Yusuf KILIÇ (1)
Serkan BAŞOL (2)
ÖZET
Hititler başa çıkamadıkları hayat sorunlarını ya da hekimlerin çare bulamadığı tıbbi
(fizyolojik veya psikolojik) problemleri büyü yoluyla çözmeye çalışmışlardır. Bu amaçla
büyü ritüel metinlerinde büyücünün adını, büyüye başvurulan konuyu ve büyüde kullanılacak
malzemeleri ayrıntılı şekilde kayda almışlardır. Bu metinler yoluyla Hititlerin dünya
tasavvurlarında öne çıkan hayvan, bitki, mineral ve nesnelerin neler olduğu öğrenilmektedir.
Bu çalışmada Hitit büyü metinleri külliyatını oluşturan (CTH 390-500) tabletlerin
transkripsiyonlarında öne çıkan bazı otsu bitkiler, ağaç türleri ve ahşap nesnelerin incelenmesi
hedeflenmiştir. Böylece Hititlerin bazen analojik büyü (benzerlik), bazen de bitki ve
nesnelerin sembolik anlamlarını kullanarak yaşadıkları doğal çevrenin özellikle florası ile
kurdukları tinsel ilişkiye dikkat çekmeye gayret edilecektir.
Anahtar Kelimeler: Hitit, Büyü, Flora, Bitki, Ağaç
1 Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi
2 Öğr. Gör. Dr., Pamukkale Üniversitesi, Kale Meslek Yüksekokulu, Turizm ve Seyahat Hizmetleri Programı
------------------------------------
GİRİŞ
İnsanoğlu çağlar boyu deneme tecrübesiyle bitkilerin faydalı ve zararlı türlerini
tanıyarak, zehirli olanlarından uzak durmayı öğrenmiştir. Yine de zehirli bitkilerden bazılarını
avlanırken veya yaşamının başka alanlarında kullanmıştır. Ayrıca tarihi süreçte toplamış
olduğu yabani bitkilerin bir kısmının tarımını yapmış, bazı bitkileri ise büyü-şifa amaçlı
kullanmaya başlamıştır. Öyle ki, yapılan araştırmalar esnasında bitkilerin şifa elde etmek
gayesi ile kullanıldığına dair bilgi veren pek çok tarihi bulguya rastlanmıştır. Bunların en
eskisi bir Neanderthal’e ait olduğu düşünülen sekiz farklı çiçeğin polen izi tespit edilen
Irak’taki Şanidar Mağarası’nda bulunan mezardır3
. Bitkilerin büyü-şifa amaçlı kullanıldığına
dair ilk yazılı bilgiler ise Sümerli 3.Ur Hanedanlığı zamanına tarihlenmektedir4
. Antik Mısır
Uygarlığına ait Ebers Papürüsü’ndeki 811 tane reçetede de çeşitli dozlarda uygulanan
ilaçlarda 124 farklı bitkinin kullanıldığı tespit edilmiştir5
. Yine Roma İmparatoru Caligula,
Cladius ve Neron zamanında ordu hekimi olarak çalışan Adanalı ünlü eczacı Dioscorides “De
Materia Medica” isimli farmasötik/botanik içerikli kitabında 600 den fazla bitkisel ilaç
tarifine yer vermiş ve bu eser yaklaşık 1500 yıl boyunca Süryanice, Arapça ve Latinceye
çevrilerek kullanılmaya devam etmiştir6
.
Bununla birlikte Hititlerin yaşadığı coğrafya olan Anadolu’da 12.000 (tür, alt tür,
varyete) civarında bitki türünün7
olduğu tahmin edilmekte ve bitkilerin üçte birini endemik
türler oluşturmaktadır8
. Bu bitkilerden 500 kadarının ise tedavi amaçlı kullanıldığı
bilinmektedir9
. Anadolu halk hekimliğinde (kocakarı şifacılığı) ilaç yapımında bu bitki türleri
kullanılmaktadır. Bu bitkileri tasnif edecek olursak, Anadolu’da yetişen bitkiler ve komşu memleketlerden getirilen bitkiler olarak ikiye ayırabiliriz. İlaç yapımında kullanılan temel
Anadolu bitkilerinden odunsu olanlar: kayın, kavak, kestane, söğüt, ceviz, zeytin, hurma, çam,
kızılcık ve kızılağaç’dır. Bunların meyve, yaprak, kök ve kabukları kullanılmaktadır. Otsu
bitkiler ise otlar, kökler, tohumlar, çiçekler, yosunlar ve baharatlar olarak tasnif
edilmektedir10
.
İnsanlığın erken dönemlerinde ilk iyileştiricilerin “Büyücü-Şifacılar” olduğu
düşünülmektedir. Ayrıca büyücüler farmakolojik çalışmalar yaparak şifa veren ve zehirleyici
etkisi bulunan bitkileri tespit etmişlerdir. İlk ilaçlar da şüphesiz bunlar tarafından bitkiler veya
bitkisel kökenli maddelerden (Çam sakızı, Kitre, Kudret helvası vb. gibi) yapılmıştır11
.
Böylece bitkisel drogların kullanılışı da başlangıçta daima “büyü” ile beraber olmuştur. İlk
insanlar hastalığın sebebini fena ruhlara, tabiat olaylarına ve tanrıların insanları cezalandırma
isteği gibi insanüstü kuvvetlere bağladıkları için şifa ile büyü de iç içe girmiştir12
.
Nitekim Mezopotamya uygarlığına ait Ninova tabletleri okunduğunda tedavinin rahip
hekimler tarafından büyü ve önemli bir kısmını bitkisel droglardan oluşan ilaç yardımıyla
yapıldığı görülmektedir. Öyle ki, reçete muhtevalı kil tabletlerde Adamotu13, Banotu,
Çöpleme, Eğir kökü, Haşhaş, Hardal, Kekik, Kitre, Meşe Mazısı, Şeytantersi, Mersin Ağacı,
Çin Tarçını, Nane, Nar Kabuğu, Rezene, Safran, Terementi, Köknar Armut, İncir, Hurma,
Söğüt14 başta olmak üzere 250 civarında bitkisel drog varlığı tespit edilmiştir 15
.
Diğer taraftan Grek tarih yazarları ve özellikle Herodotos da Eski Mısır ilaçları
hakkında önemli bilgiler vermektedir. Ayrıca son zamanlarda yapılan araştırmalar neticesinde
Mısır’da M. Ö. 19. yüzyıla tarihlenen tıbbi papirüslerin bulunması Mısır tıbbı ve ilaçları
hakkındaki bilgimizi genişletmiş ve çağın hastalıklarına karşı Mısır tıbbının çok ileri bir
farmakoloji bilgisiyle donatılmış olduğu gözlemlenmiştir. Gerçekten Ebers Papirüsü’nde yılan
sokmasından lohusa hummasına kadar bütün hastalıklar için ilâçlar bulunmaktadır16. Ebers
Papirüsü’nde ismi geçen bazı bitkisel droglar şunlardır: Banotu, Çiğdem, Hardal, Hintyağı,
İncir, Centiyane, Keten Tohumu, Kişniş, Mürver, Nar Kabuğu, Pelinotu, Safran, Sakış,
Sarısabır, Soğan, Tarçın, Terementi ve Üzüm17
Antik Yunan da ise Empedokles’e ait büyüsel içerikli 111. Fragmanda “çareler”
kelimesi “pharmaka” olarak geçmektedir. Bu kelimeyle bitkilerden elde edilen büyülü ilaçlar
kastedilmektedir. Ancak “pharmakon” sözcüğü aynı zamanda “efsun” veya “tılsım” gibi geniş
yan anlamlara da sahiptir. Buradan da Empedokles’in yalnızca ilaçların kendisini değil aynı
zamanda örtük biçimde bitkileri toplarken ve hazırlarken ezberden okunan büyü sözlerini
(έπωιδαί) de kastettiği anlaşılmaktadır18
. Bu fragman büyü-ecza ilişkisini etimolojik açıdan
göstermesi açısından önemlidir.
Roma imparatoru Claudius döneminde hekim olan Scribonius Largus, Marcus
Antonius’un eşi Octavia’nın bir reçete kitabı yazdığını ifade etmektedir. Kitap hakkında
verdiği bilgide ise büyü uygulamalarında yararlanılan reçetelerde şu malzemelerin yer aldığını
anlatmıştır. Bunlar“arpa unu, bal, sirke, tuz, mür (sarı sakız), safran, şap, karaman
kimyonunun tohumları, kereviz, anasonlu nardin yağı, Floransa süseninin kökü, köpek beyni
yağı, yabanıl incir sütü, köpek kanı, terebenti, amonyak, balmumu, sıvı yağ, soğan, domuz ve
kaz yağı, şarap, kakule tohumu, gül yaprağı, nardin yağı, tarçın, servi ve keklik üzümü19
şeklinde sıralanmıştır”.
Çalışmamızın esasını oluşturan Hitit toplumuna gelince; Hitit tıbbı ve ilaçları
hakkındaki bilgilerimiz Hitit devlet arşivindeki çivi yazılı kaynaklardan derlenmiştir. Ancak
genel kanı Hitit tababetinin Mezopotamya tıbbı ile aynı yönde olduğu şeklindedir20. Hititler
hastalıkları tanrıların insanları cezalandırması olarak algıladıkları için tedavide de büyü ve
ilaç beraber kullanılmıştır21
. Volkert Haas Hitit büyü ve tıp malzemeleri üzerine yaptığı
çalışmada 200’ün üzerinde bitkinin Hititlerce büyü-şifa amacıyla kullanıldığını tespit
etmiştir22
. Bunlardan bazılarını sayacak olursak: Adamotu, Alıç, Aksırık otu, Arpa, Badem,
Buğday, Defne, Dişotu, Hardal, Haşhaş, Kayısı, Köknar, Mazı, Mersin, Meyankökü, Safran,
Sarımsak, Sedir, Selvi, Soğan, Söğüt, Susam, Sütleğen, Şimşir, Üzerlik23, Üzüm, Zeytin gibi Anadolu’da yetişen bitkilerle dış ülkelerden ithal edilen Abanoz, Mekke pelesengi,
Şeytantersi24 bitkileridir25
.
Bir Hitit büyü metninde ritüel beyinin ilacı nasıl kullanacağı da tarif edilmiştir. Buna
göre hasta ilacı sabah boş mideyle Güneş Tanrısının karşısında ve taze olarak hazırlanmış
şartıyla, akşam ise yemeğin ardından Ay Tanrısının karşısında almak mecburiyetindedir. Bu
“tedavi” biçimi bütün ritüel süresini, yani yedi günlük bir evreyi kapsamaktadır. Ancak ilacın
içeriği ve uygulanış biçimi kökeni Babil’e dayanan tıbbi metinleri akla getirse26 de benzer
şekilde Hititlerde de ilacın hazırlanışı, içme zamanı ayrıntılı olarak tabletlere aktarılmıştır.
Buna örnek olmak üzere çivi yazılı devlet arşivinde rastlanılan ilaç reçetelerinden biri
şöyledir27:
“Eğer bir erkeğin cinsel gücü Nisan ayında tükenirse; bir erkek keklik yakala,
kanatlarını yol, boğazını kopar ve onu yassılaştır, üzerine tuz serperek kurut. Dağ bitkisi
“dadannu-otu” ile ez, bira ile içmesi için ona ver. Ve sonra o cinsel gücüne kavuşacaktır.
Eğer öyle ise; bir erkek kekliği kurut ve ez. Onu damda bulunan suyun içine at ve içmek için
ona ver. Bu erkek güçlenecektir. Eğer o yukarıdaki gibi ise; erkek bir kekliğin başını kes,
kanını suyun içine dök ve kalbini yut. Bu sıvıyı bir gece beklet. Ve güneş doğarken ona içmesi
için ver. O cinsel kudrete kavuşacaktır. Aynı şekilde ise; erkek keklik penisini, bir boğanın
salyasını, bir koyunun salyasını, bir keçinin salyasını su içinde içmesi için ona ver. O cinsel
güce kavuşacaktır.”
Hititçe tıbbi içerikli vesikalar ve büyü ritüel metinlerinde Hitit eczacılığında çeşitli
maddelerden hazırlanan şifa verici iksirler “bitki” manasına gelen Ú Sümerogramı veya bu
ifadenin Hititçe karşılığı olan ve çeşitli reçeteleri kapsayan wašši- sözcüğü ile ifade
edilmektedir. Kural olarak şifa verici bir iksirin hazırlanması için çeşitli maddeler (ot, kan ve
tohum türevi) bir araya getirilerek sıvıların içinde çözülmeleri veya öğütülerek parçalanmaları
gerekmektedir. Bu şekilde hazırlanmış iksirin bir benzeri CTH28 471’de ifade edilmiştir.
Ayrıca burada bazı ilaçların tam dozajı ile ilişkili detaylı bilgi verilmemekle birlikte örneğin
bir ilacın “boş mide” ile alınmasını gerektiğine dair bilgileri içeren medikal içerikli metinler
de söz konusudur. Medikal içerikli metinlerde bazen ilaçların kullanım süresinin yedi gün
olması gerektiğinden de bahsedilmektedir. Medikal içerikli metinler dışında arınma
ritüellerinde de wašši- terimi ile ifade edilen ilaçların kullanım biçimi ve endikasyon
spektrumunun sınırlı tutulduğu dikkati çekmektedir29
.
Ayrıca ilacın kullanılmasıyla ilgili olarak ölçülerde biraz, fazla, yarım gibi kavramlar, ilacın kullanım zamanıyla ilgili olarak
gece, gündüz şeklinde ifadeler zikredilerek ilacın doz ve vaktiyle ilgili bilgiler verilmiştir30
.
Bununla birlikte çivi yazılı Hititçe metinlerde çoğunluğu soğanlı bitkiler olmak üzere
33 adet şifalı otun adına rastlanmaktadır. Bu bitkilerin çoğunlukla bal ve ekmekle lapa haline
getirilerek hastalara verildiği anlaşılmaktadır. Örneğin iştahsızlığa karşı şeytantersi otu
hastaya 7 gün süreyle yedirilmekte iyileşmediği takdirde sarımsak31 v.b. başka otlar ilave
edilerek hastaya verilmektedir. Ayrıca bir başka metinde “tiwariya” denen güneş otu ile
hastanın vücudunun ovulduğu, tedavi amacı ile alkoloid içeren bitkilerin yakıldığı ve
küllerinden sabun imal edildiği bilinmektedir32
.
Yine Mezopotamya literatüründe kültsel maksatlı büyülerin yapılmasında ve
insanların ağzını temizlemesinde kullanılan Sedir ve Ilgın ağacı materyallerinin Hitit
büyülerinde de kullanılmış olduğu dikkat çekicidir. Öyle ki, Itkalzi ritüelinin beşinci tableti
Sedir ve Ilgın’ın büyülü sözlerini kapsamaktadır. Ayrıca arınma suyu olarak geçen bir terkibin
hazırlanışı CTH 471 numaralı metinde de geçmektedir. wašši- içeceği olarak da ifade edilen
bu sıvının yapımı için gerekli olan malzemeler arasında arpa ve hušt- kükürt de yer
almaktadır. Bütün bu maddeler bir havanda dövülüp, parçalandıktan sonra “Arınma suyu”na
eklenmektedir33
.
1-Hitit Büyü Metinlerinde Geçen Bazı Bitkilerin Kullanım Şekilleri
Hitit büyülerinde birçok bitki türü özellikle analoji/benzerlik büyüsü yapılırken
kullanılmıştır34
. Benzerlik büyüsü yapılırken bu bitkilerin temel nitelikleriyle, büyüde
amaçlanan durum bu benzerlik vasıtasıyla gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Aşağıda
benzerlik büyüleri yapılırken kullanılan bitkilerin neler olduğu ile ilgili ilgili örnek metinler
verilmiştir:
Tanrı ve insanların arınması için yapılan bir ritüelde soda bitkisinin kullanıldığına
rastlamaktayız. Metinde soda bitkisi ve soğanın temel nitelikleri benzerlik büyüsü yapımında
kullanılmıştır: Akşam karanlığında onlar […] ve onlar… […] tanrı. Küfür (ve sövgü)
sözlerine karşı [Kral ihsanı için] ona bitki bakımı yapılıyor. Ayrıca, kraliçe aletleri [ihsanı]
için de ona bitkisel bakım uygulandı. Kadın tören boyunca kraliçenin aletlerini tutan kişiye soda bitkisi uzatır şöyle konuşur: “tanrının huzurundaki herhangi biri, kral ya da kraliçe bile
olsa, kötü niyetle konuştuysa, ‘Bırakın küfür ve pislik girsin mabede (ve) bırak yayılsın orada,
büyüsün sanki bir soda [bitkisi] gibi ve böylece bollaşsın! Kimse soda bitkisinin [köklerini
sökemesin]!’ Daha sonra kurbancının eline bir s[oğan] veriliyor, bu esnada da rahibe şöyle
konuşuyor. “Tanrının huzurunda olan kişi şu şekilde konuşursa: Nasıl ki bir soğan iç içe
sarılı derilerden oluşuyorsa, her hangi biri diğerlerinden ayrıl[a]mıyorsa, bırakalım kötü
sözler, beddualar, sövgü ve pislik -soğan gibi- sarsın mabedin çevresini!” Şimdi bak, soğanı
kopardım ve geriye sadece işe yaramaz bir sap kaldı. Yine de, bırakalım o, kötü sözü,
bedduayı, sövgüyü (ve) pisliği tanrının (mabedinden) uzak tutsun. Bırakalım tanrı ve kurbancı
bu dertten kurtulsun35!
Koruyucu cinlerin36 yardımını sağlayan arınma ayininde ise çam kozalakları majik
amaçla şu şekilde kullanılmaktadır37: Büyücü kadın daha sonra Alauwaimis için bir libasyon
yapar. Büyük bir tepsiye çam kozalakları koyar ve derhal kızartılmış KAR tanelerini etrafa
saçar. Kozalakları suyla söndürdükten sonra şunları söyler: “Ben nasıl söndürdüysem
bunları, kötülük de kurbanlarımızla öyle sönsün!” Rahibe eve gelir. Bir köknar ağacı getirir.
Tepesi doğal halde iken alt kısımları biraz budanmıştır. İlk girişin sağına düşen yerde, onu
toprağa saplar. Ağacın altına bir çömlek koyar. Tarpatassis! Sana sunduğum bu köknar
ağacını kabul et ve beni azad et! Sakın ola ki bana kötü hastalık bulaşmasın! Karımın,
çocuklarımın ve çocuklarımın çocuklarının yanında ol! Sen Tarpatassis, güçlü ve güzel olan
sen! Tanrıların önünde güzel bir söz söyle38!”.
Aile içi kavgaya karşı ayinde ise kimyon bitkisi analojik olarak şöyle kullanılmıştır:
“Yaşlı kadın kilden yoğrulmuş bir tava yapar. İçine biraz hamur koyar biraz siyah kimyon
atar. Onu iki kurbancının üzerinde dolaştırır ve şöyle der: “Bu kilin kil çukura dönmeyeceği
gibi ve bu kimyonun beyaza dönmeyeceği gibi ve ikinci kez tohum olarak kullanılamayacağı gibi; “bu hamurun tanrılar için kurbanlık ekmeğe dönüşemeyeceği (gibi), işte öyle şeytani
diller de iki kurbancının vücudundan çıksın39!”
Bir çağırma ayininde ise, incir, zeytin ve sedir ağacı, üzüm ve arpa bitkileri birlikte
anılmıştır: Kâhinler tanrıları çayırlardan, dağlardan (ve) nehirlerden, denizden,
kaynaklardan, ateşten, gökyüzünden ve yeryüzünden dokuz iz vasıtasıyla cezp ettikleri zaman,
onlar şu şeyleri alırlar: O bir kova alır ve kovadaki (malzemeleri) şu şekilde hazır hale
getirir: (onun içinde) bir hupparaš bulunur, onun üzerinde kaliteli undan yapılmış bir kurban
ekmeği bulunur, ekmeğin üzerinde bir sedir ağacı (parçası) tutturulur ve sedir ağacının önüne
ise kırmızı yün bağlanır…(Bunlardan) ayrı olarak bir şarap testisi (ve) birbirine karıştırılmış
şarapla balla (ve) iyi yağla dolu bir sürahi, hepsi bir arada karıştırılır, bir kap kaliteli yağ,
bir kap bal; aynı zamanda meyve, incir, üzüm, zeytin, arpa, bölünmüş mayalı bir somun,
kabarmış kekle dolu bir çömlek40
.
Askeri yemin ayininde analojik olarak tahılların da kullanıldığı görülmektedir:
O malt ve malt ekmeğini onların ellerine koyar, onlar onu böler ve o şöyle der:
“Onların bu malt somununu değirmen taşları arasında öğüttüğü, onu suyla karıştırarak onu
pişirdiği ve onu böldüğü gibi- her kim bu yeminleri bozar ve kral (ve) kraliçe, prensler ve
Hatti ülkesine kötülük yaparsa, bu yeminler onu yakalasın! Onların kemiklerini aynı şekilde
öğütsün! Onu aynı şekilde ıslatsın! Onu aynı şekilde kırsın! Onun kısmetini merhametsiz bir
kadere dönüştürsün! Adamlar onaylarlar “Öyle olsun!”…“Bu maltın (artık) büyüme gücüne
sahip olmadığı, bir daha tarlaya alınamayacağı ve tohum olarak kullanılamayacağı gibi –
onun ekmek olarak kullanılamayacağı veya depo evine depolanamayacağı gibi –her kim bu
yeminleri bozar ve kral, kraliçe (ve) prenslere kötülük yapar ise yemin tanrıları da bu
adamın geleceğini öyle yok etsinler! Onun karısının erkek veya kız evlat taşımasına izin
verme! Onun toprağı (ve) tarlalarında ürün yetişmesin, onun meralarında ot olmasın! Onun
sığırı ve koyunu, dana ve kuzu taşımasın41
Maştigga Ritüelinde dayanıklılığı ve ince dokusuyla bilinen şimşir ağacı şu şekilde
geçmektedir:
“Büyücü kadın (hamurdan) figürcükler ile şimşir ağacından iki adet giyinik figürcük
(yapacaktır). Onların başları da örtülüdür. Onları her iki müşterinin de ayakları dibine
yerleştirir ve her iki elinde tuttuğu iki adet dili yukarı(figürlerin) başları üstüne koyar42.”
Çağırma Ritüeli olarak düşünebileceğimiz Telipinu mitosunda ise zikredilen meyve
ve yemişlerin çekiciliği ile Tanrı Telipinu çağırılmaktadır 43: [ ]’nın suyu buraya akar. Ey
Telipinu senin ruhun, [ ] böylece krala lütuf içinde dön. Galaktar44 konmıştur. [Ey Telipinu
senin ruhun] sakinleşsin. Parhuenas-meyvesi konmuştur. (Onun) özü (?) ona (Telipinu’ya) yalva[rsın.] Šamma-fındığı (?) konmuştur. [ ] açığa vurulmuş olsun (?).İncir ağaçları
kon[muştur]. [İncir] nasıl tatlı ise, Telipinu senin ruhunda aynı şekilde tatlı olsun.
Kötülüklerden temizlenme amaçlı yapılmış bir büyü metninde ise Alıç ağacı şöyle
geçmektedir: “Siz alıç ağacısınız. Siz ilkbaharda beyaz elbiseler giyersiniz, fakat sonbaharda
kırmızılar giyersiniz. Öküz sizin altınızdan geçer ve siz onun tüylerini çekersiniz, koyun sizin
altınızdan geçer ve siz onun yünlerini çekersiniz. Aynı şekilde tanrının gazabını, hiddetini,
kızgınlığını ve öfkesini de çek45”.
Hitit büyü ritüellerinde dikkati çeken bitkilerden bir diğeri de gangati46 bitkisidir. Söz
konusu bitkinin tanrı, kral ve “kraliçenin aleti” arasında belirli bir sıralama ile “tutulduğu”
anlaşılmaktadır. Daha sonra gangati-bitkisinin öpülmesi ile gerçekleştirilen bir seremoni
yerine getirilmektedir; bu esnada şu ifadelerin sarf edildiği görülmektedir: “Ayrıca ‘Burnu
kesik kadın’ (lakaplı kült görevlisi) bir ganganti bitkisini daha önce bahsedildiği şekliyle
krala uzatır. Kralın aleti bunun altında asla tutulmaz; bunun yerine o (kralın) mevcudiyetini
daha önce bahsedildiği şekliyle ağız yoluyla duyurur. O kralı tanrı ile birlikte arındırır. Daha
sonra o kralın aletini tanrı ile birlikte arındırır. Daha sonra o kraliçe ile kraliçenin aletini
yolun ortasında yarı yolda arındırır. Kralın (tarafından) gangati-bitkisi ile kraliçenin aletinin
(tarafına) uzatılan gangati-bitkisini o yolun ortasında/yarı yolda öper. Ardından arındırılan
kimseler ile objeler gangati-bitkisine dokunmaya gelirler; bu bitki pislik taşıyıcısı ile vekil
önünde tutulur47
. Ayrıca metinlerde ganganti bitkisinin katartik özelliklerinin de olduğu
anlaşılmaktadır: “Sen, aman tanrı, eğer öfkeli veya unatiuali isen, eğer aklında kötü bir şey
varsa, o (onu) gangati-otuyla kessin. Arpa, ali-, uuaniia- (ve) limma-içeceği, bunlar tanrının
öfkesini (ve) dusi- alacak ve bunlar (arpa vs.) onun (öfkesini (ve) dusi-) ele geçirsin. Beslemek
için ise: bir a-a-an ekmeği, bir bakla ekmeği, bir tatlı ekmek, bir kâse b[ira…]48.”
Luwi kökenli bir doğum ritüelinde okunan satırlarda ise “kayaların meyvesi” olarak
okunan ancak ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz bir malzeme geçmektedir. Metnin ilgili
satırlarının tercümesi şöyledir: Doğum uzmanları önden gitsinler ve (çocuğun) başı için
merhem alsınlar! Yoldan kuwari’yi alsınlar. Gözleri (…)ni alsınlar. “Meclis taşını” alsınlar
“kayanın meyvesini” alsınlar ve onu yağla [karıştırsınlar]ve onu erkek çocuğun (…) ne
sürsünler. Annesi yı[kasın] ve büyülü şey, hadi defol git! desin! (…) Ama bunlar (…)Büyücü
kadın iki kez büyü yapar: “Diller, diller! Nereye gidersiniz?” Kayaları devirmeye gideriz.
Filint taşı (?) kırmaya gideriz. Arslan boğmaya gideriz. Kurt kösteklemeye gideriz. Çocuğu
kurtarmaya (?) gideriz49.”
2-Hitit Büyü Metinlerde Geçen Bazı Otsu Bitki ve Ağaç Türlerinin Anlamları
Otsu bitkiler, çağlar boyunca yemeklik, şifa-büyü amaçlarıyla değerlendirilmiş olan ve
çok amaçlı kullanılan bitki gruplarıdır. Bu bitkilerin kök, sap, yaprak, kabuk, meyve, tohum
veya çiçeği besin takviyelerinde, ilaç yapımında, büyülerde ve yemek tatlandırıcıları olarak
kullanılmıştır50
. Hitit Büyü Metinlerinde sıkça rastlanılan söz konusu bitki türlerinin insanlık
kültüründe genişçe yer aldığı mitolojik hikâyelerdeki geçişinden anlaşılmaktadır. Nitekim
mitolojilerde insanlara şifa veren ve büyülü güçleri olan bitkilerden bahsedilmiştir.
Sümerlerin Gılgamış destanında sonsuz yaşam bitkisinden bahsedilmekte ve destanda bu
bitkinin devedikenleri arasında olduğu söylenmektedir51
. Yine Klasik Yunan mitolojisinin
temel söylencelerinden olan Odysseus destanında haberci tanrı Hermes’in, İthaka’lı kahraman
Odysseus’a büyücü Kirke’nin sihrini etkisiz hale getirecek “moly” isimli otsu bir bitki verdiği
anlatılmaktadır52
. Andrea Alciatus’un Emblemata “Simgeler Kitabı”nda “ot” un tanrılık veren
bir güce sahip olduğundan bahsedilmektedir53
.
Ayrıca ağaç imgesi antik mitolojinin en sevilen öğelerinden biridir. Ağaçlar
Mezopotamya mitolojisinde ve daha birçok kültürde “hayat ağacı” kavramıyla görünürken,
Tevrat Kitabının Tekvin kısmında54 “iyiyi ve kötüyü bilme ağacı55” olarak karşımıza
çıkmaktadır. Sümerli İnanna söylencesinde de kutsal bahçeye dikilmek istenen kutsal
“Huluppu Ağacı”ndan söz edilmektedir56
. Tufan hikâyesinin anlatıldığı Sümer tabletlerinde
ise Kral Ziusudra “Bitkilerin adını ve insanlığın tohumunu koruyan olarak” tanımlanmıştır57
.
Meşhur Dede Korkut kitabında da Tepegöz’ün annesi bir ağaç olarak geçmektedir. Ayrıca
yine Dede Korkut Destanında “babam kaba ağaç” ve “gölge veren tıknaz ağaç kesilmesin”
cümleleri de okunmaktadır. Dolgan Şamanları ise vahiy geldiğinde ağaç dikmektedirler. Yine
ağaçtan türemeyle ilgili olan Uygurların Türeyiş Efsanesinde şu satırlar dikkati çekmektedir:
“Süt içme çağını atlatıp konuşmaya başladıkları vakit anne babalarını sordular. Ağaçları
gösterdikleri zaman oraya giderek ağaçlara evladın babaya gösterdikleri saygıyı gösterdiler.
Ağaçların bittiği yeri muhterem tuttular. Bu durum karşısında dile gelen ağaçlar, “Güzel
huylarla süslenmiş olan hayırlı evlatlar ana babalarına bu şekilde davranırlar,” dedikten sonra “Ana baba hakkını gözettiniz. Ömrünüz uzun, şansınız daim olsun,” diye dua ettiler58”.
Bu ifadelerden Türklerin ağacı yaratıcı bir unsur, hayatın kaynağı ve kutsal olarak
gördüklerini anlamaktayız59
. Öte yandan ağacın kutsanması kimi kültürlerde ağaca tapınmaya
da dönüşmüştür. Örneğin Kos (İstanköy) Adası’ndaki Asklepios tapınağında, servi ağacının
kesilmesi yasaktır. Alman kültüründe ise dimdik duran bir ağacın kabuğunu soymanın cezası
göbeği kesilen suçlunun ağaca çivilenerek ağacın kabuğunun soyulduğu yere bağırsaklarının
dolanmasıyla veriliyordu. Maorilerde ise mitsel atanın göbek kordonuyla ağaçlar arasında bir
ilişki kurularak doğan çocukların göbek kordonları ağaçlara asılmaktadır. Ağaçları ruhları
olan canlı varlıklar olarak kabul etmek ağacı kutsayan toplumların ortak paydasıdır60
.
Hitit Büyü Metinlerinde geçen bitkilere gelince; Hitit büyü ritüellerinde ismi sıkça
geçen ağaçlara dair metinlerde geçen hitap şeklinden (üçüncü tekil şahıs61) ağacı kutsal sayan
bir dünya algısının mevcudiyetini anlamaktayız.
Ayrıca Hitit büyü ritüel metinlerinin (CTH 310-500) transkripsiyonlarında rastlanılan
bazı otsu bitki ve ağaç türleri ile anlamları aşağıdaki şekildedir:
GI Ša-la-an-za (Defne, Laurus noblis62): CTH 47063 (KBo 5.2 II 28) de geçen kelimeyi
Ahmet Ünal64 “dikenli bir bitki ve onun ağacı”, Johannes Friedrich65 “ağaç”, Johann
Tischler66 “ahşap, ağaç” olarak tercüme etmişlerdir. Hayri Ertem ise GIŠa-la-an-za kelimesini
“defne” olarak çevirmiştir67
.
GI ŠERIN (Sedir Ağacı, Cedrus libani68): CTH 47069 de geçen kelimeyi Johann
Tischler70, Johannes Friedrich71, Cristel Rüster-Erich Neu72 ve Hayri Ertem73 “sedir ağacı”
olarak tercüme etmişlerdir.
GIŠ BU-RA-A-ŠI (Ardıç, Juniperus74): CTH 432.B (KUB 4.47 Rs. 15ff.) de geçen
kelimeyi Ahmet Ünal75 “ardıç” olarak tercüme etmiştir. Hayri Ertem ise kelime için “fıstık
çamı” karşılığını vermiştir76
.
GI Še-a-an (Köknar, Abies77): CTH 391.178 de geçen kelimeyi Ahmet Ünal79
“evin
önüne dikildiğinde o evin vergiden muaf olduğunu gösteren bir ağaç, ardıç, çam, pırnal,
porsuk ağacı ?” olarak çevirmiştir. Hayri Ertem ise bu anlama ilave olarak “daima yeşil bir
bitki” karşılığını vermiştir80
. Albrect Goetze de kelimeyi Ambazzi Ritüelinin tercümesinde
köknar ağacı olarak yorumlamıştır81: “Rahibe eve gelir. Bir köknar ağacı getirir. Tepesi doğal
halde iken alt kısımları biraz budanmıştır. İlk girişin sağına düşen yerde, onu toprağa saplar.
Ağacın altına bir çömlek koyar. Temizlik yapılırken, köknar ağacı sökülür. Girişin öbür
yanında kurbancı yere beş bakır çivi atar.”
GIŠ ÍLAG (=GIŠA.AM) (Kavak Ağacı, Populus82): CTH 39383 de geçen kelimeyi
Cristel Rüster-Erich Neu84 ve Ahmet Ünal85 “bir ağaç, kavak ağacı” olarak tercüme
etmişlerdir. Johann Tischler86 ise kelimeyi “kavak” olarak çevirmiştir. Hayri Ertem de
kelimenin akadçasını ILDAKKU olarak vermiştir87
.
GIŠ MA (İncir Ağacı, Ficus carica88): CTH 40989 (Bo 2062 KUB VII 53, Bo 2589
KUB XII 58) de geçen kelimeyi Ahmet Ünal90 “incir (ağacı)” olarak tercüme etmiştir. Cristel Rüster-Erich Neu91 kelimeye “incir ağacı” karşılığını vermiştir. Hayri Ertem bu tercümeye
katılmakla birlikte kelimenin genellikle GIŠGEŠTIN HÁD.DU.A “kuru üzüm” ve GIŠZERTUM
“zeytin” ile birlikte kaydedilmiş olduğuna dikkatimizi çekmektedir. Metinlerde Pulliiani adlı
kişinin zeytin ağaçlarıyla birlikte incir ağacına da sahip olduğu anlaşılmaktadır. Burada
iklimin o dönemde ya incir yetiştirilmeye uygun olduğu ya da bahsi geçen incirin bu iklime
uyum sağladığı anlaşılmaktadır. Telipinu efsanesinde, Telipinu’yu sakinleştirmek için yapılan
büyüde incir diğer meyvelerle birlikte geçmektedir. Ayrıca incir için “nasıl içinde 1000
tohum varsa” ifadesi kullanılarak bu meyvenin bereketi vurgulanmaktadır92
GIŠ GEŠTIN (Üzüm Asması): CTH 40493 de geçen kelime Cristel Rüster-Erich Neu94
da “üzüm asması”, Ahmet Ünal95 da ise “üzüm, üzüm omçası” , Johann Tischler96 de de
“asma” olarak geçmektedir. Hayri Ertem üzümün dönemin Anadolu’sunun temel geçim
kaynaklarından biri olduğunu söylemektedir. Yine bir Hitit kanun maddesinde üzüme tarlada
verilecek bir zarara ağır para cezası verilmesi hükmünden meyvenin ekonomideki önemini
anlamaktayız. Ayrıca bir ritüel metninde büyümesi temenni edilen hayvanlarla birlikte
üzümünde sayılması bitkinin ürünleri olan üzüm ve şarabın kültte ve günlük hayatta işkal
ettiği yeri de anlamaktayız97
.
GIŠ GEŠTIN HÁD.DU.A (Kuru Üzüm): CTH 46098 Bo 943 de geçen kelime Ahmet
Ünal99 ve Cristel Rüster-Erich Neu100 da “kuru üzüm” olarak geçmektedir. Hayri Ertem kuru
üzümün ritüellerde yaş meyve ve şarabın yanında kullanıldığından bahsetmektedir. Özellikle
ölü ritüellerinde ölünün ruhu ile asma arasında ilişki kurulduğundan söz etmektedir101. Tablet
kırıklı olduğu için kelimenin metindeki bağlamı tam olarak anlaşılamamaktadır.
GIŠ IN-BI (Meyve Ağacı): CTH 404102 de geçen kelimeyi Ahmet Ünal103 “meyve,
meyve ağacı, sebze” olarak tercüme etmiştir.
GIŠ hu-wa-al-li-iš (Çam Kozalağı): CTH 391.1104 de geçen kelime Ahmet Ünal105 da
“çam kozalağı, odun kömürü ?, ateş ?, köz ?” olarak geçmektedir. Ambazzi Ritüelinde ise kelime “Büyücü kadın daha sonra Alauwaimis için bir libasyon yapar. Büyük bir tepsiye çam
kozalakları koyar ve derhal kızartılmış KAR tanelerini etrafa saçar. Kozalakları suyla
söndürdükten sonra şunları söyler: “Ben nasıl söndürdüysem bunları, kötülük de
kurbanlarımızla öyle sönsün106!” şeklinde geçmektedir.
GIŠ ha-tal-kiš (Kuşburnu, Rosa canina107): CTH 392108 (KUB 33.54 + 33.47 ii 13-15)
de geçen kelime Ahmet Ünal109 da “alıç, (akdiken, akça diken)” olarak geçmektedir. Hayri
Ertem ise Heinrich Otten’ın bu bitkinin ilkbaharda “beyaz çiçeklere” meyve zamanında ise
“kırmızı meyveye” durması nedeniyle ve altından geçen koyunların yününün bu bitki
tarafından yolunmasını delil göstererek “akdiken” teklifinde bulunduğunu söylemektedir.
Güngör Karauğuz ve Murat Aydın Şanda ise makalelerinde Heinrich Otten’ın bitkinin
mevsimsel davranışlarının Anadolu coğrafyasının önemli dikenli bitkilerinden “kuşburnu” na
ait olduğunu söylemektedirler110
.
GIŠ HAŠHUR.KUR.RA (Kayısı Ağacı, Armeniaca vulgaris111): CTH 398112 (Rs.III)
de geçen kelime Cristel Rüster-Erich Neu113 da “kayısı ağacı” olarak geçmektedir. Ahmet
Ünal114 ise kelimeyi “kayısı (ağacı)?, elma?, muşmula?, acı elma?, ayva” olarak tercüme
etmiştir115. Hayri Ertem kelimenin “dağ elması” olarak bilindiğini ve Sümerogramın
Mezopotamya çivi yazılı kaynaklarındaki bitki listelerinde ARMANNU olarak okunduğunu bu
kelimenin ise “kayısı” anlamına geldiğini söylemektedir. Hitit ekonomisinde elma kadar
önemli bir rolü olan kayısının bol miktarda yetiştirildiği çivi yazılı Hititçe metinlerden
anlaşılmaktadır116
.
GIŠ la-hur-nu-uz-zi (Ağaçların Filizi): CTH 398117 de geçen kelimeyi Ahmet Ünal118
“ağaç yaprakları, ağaçların ucu, ağaçların yapraklı dalları, yeşillik” olarak tercüme etmiştir.
GIŠ KIRI6.GEŠTIN (Üzüm Bağı) : KUB 12.44 ii119 de geçen kelimeyi Cristel RüsterErich Neu120 “bağ” olarak tercüme etmiştir. Ahmet Ünal121 ise kelimeyi “üzüm bağı” olarak
çevirmiştir.
GIŠ kar-aš-ša-ni-ia-aš (Çöven, Gypsophilia122): CTH 398123 de geçen kelimelerden
GIŠkar-aš-ša-ni-ia-aš kelimesini Ahmet Ünal124 “küllü sabun yapımında kullanılan alkali bir
bitki, çöven” olarak tercüme etmiştir. Hayri Ertem ise bu tercümelere katılmakla birlikte
“çöven”in ağaç değil otsu bir bitki olduğu hâlbuki metinlerde “karšani” ağacından
bahsedildiğini ve ormandan getirildiğini belirtmiştir125
.
GIŠ LAM.HAL (Fıstık Çamı, Pinus Pinea126 ): CTH 402127 de geçen kelimeyi Cristel
Rüster-Erich Neu128 “bir fıstık çeşidi” olarak tercüme etmiştir. Ahmet Ünal129 ise kelimeyi
“bir tür çam fıstığı” olarak çevirmiştir. Hayri Ertem kelimeyi “bir fıstık cinsi” olarak tercüme
etmiştir. Kelimenin kuru üzümle birlikte geçtiğini ve GIŠLAM.HAL kullanılan ölçü
birimlerinden kelimenin bu bitkinin meyvesi olduğunu söylemiştir130
------ DEVAMI HAZIRLANIYOR ---
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderene aittir.