SUNUŞ
40’lı yıllar yazısı tarihimizin pek aydınlanmayan bir
bölümünü oluşturuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1990 yılı Şubat günleri arasında
yayınlanan 40’ların Cadı Kazanı başlıklı yazı dizisinde bu döneme damgalarını
vuran kişiler ve olaylar incelendi. Yayınlanan belgelerin bir kısmı ilk kez gün
ışığına çıkıyordu. Bazı belgeler de tozlu dosyalar arasında unutulmuştu. Adliye
mahzenlerindeki dosyalarda kağıt yapılmak üzere Sekaya gönderilmişti. Olaylarla
ilgili müfettiş raporları ve soruşturma belgeleri de Milli Eğitim Bakanlığının
arşivlerindeydi. Belki bunların bir kısmı da ünlü maarif yangınında kül de
olmuştu. Gerek dizide gerek elinizde tuttuğunuz kitapta olaylar belgelerin
ışığı altında incelendi.
Belgelerin bir kısmı bir araştırma sırasında rastlantı
sonucu elime geçen Hasan Ali Yücel - Kenan Öner Davası dosyasındaydı.
Tutanaklar soruşturma dosyaları ve gizli yazışmalar ve sicil özetleri artık
elimdeydi.
Bunları tek tek inceledim.
Hasan Ali Yücel -
Kenan Öner davası yalnızca bir hakaret davası değildi dava o devrin bütün
siyasal koşullarını da yansıtıyordu.
Bu yüzden alanını daha da geniş tutmayı düşündüm.
Sabahattin Ali - Nihal
Atsız Davası ile başlayıp 1944 Irkçılık-Turancılık Davası ile süren ve Hasan
Ali Yücel - Kenan Öner Davası ile noktalanan davalar bir dönemin sağ-sol
kavgasını yansıtıyordu.
Bütün bu dava dosyalarını inceledim. Savunmaları
değerlendirdim. Sanıkları o günden bugüne uzanan zaman dilimindeki yaşam
öyküleri ile tanıtmaya çalıştım.
40’lı yıllar savaş
yıllarıydı. Bu yılların siyasal çerçevesini çizmek
için de Nazi Almanyasının Türkiyedeki çalışmalarını inceledim. Bu çalışmalar
ile ilgili belgeler Federal Almanya’da yayınlanmıştı. Bu belgelerin bir kısmı
da Havass Yayınları tarafından Alman Dışişleri Dairesi Belgeleri -Türkiyedeki
Alman Politikası ( ) adlı bir kitapta toplanmıştı. Onur Yayınları arasında
yayınlanan Türkiyede Faşist Alman Propagandası adlı kitapta da bu döneme
ilişkin belgeler ve değerlendirmeler yer almaktaydı.
Bu kaynaklarla da
yetinmedim ve Alman Dışişleri Bakanlığı belgelerini bularak bunları inceledim.
Bu belgeler ünlü Enver Paşanın kardeşi Nuri Paşanın bir Nazi işbirlikçisi
olduğunu hiçbir yorumu gerektirmeyecek biçimde gözler önüne sermekteydi.
Nuri Paşa (Killigil)
ile birlikte Azerbaycan seferi ve İslam orduları başkomutanlığı serüvenlerine
de kısaca göz attım. Azerbaycan olayı neydi Atatürk niçin Azerbaycanı
Sovyetlere bırakmıştı.
1. Dünya Savaşını ve bu savaştaki İrak cephesi ile
Azerbaycan seferini Kazım Karabekirin İstiklal Harbimiz kitabı ile General
Fahri Belen General Ali İhsan Sabis ve Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi
Yayınlarından İstiklal Harbi 3. Cilt adlı kitapları incelendi.
İlhan Selçuk’un Yüzbaşı Selahattin’in Romanı ile
Burhan Oğuzun Yüzyıllar Boyunca Alman Gerçeği ve Türkler kitabı ile Şevket
Süreyya Ay-demirin Enver Paşa kitapları da yeniden gözden geçirildi. Bu dönemde
ilgili bütün anılar da kaynaklarım arasındaydı. O günlere ilişkin gazete ve
dergiler de tek tek okundu. Gazeteciler yazı dizilerini yazarlarken ele
aldıkları olayların çarpıcı yönlerini ön plana çıkarırlar. Her gün bölüm ve
çarpıcı olay ile sunulur. Yazı dizinini kitaplaştırırken de aynı yöntemi izledim.
Ancak bazı bölümleri genişlettim yazı dizisinde hiç yer almayan konuları da
kitaba yerleştirdim. İleride bu konuları incelemek isteyen araştırmacılar için
de bu olaylara ilişkin kaynaklar ve ayrıntılar da dip notlarında verildi. Yazı
dizisinde adları geçenlerin kendileri ve yakınlarının yaptıkları açıklamalar da
kitaba konuldu. Bu olaylarda yer alan kişilerin kısa yaşam öykülerini de ilgili
bölümlerde bulacaksınız.
Şunu da kaydetmeden geçmeyeyim bu yazı dizisi ya da
kitap kronolojik ele alan bir tarih incelemesi değildir. Gazetecinin ve
tarihçinin işlevleri ayrıdır. Gazeteciler tarih yazmazlar tarihçinin
yararlanacakları kaynakları bulmaya ve bu kaynakları sunmaya çalışırlar.
Tarihçinin görevi başkadır. Tarihçi tarihi yazarken anılardan ve belgelerden
yararlanır. 40’lı yıllar ile ilgili birçok anı yayınlandı. Ben bu küçük
araştırmada anılardan çok belgelere dayanmaya özen gösterdim. 40’lı yıllarda
yer alan bu olayların hemen hepsi ayrı ayrı incelemeye değer konulardır. Söz
gelişi Köy Enstitüleri ya da DTCF’deki olaylar Irkçılık- Turancılık davası
başlı başma inceleme konularıdır. Bunun gibi Hasan Ali Yücelin kişiliği yaşam
öyküsü ve Türk milli eğitimine yaptığı unutulmaz katkılar ayrı incelemeleri
gerektirir. Amacım kuşbakışı ile de olsa 40’lı yılları biraz daha yakından
görebilmek ve gösterebilmekti.
40’lı yıllar bugünleri
de yönlendiriyor. Cadı kazanları bugün de kaynıyor. Kazanların içinde yananlar
ve bu kazanların altlarına odun atanlar bugün başka başka insanlar. Ama sonuç
değişiyor mu Hayır.
BÎRÎNCİ BÖLÜM
NAZİLERLE KAFKASYA PAZARLIĞI
Uğur Mumcu Nisan 1990 Ankara
Dünya olaylarının bugünkü durumunda Türkiyenin ırkçı
ve Turancı olması lazım geldiğini iddia edenler hangi millete faydalı kimlerin
maksadına yararlıdırlar Türk milletine yalnız bela ve felaket getirecek olan bu
fikirleri yürütmek isteyenlerin Türk milletine hiçbir hizmetleri olmayacağı
muhakkaktır. Bu Hareketlerden yalnızca yabancılar faydalanabilirler. Fesatçılar
yabancılara bilerek mi hizmet ediyorlar Bunları hüküm olarak kestirmek bugün
mümkün değildir. Ama yabancıya hizmet kastı ve yabancının yakın ilgisi hiçbir
zaman meydana çıkmasa dahi hareketlerin Türk milletine Türk vatanına zararlı
olması ve bunlardan yalnız yabancıların faydalanmış olması söz götürmez bir
hakikattir.
İSMET İNÖNÜ (Cumhurbaşkanı) 19 Mayıs 1944 Tarih 22
Ağustos Alman Dışişleri Bakanlığının Türkiye ile ilişkilerinden sorumlu
Müsteşar Yardımcısı Dr. Ernst Woerman Bakanlık Müsteşarı Weizsaeckere ivedi
kaydıyla bir rapor sunuyordu Hitler Almanyasının Dışişleri Bakanlığı o günlerde
Berlinde önemli bir konuğunu ağırlamaya hazırlanmaktaydı Rapor bu önemli konuk
ile ilgiliydi.
Önemli konuk pansiyon Victoria Caroline Vick
Kur-fürstendamm 2024 Berlin W 15 adresinde kalacaktı. Altında Woerman imzası
bulunan Alman 892 sayılı gizli yazı şöyleydi Elçi Von Rintelen telefonla Sayın
Reich Dışişleri Bakanlığına Büyükelçimiz Von Papenden bir mektup geldiğini ve
bu mektupta Enver Paşanın kardeşi Nuri Paşanın Leipzig Fuarı nedeniyle Berline
geleceğini ve bu arada Dışişleri Bakanlığında da görüşmelerde bulunacağını
belirttiğini bildirmiştir. 40lı yılların başında bir Türk paşası Almanyanın
Ankara Büyükelçisi Franz Von Papen ile sık sık İstanbulda buluşurdu. Görüşmeler
saatlerce sürerdi. Bu görüşmelerde zaman zaman Elçilik Müsteşarı Hilger de
bulunurdu. Bu paşanın adı Nuri soyadı da Killigildi. Büyükelçi Papen ile Nuri
Paşa arasındaki konuşmaların konusu Alman ordularının Sovyetlere saldırışıydı.
O sıralarda Almanlar Nuri Paşa. aracılığı ile
Türkiyedeki ırkçılık-turancılık düşlerini canlandırmaya çalışıyorlardı.
Woermanin gizli yazısı bu görüşmelerin amacını da
özetlemekteydi Sayın Büyükelçi Von Papen Nuri Paşanın Pan-Turancılık
öncülerinden biri olması nedeniyle kendisini Berline gelişinde karşılamam ve
paşaya eşlik ederek yapılacak görüşmeler;
Sayın Dışişleri Bakanımızın kendisi ile bu konu
üzerinde özel treninde konuştuğu Müsteşar Hilger Mn bulunmasını sağlamamı
istemiştir. Sayın Hilger-in önümüzdeki günlerde Berline geleceği de haber
alınmıştır.
Woerman 17 Eylül 1941 günü U St. S. Pol No 83 sayılı
gizli raporunda şu değerlendirmeyi yapıyordu;
Enver Paşanın kardeşi ve Pan-Turancılık hareketi
öncüsü Nuri Paşa ile 11 Eylül tarihinde bir görüşme yapmıştım. Nuri Paşanın
bana açtığı fikirleri Ankara’daki büyükelçiliğimizin gönderdiği raporlarla da
genel hatlarıyla bilinmektedir...
Bu görüşler aşağıdaki şekilde özetlenebilir;
1 Pan-Turancılık hareketinin amacı bugünkü Türkiye
sınırları dışında kalan Türk halklarına özgür bir devlet yapısı kazandırmaktır.
Yani bu bölgeler Türkiye tarafından
alınmayacak fakat siyasal olarak Türkiye’ye bağlanacaktır.
2 Nuri Paşaya göre bu halklar ilk planda bugüne kadar ki
Sovyetler Birliği sınırları içinde kalan ve Kuzey İran’da (Azerbaycan’da)
yaşayan Türk soyundan gelen halklardır. Sovyetler Birliğinde öncelikli olarak
Azerbaycan ve Azerbaycanın kuzeyinde yer alan Dağıstan talep edilmekte ayrıca
Kırım ve Volga Irmağı ile Urallar arasında kalan yukarıda kuzeye çıkarak Tatar
Sovyet Cumhuriyetine kadar uzanan bütün bölgenin tamamı istenmektedir. Bu arada
bu bölgelerde yaşayan Türk halklarının da bazı yörelerde çoğunlukta bazı
yörelerde de azınlıkta oldukları kabul edilmektedir. Bölgelere ayrıca bütün
Türkistan toprakları katılmakta ve doğuya doğru bir sınır çizilmeyip açık
bırakılmaktadır.
3 Benim Atatürk’ün siyasetine uygun olarak Türkiye’nin
tam bir milli devlet olarak kalacağı ve bugünkü devlet sınırları dışında
herhangi bir hedefi olmadığı şeklindeki karşı görüşlerimi Nuri Paşa ( Atatürk’ün
düşüncelerinin bir zorunluluk siyaseti olduğu ve gerekçesinin de Sovyetler
Birliğinin yarattığı korku olduğu) biçiminde yanıtlamıştır. Almanya ile
birlikte ve özellikle de Sovyetler Birliğinin parçalanmak üzere olduğu şimdiki
konumumuzda da bu gerekçe kalkmış. Ayrıca daha önce de belirttiğim gibi bu Türk
çabaları teritoryal amaçlı değilmiş.
4 Kendisinin bu görüşleri için öncelikle Türk
hükümetinin ve Türk halkının kazanılması gerektiği biçimindeki karşı görüşümü
de Nuri Paşa (Bütün Türk halkının bu görüşlerden yana kazanılabileceğini ve
uygun zamanı gelince bu düşünceleri kendi düşüncesi olarak benimseyecek bir
hükümetin iktidarı kesinlikle ele geçireceğini) söylemiştir. Alman diplomat
Nuri Paşanın hükümetle ilişkilerini de soruşturur... Nuri Paşa Başbakan ile
görüştüğünü de söyler. Raporu okumaya devam edelim... Bir soru üzerine Nuri
Paşa kendisinin şu anda Türk hükümetinden gizli hareket etmediğini de
vurgulayarak Berlin seyahatine çıkmadan önce Başbakanı ziyaret ettiğini ve
Başbakanın da kendisinin planlarından haberdar olduğunu bildirmiştir. Ben de bu
arada Nuri Paşanın Türk büyükelçiliği tarafından kusursuz biçimde takdim
edildiğini de belirtmek isterim.
4 Nuri Paşa siyasetin içinde de görünmüyordu. İş
hayatına atılmış Haliç çevresinde bir fabrika açmıştı. Ama yine de Türkiye’de
Turancılığın önderlerinden biri sayılıyordu. Paşa 48 yaşındaydı.
Alman diplomatı Woerman daha sonra raporunda şu
değerlendirmeyi yapıyordu;
1 Nuri Paşa Almanya ve Türkiyenin ittifak kurmalar
halinde Sovyetler Birliğinin yıkılarak bu planın gerçekleşmesinin kesinlikle
mümkün olduğu görüşündedir. Bu konuda gerekli kamuoyu oluşmuştur ve Sovyetler
Birliğinde bu yönde gerekli askeri başarıların elde edilmesi durumunda Türkiye
Almanya ile ittifak kurmayı kesinlikle kabul edecektir.
2 Bu düşüncelere Türkiye’de hangi çevrelerin katıldığı
konusundaki soruya Nuri Paşa (ordunun büyük bir kısmının bu düşüncelerden yana
olduğunu söylemiş) ve gerektiğinde bu konuda önemli bir rol oynayacak Kafkasya
cephesinde komuta yetkisine sahip akrabası olan bir generalin adını vermiştir.
Alman diplomat raporunu şöyle sürdürüyordu;
Nuri Paşa Almanya’nın bu konuda hazırlık olarak
yapabileceği yardım konusunda şunları söylemiştir
a) Türk halklarının yaşadığı bölgelerde yönetim yerleri
Müslüman halka verilmelidir. Bu konuda şu andaki koşullarda ilk akla gelen
Kırımdır.
b) Türk soyundan gelen savaş tutsakları ayrılmalı ve
1. Dünya Savaşında olduğu gibi özel bir kampta toplanmalıdır. Bu konudaki en
basit ölçü ilk aşamada Müslüman savaş tutsaklarının bu yolla bir araya
toplanmasıdır. Daha sonra bu tutsaklar arasından Pan-Turancılık hareketi için
özel bir birlik oluşturulacaktır.
Alman diplomat Woerman Nuri Paşa ile neler
konuşulduğunu da bakanlığına şöyle bildiriyor.
Nuri Paşa her ne kadar içtenlikti ve dostça da olsa 1.
Dünya Savaşında bazı Almanların takındıkları tutumları eleştirmiştir.
Yüzbinlerce Türk’e mezar olan Gelibolu zaferini Almanların kendilerine mal
etmelerini Türklerin hiç de hoş karşılamayacaklarını dile getirmiştir. Yeni kurulacak
Türk-Alman işbirliğinde bu tür hatalardan sakınılmalıdır. Nuri Paşa Arap
politikası konusunda Türkiye’nin yalnızca Suriye sınırında bazı düzeltmeler
yapmayı arzuladığı ve özellikle de Irak sınırına kadar bütün Bağdat
demiryolunun Türk sınırları içinde kalması gerektiğini söylemiştir. Nuri Paşa
ayrıca Arapların devlet kurma yeteneklerini pek yeterli görmemektedir. Fakat
buna rağmen bir Arap ülkeleri birliği kurulmasına çalışılmalıdır. Ama bu
birliğe Suudi Arabistan ve Yemenin katılmaları gereksizdir. Bu şekilde Mısır da
farklı bir çerçevede ele alınmalıdır. Kendisine göre böyle bir Arap birliğinin
oluşturulması harikulade bir düşeş olacaktır. Bu arada Yahudilere yakın Suriye’yi
görmezlikten gelmiştir. Ne olursa olsun kurulacak böyle bir Arap ülkeleri
birliğinin sırtını Türkiye’ye dayaması ve Türkiye aracılığıyla Almanya’ya
müttefik olması gereklidir.
Woerman 17 Eylül 1941 tarihli raporundan sonra 27
Eylül günü ikinci raporunu da yazıp Dışişleri Bakanlığına gönderiyor. Rapor
şöyle başlıyor;
25 Eylül tarihlerinde Pan-Turancılık hareketi öncüsü
Nuri Paşa ile görüşmelerde bulunmuştum. Bu görüşmelerin ikincisi Büyükelçi Von
Papen ve Elçilik Müsteşarı Hiiger ile birlikte yediğimiz öğle yemeğinde
gerçekleşmiştir.
Raporda Nuri Paşa ile ilgili şu bilgiler veriliyor;
Nuri’nin kimliği hakkında öncelikle gençliğini ağabeyi
Enver Paşanın etkisi altında geçirdiğini söylemek gerekir. Enver Paşanın
kendisi de Pan-Turancılık hareketinin ilk öncülerinden biridir. Enver Paşa
Türklerin çöküşünden sonra geçici olarak Moskova’nın hizmetine girmiş ve 1921
yılında Türkistanda Bolşeviklere karşı savaşta vurulmuştur. Nuri Paşa subay
olarak Trablusgarp’ta İtalyanlara ve Birinci Dünya Savaşında da Kafkasya’da
Ruslara karşı savaşmıştır. Şu anda elli yaşlarındadır ve görüldüğü kadarı ile
Türkiye’de hali vakti yerindedir. Nuri Paşa bir fabrika sahibidir. Kendisinin
Turancı fikirleri romantik biçimde Enver Paşayı anımsatmaktadır.
Pan-Turancılık akımı Alman gizli belgelerinde şöyle
değerlendiriliyor. Woermanm değerlendirmelerini de okuyalım;
Pan-Turancılık düşüncesinin teşvik edilmesinin Alman
çıkarlarına uygun düşüp düşmediği konusundaki sorunuzun değerlendirilmesinde
bence daha çok şu andaki taktik çıkarla gerçek pratik uygulamadaki çıkar
arasında bir ayrım yapılmalıdır.
Şu andaki çıkar konusuna gelince Türkiye’nin
Pan-Turancı düşüncelerini sadece Almanya ile federatif bir ilişkide
gerçekleştirebileceği açıktır. Bu nedenle Pan-Turancı bir Türkiye zorunlu
olarak Almanya taraftarı bir Türkiye olmalıdır. Bu Pan-Turancılık düşünceleri aynı
zamanda da Sovyetlerin sırtından Türk emperyalizmi anlamına da gelmektedir.
Bütün bunlardan yola çıkarak Pan-Turancı düşünceler değişik bir tutum gösteren
bugünkü Türk hükümeti de göz önüne alınarak en azından şimdilik dikkatle
incelenmelidir. Türkiye’ye bağlı Türk yeni devletlerinin kurulması hususunda
değişik açılardan bakılmalıdır. Bu arada Pan-Turancılık düşüncesinde yer alan
örneğin petrol bölgesi Musul Batum ve Baku ile Trans-Kafkasya bölgesinin
alınması gibi Türkiye topraklarının gerçekten genişletilmesi gibi planları bir
yana bırakıyorum. Gerçi Türklerin Musul bölgesini yeniden kazanmaları bizim
petrol çıkarlarımız nedeniyle elbette desteklenemez fakat belki katlanılabilir.
Ama Batum ve Baku bölgelerinin Türklere bırakılması kesinlikle söz konusu
olamaz. Ayrıca bana göre Türk halklarının karışık olduğu Kafkasya ve Ural-Volga
arasındaki bölgeyle Hazar Denizi doğusunda yer alan Türkistan bölgesi arasında
büyük bir fark vardır. Sovyetlerin yıkılmasından sonra eski imparatorluğun
geniş toprakları yabancıların değil Almanların etkisine girmelidir. Eğer Trans-
Kafkasya ve Ural-Volga arasında politikalarını Türkiye’ye göre yönlendirecek ve
böylece değişen politikalardaki tutumlarda halen bütün güçlerin talip olduğu
Türkiye’ye bağlı olacak devletlerin kurulması bizim çıkarlarımıza uygun
değildir. Fakat Türkistan için durum farklıdır. Eğer Sovyetler Birliği
yeterince zayıflatılır ve İngiltere Hindistan’dan çıkartılmazsa elbette ki
İngiliz emperyalizmi ekonomik yönden büyük gelecek vaat eden ve Türk-Sib Demiryolu
ile ancak ulaşılabilen bölgeleri de ele geçirmek isteyecektir. Bu ülkeler
coğrafi konumlarından dolayı gelecekte de Alman hakimiyeti bölgesine
girmektedir. Bu nedenle buralarda Türkiye taraftarı Türk devletlerinin
kurulması desteklenebilir...
Nuri Paşa Rus savaş tutsaklarından Müslüman
olanlarının ayrı kamplarda toplanmalarını ve bunların Pan-Turancı hareket içi
savaş birliği olarak kullanılmalarını önermişti.
Alman Turancılık Masası Alman Dışişleri Bakanlığının
Türkiye ile ilişkilerinden sorumlu Müsteşar Yardımcısı Dr. Ernst Woerman 28
Ekim 1941 günkü raporunda şu değerlendirmeyi yapıyor;
İrtibat subayı olarak cephede bulunan Elçi Hentig Nuri
Paşa ve Pan-Turancılık ile ilgili konuları yürütmek üzere Dışişleri
Bakanlığında bir göreve atanmıştır. Kendisi tahminen 29 Ekimde burada
olacaktır. Geldiğinde bu konular için bir komite kurulması düşünülmektedir.
Ordu Komutanlığından Türk ve Müslüman savaş tutsaklarının aynlması için
hazırlık yapması istenmiştir. Talimata uygun olarak Büyükelçi Von Papene Türk hükümetinin
savaş tutsaklarının ayrılması konusunda nasıl bir yaklaşım gösterebileceği
sorulmuştur.
Elçi Papen bu konuda şunları söylemiştir;
Nuri Paşanın Pan-Turancılık hareketi içinde oynadığı
role ilişkin olarak kendisi tarafından yapılan savaş tutsaklarının
organizasyonu ve eğitiminde kendisinin büyük ölçüde yer alması önerisini uygun
buluyorum. Bu konuya Türk hükümetinin karşı çıkmayacağından eminim. Çünkü ben
Sayın Saraçoğluna daha önce Türk soyundan gelen savaş tutsaklarını özel
kamplara yerleştirmeyi planladığımızı söyledim. Elçi Von Papene ayrıca Berlinde
Nuri Paşanın yönetiminde bir Pan-Turancılık propaganda merkezinin kurulması
konusunda Türk hükümetinin tavrının ne olabileceği konusunda fikri sorulmuştur.
Bu konuda henüz bir yanıt gelmemiş olup kendisi uyarılmıştır. Sayın Elçi Von
Papenin bildirdiğine göre şu anda cephe gezisine katılan General Hüsnü Emir
Erkilet Pan-Turancıhk hareketinin önde gelen adlarından biridir. Sayın Erkilet
cephe gezisinden sonra Elçi Papen aracılığı ile beni ziyaret edecektir. Hentig
gelir gelmez konu ile ilgili yeni girişimlerde bulunulacaktır. Woerman raporunu
dışişleri bakanına sunuyor. Turancılık için hemen Alman Masası kuruluyor.
Woerman bu öneriyi şöyle değerlendiriyor OKW (Ordu
Başkomutanlığı) Savaş Tutsakları Bölümü başkanının bildirdiğine göre;
Reich Rosenberg OKW ye bu konudaki talebini iletmiş
bulunmaktadır. OKW böyle bir ayrımı şu anda yapacak durumda değildir. Fakat
ilerde Rus tutsaklarının ırk ve milliyetlerine göre ayrımına başlamayı
planlamaktadır. Ayrıca Dışişleri Bakanlığının Rus tutsakları arasındaki Türk
uyruklu ve Müslüman tutsakların ayrılması konusundaki talebi de uygun
karşılayacaktır. Bu konuda OKW ile resmi olarak görüşebilmek için yetki rica
edilmektedir. Bu konunun gerçekleşmesine kadar hiç şüphe yok aylar geçecektir.
Nuri Paşa Türk halklarının yaşadığı bölgelerin yönetiminin yerli Türk ve
Müslüman halka verilmesini arzu etmektedir. Bu koşullarda günümüz konumunda
akla ilk gelebilecek Kırım bölgesidir. Bu isteğin OKWye askeri olarak ele
geçirilen bölgelerin yönetimine yerli halkın katılmasında Türk soyundan gelen
ve Müslüman olan halkın doğal olarak dikkate alınacağı şeklinde iletilmesi
önerilir ve bu hususta VLR Grosskopf aracılığı ile Reich Bakanı Rosenberg ile
temasa geçilip geçilmemesi konusunda karar verilmesi rica olunur...
Alman diplomat bu önerileri değerlendirdikten sonra şu
görüşünü de bildirir;
Bu önerilere olumlu yanıt verilmesi halinde Nuri
Paşanın Pan-Turancılık düşünceleri açısından taahhüt altına girmiş olunmaz.
Ayrıca Müslüman savaş tutsaklarının ayrılması ve ele geçirilen doğu bölgesinde
Müslüman halkın yönetime katılması bizim İslam ve Doğu politikalarımız
açısından da özellikle salık verilir.
Nuri Paşanın Berlinde bir Pan-Turancılık propaganda
merkezi kurulması yolundaki isteğini de Alman diplomat şöyle değerlendiriyor;
Pan-Turancılık hareketinde Nuri Paşa bizzat kendisinin
faal bir rol oynamasını istemektedir. Bunun yanında Türk soyundan gelen
Müslüman esir kamplarının kurulmasından sonra bu insanlardan oluşan malzemenin
organizasyonunda herhangi bir şekilde yer almayı düşünüyor. Bunu Türk
hükümetinin üstü kapalı izniyle yapacağını da düşünmektedir. OKW ile bu konuda
da ilk planda bağlayıcı olmayan fikir alışverişinde bulunabilmek için yetki
verilmesi rica olunur. Ayrıca Nuri Paşa Berlinde kendisinin ve arkadaşlarının
katılacağı bir Pan- Turancılık propaganda merkezinin kurulmasım düşünmektedir.
Bu konu şimdilik bir kenara bırakılmalıdır. Woerman önerilerinin hemen
benimsenmesini bekleyen Nuri Paşanın biraz düş kırıklığına uğradığını da
raporuna ekliyor.
Hitlerin Ankara Büyükelçiliği Nuri Paşadan umutludur.
Alman diplomat ilişkilerin sürdürülmesini ister. Yine Woerman imzalı 27 Eylül
1941 gün ve 905 sayılı rapora da kısaca göz atalım;
Sizden Nuri Paşa Berlinden ayrılmadan önce (Ust S.
Pol. Nr 887 nolu ve 26 Eylül tarihli notuma bakınız) kendisi ile tekrar ilişki
kurmanızı ve o ana kadar Sayın Dışişleri Bekanı herhangi bir talimatta
bulunmamışsa kendisine şahsen Berlin seyahatinin çok yararlı olduğunu ve bizi
çok memnun ettiğini söyleyerek selamlarımı iletmenizi rica ederim. Ayrıca
bizimle olan temasını büyükelçimiz Von Papen aracılığı ile sürdürmesini rica
ettiğimi de belirtiniz. Müslüman ve Türk soyundan gelen savaş tutsakları
konusunda herhangi bir karar verilirse kendisine Ankara Büyükelçiliğimiz
aracılığı ile hemen bilgi verilecektir. Kendisine de söylediğim gibi konu uygun
görülmektedir. Sizden diğer bir ricam da son görüşmemizde bana hayal
kırıklığına uğramış görünen Nuri Paşayla bize güvenini koruyacak fakat kendisine
karşı herhangi bir taahhüt altına girmeyecek şekilde ilişkileri yürütmemizdir.
Alman gizli belgeleri arasında 29 Eylül 1941 tarihli
bir not göze çarpıyor. Alman Dışişleri Bakanlığından Von Grote şu notu yazıyor;
Nuri Paşa bugün beni ziyaret etti. Kendisine hemen
Müsteşar Woermanin veda selamlarını ilettim ve kendisiyle Sayın Woermanin arzu
ettiği şekilde görüştüm. Nuri Paşa haberi ilettiğim için teşekkür etti ve Sayın
Müsteşarın kendisini veda ziyareti nedeniyle kabul edebilmesi halinde
memnuniyetle kabul edebileceğini iletmemi rica etti. Nuri Paşa bundan sonra
Türkiye ve Almanya’nın politik ve ekonomik alanlarda yoğun bir işbirliği
yapmasının gerektiği konusunda genel olarak görüşlerini aktardı. Düşüncesine
göre eğer İngiltere’ye kesin bir darbenin vurulması isteniyorsa Hindistan’a
saldırmak gereklidir. Hindistan’a giden yol dağlık Afganistan’a nazaran
uzaklığın fazla olmasına rağmen Doğu Türkistan üzerinden buradaki Türk halkının
da desteği ile çok kolaydır. Nuri Paşa aynca bizimle de temasını sürdüreceğine
söz vermiştir.
10 Ekim 1941 tarih ve DG Pol. Nr 16 sayılı not
Turancılık hareketi için Almanların kollarını sıvadıklarını kanıtlıyor, notu
okuyalım;
Birkaç gün önce telefonla Sayın Elçi Rintelene Sayın
Dışişleri Bakanının talimatı üzerine Nuri Paşa ve Pan-Turancılık hareketi için
Dışişleri Bakanlığında bir irtibat personelinin atanması konusunu Sayın
Müsteşar Woermanin geri dönüşüne kadar bekletilmesini salık verdim. L.R.
Melchersın görüşüne göre bu konuda en uygun kişi Elçi Von Hentigdir. Elçi
Rintelenin bugün bana bildirdiğine göre kendisine Sayın Dışişleri Bakanının
konu ile ilgili yeniden soru yöneltmesi üzerine bu öneriyi sunmuştur. Sayın
Dışişleri Bakanı bu göreve Sayın Von Hentigin atanmasını uygun görmektedir.
Bunun üzerine ben Sayın Rintelene Von Hentingin Saucken Başkonsolosluğunda
irtibat subayı olarak halen savaş alanında bulunduğunu fakat Nuri Paşa bir iki
gün içinde Berlinden ayrılacağı ve en azından birkaç hafta geçmeden de geri
dönmeyeceği için bunun sorun olmadığını bildirdim. Ayrıca Büyükelçi Von
Papenden de Nuri Paşanın Türkiye’de bulunduğu sürece de kendisiyle ilgilenmesi
rica edilmiştir.
Notun altında da şu talimat yer alıyor;
Sayın Elçi Papen’den Türkiye’ye geri dönmesi artık
kesinleşen Nuri Paşaya konu ile ilgili olarak Elçi Hen-tigin atanacağının
bildirilmesi rica edilecektir. Hitler Almanyası Türkiyede Pan-Turancılık
hareketini destekleme kararı almıştır. Hareketin lideri Nuri Paşa olacaktır. O
tarihlerde Hitler Almanyasının Dışişleri Bakanı Jo-ashim Von Ribbentrop Bakanlık
Müsteşarı da eski bir deniz subayı olan Baron Ernst Von Weizsaeckerdi. Müsteşar
Weiszaeckerin Bakan Ribbentropa yazdığı 1 Ekim 1941 tarihli yazıda da Nuri Paşa
ile temasın sürdürülmesi önerisinde bulunuyor. Nuri Paşa bugün bana
Allahaısmarladık demeye geldi. Kendisi ile son görüşmemizden bu yana
Pan-Turancılık hareketinin kendi vatanında da ilgi kazandığı konusundaki izlenimimi
aktardım. Fakat Türk devlet adamları baklayı ağızlarından çıkarıncaya kadar
biraz daha beklemek istiyorlarmış gibi geliyor. Açıkça Alman birlikleri doğuda
daha da ilerlemediği sürece Rusyanın Pan-Turancılık sorununun boyutlarının
farkına varması halinde buradaki Türk halklarının Bolşevik zulmüne maruz
kalmaları ihtimalini önlemek istemektedirler. Nuri Paşaya kendisini tekrar
Berlinde görmeyi ümit ettiğimi söyledim. Bilgilerinin doğu seferimizin devamı
açısından bize oldukça yararlı olabileceği kanısındayım.
Almanlar öyle anlaşılıyor ki Nuri Paşayı bu işe pek
uygun görmediler. Görmeyince Pan-Türkist akımlar için yeni bir aday arandı ve
bulundu Prens Abdülkadir. Abdülkadir 2. Abdülhamidin oğluydu. Prens Abdülkadir
o sıralarda eşi ve iki çocuğu ile birlikte Macaristan’da yaşıyordu ve
gırtlağına kadar da borçluydu. Naziler Macaristanda sosyetik yaşam sürdüren
Prens Abdülkadiri Berlinde konuk ettiler ve borçlarını da hemen ödediler. Prens
Abdülkadirin Türk kişiliği olarak kullanılması önerisi Hitlerin aklına hiç yatmamıştı.
Ama yine de Prens Abdülkadir yedekte bekletiliyordu. Prens Abdülkadir pek uygun
bir seçim miydi Hitlerin Abdülkadir ile ilgili olarak yaslı Türkler ve fanatik
Kürtler arasında sorun yaratacağı yolundaki FBI 22 Mart 1943 tarihli raporunda
Prens Abdülkadir hakkında bilgi veriyordu. FBI Başkanı John Edgar Hoover State
Department-da Adolf A. Berleye gönderdiği raporda;
Türkiye’nin Almanlara karşı savaşa girmesi halinde
Prens Abdülkadire Türk kişiliği olarak umut bağlandığı bildirilmişti. Bir
İttihatçı Paşa ve bu İttihatçıların devirdikleri padişahın oğlu Nazi
işbirlikçiliği için uygun görülüyorlardı. İster yazgı deyin ister rastlantı..
Durum buydu.
Sütlüce’deki Patlama
Nuri Paşa uzun yıllar Almanya’da yaşamıştı. Paşanın
Almanya’da birçok arkadaşı ve dostu bulunmaktaydı. Ağabeyi Enver Paşanın
İstanbul’dan kaçıp önce Almanya ve sonra da Rusya’ya gitmesi üzerine Enver Paşa
ailesini Berlin’e yerleşmişti.
Bugün Türk Tarih Kurumunda bulunan mektuplardan Enver
Paşanın kardeşlerine para gönderdiğini ve Enver Paşa ailesi için Berlin’de
onaltı odalık bir köşk tutulduğunu kanıtlıyor. Kafkas İslam ordusu komutanı
Nuri Paşa Türkiye’ye döndükten sonra iş hayatına atılmıştı. İşi silah
ticaretiydi. Paşa 1938 yılında kok kömürü üreten bir şirketi satın alarak bu
şirketi madeni eşya fabrikasına dönüştürür. Fabrikada matara demir çubuk ve gaz
maskesi ve mermi yapılacaktır. Paşa bu amaçla belediyeden ruhsat alır. Nuri
Killigil 1941 yılında fabrikaya yeni motor tezgahları yerleştirerek üretime
geçer. Fabrika Zeytinburnu’ndadır. Paşa 1945 yılında fabrikayı Zeytinburnu’ndan
Sütlüceye taşır. Brand havanları havan topları mermi ve tabanca üretimi hızla
yürür. Fabrika Millî Savunma Bakanlığına silah araç ve gereç satar. Milli
Savunma Bakanlığı ile Killigil Paşanın araları çok iyidir. Killigil Paşa kısa
sürede iş dünyasının bütün girdi ve çıktılarını kavrar. Yürürlükteki iş yasası
silah fabrikalarında çalışan işçiler için işverenlerin öteki iş yerlerine
oranla daha çok prim ödemelerini öngörmektedir. Paşa 1947 yılında İşçi Sigortaları
Kurumuna başvurarak harp imalatı ile iştigal etmeyeceğini bildirir Sigorta
müfettişleri de Paşanın silah işi yapmadığını işyerinde düzenledikleri bir
tutanakla saptarlar..
19 Temmuz 1947 tarihli tutanağın son bölümünü okuyalım;
Fabrikanın gidilip görüldüğü gibi fabrika dairelerinin
birbirinden ayrı planlı binalarda bulunduğu ve fabrikanın mevaddı infilakiye
imal etmediği gibi bu namda hiçbir şey mevcut olmadığını ilaveten söylemesi
üzerine bu sözleri aynen tutanağa geçirmiş ve böylece hazırlanan bu zabıt
varakası yerinde tanzim edilmiş ve işverene okutulup imza edilmiştir. İş
Müfettişi İhsan İlhan işveren Nuri Killigil..
İslam Orduları Komutanı devleti aldatıyor ve bu
işyerinde gizlice silah üretimine devam ediyordu. Ya da devleti kandırmıyor,
devlet ile birlikte bu yalanın arkasına gizlenip hem Milli Savunma Bakanlığına
hem de yurt dışına silah satıyordu. Nuri Paşa gizli silah üretimine devam etti.
Ne zamana kadar 2 Mart 1949 gününe kadar. 2 Mart günü saat 16.30 da Killigil
Paşanın Sütlücedeki silah fabrikası büyük bir gürültüyle havaya uçmuş patlamada
aralarında Nuri Paşanın da bulunduğu 27 kişi parçalanarak ölmüştü. Bu bir
suikastmıydı, sabotajmıydı, yoksa bir kazamı bu konu hiçbir zaman
anlaşılmayacaktı.
Patlama olduğu günlerde Killigil Mısır krallığına 50
bin tabanca yapmak üzereydi. Patlama sırasında 600 el bombası ve iki bin havan mermisi
patlamadan ele geçmişti.
“Almanlarla dost olduk. Almanlar memleketimize
ordumuza ve hükümetimize kadar girdiler. Fakat Almanlardan bazıları
bağımsızlığımıza ve onurumuza karşı tavır almaya başladıkları dakikada hemen
ruhen ve fiilen isyan ettim. Bu isyanım yüzündendir ki savaş içinde bir yıla
yakın zaman bu hareketime taraftar olmayanlara karşı tutum takındım. (ATATÜRK
24 Nisan 1921)”
Nuri Paşanın Almanlarla niçin işbirliği yaptığını
anlayabilmek için Paşanın geçmişini aile kökenini ve ilişkilerini incelemek
gerekir. Bunun için gözlerimizi 40lı yıllara yeniden dönmek üzere 1920 öncesine
çeviriyoruz.
Hitler orduları ile anlaşıp Turan düşleri kuran Nuri
Paşa İttihat Terakkinin üç ünlü paşasından Enver Paşanın kardeşiydi. Enver Paşa
altı kardeşin en büyüğüydü.
Enver Paşa, Nuri Paşa, Ertuğrul, Kamil. Bunlar Hacı
Ahmet Paşanın oğullarıdır. Ertuğrul yılında ölmüştür. Kamil de 1964’te. Enver
Paşanın iki tane de kız kardeşi vardır. Birinin adı Mediha öbürünün Hesane. Kamil
Enver Paşanın 1922 yılında ölümünden sonra Paşanın eşi Naciye Sultan ile
evlenmiş 1964 yılında ölmüştür. Enver Paşanın kardeşi Nuri Paşa uzun süre
Almanyada yaşadıktan sonra Türkiyeye dönmüş ve Haliç kıyısında bir fabrika
açmıştır. Nuri Paşanın Sait Faikin öykülerinde adı geçen fabrikası 1949’un Mart
ayı başında bilinmeyen nedenlerle bir patlama sonucu yanmış, Nuri Paşa da bu
olayda ölmüştür.
Killigil soyadını alan Nuri Paşa öldüğünde zengin bir
işadamıydı. Genç yaşta ağabeyi Başkomutan vekili Enver Paşa tarafından paşalığa
yükseltilen Yarbay Nuri Kafkasya İslam Ordusu Komutanı olarak amcası Halil Paşa
ile birlikte Azerbaycana girmiş Gence ve Baküde Turan imparatorluğu düşleri
kurmuştu. Enver ve Nuri Paşaların kız kardeşi Mediha Kazım Orbay ile
evlenmişti. Orbay 1944 yılında Mareşal Çakmak’ın emekliliğinden sonra
Genelkurmay Başkanlığına getirilecek oğlu Haşmet Orbayın adının karıştığı Neşet
Naci cinayeti sonucunda 29 Temmuz 1946 tarihinde görevinden ayrılacak 6 Temmuz
1950’de de emekli olacaktı. Kazım Orbay 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra
oluşturulan Kurucu Meclisin de başkanlığını yapacaktı. Kurucu Meclis Başkanlığı
yaptığı günlerde Sayın sözcüğünü siyasal dile yerleştiren Orbay 1964 yılında
ölmüştü. Enver Paşanın amcası Halil Paşa Atatürk’ün sınıf arkadaşıydı. Enver
1881 doğumludur, amcası Halil Paşa Enver’den bir yaş küçüktür.
Meşrutiyetinden sonra yeğeni Enver Paşanın
çevresindeki silahşörlerden biri olan Halil Paşa Trablusgarp’ta Kafkas ve Irak
cephelerinde savaşmış 1916 yılında Alman Goltz Paşanın ölümü üzerine Iraktaki
Altıncı Ordu Komutanlığına atanmış bu görevdeyken İngilizlerin elinden
Kutulamareyi almıştı. Halil Paşa Kutulamareden esinlenerek cumhuriyet döneminde
Kut soyadını seçmiştir. Halil Kutun üç çocuğu olmuştu Cengiz, Aydın ve Şükriye.
Halil Paşa Turan imparatorluğu düşleri kurduğu günler
iki yaşında olan oğlu Cengizi Türkistan tahtına oturtacağını söylerdi Halil
Paşa Kutulmareyi İngilizlerden aldıktan sonra yeğeni Başkomutan Vekili Enver Paşanın
emriyle Kırmı-şah ve Hamedanı işgal ile görevlendirildi. Halil Paşa bu yeni
görevleri üstlenemeyeceğini yeğeni Enver Paşaya bildirdi. Enver Paşanın astığı
astık kestiği kestikti. Halil Paşa ister istemez yeğeninden gelen bu emirlere
uydu. İngilizler de yeniden saldırdılar. Osmanlı ordusu İngilizler karşısında
yenilgiye uğradı. Halil Paşa ile Kazım Paşa (Karabekir) arasında sert
tartışmalar yaşandı. Irak cephesinde komutan. Alman Mareşali Von Der
Goltzdaydı. Karabekir Goltz Paşanın kurmay başkanlığına getirildi. Halil Paşa.
Goltz Paşanın yerine komutanlığa getirilince kurmay başkanlığına da bir Alman subayı
atandı Miralay Von Gleich Gleich bir süre sonra kendi isteği ile görevinden
ayrıldı. Gleichten sonra aynı göreve Miralay Krecmer atandı.
6. Ordu İngilizlere karşı koyamadı 11 Mart 1917’de
Bağdat İngilizlerin eline geçti. İngiliz Kuvvetleri Komutanı General Mod Hicaz
Kralı Hüseyinden bir kutlama telgrafı aldı. Kral Hüseyin telgrafında İngiliz
ordularının başarıları için dua ettiğini bildiriyordu. Bağdatın İngilizlerin
eline geçmesi, Alman ve Osmanlı orduları için onur kırıcı bir yenilgiydi. Alman
Genelkurmay karargahı Enver Paşayı yönlendirmiş Enver Paşa amcası Halil Paşanın
muhalefetine rağmen 6. Orduyu İran seferine çıkartmıştı. Bağdatı İngilizlerden
geri alma hareketi General Falkenheine verilmişti. Falkenheine İstanbul’da Türk
Mareşali unvanı verildi yılında ırkçılık-turancılık davası nedeniyle
tutuklanacak olan Hüseyin Hüsnü Erkilet de Alman generalinin kurmay başkan
yardımcısı olarak görev yapıyordu. Falkenhein Paşa Halepte Enver Paşa ile bir
araya gelerek askeri harekat üzerinde konuştu. Toplantıya Halil Paşa Cemal Paşa
ve Mustafa Kemal Paşa da çağrıldılar. Diyarbakırdaki 2. Ordu Komutanı Mustafa
Kemal Paşa 7. Ordu Komutanlığına atandı. İsmet Paşa da bu orduda görevliydi.
İngiliz ve Türk orduları kıyasıya savaşa tutuşmuşlardı. Arap-İngiliz işbirliği
İngilizlere savaşta üstünlük sağlıyordu. Şerif Hüseyin komutasındaki Araplar
İngiliz donanmasının desteği ile Hicaz kıyılarını ele geçirmişti. Akabede de
bir Arap birliği bölgede denetimi ele geçirmişti. Alman Generali Falkenhein
Enver Paşadan 7. Ordunun Filistine yönelmesini istedi. Enver Paşa ordunun
Irakta kalmasından yanaydı. Cemal Paşa komutasındaki birlikler de Gazzede
başarı göstermişlerdi. İngiliz Generali Mod Türk ordusunu General Bara-tof
komutasındaki Rus ordusu ile kendi komutasındaki İngiliz ordusu arasında
sıkıştırmayı planlıyordu. Bu İngiliz planı General Ali İhsan (Sabis)
komutasındaki birliklerce boşa çıkarıldı. Aradan yıllar geçecek General Ali
İhsan Sabis ve Alman Mareşali Falkenheinın kurmay başkan yardımcısı General
Hüseyin Erkilet 1944 yılında ırkçılık- Turancılık davası sanıkları olarak
Sansaryan Hanındaki tabutluk hücrelerinde gözaltına alınacaklardı. İngilizler
karşısında direnen 13. Kolordu Komutanı ili İhsan Paşa İngilizlerin saldırılar
sırasında kaçan Alman Tümen Komutanı Sirdenbahı görevinden alarak yerine
Nazmiyi (Solok) getirdi. İngilizler bastırıyordu. Amaçları Filistini ele
geçirmekti. İngiliz ordusu 250 bin kişilikti. Türk ordusu da 50 bin kişiden
oluşmaktaydı. Cemal Paşa Gazzede İngilizlere karşı zafer elde etmişti. Gazzede
Alman Von Kress komutasındaki Türk birlikleri. İngilizlere karşı direnmişlerdi.
Gazze direnişi Türk Genelkurmayının moralini yükseltmişti. Enver Paşa Bağdatın
geri alınmasını istemekteydi. 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa Enverin bu
planlarına karşıydı. Mustafa Kemal Enver Paşaya yazdığı mektupta Osmanlı
askerlerinin bir Alman komutanın emrine verilmesine de karşı çıkıyordu. Bu
tartışmalar sonunda Mustafa Kemal Paşa 9 Ekim 1917 günü görevinden istifa
ettiğini bildiriyordu. Zarlar atılmıştı. Kudüs düşmek üzereydi. Enver. Paşa
Filistin Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığını Alman Generali Falkenheine
Suriye ve Batı Arabistan ordularının komutanlığını da arkadaşı Cemal Paşaya
verdi. Alman - Osmanlı işbirliği sonuç vermemiş İngilizler zafer üzerine zafer
elde etmişlerdi. 9 Aralık 1917 günü İngiliz kuvvetleri General Allanby komutasında
Kudüse girmeyi başarıyorlardı.
İngilizler Araplarla İşbirliği yaparak Alman
generalleri yönetimindeki Osmanlı ordusunu Arap Yarımadasından çıkarmaya
çalışıyorlardı. General Allanby. Asım Paşa (Gündüz) Mersinli Ce-Jnai Paşa ve
Ali Fuat Beyin (Orgeneral Ali Fuat Erden) komutasındaki Türk birlikleri ile
çatışmaya tutuştular. Türk askerleri Şeria yakınlarında İngilizleri püskürtmüştü.
İngilizler Kerküke doğru yürüyüşe geçmişlerdi. Tam bu sırada 6. Ordu Komutanı
Halil Paşa. yeğeni Başkomutan Vekili Enver Paşadan şu telgrafı alıyordu.” Şark
Orduları Komutanlığına atanmış bulunuyorsunuz.” Halil Paşa hemen yeni görevine
başladı. Enver Paşa Azerbaycan ve Kuzey Kafkasyadaydı. Enver Paşa kardeşi Nuri
Paşanın rütbesini yarbaylıktan bir çırpıda paşalığa yükselterek Nuri Paşayı
İslam Orduları Komutanı yaptı. Nuri Paşa amcası Halil Paşanın emrinde
çalışacaktı. Doğu seferi Enver Paşa ve Enver Paşanın amcası ve kardeşi
tarafından yönetilecekti.
Enver Paşanın kafasında Turan imparatorluğu
yatmaktaydı. Yeğeni Nuri Paşa da İslam Ordusu adı verilen altı bin kişilik bir
askeri birlikle Bakuyu sarmıştı. Nuri Paşanın ilk saldırısı başarılı olmadı.
Baküye ikinci saldırı Halil Paşa tarafından başlatıldı. İngiliz askerlerinin
elindeki Baku 1918 yılı eylülünde Halil ve Nuri paşalar yönetimindeki İslam
Ordusunca ele geçirildi. Halil Paşa Baküye Kurmay Başkanı Alman Miralayı
Parakuin ile beraber girmişti. Alman Miralay Türkler ve Ermeniler arasındaki
çatışmalardan tedirgin olmuştu. Bu yüzden istifasını verdi ve Halil Paşadan
ayrıldı. Aynı günlerde Tebriz de Kazım Karabekir tarafından alınıyordu.
Enver Paşa, İslam Ordusu Komutanı olan kardeşi Nuri
Paşaya yeni bir emir vermişti “Şarki Kafkas hükümeti kurdur”. Kurulacak hükümet
bir İslam hükümetiydi. Nuri ve Halil Paşalar bu iş için hemen kolları
sıvadılar. Ancak pek başarılı olamadılar. Mezhep ayrılıkları Kafkasyada bir
İslam devleti kurulmasını engelliyordu. 1917de patlak veren Sovyet devrimi
Çarlık Rusyasında o günlerde henüz tümüyle egemen olmuş değildi.
Enver Paşa İranı Almanlarla paylaşmak istiyordu.
Azerbaycanda da bir hükümet kurmak arzusundaydı. Bu hükümetin başına da ya
kendisi geçecekti ya amcası Halil Paşa belki de kardeşi Nuri Paşa.
İngilizler yeniden Baküye göz dikmişler, İrandan
devşirdikleri paralı askerlerle Baku çevresine kadar ilerlemişlerdi. Bolşevik
kuvvetleri de Kafkasyaya giriyorlardı. Almanlar Bakunun Türkler tarafından ele
geçirilmesinden hiç de hoşnut değillerdi. Enver Paşa Kafkasyaya Çerkeş asıllı
Yusuf İzet Paşayi göndererek Kuzey Kafkas hükümeti kurdurmayı başarmıştı.
Başarmıştı ama artık Enver Paşanın da yazgısı belli olmuştu. Enver bu kaçınılmaz
yazgıya karşı umutsuzca direnir. Kardeşi Nuri Paşaya bir telgraf çekerek
Azerbaycana geçmek istediğini bildirir. Kardeşinden bu konuda ne düşündüğünü
sorar. Yanıt amcası Halil Paşadan gelir. “Burada kimseye güvenilmez”.
Daha sonra olaylar birbirini izleyecekti Talat Paşa
hükümeti istifa ediyor Talat Cemal ve Enver paşalar U-67 Alman denizaltısı ile
7 Kasım 1918 günü yurtdışına kaçıyorlardı. Alman denizaltısı İttihatçı paşaları
Karadenize Evpot-raya bırakmıştı. Enver Paşa Berline gitmek üzere bilinen trenden
ayrılıyor. Moskovaya doğru tek başına yola koyuluyordu. Ruslara karşı verilen
savaşın başkomutanı şimdi Rus topraklarındaydı. Bindiği tekne rüzgara kapılır.
Paşa üç gün üç gece dalgalarla boğuştuktan sonra Kırımda yeniden karaya çıkar.
Rusyada kendisini nasıl bir yazgı beklemekteydi 1907 yılı haziranında
Abdülhamid yönetimine karşı Selanikte dağa çıkan Enver şimdi yeniden tek başınadır.
Enver Paşanın kaçınılmaz yazgısı Rusya’da
sonuçlanacaktı. Üç İttihatçı paşanın yazgısı da ortaktı Talat Paşa Berlin’de Cemal
Paşa da Tiflis’te Ermenilerce öldürülecek, Enver Paşa da giriştiği serüvenden
sonra bir Bolşevik birliği ile Pamir Dağı eteklerinde tutuştuğu çatışma
sonucunda can verecekti.
Talat Paşanın yerine sadrazam olan Ahmet İzzet Paşa
İslam ve Kuzey Kafkas İslam ordularının kaldırıldığını bildiriyor ve böylece
Enver Nuri ve Halil paşaların Turan ülküleri suya düşüyordu. 30 Ekim 1918 günü
imzalanan Mondros Mütarekesi gereğince Baku İngilizlere geri verilmiş Enver
Paşanın emriyle girişilen Azerbaycan seferi büyük bir dram ile sonuçlanmıştı.
Enver Paşa yurtdışına kaçmış,
kardeşi Nuri Paşa Erzurum’da tutuklanmıştı. Amcası Halil Paşa da İstanbulu işgal eden
İngilizlerce Bekirağa bölüğüne kapatılmıştı.
Halil Paşa bir kolayını bularak
İngilizlerin elinden kaçar ve Doğu Anadoluya geçer. Halil Paşa sınıf arkadaşı olan
Mustafa Kemal Paşaya güvenmektedir. Mustafa Kemal, Halil Paşa ile Sivas’a gider
ve Halil Paşaya burada önemli bir görev verir, “Sovyetlerden askeri yardım
sağlamak”.
Halil Paşa Moskovaya gider. Enver
Paşa da Kırımda hasta yattıktan sonra trenle Berline gider. Berlinde kendisini
Talat ve Cemal Paşalar karşılarlar. ittihatçılar Çin Türkistanında Afganistanda
İranda ve Kuzey Kafkasyada ihtilaller yapmayı planlarlar. Enver ve öteki
İttihatçılar İngilizler ve Fransızlar ile işbirliği yapmak isterler. Çalınan
kapılardan yanıt alamazlar. Fransızlardan olumlu yanıt alırsa Enver Paşa hemen
Kafkasya ve Türkistana geçecektir. Cemal Paşa Fransa Başbakanı Poincare ile
görüşür. O sırada karşılarına bir Rus Marksisti çıkar Kari Radek... Radek
gazetecidir. Enver Paşa Berlinde Sovyet devrimcisi Kari Radek ile karşılaşır.
Hem Talat Paşa hem Enver Paşa bu ateşli Rus ihtilalcisi ile hemen kaynaşırlar.
Leninin yakın arkadaşı olan Radek bütün uluslararası kongrelere katılır ve
Sovyet ihtilalinin yayılmasına çalışırdı. Radek iyi bir örgütçüydü.
İttihatçılar da öyle. Radek ile Enver Paşa hemen anlaştılar. İlk hedef
Moskovadır. Enver Paşa Radekin sağladığı uçakla yanında İttihatçılardan Dr.
Bahattin Şakır ile birlikte Moskovaya doğru yola koyulur. Uçak Moskova yerine
yanlışlıkla Letonyaya iner. Enver Paşa tutuklanır. Bahattin Şakir Kızılay
doktoru. Enver de sıhhiye eri kimlikleri taşırlar. Enver Paşa gizlice Almanlara
haber gönderir. Almanlar cezaevi yakınlarına bir uçak indirirler. Enver ve Dr.
Bahattin Şakir görevliler ile boğuşarak uçağa binmeyi başarırlar. Uçak Enver
Paşa ve Dr. Bahattin Şakiri Berline geri getirir. Enver Paşa ikinci kez uçakla
Moskovaya gitmeye çalışır. Uçak yolda düşer Paşa yine kurtulmuştur. Enver Paşa
yeniden Berline döner. Üçüncü kez yine Moskovaya uçakla gitmeye çalışır.
Bindiği uçak yine düşer, tutuklanır. Estonyada Riga Cezaevinde kalır ve yeniden
Berline döner.
Enver Paşa Moskovaya ulaşmak orada
Sovyet devrimcileri ile çalışmak ister. İttihatçılardan Cemal Paşaya 1919
yılında yazdığı mektupta yeni siyasal düşüncelerini ve taktiklerini şöyle
açıklar;
1 İslam milletlerinin
kurtarılması.
2 Ortak hedefimiz Avrupa’nın
emperyalizmi ve kapitalizmidir. Trenle Moskovaya gidecektir.
3 Kurtarılan memleketlerin iç
siyasetinde din esaslarına dokunmamak koşulu ile sosyalizmi kabul.
Enver tutuklu bulunan Marksist
Radek’in cezaevinden kurtarılması için çalışır. İttihatçı ve Bolşevik
örgütçülüğü Radekin cezaevinden kaçırılmasında yeniden kanıtlanır. Enver Paşa
Radekin kaçırılmasından sonra Berlinden trene biner ve Moskovaya adımını atar.
Paşa yepyeni bir serüvene doğru dört nala koşmaktadır. Rus Marksisti Radek
İttihatçılara Moskova yolunu açmıştır. Alman askeri istihbarat servisi de bütün
gücüyle ittihatçılara yardım eder. Bu yardım Alman Generali Zekt tarafından
sağlanır. General Kostring Enver Paşanın tutuklu bulunduğu cezaevinden
kaçırılma işini örgütler.
Enver Paşa Moskovada Rus
Marksistleri ile temasa geçer. Enver Paşanın amcası Halil Paşa da aynı günlerde
Moskovadadır. Enver Paşa Ali kod adını kullanır, amcası da Yoldaş Halil.
Yoldaş Halil Mustafa Kemal
tarafından Moskovaya gönderilmiştir. Halil Paşa Sovyet Dışişleri Bakanı Ciçerin
ile görüşüp Ankara hükümeti adına Sovylerden silah ve para yardımı ister. Sovyetler Anadoluya külçe altın ve silah
gönderirler. Halil Paşa külçe altınları akrabası Doğu Cephesi Komutanlığı
Kurmay Başkanı Kazım (Orbay) Paşaya teslim eder.
Lenin o günlerde Doğu Halkları
Kurultayını toplamaya çalışmaktadır. Lento kongre kararını, Komünist
Enternasyonal Yürütme Kuruluna aldırtır. Doğu Halkları Kongresi 1 Eyfül 1920
günü Baküde 1831 kişinin katılımı ile toplanır. Kongre başkanlığını Zinoviev yapar.
Baku Kongresine 235 Türk katılır.
Enver Paşa Dr. Bahattin Şakir Dr. Nazım gibi İttihatçılar yanında Türkiye
Komünist Partisinden Mustafa Suphi de kongreye katılanlar arasındadır.
Anadolu hükümeti de kongreye
temsilci göndermiştir. Dr. Tevfik Rüştü (Araş) Fuat (Carım) ve Dr. İbrahim Taü
(Öngören) Baku Kongresine katılmak üzere Moskovadadırlar. Sonradan general olan
Seyfi Bey (Düzgören) ve Saffet Bey (Arıkan) de Moskovadaydılar. Halil Paşa
Moskova Büyükelçisi Ali Fuat (Cebesoy) ile o günlerde de görüşmektedir. Enver
Paşanın kongreye katılmasına itirazlar gelir. Kongre Başkanı Zinoviev Enver
Paşayı şöyle savunur;
“Emperyalist savaş sırasında
Osmanlı ordusunun eski başkomutanı kongreye katılmıştır. O kendisinin Üçüncü
Enternasyonalin samimi bir tarafları olduğunu söylemiştir.”
Kongreye Kuzey Afrika Müslümanları
adına katılan Enver Paşanın hazırladığı konuşma okunur. Konuşma “yoldaşlar”
diye başlar. Turancı Enver Paşa Baku Kurultayında Komünist Enternasyonalin
ilkelerine bağlı olduğunu açıklar ve şu güvenceyi de verir.
“Şimdiki savaşı öncekine
benzetmeyin Türk ordusu kati imanla yürüyor. Doğu dünyasının Üçüncü
Enternasyonal ile müttefik olduğunu ve kendi haklı davalarına bütün mazlum ve
sefillerin yardım edeceğini biliyor.”
Enver Paşa daha önce amcası Halil
Paşaya yazdığı mektupta bir öneride bulunmuştur.
“Azerbaycan - Dağıstan -
Başkırgızistan - Kazakistan - Türkmenistan ve Türkistandan süvari ordusu
oluştursunlar, başına ben geçeyim ve bu orduyla Anadoluda Yunanlılar ile
savaşayım”.
Halil Paşa yeğeninin bu
isteklerini Sovyetlere iletir. Gelen yanıt iç açıcı değildir. Sovyetler Enver
Paşa yerine Ankara hükümetini desteklemeyi uygun görmektedirler. Enver Paşa
Batumda 1030 sayılı vagonda yanıt bekler. Yanıt umutsuzluğunu daha da arttırır.
Mustafa Kemal Halil Paşanın Enver Paşa adına yaptığı arabuluculuğu öğrenmiş ve
hemen önlem almıştır.
Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir’den
Enver Paşa yanlısı olarak tanıdığı Halil (Karsıalan) ve Kazımın (Orbay)
görevlerinden alınmalarını ister.
Yoldaş Halil Trabzona dönüşünde
Ankara hükümetinin hakkındaki kararını öğrenir. Halil Paşanın İttihatçıların
örgütlendikleri Trabzonda kalması uygun görülmemiştir. Mustafa Kemal Sakarya
Savaşını kaybetse Lenin Enver Paşayı Müslümanlardan oluşan bir ordu ile
Anadoluya yollayacaktır. Enver bu beklenti ile planlarını yapar. Sakarya Savaşı
kazanılır. Enver Paşa ve arkadaşları Marksist ilkelere dayanan Halk Şûraları
Fırkasını kurarlar. Sakarya Savaşının kazanılması ile Anadolu düşleri suya
düşmüştür.
Enver ve Cemal paşalar, Rusyada
İngilizlere karşı Hindistanda İranda ve Afganistanda ihtilaller çıkarmayı
düşünür ve bu işleri planlarlar.
Enver Paşa Türkistana doğru yola
koyulur. Sovyet devrimcileri ile araları soğumuştur. Yolda Lakaylarca tutuklanır. Sonra
serbest bırakılır. 21 Temmuz 1922 günü Cemal Paşa Tiflis’te öldürülmüştür.
Enver Paşa da 4 Ağustos 1922 günü yanındaki 25 süvari ile Pamir Dağı
eteklerinde Kızılordu birliklerinin üzerine saldırır. Paşa açılan ateş
sonucunda ölür.
İttihatçıların yılları arasındaki
Turan düşleri 1941 yılında depreşmişti. Almanlar Pan-Turancı hareket için
kendilerince uygun bir lider de bulmuşlardı Enver Paşanın kardeşi Kafkas İslam
Orduları eski Komutanı Nuri Paşa Görevim sırasında Nazi Partisi hep işime
karıştı. Partinin Türkiyedeki ilişkilerinin kesilmesini istedim.
VON PAPEN Alman Büyükelçisi
Hitlerin Rusya seferi 22 Haziran 1941 tarihinde başladı. Harekat planına
Barborassa Planı adı verilmişti.
12 Temmuz 1941’de
İngiltere-Sovyetler Birliği ortak hareket anlaşması imzalandı. Aynı günlerde
Birleşik Amerika da savaşa giriyordu. ABD, İngiltere ve Sovyetler Hitler ordularına
karşı işbirliği yapacaklardı. Kapitalizm ve sosyalizm el ele vermişler fazişme
karşı savaşıyorlardı. Nazi imparatorluğu en saldırgan dönemini yaşamaktaydı.
Kısa bir süre önce Stalin ile anlaşıp Polonyayı paylaşan Hitler bu kez de
Bolşevikliği yeryüzünden silmeyi ve Kafkas petrollerini ele geçirmeyi kafasına
koymuştu. Alman orduları üç koldan Sovyet topraklarına girmişlerdi, Eylül de
Kiev, Ekim ortalarında Odesa ve 21 kasımda da Rostov ve Kırım Almanların eline
geçmişti.
Türkiye Doğu seferi için stratejik
öneme sahip bir ülkeydi. Hitler Türkiyeye bir eski başbakanı Von Papeni
büyükelçi olarak göndermişti. Alman Gizli İstihbaratı da Ankara ve İstanbulda
karargah kurmuştu. Hitlerin Ankara Büyükelçisi Von Papen eski bir askerdi.
Papen Birinci Dünya Savaşında Türklerle birlikte savaşmış Türk paşalarını
yakından tanımıştı.
Ankara’daki Alman Büyükelçisi Von
Papen ve yakın çalışma arkadaşları Türkiyeyi Almanyaya bir saldırmazlık
anlaşması imzalatmaya çalışıyorlardı. 18 Haziran 1941 tarihinde bu anlaşma imzalandı.
Anlaşma 20 Haziran 1941 günü TBMMde onaylandı. Türk-Alman dostluğu yeniden
başlıyordu. Papenin bir başka görevi de Türkiyeyi İngilizlerden uzak tutmaktı.
Papenin Ankaradaki bütün çabası buydu. Büyükelçiye verilen bir başka görev de
1920’li yıllardan sonra küllenen ırkçıhk- Turancılık akımlarını
alevlendirmekti. Bu işte Alman Gizli İstihbaratı kendisine yardımcı olacaktı.
Alman İstihbaratı Papenin işlerine o kadar karıştı ki büyükelçi Alman
hükümetinden Nazilerin Türkiyedeki çalışmalarını kesmelerini istedi.
Almanya gerektiğinde Türkiye’yi
Sovyetlere karşı bir savaşa sürüklemek kararındaydı. Sovyetler Birliğinde
yaşayan Müslüman halklar Türkiyenin savaşa katılması için koz olarak
kullanılabilirdi. Bunun için de Pan-Turancı akımlar desteklenmeli. Alman askeri
zaferleri Türklere gösterilmeliydi.
30 Eylül 1941 günü Von Grote
imzalı o gizli rapor iki Türk generalinin Almanyaya geleceğini bildiriyordu.
Rapor şöyleydi;
Ref Lr Von
Grote.
Gönderildiği
yer, Pol.l.M(ATT) 9253 G. Gizli.
Konu, Türk
generallerinin gezisi.
Türkler
uzun süre önce askeri ataşeliğimiz aracılığı ile Reich Genelkurmayından iki
askeri yazarın doğu cephesine gezi yapmalarını istemişlerdir... Genelkurmay
başkanının onayı ile halen köşe yazarı olan ve Alman taraftarı haber ve
yazılarıyla tanınan iki Türk generali Hüsnü Erkilet ve Ali İhsan Sabis 1 ekim
tarihinden başlamak üzere doğu cephesine davet edilmiş bulunuyorlar. Bu gezi şu
ana kadar Genelkurmay Propaganda Dairesi ve Dışişleri Bakanlığı Basın Bürosu
işbirliği ile tamamıyla bir basın ve propaganda konusu olarak ele alınmıştır.
Fakat Türk hükümeti son anda General Ali İhsan Sabisin yerine şu andaki Askeri
Akademi Komutanı General Ali Fuat (Erden)ın adını vermiştir. General Fuat
stratejik ve taktik olarak Türkiyenin en önemli generali olarak kabul
edilmektedir. Bu değişiklik ile konu oldukça büyük ve her şeyden önce de
politik bir anlam kazanmıştır. Bu konuya 253 ve 29 eylül tarihli telgrafında
sayın büyükelçimiz Von Papen de değinmiştir. Bu nedenle Genelkurmay Başkanı ve
Ordu Başkomutanlığı kanalı ile Führere bir brifing verilmiş ve kendisi Fuatın
gezisi hakkında olumlu görüşünü bildirmiştir. Gezi tarihi askeri nedenlerden
dolayı bir hafta ileriye alınmıştır. Büyükelçi Papenin salık verdiği genel
karargahta kabul ve Fransız savaş alanlarının gezilmesi söz konusu değildir.
Sayın elçi Ritterin bilgilerine arz olunur.
Von Grote
Bu Alman gizli belgesinde adı
geçen üç general de Birinci Dünya Savaşında çeşitli cephelerde Almanlarla
beraber savaşmıştı. Bu nedenle bu üç general de Almanlarca yakından tanınmaktaydı.
Bu
generalleri kısaca da olsa tanıyalım
Ali İhsan
Sabis; 1882 yılında doğdu yılında Kara Harp Okulunu 1904te de Harp
Akademisini birincilikle bitirdikten sonra Jön-Türklerle ilişkisi nedeniyle
Mustafa Kemal ile birlikte Şama gönderildi. Sabis daha sonra Edirneye atandı.
1909’da Hareket Ordusunda 31 Mart gerici hareketini bastıran genç subaylar
arasında yer aldı. Daha sonra Almanyada askeri eğitimine devam etti. Balkan
Savaşına katıldı. Enver Paşanın yanında çalıştı. Irak Cephesinde savaştı. Birinci
Dünya Savaşında Altıncı Orduda bulundu Kurtuluş Savaşında Birinci Ordu
Komutanıyken Atatürk ile uyuşmazlığa düştü. Bu nedenle görevinden alındı.
Askeri konularda yazılar yazan ve savaş anılarını yayınlayan Sabis 1944 yılında
tutuklanan ırkçılık-turancılık davası sanıkları arasındaydı. Emekli Tümgeneral
Sabis arası Demokrat Partiden Afyon Milletvekili olarak parlamentoya girdi.
Sabis 1957 yılında da öldü.
Hüseyin
Hüsnü Erkilet; 1883 yılında doğdu, ……. yılında Harp Okulunu 1907 yılında da
Harp Akademisini bitirdi. Balkan Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşlarına katıldı.
Birinci Dünya Savaşında Irak Cephesinde Alman generalleri ile çalıştı. Yıldırım
Ordulannda komutan yardımcılığı. Kurtuluş Savaşında da İkinci Ordu Kurmay
Başkanlığı ve Tümen komutanlığı yaptı. …. yılında tümgenerallikten emekli oldu.
….. yılında da ırkçılık-turancılık davası nedeniyle tutuklandı. Emir Paşa
olarak da tanınan Erkilet 1958 yılında öldü.
Ali Fuat
Erden; 1883 yılında doğdu, ….. yılında Kara Mühendishanesini 1903’te
de Harp Akademisini bitirdi. Yemende Balkan Savaşında Suriyede çeşitli
cephelerde görev aldı. Birinci Dünya Savaşında Suriyede 8. Ordu Kurmay
Başkanlığı yaptı. 1926 da Tuğgeneral, 1947 yılında da orgeneralliğe
yükseltildi. Harp Akademileri komutanlığı ve Askeri Yargıtay başkanlığı yaptı.
Erden 1957 yılında öldü.
Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak
Ali İhsan Sabis yerine Ali Fuat Erdenin Almanya gezisine katılmasını uygun
görmüştü. Erden ve Erkilet Almanyaya gittiler. Gezi gerçekten göz
kamaştırıcıydı. General Erden ve Erkiletin gezileri 15 Ekimde başlamış 5
kasımda bitmişti. İki Türk generalinin cephe gezilerine elçi Hentig de
katılmıştı. Erden dönüşünde Büyükelçi Papen ile görüştü. Tarih 9 Kasım.
Papen Dışişleri Bakanlığına
gönderdiği 10 Kasım 1941 gün ve sayılı raporunda hükümete Erden ve Erkilet’in
gezileri ile ilgili olarak şu gözlemi aktarıyordu;
İki Türk generali Doğu Cephesine
yaptıkları geziden ve Führerin karargahını ziyaretten çok hoşnut kaldılar.
General AH Fuat dün izlenimlerinin ayrıntılı bir dökümünü yapmak üzere bana
geldi. Askeri yetkililerden gördüğü nazik konukseverliğin övgünün de ötesinde
olduğunu ve gezdiği yerlerde I. Dünya Savaşındaki arkadaşlığını anımsadığını
belirtti. Bu düşünce Ali Fuatın onuruna verilen yemekte Orgeneral Fromm
tarafından büyük bir nezaketle dile getirilmiştir. Olanak varsa bu örnek
tarihsel hareketin eğitim amacıyla Türk Harp Akademisinde kullanılmak üzere
Rusların mevzilenmesini gösteren (doğal olarak ayrıntılı bilgiler Alman
kuvvetlerinde kalmak koşulu ile) birer haritasının kendisine verilmesi isteğini
de belirtti. Erden Alman ordularının Hazar ve Kafkasyaya ulaşmak kararında
olduğu kanısındaydı. Erdene göre Almanların zaferi kesindi Cumhurbaşkanı İnönü
ve Genelkurmay Başkanı Çakmak Erden ile altı saat süren bir toplantı yaptılar..
Cumhurbaşkanı İnönü Dışişleri Bakanı Saraçoğlu ve Genelkurmay Başkanı Çakmak
General Ali Fuat Erdeni uzun süren bir toplantıda dinlediler generalden bilgi
aldılar. İnönü ve Çakmak Erdenin görüşlerine katılmıyorlardı. Çakmak temmuz
ayında doğudaki Alman birliklerinin başarılı
olamayacağını görmüştü. Gelişmeler Çakmak ve İnönü’yü doğrulayacaktı. Alman
orduları Kafkasyaya ulaşırsa ne olurdu O günlerde Türk Genelkurmayını
düşündüren konu buydu. Alman orduları daha da ilerleyip Kafkasyaya
ulaşabilirler miydi Bu durumda ne olurdu. Aynı günlerde Türkiyenin Londra
Büyükelçisi Dr. Tevfik Rüştü Araş sık sık İngiliz Başbakanı Eden ile görüşüyor
ve Eden ile yaptığı görüşmeleri Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Numan
Menemencioğluna iletiyordu. Eden şu uyarıda bulunuyordu Kafkasyayı işgal ederseniz
bütün dünyadan soyutlanırsınız. Atatürkün Dışişleri Bakanı deneyimli diplomat
Tevfik Rüştü Araş da bu görüşe katılıyordu. Ocak 1942’de Hitler orduları
Moskova yakınlarında yenilgiye uğratıldı. Kızıl Ordu direniyordu. Çark yavaş
yavaş geri dönmeye başlamıştı. Moskovada yenilgiye uğrayan Hitler gözünü
Kafkasyaya dikmişti. Kafkas petrolleri ele geçirilmeliydi. General Rommel de
Mısıra doğru ilerliyordu. Rommelin Aidor Harekatı adı verilen Mısırdaki Nil
saldırısı da aynı günlerde planlanıyordu. Hem Kafkasya hem de Leningrad
seferleri zaferle sonuçlanırsa Afrika ve Asya ele geçecekti. Coğrafi ve siyasal
engel Türkiyeydi. Dışişleri Bakanı Ribbentrop Rusyanın ancak petrol kaynakları
elinden alınırsa yenileceğini söylüyordu. Kafkasya seferi için de Türklerin yardımı
gerekiyordu. Alman Dışişleri Bakanlığının Türkiye ile ilişkilerden sorumlu
Müsteşar Yardımcısı Woerman Alman birliklerinin Türkiyeden geçmesini
öneriyordu. Hitler ve Ribbentrop Alman askerlerinin Kafkasyaya Türkiye
üzerinden daha çabuk ulaşacağını düşünüyorlardı. Türk Genelkurmayında o
günlerde toplantı üzerine toplantı yapılmaktaydı. Amaç savaşın dışında
kalmaktı. Ama nasıl Papen sık sık Türk yetkilileri ile görüşüyordu. Bütün isteği
Trakya sınırına yığılan askeri birliklerin Kafkasya sınırına kaydırılmasıydı.
Koşullar Türkiyeyi savaşa sürüklüyordu. Askeri birlikler Kafkasya sınırına
yollandı. Başbakan Saraçoğlu ve General Orbay doğu cephesinde denetlemeler
yaptılar. Türkiye Almanya ile İngiltere Fransa ve Sovyetler arasında diplomatik
bir savaş veriyordu. Von Papen yetenekli bir diplomat ve hünerli bir
siyasetçiydi. Alman Büyükelçisi Türk sivil ve askeri yöneticileri ile kişisel
dostluğunu da pekiştirmişti Eylülde Almanlar Türkiyeden krom madeni almak için
anlaşma yapmayı başardılar. Bu anlaşmayı Almanların Türkiyeye silah yardımı
yapmaları izledi. İnönü Büyükelçi Papen aracılığı ile Hitlere söz vermişti.
Silahları Almanlara karşı kullanmayacağız. Almanlara krom satışı İngiltere ve
ABD’nin Türkiyeyle ilişkilerini gerginleştirmişti. Türkiye silah gereksinmesini
Almanlardan sağlıyordu.
Krom ve silah. Alman-Türk
işbirliğinin gizi bu iki sözcükte toplanmaktaydı. Alman işadamları ile Türk
asker ve sivil bürokratları bu krom ve silah satışı için sık sık bir araya
gelmekteydiler. Büyükelçi Papen gün geçmiyordu ki bir hükümet üyesi ile
görüşmesin. 23 Mayıs 1942 günü 1956 yılında Genelkurmay Başkanlığına atanacak
olan Albay İsmail Hakkı Tunaboytu başkanlığındaki bir askeri kurul Almanyaya
gidiyor kurulda Dışişleri Bakanlığından Faik Hazar da bulunuyordu. Askeri
görüşmeleri, ticari görüşmeler, ticari görüşmeleri de siyasal yakınlaşmalar
izlemekteydi. Hitler Almanyasına egemen olan ırkçılık o günlerde Türkiyede de
moda oluyor sözgelişi Anadolu Ajansında çalışan yabancıların işlerine son
veriliyordu. Bir tek kişinin dışında Siemens Fabrikasından Mühendis Alman Risen
bu uygulamanın dışında tutuluyordu.
….. yılı Almanlar için bir ölüm
kalım savaşının başlatıldığı yıl olmuştu. Alman orduları saldırılarını
sürdürüyorlardı yaz saldırısı başarılı geçmiş, Almanlar Kafkas Dağlarının en
yüksek yeri Elbruza ulaşmışlardı. Ulaşmışlardı ama Stalingrad Cephesinden gelen
haberler iç açıcı değildi. Hitler ünlü 45 sayılı emrini vererek Kafkasyaya
gönderdiği birlikleri Stalingrad Cephesine yolladı. Bu 45 sayılı emir de Alman
yenilgisinin başlangıcı oldu.
Alman Genelkurmay Başkanı General
Haider 45 sayılı emri uyguladı. Ama uygularken de defterine şunları yazdı; Hitlerin düşleri hareketlerine kılavuzluk
ediyor. Tıpkı Turancı Enver Paşanınki gibi...
Stalingradda Kızıl Ordu Alman
ordularına karşı büyük bir direniş gösteriyordu. Stalingrad bozgunu Nazi
imparatorluğunun çöküşünü haber vermekteydi. Hitler orduları geri çekilmeye
başladılar. Kızıl Ordu karşı saldırıya geçmişti mayıs ayında işgalci Nazi
Ordusu Sovyet topraklarından sökülüp atılmıştı.
….. yılı haziranında İstanbul
Siyasi Polisi En büyük tehlike adlı broşürün üniversitede elden ele dolaştığını
saptamıştı. Hemen emirler verildi ve broşür toplatıldı. Broşürde Turancılık
akımları eleştiriliyordu. Bu broşürü yazan da bulunmuştu, İstanbul Belediyesi
memurlarından Faris Erkmen.
Erkmen broşüründe Pan-Türkçülüğün
Kemalizm ve devlet politikası ile bağdaşmayacağını ileri sürüyor ve Turancılardaki
abartmalı milliyetçilik görüşlerinin ülkenin varlığını tehdit eden yabancı
propagandayı maskelemek için kullanıldığını yazıyordu.
Erkmene göre Pan-Turancı akımın
öncüleri Tatar ve Azerbaycan kökenli Türklerdi. Erkmenin broşüründe adları
geçenler şunlardı;
Zeki Velidi Togan, Ayaz İshaki,
Muharrem Feyzi Togay, Resulzade Ahmet Caferoğlu.
Bunlar Kafkasya ve Kırımdan gelmişlerdi.
Bir kısmı da uzun yıllar Almanyada yaşamışlardı.
Erkmen bu göçmenlerin Türkiyede
kendilerine gösterilen konukseverliği kötüye kullandıklarını ileri sürüyor,
adlarını verdiği bu göçmen Türklere Türk yurttaşlarının da yardımcı olduklarını
vurguluyordu.
Kimlerdi bunlar Erkmen şu adları
sıralıyordu;
General Hüseyin Hüsnü Erkilet,
General Ali İhsan Sabis, Peyami Safa, Nihal Atsız, Yusuf Ziya (Ortaç) ve Orhan
Seyfi (Orhon).
En büyük tehlike adlı broşürde
Çınaraltı Bozkurt Gökbörü Tasviri Efkar ve Aylı Kurt yayınlarına da göndermeler
yapılıyordu. Faris Erkmenin broşüründe de daha sonra şu sonuçlara varılıyordu;
Türkçüler
davalarında samimi değillerdir. Pek çoğu bu işe kişisel çıkarları nedeniyle
girmiştir. Türk gençliğine bencil çıkarları nedeniyle propaganda yapıyorlar bu
çıkışları ile ulusal gelişmelere engel olmaya ve ülkeyi işgal planları
yapanların ellerine terk etmek istiyorlar. Demokrasiye karşı giriştikleri
sistemli kampanyayla İngiltere ve Sovyetlere karşı ısrarlı politikaları ile
hükümetin tarafsızlık politikasına ters düşüyorlar.
CHP Genel Sekreteri Cevdet Kerim
İncedayı TBMM de söz alarak bu broşürde yer alan düşünceleri sert dille
eleştirdi. İncedayı’dan sonra kürsüye Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu
çıktı. Ve Türkiyede Pan-Türkist bir akım olmadığını söyledi. Söylerken de şu
açıklamayı yaptı; Türküz Türkçüyüz.
Bu tepkiler sonucunda Faris Erkmen
tutuklandı. Aradan birkaç yıl geçti. Erkmen yeniden siyasi polisin elindeydi.
Faris Erkmen 1946 yılında TKP Genel Sekreteri Dr. Şefik Hüsnü ile birlikte
tutuklandı ve 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı. En büyük tehlike olayı Alman
Büyükelçiliğince olduğu kadar Amerikan Büyükelçiliğince de ilgiyle izleniyordu.
ABD nin Ankara Büyükelçisi
Laurence A. Steinhardt Ali Nur Bozcalıyı bu işle görevlendirdi. Bozcalı 14
Haziran 1943’te şu raporu verdi;
State De-oertmant E. O Sec kayıtlı
olan 416 sayılı belgeye gözatarak bu raporu özetleyelim;
Jön Türk rejimindeki Pan-Turanizme
benzer bir Türkçülüğü canlandırmaya çalışanlar olduğu doğrudur. Yine bir gerçek
ki bu hareketi savunan kimi yayınlarda yitirilen toprakları geri istemeye
yönelik ifadeler bulunmaktadır. Ancak bu hareket kanımca dikkati çekecek
boyutlarda değildir elçiliğin birkaç kez hükümetin yukarıda adı geçen yayınlara
yönelik uygulamaları üzerine hazırladığı çalışmalarda bu konulardan söz
edildiğini anımsıyorum. O notlarda da kamuoyunda Türklere yönelik bir sempati
olduğu ancak bu sempatinin Pan- Türkist örgütlerin aktif biçimde desteklenmesi
biçiminde olmadığını ifade etmiştim. Yanılıyor olabilirim ancak Pan-Türkist hareketi
benimseyen kimseyle şimdiye kadar hiç karşılaşmadığım gibi tüm Türkleri bir
arada toplamaya yönelik bir hükümet politikası da görmedim. Pan-Türkizm
yanlılarının totaliter sistemlere hayranlık duydukları daha da ötesi Almanyaya
sempati besledikleri de bir gerçek. Aslında broşürde yazarın yaptığı yorumları
elimizin tersiyle itemeyiz. Özel olarak bu görüşleri savunanlar bu tutumlarının
savundukları davanın doktriner ve pratik bir gereği olduğunu söylüyorlar. Bu
insanlar mihver ülkelerinin propagandasının aracı olsunlar ya da olmasınlar bu
akımın karşısında son derece güçlü müttefik yanlısı günlük gazete ve dergiler
var. Pan-Türkistlerin ortaya attıkları görüşler yalnızca duygusal bir çerçeve
içinde kalmakta ve benim görüşüme göre bunların önemini abartmak ya da
Türkiyenin tarafsızlığı için ciddi bir tehlike olarak görmek güçtür. Bu bülten
konusunda yaygın inanç bunun solcu bir propaganda olduğudur. Hatta bazıları
gerçek yazarın Zekeriya Sertel olduğunu ileri sürüyorlar. Kamuoyunun
tepkisinden ve basındaki polemiklerden izlediğim kadarıyla Pan-Türkistlere
karşı olanlar tarafından benimsenmesi de güç. Bu genel olarak kamuoyunda Pan-
Türkistlere duyulan gizli sempati ile örgütlü bir karşı propaganda havası
yaratılması ile açıklanabilir.
ABD nin Ankara Büyükelçisi
Laurence A Steinhardt ABD Dışişleri Bakanlığına gönderdiği 16 Temmuz 1943 günlü
yazısında şu değerlendirmeyi yapıyordu;
Elçilik bildirgedeki görüşlere
katılmak eğilimindedir. Şöyle ki Pan-Türkizm ve Ultra Nasyonalizm hareketinin
liderleri totaliter düşüncenin inançlı takipçileri ve mihver güçlerinin
destekçileridir ancak etkinliklerini fazla abartmamak gerekir. Çünkü Türk
kamuoyunda diğer ülkelerde yaşayan Türk ırkından olanlara karşı doğal bir
sempati beslemekle birlikte gerek hükümetten gerekse kamuoyundan yayılmacılığa
yönelik bir destek gözükmüyor. Dışarıda yaşayan Türklerin dilerlerse Türkiyeye
dönmelerini ve Türk uyruğuna geçmelerini destekliyorlar. Ancak bunlar sınırları
genişletmek türünden bir yaklaşımda bulunmuyorlar. Ankarada hükümet ve basın
çevrelerinde bu denli tepkiye yol açan ve hatta Dışişleri Bakanının Mecliste
konuşmasına neden olan bu broşürün solcu çevreler tarafından özellikle finanse
edilmese bile Sovyet yetkililerince yazdırıldığı yolunda inançlar yaygındır. Bu
inancın kanıtı olarak tüm broşürün düzgün bir dille Rusçaya çevrilip Pravdada
bastırılması gösteriliyor. Basın bürosundan bir yetkilinin görüşüne göre
broşürün yazarı değerlendirmede belirtildiği gibi Zekeriya Seıiel değil onun
yine yetenekli ve belki de sol çevrelere daha yakın olan eşi Sabiha Serteldir.
Anımsatmak gerekir ki söz konusu broşürü yaygın biçimdeki kamuoyunun dikkatine
sunan Bayan Sertelin yayımladığı Tan Gazetesidir.
Ne ilginçtir aradan yıllar geçecek
Sovyetler Birliğinde yaşayan Müslüman Türklerle bu kez Amerikan büyükelçiliği
yakından ilgilenecektir. 60 lı ve 70 li yıllarda ABD nin Ankara Büyükelçiliğinde
CIA kadrosunda çalışan bir Özbek Türk, Türk sağcıları ile çok yakın dostluklar
kuracak bu dostluklar bu Özbek kökenli Türkün Ankaradan sonra atandığı Bonnda
da sürecektir. İkinci Dünya Savaşında Kızıl Ordudan kaçarak Alman Ordularına
sığınan Ruzi Nazar Alman istihbaratçısı General Gehlen ile birlikte Türklerle
ilgilenecekti. Şu anda Washington D.C.de Alman asıllı eşi ile yaşayan Ruzi
Nazar Türklerle çok yakın ve samimi dostluklar kurmaya devam ediyor. Amerikanın
Ankara Büyükelçiliğinde görevli CIA istasyon şefi Paul Henze de Sovyetler
Birliğinde yaşayan Müslüman halklarla çok yakından ilgilidir.
Henzenin Central Asian Survey
Dergisinde yayınlanan Kafkaslarda Ateş ve Kılıç 19. Yüzyılda Kuzey Kafkasya Dağ
Köylülerinin Direnişi ODTÜ Asya-Arfika Araştırmaları Grubu Yayınları arasında
basılmış. Henzenin Marksın Ruslar ve Müslümanlar hakkında yazdıklarından
seçmeleri de yine ODTÜ tarafından 1984 yılında basılmış. Özel tren 5 Aralık 1942 saat Alındı.- 5 Aralık 1942 saat No Alman
Büyükelçiliği Gizli. Ankara. Büyükelçiye özel. (20 kasım tarihli ve A 6154
sayılı raporunuza karşılık olarak Türkiyedeki
dostlarımızı içinde bulundukları güç durumdan kurtarmak üzere size beş milyon
altın Alman Markı iletmesini emrettim. Bu parayı cömertçe kullanmanızı ve
bana durumu bildirmenizi rica ederim.) RİBBENTROP
Alman Dışişleri Bakanı Nazi
Almanyasının Türkiyeye atanan Büyükelçisi Von Papenin görevi savaşta Türkiyenin
Almanlara yardım etmesini sağlamaktı. Papen bunun için elinden geleni
yapıyordu. Papen asker kökenliydi mayıs ayından 1933 yılı ocak ayına kadar
Alman İmparatorluğu Şansölyeliğini yapmıştı. Hitler kabinesinde de bakan olarak
yeralan Papenin yılları arasında görevi Avusturya Büyükelçiliğiydi. Bu kurt
politikacı 1939 yılında Ankara Büyükelçiliğine atanmıştı.
….. yılının ilk ayları Papenin
Türkiye ile Almanya arasında bir saldırmazlık paktı imzalanması çabaları ile
geçti. Papen 14 Mayıs 1941 günü Cumhurbaşkanı İnönü ile uzun bir görüşme
yapıyordu. Görüşme konusu saldırmazlık paktlaydı. Von Papen İnönüye Hitlerden
bir mektup getirmişti. İnönü Führerin övgü dolu mektubundan duygulandığını ve
kendisinin de tıpkı Hitler gibi dostluk ve güven duygularıyla dolu olduğunu
söylüyordu.
Papen Dışişleri Bakanı Ribbentropa
14 Mayıs 1941 günü 1523 sayılı gizli telgrafında İnönü ile yaptığı görüşmeyi
şöyle özetliyordu;
Cumhurbaşkanı eski dostluğun
yeniden kurulmasını hazırlayacak bir anlaşmaya hazırdır. İnönü eğer Almanya
herhangi bir güçle Türkiyeye karşı bir taahhüte girmezse Türkiyenin Alman
çıkarlarına aykırı bir anlaşmaya girmeyi ve Almanlarla çelişkiye düşmeyi hiç
istemediğini söyledi. Cumhurbaşkanı Türk-İngiliz anlaşması için de istenirse bu
çözüm yolu bulunabilir dedi. Dışişleri Bakanı Saraçoğlu ile görüşmeler de hemen
başlayacaktır. Iraka savaş malzemesinin Türkiye topraklarından ulaştırılması
tasarısına kesinleşmiş gözü ile bakılabilir.
Almanların Türkiyeden o aşamada
bütün istedikleri gerektiğinde Kafkasyaya yapacakları saldırıda silahların
Iraka Türkiyeden geçirilmesidir. Türkiye buna evet demezse O zaman da Türkiyeyi
işgal dahi gündeme gelebilirdi. Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop Papene 16
mayıs günü 338 sayılı notu özel kurye ile ulaştırıyordu.
20 Ribbentrop
Türkiyenin Almanyaya yakın bir siyaset izlemesinin doğuracağı olasılıklar
üzerinde duruyor ve soruyordu Bir darbe olasılığı var mı Bu soruyla birlikte
Türkiyenin iç siyaseti ile ilgili bilgiler istiyordu. Alman Gizli Servisi o
günlerde hem Almanyada hem de Türkiyede harıl harıl çalışmaktaydı. Almanyada
Nazi Partisi Dışişleri Ofisi Başkanı Alfred Rosenberg çalışmaların odak
noktasıydı. Rosenberg Nuri Paşa ile de görüşmüş ama Paşaya hiç umut vermemişti.
Alman Dışişleri Bakanlığında İdil-Ural Türklerinden İdris Alemcanın Berlindeki
evi de bir buluşma yeriydi. Kırım Türklerinden Müstecip Ülküsal 1917de Kırımda
kurulan kurultay hükümetinin Dışişleri Bakanı Cafer Seyit Ahmet Kırımer Edibe
Kırımal Edibe Kemal Ahmet Temir işadamı Ahmet Veli Menger Ayaz İshak hep bir araya
gelirlerdi. Prof. Von Mende de Almanlarla Türkler arasında görülenlerden
biriydi. Mende işgal altındaki Doğu Bölgeleri Bakanlığı temsilcisiydi.
Papen 27 Ağustos 1942 tarihli
raporunda Türkler eğer ülkenin çeşitli kısımlarındaki aktif işbirliği
sağlanırsa ve eğitilirlerse Rus seferinde yararlı olacaklarını da bildirmişti.
Almanlar Türklerden yararlanırken arka planda Alman danışmanlarını
görevlendirecekler ve Türklere Alman ruhu aşılayacaklardır.
Almanyada bu toplantılar
yapılırken Nuri Paşanın evinde ve Türk Kulübünde de Rus seferi konusunda
toplantılar sürmekteydi. Bu toplantılara; Nuri Paşa, İdris Alemcan, Dr. Ahmet
Temir, Hilal Münşi, Abdürrahim Gökçay, Azerbaycanlı Mehmet Togar, Miralay Kazım,
Müstecip Ülküsal katılmaktaydı.
Nuri Paşanın yakın çevresinde
Erkilet Paşa, Zeki Velidi Togan, işadamı Kazım Taşkent ye yahudi ve masonlarla
ilgili yayınları ile ün yapan Cevat Rıfat Atılhan, Türkistanlı Yusuf Kıpçak
Ahmet Ağaoğlu bulunmaktaydı.
İstanbulda aynı amaçla çalışan bir
başka grup da Emin Resulzadenin çevresinde toplanmıştı. General Ali İhsan Sabis,
General Erkilet, Avukat Mümin Mustafa ile birlikte bir şirket kuruyorlar.
Şirkette darbe konuları konuşuluyor. Sabis Paşa bu toplantılar nedeniyle
tutuklanıyor.
Toplantılar hem Almanyada hem
Türkiyede sürmekteydi. Nazi Almanyası ne yapıp yapıp Türkiyede etkili olmaya
çalışıyordu.
Ribbentropun Papene gönderdiği 17
Mayıs 1941 tarihli telgrafta (Alman Büyükelçiliği sayı 393) büyükelçiye şu emri
veriyordu;
Türkiye ile resmi anlaşma dışında
savaş malzemelerinin Türkiyeden hiçbir engelle karşılaşmadan geçmesini
sağlayacak bir gizli anlaşma yapılacaktır. Türkiye bu kolaylığı nasıl
sağlayacaktır, Silahların Alman askerleri eşliğinde Türk topraklarından
geçişine izin vererek...
Ribbentrop bu konuda çok umutlu ve
cömerttir. Eğer Türkiyenin Alman askerleri eşliğinde silah ve malzeme geçişine
izin vereceğini anlarsak karşılığında Edirne sınırının ölçüsünü ileride
belirlemek üzere düzenlenmesi ve herhangi bir adanın kendilerine verilmesi söz
konusu olabilir.
Nazi Almanyası Türkiyenin ağzına
bir değil iki parmak bal çalıyor. Bulgar topraklarının bir kısmı Türkiyeye ve
ayrıca Ege adalarından biri de Türkiyeye verilecek. Ribbentrop aynı gizli
telgrafında Türklerin İngilizlerle ilişkilerini sürdürmelerini haklı görüyor
ama İngilterenin Türkiyeden desteğini çekmesi halinde ne olacak Türkiyenin
varlığını korumak amacıyla kendisine Rus tehdidine karşı güvence araması
anlayışla karşılanır. Türkiye Rusyaya karşı güvenceyi bizimle imzalayacağı bir
anlaşmada bulacaktır. Alman Dışişleri Bakanlığı bir anlaşma taslağı
hazırlayarak Papene yollar. Tabii bir de gizli anlaşma gönderirler. O sıralar
Başbakan Refik Saydam Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu ve Dışilşeri Bakanlığı
Müsteşarı da Numan Menemencioğludur. Menemencioğlu Alman önerilerini
benimsemez. Anlaşma metnindeki bazı maddelere ve tanımlara karşı çıkar.