![]() |
Adem ile Havva |
Kadın
ve erkek bir aradayken açık ya da gizli devam eden savaşın kokuları ortalığı
kaplarken, ayrı olduklarında ise hasret türküleri çalar yüreklerde. Kimyasal ve
fiziksel bir sürü nedene dayandırılan bu çekim ve itme gücünün büyüsü, hala
bilimsel olarak tam açıklanabilmiş değildir.
İlk
kadın ve erkek hakkında genetik araştırmalarda ummadığımız ilginç sonuçlar
karşımıza çıksa da çoğumuz hala cennet bahçesi Aden’den kovulan Âdem ve
Havva’dan geldiğimize inanırız. Kadın ve erkek arasındaki ilişkinin temellerini
de “yasak elma”ya dayandırırız.
Aslında
duymak, kabullenmek istemesek de galiba tüm gerçek bu kadar basit değildi her
şeyin başlangıcında…
Adem ve Havva Arasında Yetmiş bin Yıl Var
İngiltere’nin
Oxford kentindeki Wellcome Trust İnsan Genetiği Merkezi’nden Dr. Spencer Wells,
“Kadın soylarını araştırdığınızda eninde sonunda hepsi yaklaşık 150 bin yıl
önce yaşamış bir anneye gidiyor. Y kromozomlarından geriye gittiğinizde ise
yine Afrika’ya yaklaşık 80 bin yıl öncesine varıyorsunuz” diyor.
Bilim
adamları daha önce anneden çocuğa geçen mitakondrial DNA’yı inceleyerek modern
insanın tek bir anneden dünyaya yayıldığına karar verdiler. Kutsal kitaplarda
Havva diye anılan bu annenin, 143 bin yıl önce Afrika’da yaşadığına karar
verildi. Bilim adamları aradaki yıl farkıyla ilgili şu yorumu yapıyor:
“İnsanın
genetik altyapısı bir mozaik gibi, evrim sürecinde yeni ekler alarak modern
insanın genetik yapıtaşı olan DNA’sını oluşturdu. Ancak aradaki zaman farkının
ne zaman ve nerede oluştuğu ve değişikliğe uğradığı tam olarak anlaşılamadı.”
Araştırmanın
başlangıç amacı, ilk babaya yani Âdem’e ulaşmaktı ama ortaya çıkan sonuca göre
Âdem ile Havva hiç karşılaşmamış ya da aynı cennetin meyvesini aynı anda
yememiş görünüyorlar. (Demek yasak elma için Âdem’i Havva kandırmamış,
boşunaymış binlerce yıllık suçlama!)
Batı’da,
kadınlar ile erkekler arasında oluşturulmuş toplumsal ilişkinin kökleri, Âdem
ile Havva’nın “Tekvin” (Genesis) öyküsündedir. Son 2500 yıl boyunca, bu öykü,
cinsellik ve cinsiyet algılamamızı alttan alta desteklemiş ve böylece, kadın ve
erkeklerin yaşam biçimini etkilemiştir. Tekvin’in giriş bölümlerindeki bu
öyküye göre Tanrı’nın erkeği kendi suretinde yarattığı, ona “yaşayan her şey”
üzerinde egemenlik bahşettiğini ve dölüyle dünyayı boyunduruk altına almasına
izin verdiği söylenir. Tanrı erkektir, onun en önemli yaratımı da erkek
cinsidir. Öykü, erkeğin üstünlüğünü ve evrendeki merkezi rolünü vurgularken,
kadınların ikincil bir rol oynadığını açıkça dile getirir. Öyküde, ilk
yaratılış eyleminin ardından, kadının erkeğin kaburga kemiğinden yapıldığını,
Âdem’in Havva adını verdiği kadının nasıl itaatsiz olduğu da aktarılır; şeytan
tarafından baştan çıkarılan Havva nedeniyle, hem Âdem hem de Havva, Cennet
Bahçesi’nden kovulurlar. Kuran’daki bilgiler de bu öyküyü benzer şekilde
aktarmaktadır. (Bkz. Bakara Suresi, ayet 35-37, A’râf Suresi ayet 19-26: Tâhâ
Suresi ayet 115-122)
Evrim
teorisine göre de, insan ırkının gelişiminin en ilkel sebebi olarak cinsellik
gösterilmektedir. Henüz modern insana dönüşmeden yaşayan ve insanın atası
olduğu varsayılan en eski insanın erkeği, avlanmak için dişisinin yanından
ayrıldığında kimi zaman uzun süreler dışarıda kalmak zorundaydı. Bu maymun
türünün dişisi ise aslında çiftleşmeyi yıl içinde kısıtlı belli dönemlerde
kabul ederken, avdan dönen erkeği, ödüllendirmek üzere henüz zamanı olmadığı
halde çiftleşmek için kabul etmeye başlayınca ilk büyük motivasyonun
gerçekleştiği ve erkeğin kendisini kabul edecek dişi için mücadele ederek insan
gelişimine bir hız kazandırdığı iddia ediliyor bu teoriye göre. (Kaynak:
Dinozorların Sessiz Gecesi Hoimar von Ditfurth)
Doğruluğu
hala tam ispat edilemeyen, arada bulunan kesintiler ve eksik parçalar nedeniyle
ciddi olarak tartışılan Evrim teorisi bilimsel yanıtlar aramaya devam ederken;
arkeolojik çalışmalar ile her gün açığa çıkan eski uygarlıkların metinlerinde
ilginç ve belki de tezat noktalara dikkat çekiliyor bir taraftan.
Bütün
büyük dinlerin bize ezberlettiği bilgilere göre en eski insan çiftinin Âdem ile
Havva olduğunu söylesek de, keşfi hala süren yakın tarihimizin eski
kaynaklarına göre de aslında bu büyük bir yalan…
Bilinen
ilk yazıların Sümer çivi yazıları olduğu ve en eski din kitabı olan Tevrat’ta
kullanılan dilin kök ve kaynağının Sümer uygarlığına dayandığı tespit edilmiştir.
İbranice’de “kızıl toprak” anlamına gelen Adam, Sanskritçe’de “Ada-Nath”’dır ve
“ad” kelimesi o dilde bütün kelimelerin önüne geldiğinde (ilk) anlamına
gelmektedir. Türkçe’de ata diye kullandığımız kelime bize çok uzak olan ve
bugünkü tarih bilgilerimize göre iletişimde olmamızın imkânsız olduğu pek çok
eski kültürde aynı ses yapısıyla ve aynı anlamda kullanılmıştır.( Örneğin Samoa
dilinde tata, Siyu dilinde atey)
Sümerlerde Adem ve Havva
Sümer
yazıtlarının çözümlenmesiyle ortaya çıkan bilgiler özellikle yirmi yıldır
insanoğlunun kafasını iyice karıştırmaya başlamış ve evrim teorisini epeyce
terletmeye başlamıştır.
NİNTİ
Sümer
yazıtlarında yer alan şimdi bizim henüz efsane ya da masal gibi dinlediğimiz
bilgilere göre hayat, Âdem ile Havva’dan önce de vardı. Sümer’ce “ti” sözcüğü,
hem “kaburga kemiği”, hem de “can vermek” anlamındadır. Eski Mezopotamya’da,
adı hem “kaburga kemiğinin kadını”, hem de “can veren kadın” anlamına gelen
Ninti, Enki’nin hasta kaburgasını iyileştirmek için Nimhursag tarafından
yaratılmış olan tanrıçadır. Buradaki ikili anlam, “tüm canlıların anası” olarak
nitelenen Havva’nın neden Âdem’in kaburga kemiğinden yaratılmış olduğunu belki
açıklayabilir.
Zecheria Sitchin
Sümerolog
Zecharia Sitchin’ e göre bundan 450000 yıl önce, “Nibiru” (planet X) ya da
“Marduk” adlı bir gezegenden, bir grup ziyaretçi gelmişti dünyamıza. Nibiru,
Pluton’un dışından elips bir yörüngeyle güneş sistemimize bağlı olan “12.
Gezegen”di. (Sümerler Güneş ve Ay’ı da sayıyorlardı.) Yörüngesini tamamlaması
yaklaşık 3600 yıl sürüyordu ve bu büyük turun önemli bir bölümünü dünyanın çok
uzağında geçiriyordu Nibiru. Sümerlerin büyük tanrısı Anu, aslında bu
federasyonun başkanıydı ve onun tarafından dünyamıza bazı mineraller almak
üzere yollanmış olan ekibe de “Annunaki” deniyordu.( Altın madeni artık
atmosferi bozulmaya başlayan Nibiru için bilimsel bir kurtuluş aracıydı)
Nibiru
(ya da Marduk) adı ile bilinen gezegenin insanları dünya yüzüne inip maden
çıkarmaya ve aracı istasyonlarla kendi gezegenlerine yollamaya başladılar.
Annunakiler bir süre sonra çalışmaktan yorularak isyan çıkardılar. Yönetime
iletilen bu isyan sonucunda alınan kararla dünyadaki bugünkü insana benzeyen
maymun türünün dişisinin yumurtalarını ve kendi spermlerini kullanarak maden
işçisi ürettiler. Yazıtlarda çok açıkça anlatılan bu laboratuar çalışmaları ile
(şimdiki tüp bebek uygulamaları gibi) üretilen bu işçiler uzunca bir süre
Nibirulular için dünya topraklarından altın çıkarmaya devam ettiler. (Özellikle
Afrika topraklarında) (Not: Kuranda Ress halkı olarak
bahsedilen; sözlükte “bir şeyin evveli, başlangıcı, kuyu, maden, alâmet, eser,
kalıntı” anlamlarına gelen bir kavim vardır.)
Tıpkı
şimdi dünyada olduğu gibi Marduklular da kendi aralarında kavga ve savaşlar
yapıyorlardı. Bu anlaşmazlıklar sırasında ihanetler ve başkaldırılar, yalanlar
kıyasıya sürüyordu. (Savaşmayı, sevişmeyi, ihaneti, yalanı dünyaya kimin
taşıdığı şimdi belli oldu, dünya kızlarının işi değil aslında savaşmak!)
Sümerlerin
Nefilimler dediği bu yabancılar dünyalıları böylesine kullanıp çalıştırırken
Anu’ya düşman bir grup Marduklu (özellikle Enki adlı tanrı) tarafından
kaçırılıp esaretten kurtarılan birkaç dünyalı çok güzel koşullarda yaşamak
üzere iki nehir arasında ve dağlarla çevrili bir alana saklandılar. (Aden adı
verilen cennet bahçesi olabilir mi?) Amaçları Anu’dan kurtulup bu yeni dünyada
egemen olmaktı. (Enki, Mısır uygarlığında tanrı Ea olarak bilinir ve oğulları
arasında dünyayı paylaştırmıştır.)
İnanna ve Sargon
Marduklular tarafından korunmaları için getirildikleri o bölgede
güzellikler içinde yaşamaya başlayan dünyalılar “sonsuzluk ağacı”nın meyvesini
yedikleri için cezalandırıldılar ama o ağaç her ne idiyse, onun sayesinde kendi
kendilerine üremeyi de öğrenmiş oldular. Ve yine Zecharia Sitchin’in aslında
çok uzun bir dönemi kapsayan dünya kronolojisine göre önceleri sadece maden
çıkarmak üzere tek tek üretilen bu yeni dünyalılar ile Marduklular arasında
zamanla gerçek fiziksel beraberlikler başladı.
“Ve vaki ki toprağın üzerinde “adam”lar çoğalmağa başladı ve
onların kızları, doğduğu zaman, Tanrı oğulları “adam” kızlarının güzel
olduklarını gördüler ve bütün seçtiklerinden kendilerine karılar aldılar. Ve
Rab dedi, Ruhun adam ile ebediyen çekişmeyecektir, çünkü o da ettir, bunun için
onun günleri yüz yirmi yıl olacaktır. Tanrı oğulları insan kızlarına vardıkları
ve bu kızlar onlara çocuk doğurdukları zaman, o günlerde hem de ondan sonra,
yeryüzünde Nefilimler (devler) vardı, bunlar eski zorbalar, şöhretli adamlardı” Tekvin
Bap 6
Önce
genetik aşılanma ve sonrası doğal çiftleşmenin yarattığı evrimleşme sonucu
oluşan bu ırk; (yani tanrının oğulları ve dünyanın kızlarının çocukları) üstün
özelliklere sahip bir medeniyet kurdular ama zamanla sapkınlık, zulüm ve
kibirleri arttı. (Bu filim nedense bana hiç yabancı gelmiyor!)
Bu
arada Nibirular üstün bilimlerini ve bilgilerini kendi istedikleri dozda dünya
yüzünde yaymaya devam ederken, dünya ekseninin kendi gezegenlerinin dünyaya
yaklaşması sonucu ters döneceği ve büyük felaketler yaşanacağı bilgisini
saklıyorlardı. Bu tufanı daha önce de yaşamışlardı çünkü. Yine Efsaneye göre
tanrı Enki dünyalılara yardım etmek istedi ve efsanedeki adıyla Utnapiştim’e
(bizim bilgilerimizle Nuh’a) insan ve diğer canlı türlerinden örnek olarak
kurtarmak üzere bir gemi yapma emri verdi.
Kutsal
sayılan tüm metinlerdeki benzer tufan hikâyesi ile dünya bir kez daha alt üst
oldu ve kurtulanlar bugünkü medeniyetimizin temellerini attılar zamanla…
“O günlerde Nuh gördü ki, dünyanın ekseni eğildi ve felaket
yaklaşıyordu. O zaman ayaklarını kaldırarak dünyanın ucunda büyük babasının
babası, Enok’un (İdris) bulunduğu yere götürdü. Ve Nuh acılı bir sesle üç kez
haykırdı: Dinle, dinle, dinle, söyle dünyada neler oluyor? Yeryüzü zorlanıyor
ve şiddetli bir şekilde sarsılıyor.” Enok’un Kitabı (64/ 1-3)
“Bunun üzerine kendisine şöyle vahyettik: “Gözümüzün önünde ve
vahyimize uygun olarak gemiyi yap. Emrimiz gelince, kaynaklar kaynayıp taşınca
her çeşit (evcil hayvanı) ve aleyhlerine hüküm verilmiş olanların dışındaki
aileni al. Zalimler adına benimle konuşma; onlar boğulacaklardır.” Sen ve
beraberindekiler gemiye yerleştiğinizde, ‘Bizi o zalim halktan kurtaran Allah’a
övgüler olsun,’ de.” Sonra, onların ardından, başka bir soy
yetiştirdik. Müminun suresi 23-27
İşte
biz, yani bugünkü kadın ve erkek; böylesi bir geçmişin çocuklarıyız.
“Ve tanrı oğulları adam kızlarının güzel olduğunu gördüler,
onlardan kendilerine eş seçtiler”
Sanırım
yaşanan bütün bu savaşların, hırsların, felaketlerin, ihanetlerin bedelleri
ödenene kadar birbirimizin peşi sıra koşup, didişmeye devam edeceğiz biz
“Tanrının oğulları ve Âdemin kızları”…
İnanılası
gibi görünmüyor değil mi? İnanın ben de anlatılanların yalancısıyım…
Nesrin Dabağlar
Kaynak: https://www.neoder.org/?p=5277
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderene aittir.