16 Ağustos 2024

HİTİT BÜYÜ METİNLERİNDE GEÇEN BAZI OTSU BİTKİLER, AĞAÇ TÜRLERİ VE AHŞAP NESNELER

Yusuf KILIÇ (1)
Serkan BAŞOL (2)
 
ÖZET

 Hititler başa çıkamadıkları hayat sorunlarını ya da hekimlerin çare bulamadığı tıbbi (fizyolojik veya psikolojik) problemleri büyü yoluyla çözmeye çalışmışlardır. Bu amaçla büyü ritüel metinlerinde büyücünün adını, büyüye başvurulan konuyu ve büyüde kullanılacak malzemeleri ayrıntılı şekilde kayda almışlardır. Bu metinler yoluyla Hititlerin dünya tasavvurlarında öne çıkan hayvan, bitki, mineral ve nesnelerin neler olduğu öğrenilmektedir. Bu çalışmada Hitit büyü metinleri külliyatını oluşturan (CTH 390-500) tabletlerin transkripsiyonlarında öne çıkan bazı otsu bitkiler, ağaç türleri ve ahşap nesnelerin incelenmesi hedeflenmiştir. Böylece Hititlerin bazen analojik büyü (benzerlik), bazen de bitki ve nesnelerin sembolik anlamlarını kullanarak yaşadıkları doğal çevrenin özellikle florası ile kurdukları tinsel ilişkiye dikkat çekmeye gayret edilecektir. 

Anahtar Kelimeler: Hitit, Büyü, Flora, Bitki, Ağaç 

1 Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi 
2 Öğr. Gör. Dr., Pamukkale Üniversitesi, Kale Meslek Yüksekokulu, Turizm ve Seyahat Hizmetleri Programı

------------------------------------

GİRİŞ

        İnsanoğlu çağlar boyu deneme tecrübesiyle bitkilerin faydalı ve zararlı türlerini tanıyarak, zehirli olanlarından uzak durmayı öğrenmiştir. Yine de zehirli bitkilerden bazılarını avlanırken veya yaşamının başka alanlarında kullanmıştır. Ayrıca tarihi süreçte toplamış olduğu yabani bitkilerin bir kısmının tarımını yapmış, bazı bitkileri ise büyü-şifa amaçlı kullanmaya başlamıştır. Öyle ki, yapılan araştırmalar esnasında bitkilerin şifa elde etmek gayesi ile kullanıldığına dair bilgi veren pek çok tarihi bulguya rastlanmıştır. Bunların en eskisi bir Neanderthal’e ait olduğu düşünülen sekiz farklı çiçeğin polen izi tespit edilen Irak’taki Şanidar Mağarası’nda bulunan mezardır3 . Bitkilerin büyü-şifa amaçlı kullanıldığına dair ilk yazılı bilgiler ise Sümerli 3.Ur Hanedanlığı zamanına tarihlenmektedir4 . Antik Mısır Uygarlığına ait Ebers Papürüsü’ndeki 811 tane reçetede de çeşitli dozlarda uygulanan ilaçlarda 124 farklı bitkinin kullanıldığı tespit edilmiştir5 . Yine Roma İmparatoru Caligula, Cladius ve Neron zamanında ordu hekimi olarak çalışan Adanalı ünlü eczacı Dioscorides “De Materia Medica” isimli farmasötik/botanik içerikli kitabında 600 den fazla bitkisel ilaç tarifine yer vermiş ve bu eser yaklaşık 1500 yıl boyunca Süryanice, Arapça ve Latinceye çevrilerek kullanılmaya devam etmiştir6 . Bununla birlikte Hititlerin yaşadığı coğrafya olan Anadolu’da 12.000 (tür, alt tür, varyete) civarında bitki türünün7 olduğu tahmin edilmekte ve bitkilerin üçte birini endemik türler oluşturmaktadır8 . Bu bitkilerden 500 kadarının ise tedavi amaçlı kullanıldığı bilinmektedir9 . Anadolu halk hekimliğinde (kocakarı şifacılığı) ilaç yapımında bu bitki türleri kullanılmaktadır. Bu bitkileri tasnif edecek olursak, Anadolu’da yetişen bitkiler ve komşu memleketlerden getirilen bitkiler olarak ikiye ayırabiliriz. İlaç yapımında kullanılan temel Anadolu bitkilerinden odunsu olanlar: kayın, kavak, kestane, söğüt, ceviz, zeytin, hurma, çam, kızılcık ve kızılağaç’dır. Bunların meyve, yaprak, kök ve kabukları kullanılmaktadır. Otsu bitkiler ise otlar, kökler, tohumlar, çiçekler, yosunlar ve baharatlar olarak tasnif edilmektedir10 . İnsanlığın erken dönemlerinde ilk iyileştiricilerin “Büyücü-Şifacılar” olduğu düşünülmektedir. Ayrıca büyücüler farmakolojik çalışmalar yaparak şifa veren ve zehirleyici etkisi bulunan bitkileri tespit etmişlerdir. İlk ilaçlar da şüphesiz bunlar tarafından bitkiler veya bitkisel kökenli maddelerden (Çam sakızı, Kitre, Kudret helvası vb. gibi) yapılmıştır11 . Böylece bitkisel drogların kullanılışı da başlangıçta daima “büyü” ile beraber olmuştur. İlk insanlar hastalığın sebebini fena ruhlara, tabiat olaylarına ve tanrıların insanları cezalandırma isteği gibi insanüstü kuvvetlere bağladıkları için şifa ile büyü de iç içe girmiştir12 . Nitekim Mezopotamya uygarlığına ait Ninova tabletleri okunduğunda tedavinin rahip hekimler tarafından büyü ve önemli bir kısmını bitkisel droglardan oluşan ilaç yardımıyla yapıldığı görülmektedir. Öyle ki, reçete muhtevalı kil tabletlerde Adamotu13, Banotu, Çöpleme, Eğir kökü, Haşhaş, Hardal, Kekik, Kitre, Meşe Mazısı, Şeytantersi, Mersin Ağacı, Çin Tarçını, Nane, Nar Kabuğu, Rezene, Safran, Terementi, Köknar Armut, İncir, Hurma, Söğüt14 başta olmak üzere 250 civarında bitkisel drog varlığı tespit edilmiştir 15 . Diğer taraftan Grek tarih yazarları ve özellikle Herodotos da Eski Mısır ilaçları hakkında önemli bilgiler vermektedir. Ayrıca son zamanlarda yapılan araştırmalar neticesinde Mısır’da M. Ö. 19. yüzyıla tarihlenen tıbbi papirüslerin bulunması Mısır tıbbı ve ilaçları hakkındaki bilgimizi genişletmiş ve çağın hastalıklarına karşı Mısır tıbbının çok ileri bir farmakoloji bilgisiyle donatılmış olduğu gözlemlenmiştir. Gerçekten Ebers Papirüsü’nde yılan sokmasından lohusa hummasına kadar bütün hastalıklar için ilâçlar bulunmaktadır16. Ebers Papirüsü’nde ismi geçen bazı bitkisel droglar şunlardır: Banotu, Çiğdem, Hardal, Hintyağı, İncir, Centiyane, Keten Tohumu, Kişniş, Mürver, Nar Kabuğu, Pelinotu, Safran, Sakış, Sarısabır, Soğan, Tarçın, Terementi ve Üzüm17

        Antik Yunan da ise Empedokles’e ait büyüsel içerikli 111. Fragmanda “çareler” kelimesi “pharmaka” olarak geçmektedir. Bu kelimeyle bitkilerden elde edilen büyülü ilaçlar kastedilmektedir. Ancak “pharmakon” sözcüğü aynı zamanda “efsun” veya “tılsım” gibi geniş yan anlamlara da sahiptir. Buradan da Empedokles’in yalnızca ilaçların kendisini değil aynı zamanda örtük biçimde bitkileri toplarken ve hazırlarken ezberden okunan büyü sözlerini (έπωιδαί) de kastettiği anlaşılmaktadır18 . Bu fragman büyü-ecza ilişkisini etimolojik açıdan göstermesi açısından önemlidir. Roma imparatoru Claudius döneminde hekim olan Scribonius Largus, Marcus Antonius’un eşi Octavia’nın bir reçete kitabı yazdığını ifade etmektedir. Kitap hakkında verdiği bilgide ise büyü uygulamalarında yararlanılan reçetelerde şu malzemelerin yer aldığını anlatmıştır. Bunlar“arpa unu, bal, sirke, tuz, mür (sarı sakız), safran, şap, karaman kimyonunun tohumları, kereviz, anasonlu nardin yağı, Floransa süseninin kökü, köpek beyni yağı, yabanıl incir sütü, köpek kanı, terebenti, amonyak, balmumu, sıvı yağ, soğan, domuz ve kaz yağı, şarap, kakule tohumu, gül yaprağı, nardin yağı, tarçın, servi ve keklik üzümü19 şeklinde sıralanmıştır”. Çalışmamızın esasını oluşturan Hitit toplumuna gelince; Hitit tıbbı ve ilaçları hakkındaki bilgilerimiz Hitit devlet arşivindeki çivi yazılı kaynaklardan derlenmiştir. Ancak genel kanı Hitit tababetinin Mezopotamya tıbbı ile aynı yönde olduğu şeklindedir20. Hititler hastalıkları tanrıların insanları cezalandırması olarak algıladıkları için tedavide de büyü ve ilaç beraber kullanılmıştır21 . Volkert Haas Hitit büyü ve tıp malzemeleri üzerine yaptığı çalışmada 200’ün üzerinde bitkinin Hititlerce büyü-şifa amacıyla kullanıldığını tespit etmiştir22 . Bunlardan bazılarını sayacak olursak: Adamotu, Alıç, Aksırık otu, Arpa, Badem, Buğday, Defne, Dişotu, Hardal, Haşhaş, Kayısı, Köknar, Mazı, Mersin, Meyankökü, Safran, Sarımsak, Sedir, Selvi, Soğan, Söğüt, Susam, Sütleğen, Şimşir, Üzerlik23, Üzüm, Zeytin gibi Anadolu’da yetişen bitkilerle dış ülkelerden ithal edilen Abanoz, Mekke pelesengi, Şeytantersi24 bitkileridir25 . 

        Bir Hitit büyü metninde ritüel beyinin ilacı nasıl kullanacağı da tarif edilmiştir. Buna göre hasta ilacı sabah boş mideyle Güneş Tanrısının karşısında ve taze olarak hazırlanmış şartıyla, akşam ise yemeğin ardından Ay Tanrısının karşısında almak mecburiyetindedir. Bu “tedavi” biçimi bütün ritüel süresini, yani yedi günlük bir evreyi kapsamaktadır. Ancak ilacın içeriği ve uygulanış biçimi kökeni Babil’e dayanan tıbbi metinleri akla getirse26 de benzer şekilde Hititlerde de ilacın hazırlanışı, içme zamanı ayrıntılı olarak tabletlere aktarılmıştır. 

Buna örnek olmak üzere çivi yazılı devlet arşivinde rastlanılan ilaç reçetelerinden biri şöyledir27:

“Eğer bir erkeğin cinsel gücü Nisan ayında tükenirse; bir erkek keklik yakala, kanatlarını yol, boğazını kopar ve onu yassılaştır, üzerine tuz serperek kurut. Dağ bitkisi “dadannu-otu” ile ez, bira ile içmesi için ona ver. Ve sonra o cinsel gücüne kavuşacaktır. Eğer öyle ise; bir erkek kekliği kurut ve ez. Onu damda bulunan suyun içine at ve içmek için ona ver. Bu erkek güçlenecektir. Eğer o yukarıdaki gibi ise; erkek bir kekliğin başını kes, kanını suyun içine dök ve kalbini yut. Bu sıvıyı bir gece beklet. Ve güneş doğarken ona içmesi için ver. O cinsel kudrete kavuşacaktır. Aynı şekilde ise; erkek keklik penisini, bir boğanın salyasını, bir koyunun salyasını, bir keçinin salyasını su içinde içmesi için ona ver. O cinsel güce kavuşacaktır.” 

Hititçe tıbbi içerikli vesikalar ve büyü ritüel metinlerinde Hitit eczacılığında çeşitli maddelerden hazırlanan şifa verici iksirler “bitki” manasına gelen Ú Sümerogramı veya bu ifadenin Hititçe karşılığı olan ve çeşitli reçeteleri kapsayan wašši- sözcüğü ile ifade edilmektedir. Kural olarak şifa verici bir iksirin hazırlanması için çeşitli maddeler (ot, kan ve tohum türevi) bir araya getirilerek sıvıların içinde çözülmeleri veya öğütülerek parçalanmaları gerekmektedir. Bu şekilde hazırlanmış iksirin bir benzeri CTH28 471’de ifade edilmiştir. Ayrıca burada bazı ilaçların tam dozajı ile ilişkili detaylı bilgi verilmemekle birlikte örneğin bir ilacın “boş mide” ile alınmasını gerektiğine dair bilgileri içeren medikal içerikli metinler de söz konusudur. Medikal içerikli metinlerde bazen ilaçların kullanım süresinin yedi gün olması gerektiğinden de bahsedilmektedir. Medikal içerikli metinler dışında arınma ritüellerinde de wašši- terimi ile ifade edilen ilaçların kullanım biçimi ve endikasyon spektrumunun sınırlı tutulduğu dikkati çekmektedir29 . 

Ayrıca ilacın kullanılmasıyla ilgili olarak ölçülerde biraz, fazla, yarım gibi kavramlar, ilacın kullanım zamanıyla ilgili olarak gece, gündüz şeklinde ifadeler zikredilerek ilacın doz ve vaktiyle ilgili bilgiler verilmiştir30 . 

Bununla birlikte çivi yazılı Hititçe metinlerde çoğunluğu soğanlı bitkiler olmak üzere 33 adet şifalı otun adına rastlanmaktadır. Bu bitkilerin çoğunlukla bal ve ekmekle lapa haline getirilerek hastalara verildiği anlaşılmaktadır. Örneğin iştahsızlığa karşı şeytantersi otu hastaya 7 gün süreyle yedirilmekte iyileşmediği takdirde sarımsak31 v.b. başka otlar ilave edilerek hastaya verilmektedir. Ayrıca bir başka metinde “tiwariya” denen güneş otu ile hastanın vücudunun ovulduğu, tedavi amacı ile alkoloid içeren bitkilerin yakıldığı ve küllerinden sabun imal edildiği bilinmektedir32 . 

Yine Mezopotamya literatüründe kültsel maksatlı büyülerin yapılmasında ve insanların ağzını temizlemesinde kullanılan Sedir ve Ilgın ağacı materyallerinin Hitit büyülerinde de kullanılmış olduğu dikkat çekicidir. Öyle ki, Itkalzi ritüelinin beşinci tableti Sedir ve Ilgın’ın büyülü sözlerini kapsamaktadır. Ayrıca arınma suyu olarak geçen bir terkibin hazırlanışı CTH 471 numaralı metinde de geçmektedir. wašši- içeceği olarak da ifade edilen bu sıvının yapımı için gerekli olan malzemeler arasında arpa ve hušt- kükürt de yer almaktadır. Bütün bu maddeler bir havanda dövülüp, parçalandıktan sonra “Arınma suyu”na eklenmektedir33 . 

1-Hitit Büyü Metinlerinde Geçen Bazı Bitkilerin Kullanım Şekilleri 

        Hitit büyülerinde birçok bitki türü özellikle analoji/benzerlik büyüsü yapılırken kullanılmıştır34 . Benzerlik büyüsü yapılırken bu bitkilerin temel nitelikleriyle, büyüde amaçlanan durum bu benzerlik vasıtasıyla gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Aşağıda benzerlik büyüleri yapılırken kullanılan bitkilerin neler olduğu ile ilgili ilgili örnek metinler verilmiştir: 

        Tanrı ve insanların arınması için yapılan bir ritüelde soda bitkisinin kullanıldığına rastlamaktayız. Metinde soda bitkisi ve soğanın temel nitelikleri benzerlik büyüsü yapımında kullanılmıştır: Akşam karanlığında onlar […] ve onlar… […] tanrı. Küfür (ve sövgü) sözlerine karşı [Kral ihsanı için] ona bitki bakımı yapılıyor. Ayrıca, kraliçe aletleri [ihsanı] için de ona bitkisel bakım uygulandı. Kadın tören boyunca kraliçenin aletlerini tutan kişiye soda bitkisi uzatır şöyle konuşur: “tanrının huzurundaki herhangi biri, kral ya da kraliçe bile olsa, kötü niyetle konuştuysa, ‘Bırakın küfür ve pislik girsin mabede (ve) bırak yayılsın orada, büyüsün sanki bir soda [bitkisi] gibi ve böylece bollaşsın! Kimse soda bitkisinin [köklerini sökemesin]!’ Daha sonra kurbancının eline bir s[oğan] veriliyor, bu esnada da rahibe şöyle konuşuyor. “Tanrının huzurunda olan kişi şu şekilde konuşursa: Nasıl ki bir soğan iç içe sarılı derilerden oluşuyorsa, her hangi biri diğerlerinden ayrıl[a]mıyorsa, bırakalım kötü sözler, beddualar, sövgü ve pislik -soğan gibi- sarsın mabedin çevresini!” Şimdi bak, soğanı kopardım ve geriye sadece işe yaramaz bir sap kaldı. Yine de, bırakalım o, kötü sözü, bedduayı, sövgüyü (ve) pisliği tanrının (mabedinden) uzak tutsun. Bırakalım tanrı ve kurbancı bu dertten kurtulsun35! 

        Koruyucu cinlerin36 yardımını sağlayan arınma ayininde ise çam kozalakları majik amaçla şu şekilde kullanılmaktadır37: Büyücü kadın daha sonra Alauwaimis için bir libasyon yapar. Büyük bir tepsiye çam kozalakları koyar ve derhal kızartılmış KAR tanelerini etrafa saçar. Kozalakları suyla söndürdükten sonra şunları söyler: “Ben nasıl söndürdüysem bunları, kötülük de kurbanlarımızla öyle sönsün!” Rahibe eve gelir. Bir köknar ağacı getirir. Tepesi doğal halde iken alt kısımları biraz budanmıştır. İlk girişin sağına düşen yerde, onu toprağa saplar. Ağacın altına bir çömlek koyar. Tarpatassis! Sana sunduğum bu köknar ağacını kabul et ve beni azad et! Sakın ola ki bana kötü hastalık bulaşmasın! Karımın, çocuklarımın ve çocuklarımın çocuklarının yanında ol! Sen Tarpatassis, güçlü ve güzel olan sen! Tanrıların önünde güzel bir söz söyle38!”. 

        Aile içi kavgaya karşı ayinde ise kimyon bitkisi analojik olarak şöyle kullanılmıştır: 

“Yaşlı kadın kilden yoğrulmuş bir tava yapar. İçine biraz hamur koyar biraz siyah kimyon atar. Onu iki kurbancının üzerinde dolaştırır ve şöyle der: “Bu kilin kil çukura dönmeyeceği gibi ve bu kimyonun beyaza dönmeyeceği gibi ve ikinci kez tohum olarak kullanılamayacağı gibi; “bu hamurun tanrılar için kurbanlık ekmeğe dönüşemeyeceği (gibi), işte öyle şeytani diller de iki kurbancının vücudundan çıksın39!”

        Bir çağırma ayininde ise, incir, zeytin ve sedir ağacı, üzüm ve arpa bitkileri birlikte anılmıştır: Kâhinler tanrıları çayırlardan, dağlardan (ve) nehirlerden, denizden, kaynaklardan, ateşten, gökyüzünden ve yeryüzünden dokuz iz vasıtasıyla cezp ettikleri zaman, onlar şu şeyleri alırlar: O bir kova alır ve kovadaki (malzemeleri) şu şekilde hazır hale getirir: (onun içinde) bir hupparaš bulunur, onun üzerinde kaliteli undan yapılmış bir kurban ekmeği bulunur, ekmeğin üzerinde bir sedir ağacı (parçası) tutturulur ve sedir ağacının önüne ise kırmızı yün bağlanır…(Bunlardan) ayrı olarak bir şarap testisi (ve) birbirine karıştırılmış şarapla balla (ve) iyi yağla dolu bir sürahi, hepsi bir arada karıştırılır, bir kap kaliteli yağ, bir kap bal; aynı zamanda meyve, incir, üzüm, zeytin, arpa, bölünmüş mayalı bir somun, kabarmış kekle dolu bir çömlek40 . 

        Askeri yemin ayininde analojik olarak tahılların da kullanıldığı görülmektedir:

        O malt ve malt ekmeğini onların ellerine koyar, onlar onu böler ve o şöyle der: “Onların bu malt somununu değirmen taşları arasında öğüttüğü, onu suyla karıştırarak onu pişirdiği ve onu böldüğü gibi- her kim bu yeminleri bozar ve kral (ve) kraliçe, prensler ve Hatti ülkesine kötülük yaparsa, bu yeminler onu yakalasın! Onların kemiklerini aynı şekilde öğütsün! Onu aynı şekilde ıslatsın! Onu aynı şekilde kırsın! Onun kısmetini merhametsiz bir kadere dönüştürsün! Adamlar onaylarlar “Öyle olsun!”…“Bu maltın (artık) büyüme gücüne sahip olmadığı, bir daha tarlaya alınamayacağı ve tohum olarak kullanılamayacağı gibi – onun ekmek olarak kullanılamayacağı veya depo evine depolanamayacağı gibi –her kim bu yeminleri bozar ve kral, kraliçe (ve) prenslere kötülük yapar ise yemin tanrıları da bu adamın geleceğini öyle yok etsinler! Onun karısının erkek veya kız evlat taşımasına izin verme! Onun toprağı (ve) tarlalarında ürün yetişmesin, onun meralarında ot olmasın! Onun sığırı ve koyunu, dana ve kuzu taşımasın41

        Maştigga Ritüelinde dayanıklılığı ve ince dokusuyla bilinen şimşir ağacı şu şekilde geçmektedir:

        “Büyücü kadın (hamurdan) figürcükler ile şimşir ağacından iki adet giyinik figürcük (yapacaktır). Onların başları da örtülüdür. Onları her iki müşterinin de ayakları dibine yerleştirir ve her iki elinde tuttuğu iki adet dili yukarı(figürlerin) başları üstüne koyar42.”

        Çağırma Ritüeli olarak düşünebileceğimiz Telipinu mitosunda ise zikredilen meyve ve yemişlerin çekiciliği ile Tanrı Telipinu çağırılmaktadır 43: [ ]’nın suyu buraya akar. Ey Telipinu senin ruhun, [ ] böylece krala lütuf içinde dön. Galaktar44 konmıştur. [Ey Telipinu senin ruhun] sakinleşsin. Parhuenas-meyvesi konmuştur. (Onun) özü (?) ona (Telipinu’ya) yalva[rsın.] Šamma-fındığı (?) konmuştur. [ ] açığa vurulmuş olsun (?).İncir ağaçları kon[muştur]. [İncir] nasıl tatlı ise, Telipinu senin ruhunda aynı şekilde tatlı olsun.

        Kötülüklerden temizlenme amaçlı yapılmış bir büyü metninde ise Alıç ağacı şöyle geçmektedir: “Siz alıç ağacısınız. Siz ilkbaharda beyaz elbiseler giyersiniz, fakat sonbaharda kırmızılar giyersiniz. Öküz sizin altınızdan geçer ve siz onun tüylerini çekersiniz, koyun sizin altınızdan geçer ve siz onun yünlerini çekersiniz. Aynı şekilde tanrının gazabını, hiddetini, kızgınlığını ve öfkesini de çek45”. 

        Hitit büyü ritüellerinde dikkati çeken bitkilerden bir diğeri de gangati46 bitkisidir. Söz konusu bitkinin tanrı, kral ve “kraliçenin aleti” arasında belirli bir sıralama ile “tutulduğu” anlaşılmaktadır. Daha sonra gangati-bitkisinin öpülmesi ile gerçekleştirilen bir seremoni yerine getirilmektedir; bu esnada şu ifadelerin sarf edildiği görülmektedir: “Ayrıca ‘Burnu kesik kadın’ (lakaplı kült görevlisi) bir ganganti bitkisini daha önce bahsedildiği şekliyle krala uzatır. Kralın aleti bunun altında asla tutulmaz; bunun yerine o (kralın) mevcudiyetini daha önce bahsedildiği şekliyle ağız yoluyla duyurur. O kralı tanrı ile birlikte arındırır. Daha sonra o kralın aletini tanrı ile birlikte arındırır. Daha sonra o kraliçe ile kraliçenin aletini yolun ortasında yarı yolda arındırır. Kralın (tarafından) gangati-bitkisi ile kraliçenin aletinin (tarafına) uzatılan gangati-bitkisini o yolun ortasında/yarı yolda öper. Ardından arındırılan kimseler ile objeler gangati-bitkisine dokunmaya gelirler; bu bitki pislik taşıyıcısı ile vekil önünde tutulur47 . Ayrıca metinlerde ganganti bitkisinin katartik özelliklerinin de olduğu anlaşılmaktadır: “Sen, aman tanrı, eğer öfkeli veya unatiuali isen, eğer aklında kötü bir şey varsa, o (onu) gangati-otuyla kessin. Arpa, ali-, uuaniia- (ve) limma-içeceği, bunlar tanrının öfkesini (ve) dusi- alacak ve bunlar (arpa vs.) onun (öfkesini (ve) dusi-) ele geçirsin. Beslemek için ise: bir a-a-an ekmeği, bir bakla ekmeği, bir tatlı ekmek, bir kâse b[ira…]48.”

        Luwi kökenli bir doğum ritüelinde okunan satırlarda ise “kayaların meyvesi” olarak okunan ancak ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz bir malzeme geçmektedir. Metnin ilgili satırlarının tercümesi şöyledir: Doğum uzmanları önden gitsinler ve (çocuğun) başı için merhem alsınlar! Yoldan kuwari’yi alsınlar. Gözleri (…)ni alsınlar. “Meclis taşını” alsınlar “kayanın meyvesini” alsınlar ve onu yağla [karıştırsınlar]ve onu erkek çocuğun (…) ne sürsünler. Annesi yı[kasın] ve büyülü şey, hadi defol git! desin! (…) Ama bunlar (…)Büyücü kadın iki kez büyü yapar: “Diller, diller! Nereye gidersiniz?” Kayaları devirmeye gideriz. Filint taşı (?) kırmaya gideriz. Arslan boğmaya gideriz. Kurt kösteklemeye gideriz. Çocuğu kurtarmaya (?) gideriz49.”

2-Hitit Büyü Metinlerde Geçen Bazı Otsu Bitki ve Ağaç Türlerinin Anlamları

        Otsu bitkiler, çağlar boyunca yemeklik, şifa-büyü amaçlarıyla değerlendirilmiş olan ve çok amaçlı kullanılan bitki gruplarıdır. Bu bitkilerin kök, sap, yaprak, kabuk, meyve, tohum veya çiçeği besin takviyelerinde, ilaç yapımında, büyülerde ve yemek tatlandırıcıları olarak kullanılmıştır50 . Hitit Büyü Metinlerinde sıkça rastlanılan söz konusu bitki türlerinin insanlık kültüründe genişçe yer aldığı mitolojik hikâyelerdeki geçişinden anlaşılmaktadır. Nitekim mitolojilerde insanlara şifa veren ve büyülü güçleri olan bitkilerden bahsedilmiştir. Sümerlerin Gılgamış destanında sonsuz yaşam bitkisinden bahsedilmekte ve destanda bu bitkinin devedikenleri arasında olduğu söylenmektedir51 . Yine Klasik Yunan mitolojisinin temel söylencelerinden olan Odysseus destanında haberci tanrı Hermes’in, İthaka’lı kahraman Odysseus’a büyücü Kirke’nin sihrini etkisiz hale getirecek “moly” isimli otsu bir bitki verdiği anlatılmaktadır52 . Andrea Alciatus’un Emblemata “Simgeler Kitabı”nda “ot” un tanrılık veren bir güce sahip olduğundan bahsedilmektedir53 .

        Ayrıca ağaç imgesi antik mitolojinin en sevilen öğelerinden biridir. Ağaçlar Mezopotamya mitolojisinde ve daha birçok kültürde “hayat ağacı” kavramıyla görünürken, Tevrat Kitabının Tekvin kısmında54 “iyiyi ve kötüyü bilme ağacı55” olarak karşımıza çıkmaktadır. Sümerli İnanna söylencesinde de kutsal bahçeye dikilmek istenen kutsal “Huluppu Ağacı”ndan söz edilmektedir56 . Tufan hikâyesinin anlatıldığı Sümer tabletlerinde ise Kral Ziusudra “Bitkilerin adını ve insanlığın tohumunu koruyan olarak” tanımlanmıştır57 . Meşhur Dede Korkut kitabında da Tepegöz’ün annesi bir ağaç olarak geçmektedir. Ayrıca yine Dede Korkut Destanında “babam kaba ağaç” ve “gölge veren tıknaz ağaç kesilmesin” cümleleri de okunmaktadır. Dolgan Şamanları ise vahiy geldiğinde ağaç dikmektedirler. Yine ağaçtan türemeyle ilgili olan Uygurların Türeyiş Efsanesinde şu satırlar dikkati çekmektedir: “Süt içme çağını atlatıp konuşmaya başladıkları vakit anne babalarını sordular. Ağaçları gösterdikleri zaman oraya giderek ağaçlara evladın babaya gösterdikleri saygıyı gösterdiler. Ağaçların bittiği yeri muhterem tuttular. Bu durum karşısında dile gelen ağaçlar, “Güzel huylarla süslenmiş olan hayırlı evlatlar ana babalarına bu şekilde davranırlar,” dedikten sonra “Ana baba hakkını gözettiniz. Ömrünüz uzun, şansınız daim olsun,” diye dua ettiler58”. Bu ifadelerden Türklerin ağacı yaratıcı bir unsur, hayatın kaynağı ve kutsal olarak gördüklerini anlamaktayız59 . Öte yandan ağacın kutsanması kimi kültürlerde ağaca tapınmaya da dönüşmüştür. Örneğin Kos (İstanköy) Adası’ndaki Asklepios tapınağında, servi ağacının kesilmesi yasaktır. Alman kültüründe ise dimdik duran bir ağacın kabuğunu soymanın cezası göbeği kesilen suçlunun ağaca çivilenerek ağacın kabuğunun soyulduğu yere bağırsaklarının dolanmasıyla veriliyordu. Maorilerde ise mitsel atanın göbek kordonuyla ağaçlar arasında bir ilişki kurularak doğan çocukların göbek kordonları ağaçlara asılmaktadır. Ağaçları ruhları olan canlı varlıklar olarak kabul etmek ağacı kutsayan toplumların ortak paydasıdır60 .

        Hitit Büyü Metinlerinde geçen bitkilere gelince; Hitit büyü ritüellerinde ismi sıkça geçen ağaçlara dair metinlerde geçen hitap şeklinden (üçüncü tekil şahıs61) ağacı kutsal sayan bir dünya algısının mevcudiyetini anlamaktayız.

        Ayrıca Hitit büyü ritüel metinlerinin (CTH 310-500) transkripsiyonlarında rastlanılan bazı otsu bitki ve ağaç türleri ile anlamları aşağıdaki şekildedir:

        GI Ša-la-an-za (Defne, Laurus noblis62): CTH 47063 (KBo 5.2 II 28) de geçen kelimeyi Ahmet Ünal64 “dikenli bir bitki ve onun ağacı”, Johannes Friedrich65 “ağaç”, Johann Tischler66 “ahşap, ağaç” olarak tercüme etmişlerdir. Hayri Ertem ise GIŠa-la-an-za kelimesini “defne” olarak çevirmiştir67 .

        GI ŠERIN (Sedir Ağacı, Cedrus libani68): CTH 47069 de geçen kelimeyi Johann Tischler70, Johannes Friedrich71, Cristel Rüster-Erich Neu72 ve Hayri Ertem73 “sedir ağacı” olarak tercüme etmişlerdir.

        GIŠ BU-RA-A-ŠI (Ardıç, Juniperus74): CTH 432.B (KUB 4.47 Rs. 15ff.) de geçen kelimeyi Ahmet Ünal75 “ardıç” olarak tercüme etmiştir. Hayri Ertem ise kelime için “fıstık çamı” karşılığını vermiştir76 .

        GI Še-a-an (Köknar, Abies77): CTH 391.178 de geçen kelimeyi Ahmet Ünal79 “evin önüne dikildiğinde o evin vergiden muaf olduğunu gösteren bir ağaç, ardıç, çam, pırnal, porsuk ağacı ?” olarak çevirmiştir. Hayri Ertem ise bu anlama ilave olarak “daima yeşil bir bitki” karşılığını vermiştir80 . Albrect Goetze de kelimeyi Ambazzi Ritüelinin tercümesinde köknar ağacı olarak yorumlamıştır81: “Rahibe eve gelir. Bir köknar ağacı getirir. Tepesi doğal halde iken alt kısımları biraz budanmıştır. İlk girişin sağına düşen yerde, onu toprağa saplar. Ağacın altına bir çömlek koyar. Temizlik yapılırken, köknar ağacı sökülür. Girişin öbür yanında kurbancı yere beş bakır çivi atar.”

        GIŠ ÍLAG (=GIŠA.AM) (Kavak Ağacı, Populus82): CTH 39383 de geçen kelimeyi Cristel Rüster-Erich Neu84 ve Ahmet Ünal85 “bir ağaç, kavak ağacı” olarak tercüme etmişlerdir. Johann Tischler86 ise kelimeyi “kavak” olarak çevirmiştir. Hayri Ertem de kelimenin akadçasını ILDAKKU olarak vermiştir87 .

        GIŠ MA (İncir Ağacı, Ficus carica88): CTH 40989 (Bo 2062 KUB VII 53, Bo 2589 KUB XII 58) de geçen kelimeyi Ahmet Ünal90 “incir (ağacı)” olarak tercüme etmiştir. Cristel Rüster-Erich Neu91 kelimeye “incir ağacı” karşılığını vermiştir. Hayri Ertem bu tercümeye katılmakla birlikte kelimenin genellikle GIŠGEŠTIN HÁD.DU.A “kuru üzüm” ve GIŠZERTUM “zeytin” ile birlikte kaydedilmiş olduğuna dikkatimizi çekmektedir. Metinlerde Pulliiani adlı kişinin zeytin ağaçlarıyla birlikte incir ağacına da sahip olduğu anlaşılmaktadır. Burada iklimin o dönemde ya incir yetiştirilmeye uygun olduğu ya da bahsi geçen incirin bu iklime uyum sağladığı anlaşılmaktadır. Telipinu efsanesinde, Telipinu’yu sakinleştirmek için yapılan büyüde incir diğer meyvelerle birlikte geçmektedir. Ayrıca incir için “nasıl içinde 1000 tohum varsa” ifadesi kullanılarak bu meyvenin bereketi vurgulanmaktadır92

        GIŠ GEŠTIN (Üzüm Asması): CTH 40493 de geçen kelime Cristel Rüster-Erich Neu94 da “üzüm asması”, Ahmet Ünal95 da ise “üzüm, üzüm omçası” , Johann Tischler96 de de “asma” olarak geçmektedir. Hayri Ertem üzümün dönemin Anadolu’sunun temel geçim kaynaklarından biri olduğunu söylemektedir. Yine bir Hitit kanun maddesinde üzüme tarlada verilecek bir zarara ağır para cezası verilmesi hükmünden meyvenin ekonomideki önemini anlamaktayız. Ayrıca bir ritüel metninde büyümesi temenni edilen hayvanlarla birlikte üzümünde sayılması bitkinin ürünleri olan üzüm ve şarabın kültte ve günlük hayatta işkal ettiği yeri de anlamaktayız97 .

        GIŠ GEŠTIN HÁD.DU.A (Kuru Üzüm): CTH 46098 Bo 943 de geçen kelime Ahmet Ünal99 ve Cristel Rüster-Erich Neu100 da “kuru üzüm” olarak geçmektedir. Hayri Ertem kuru üzümün ritüellerde yaş meyve ve şarabın yanında kullanıldığından bahsetmektedir. Özellikle ölü ritüellerinde ölünün ruhu ile asma arasında ilişki kurulduğundan söz etmektedir101. Tablet kırıklı olduğu için kelimenin metindeki bağlamı tam olarak anlaşılamamaktadır.

        GIŠ IN-BI (Meyve Ağacı): CTH 404102 de geçen kelimeyi Ahmet Ünal103 “meyve, meyve ağacı, sebze” olarak tercüme etmiştir.

     GIŠ hu-wa-al-li-iš (Çam Kozalağı): CTH 391.1104 de geçen kelime Ahmet Ünal105 da “çam kozalağı, odun kömürü ?, ateş ?, köz ?” olarak geçmektedir. Ambazzi Ritüelinde ise kelime “Büyücü kadın daha sonra Alauwaimis için bir libasyon yapar. Büyük bir tepsiye çam kozalakları koyar ve derhal kızartılmış KAR tanelerini etrafa saçar. Kozalakları suyla söndürdükten sonra şunları söyler: “Ben nasıl söndürdüysem bunları, kötülük de kurbanlarımızla öyle sönsün106!” şeklinde geçmektedir.

        GIŠ ha-tal-kiš (Kuşburnu, Rosa canina107): CTH 392108 (KUB 33.54 + 33.47 ii 13-15) de geçen kelime Ahmet Ünal109 da “alıç, (akdiken, akça diken)” olarak geçmektedir. Hayri Ertem ise Heinrich Otten’ın bu bitkinin ilkbaharda “beyaz çiçeklere” meyve zamanında ise “kırmızı meyveye” durması nedeniyle ve altından geçen koyunların yününün bu bitki tarafından yolunmasını delil göstererek “akdiken” teklifinde bulunduğunu söylemektedir. Güngör Karauğuz ve Murat Aydın Şanda ise makalelerinde Heinrich Otten’ın bitkinin mevsimsel davranışlarının Anadolu coğrafyasının önemli dikenli bitkilerinden “kuşburnu” na ait olduğunu söylemektedirler110 .

        GIŠ HAŠHUR.KUR.RA (Kayısı Ağacı, Armeniaca vulgaris111): CTH 398112 (Rs.III) de geçen kelime Cristel Rüster-Erich Neu113 da “kayısı ağacı” olarak geçmektedir. Ahmet Ünal114 ise kelimeyi “kayısı (ağacı)?, elma?, muşmula?, acı elma?, ayva” olarak tercüme etmiştir115. Hayri Ertem kelimenin “dağ elması” olarak bilindiğini ve Sümerogramın Mezopotamya çivi yazılı kaynaklarındaki bitki listelerinde ARMANNU olarak okunduğunu bu kelimenin ise “kayısı” anlamına geldiğini söylemektedir. Hitit ekonomisinde elma kadar önemli bir rolü olan kayısının bol miktarda yetiştirildiği çivi yazılı Hititçe metinlerden anlaşılmaktadır116 .

        GIŠ la-hur-nu-uz-zi (Ağaçların Filizi): CTH 398117 de geçen kelimeyi Ahmet Ünal118 “ağaç yaprakları, ağaçların ucu, ağaçların yapraklı dalları, yeşillik” olarak tercüme etmiştir.

        GIŠ KIRI6.GEŠTIN (Üzüm Bağı) : KUB 12.44 ii119 de geçen kelimeyi Cristel RüsterErich Neu120 “bağ” olarak tercüme etmiştir. Ahmet Ünal121 ise kelimeyi “üzüm bağı” olarak çevirmiştir.

        GIŠ kar-aš-ša-ni-ia-aš (Çöven, Gypsophilia122): CTH 398123 de geçen kelimelerden GIŠkar-aš-ša-ni-ia-aš kelimesini Ahmet Ünal124 “küllü sabun yapımında kullanılan alkali bir bitki, çöven” olarak tercüme etmiştir. Hayri Ertem ise bu tercümelere katılmakla birlikte “çöven”in ağaç değil otsu bir bitki olduğu hâlbuki metinlerde “karšani” ağacından bahsedildiğini ve ormandan getirildiğini belirtmiştir125 .
        GIŠ LAM.HAL (Fıstık Çamı, Pinus Pinea126 ): CTH 402127 de geçen kelimeyi Cristel Rüster-Erich Neu128 “bir fıstık çeşidi” olarak tercüme etmiştir. Ahmet Ünal129 ise kelimeyi “bir tür çam fıstığı” olarak çevirmiştir. Hayri Ertem kelimeyi “bir fıstık cinsi” olarak tercüme etmiştir. Kelimenin kuru üzümle birlikte geçtiğini ve GIŠLAM.HAL kullanılan ölçü birimlerinden kelimenin bu bitkinin meyvesi olduğunu söylemiştir130

------ DEVAMI HAZIRLANIYOR ---

UYARI

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderene aittir.