Eski Türk toplumlarında kadınların
yüksek bir mevkisinin bulunduğuna dair genel kanı vardır. Bazı Türk yaratılış
destanlarında kadın, kâinatın yaratılışına sebep olan bir ilham kaynağı olarak
görülmüştür.
İlk Türk hakanı olarak bilinen
Teoman'a isyan eden oğlu Mete'nin, babasına karşı askerlerinin sadakatini
denemek için, her ne kadar eşlerini veya nişanlılarını hedef alarak ok
atmalarını emretmesi, dinlemeyenleri idam etmesi, kadınlara yaklaşım açısından
olumsuz tavrı gösterse de genelde kadın ile erkeğin bu toplumda eşit haklara
sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Ülkenin "birinci hanımı" konumunda olan "hatun"un, şölenlerde, kurultaylarda ve tapınmalarda hemen "hakan"ın sol yanıbaşında durması ve yönetim tarafından çıkarılan fermanlara "hakan ile hatun emrediyor ki." şeklinde başlanması bunun açık belirtisidir. Yönetimde Hakan'ın ortağı olan kadına Türkân adı verilirdi. İki cins arasındaki eşitlik, halk tabakalarında da görülmekteydi. Asya Hunlarından beri kadınların ata binip ok attığı, güreş gibi sporlar yaptığı hatta savaşlara katıldığı bilinmektedir.
Ülkenin "birinci hanımı" konumunda olan "hatun"un, şölenlerde, kurultaylarda ve tapınmalarda hemen "hakan"ın sol yanıbaşında durması ve yönetim tarafından çıkarılan fermanlara "hakan ile hatun emrediyor ki." şeklinde başlanması bunun açık belirtisidir. Yönetimde Hakan'ın ortağı olan kadına Türkân adı verilirdi. İki cins arasındaki eşitlik, halk tabakalarında da görülmekteydi. Asya Hunlarından beri kadınların ata binip ok attığı, güreş gibi sporlar yaptığı hatta savaşlara katıldığı bilinmektedir.
Sosyal hayatta oldukça aktif katılım
gösteren kadınlar, yerli ve yabancı erkeklerden kaçmamakla beraber namus ve
iffetlerine son derece düşkündüler. Bu yüzden fuhuş ve zina nadirdi. Zina
toplumda nefretle karşılandığından bu suçu işleyen kadın ve erkeği ortaya
çıkarırlarsa, onları derhal iki parçaya bölerlerdi.
Arap seyyahı İbn Fazlan,
Seyahatnamesi'nde bu konuyla ilgili ilginç bilgiler vermektedir. Onun gözlemlerine
göre Bulgar Türkleri, kadın-erkek hep beraber nehre girip çırılçıplak
yıkandıkları halde herhangi bir şekilde zina etmezlerdi. Zina onlara göre en
büyük suçtu.
Zina edenin statüsü ne olursa olsun, yere çakılan dört kazığa el ve ayaklarını bağlayarak onu boynundan itibaren iki parçaya ayırdıktan sonra parçalarını bir ağaca asarlardı.
Zina olaylarına Oğuzların da çok sert tepkiler gösterdiği görülür. Öyle ki Oğuzlar, kadınlarının en mahrem yerlerini bile yabancıların görmesinden endişe etmezler ve bu durumun, "kadının onu örtüpte başkalarına müsaade etmesinden daha iyi" olduğunu düşünürlerdi.
Zina edenin statüsü ne olursa olsun, yere çakılan dört kazığa el ve ayaklarını bağlayarak onu boynundan itibaren iki parçaya ayırdıktan sonra parçalarını bir ağaca asarlardı.
Zina olaylarına Oğuzların da çok sert tepkiler gösterdiği görülür. Öyle ki Oğuzlar, kadınlarının en mahrem yerlerini bile yabancıların görmesinden endişe etmezler ve bu durumun, "kadının onu örtüpte başkalarına müsaade etmesinden daha iyi" olduğunu düşünürlerdi.
Yakut inancına göre kadınlar doğum
yapacağı zaman imdatlarına koşan doğum tanrıçası Ayzıt'ın hiç hoşgörüyle
karşılamadığı bir şartı vardı: Namusunu muhafaza etmemiş olan kadınların
yardımına ne kadar yalvarırlarsa yalvarsınlar ve ne kadar kıymetli kurbanlar ve
hediyeler sunarlarsa sunsunlar, asla gelmezdi.
Yılmaz Öztuna'ya göre Göktürklerde
fuhuş hemen hemen hiç görülmezdi. Evli bir kadına tecavüzün cezası idamdı. Bir
genç kıza tecavüz ise, genç kız evlenmeyi kabul etmediği takdirde yine aynı
cezayla karşılık görürdü.
Göktürk efsanelerinden anlaşıldığı
kadarıyla, Türkler "baba ailesi" düzenine sahiptiler. Ancak ailede
statü esası değil de "velâyet"e dayanan baba hukuku geçerli olduğu
için Gökalp'e göre, bu aile ataerkil olmayıp, babanın otoriter kişiliğinin
yerine yardımcı rolü nedeniyle, kadın ve erkeğin eşit haklarının bulunduğu
"pederî" (ne ataerkil ne de anaerkil) aile tipindedir. Erkekle kadın
ailede eşit olduğu için ocakta yani evde hem erkeğin, hem de kadının ayrı ayrı
mabudu bulunurdu. Erkeğinkine "od ata", kadınınkine "od
ana" derlerdi. Ancak bu ailede oğulun kıza göre biraz ayrıcalığı vardı.
Göktürklerde oğul, "soy ağacının kütüğü"; kardeş ise o "ağacın
yaprakları" gibi görülmekteydi. Ailede oğlun imtiyazını doğuran
neden, sadece, soyun onunla devam edeceği telâkkisinden kaynaklanmıyordu. Bunun
yanı sıra; fakir düşen babaya bakmak da ona ait olduğundan oğul, ister istemez
kendiliğinden imtiyazlı bir konuma yükseliyordu.
Bu aileyi "geniş aile" diye
nitelendirenler bulunmakla birlikte, onun "küçük aile" biçiminde
kurulu bulunması akla daha uygun gelmektedir. Çünkü her evlilikten yeni bir
aile doğardı. Bu yeni aile, ayrı bir eve çıkar, yeni bir "ev-bark"
kurardı. Evlenen erkek, ebeveyninin sağlığında baba malından hissesini alır,
kız da "yumuş" denilen bir çeyiz getirirdi. Gelin ile güveyi
mallarını birleştirerek bir ev sahibi olurlardı. Müstakil kurulan yeni evlerin,
baba ocağına bazı bağlarla irtibatları devam etmekteydi. Baba muhtaç durumda
kaldığında oğlunun malından beşte birini alırdı.
Genellikle, dıştan evlenmenin (exogamie)
geçerli olduğu Türk ailesinde evliliğe kutsal bir birlik nazarıyla
bakılmaktaydı. Türkçede izdivaca "evlenmek" anlamında
"ev-bark" sahibi olmak denir. Eski Türk dilinde "mabed"in
karşılığı "bark" tır. "Ev" de mukaddes bir mabet telâkki
edildiğinden "bark" adını alırdı. Bu da Türkler'in 'ev' ve ondan
türeyen 'ev'lenmeye izafe ettikleri kutsiyeti göstermektedir.
Güveyi tarafı evlenebilmek için kızın
velisine "kalın" denilen başlık veriyordu. Evlenmelerde en çok göze
çarpan, ölen erkek kardeşin dul kalan hanımıyla (leviratus) veya çocuksuz olan
genç üvey anneyle evlenme âdetinin varlığıdır.
Türklerin kadınlara fevkalâde saygılı
davrandığı ve tekeşli yaşam sürdükleri kaynaklarca tasdik edilmiş olmakla
birlikte bilhassa, fûtûhat zamanlarında bakabilecekleri kadar eş alanlar
olurdu. Oğuz Destan'ında, Oğuz'un üç amcasının üç kızıyla evlendiğini
görüyoruz. İlk eş, hiçbir zaman değer ve itibarını kaybetmez ve kumalarından
dünyaya gelen çocuklar da onun sayılırdı.
Tarihî Süreçte Türk Kadınları / Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Kurt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderene aittir.