmeleri için başka sorular da sordu.
DÜNYA’DA Kİ KAHRAMANLARIN İHTİYAÇLARI,
UZAY ÜSSÜNÜN NEREYE KURULACAĞI GİBİ SORUNLARA ÇÖZÜM BULUNUYOR
Kahramanların sağlığı ve esenliği için gereken
ihtiyaçların listesini çıkardı. Dünya’nın hızlı turları kahramanları da altüst
ediyordu. Dünya’nın
çok hızlı değişen gün ve gece devreleri onları
sersemletiyordu. Atmosferi iyi olmasına karşın bazı şeyleri eksik başka şeyleri
fazlaydı. Kahramanlar yiyeceklerin
aynılığından şikayetçiydiler.
Komutanları Enlil
Güneş’in Dünya üstündeki ısısından çok kötü etkilenmişti. Serinliği ve gölgeyi özlüyordu.
Enki hazırlıklar yapıyordu Abzu’da. Enlil de
gökgemisiyle Edin’in genişliğini taramaktaydı. Dağların ve nehirlerin sayımını yaptı; vadilerin ve ovaların ölçülerini aldı.(Gemideki
teknolojiye dikkat ediniz) İniş yerini nereye kuracağını, roket gemilerin yerinin neresi olacağını
aramaktaydı. Güneş ısısından kötü etkilenmişti Enlil; serinlik ve gölge bir yer
bakınıyordu.
ENLİL
LÜBNAN’A UZAY ÜSSÜ VE KENDİNE MESKEN KURUYOR