17 Aralık 2019

KUR'AN DA GEÇEN 7 SAYISININ SIRRI


7 ‘YEDİ’

Yemin olsun, biz sizin üstünüzde 7 yol yarattık! Ve biz yaratılıştan/yaratılmışlardan gafil de değiliz…… Müminun S.17

Fatiha süresi 7. Ayet 

صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْۙ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّٓالّ۪ينَ 
﴾7﴿  Nimetine erdirdiklerinin yoluna; gazaba uğramışların yoluna da, doğrudan sapmışların yoluna da değil!

Tefsir (Kur'an Yolu)

Burada tarihe bir atıf yapılarak yolun doğrusu ve eğrisi hakkında bir başka ölçüt ve delil daha verilmektedir. İslâm yalnızca Allah kitabında böyle buyurduğu için doğru yol değildir, aynı zamanda tarih boyunca ilâhî irşadı reddedenlerin tecrübeleri de doğru yolun İslâm olduğunu göstermektedir. Bu sebeple doğru yolu arayanlar ve üzerinde bulundukları yolun sağlamasını yapmak isteyenler, dönüp tarihe bakmak, gerçek mutluluğu bulanlarla sapanlar ve Allah’ın gazabına uğrayanların yol ve yöntemlerini incelemek durumundadırlar. Tarihte hem örnekler hem de ibretler vardır. Örnekler, peygamberlerin izlerinden giden fert ve ümmetlerde, ibretler ise onlara cephe alan ve Cenâb-ı Hakk’a meydan okuyanlarda görülmektedir. Bazı rivayetlerde sapanların “hıristiyanlar”, ilâhî gazaba uğrayanların da “yahudiler” olarak açıklanması (meselâ bk. Müsned, IV, 378; Tirmizî, “Tefsîr”, 2), yalnızca zaman ve mekân itibariyle yakın birer örnek olmalarından dolayıdır.


7 Üst yol (soy) Müminun S.17


وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَٓائِقَۗ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِل۪ينَ 
﴾17﴿  Andolsun biz üstünüzde yedi yol (yörünge) yarattık. Biz yaratılanlardan habersiz değiliz.

Tefsir (Kur'an Yolu)

İnsanın ölümlülüğünü ve yeniden diriltileceğini bildiren açıklamanın ardından bu âyetler grubunda hem yeniden dirilmesi konusunda zihinlere doğabilecek kuşkuların giderilmesi ve Allah’ın yeniden diriltmekten âciz olmadığının hatırlatılması istenmiş hem de O’nun insanlığa ihsanından örnekler verilerek kendisine şükretmek gerektiğine işaret edilmiştir.  

“Yedi yol” ile ne kastedildiği hususunda değişik görüşler vardır. Eski tefsirlerde bu ifade genellikle klasik astronomi tasavvurundaki yedi kat gök yani yedi kozmik sistem veya gezegenlerin yörüngeleri olarak yorumlanmıştır (Taberî, VIII, 12; Zemahşerî, III, 44). Elmalılı, âyetin sonunda geçen bilgi ile alâkalı ifadeyle de bağlantı kurarak, kendisi buradaki “yedi yol”dan insandaki beş duyu ile akıl ve vahiy yollarının oluşturduğu yedi idrak yolunu anladığını belirtmektedir (V, 3439). Bize göre–İbn Âşûr’un da belirttiği gibi (XVIII, 27)– bu yorumlar içinde en uygun olanı, “yedi yol”u eskiden meşhur olan yedi gezegenin yörüngeleri kabul eden yorumdur. Buradaki yedi sayısının sınırlayıcı değil, çokluk bildirmek için kullanıldığı da düşünülebilir. 

 “Yaratılanlar” diye çevirdiğimiz halk kelimesi tefsirlerde “yaratma” şeklinde de açıklanmıştır. İlk yoruma göre Allah bütün yarattıklarını bilmektedir. Aristo ve onu izleyen bazı filozofların iddia ettiği gibi Allah yarattıklarının durumundan habersiz değildir; O hem yaratır hem de yarattıklarını bilir; onları yönetir, korur, besler, barındırır, çoğaltır, azaltır, yaşatır, öldürür... Kezâ O, yaratma işlevinden de habersiz değildir; 14. âyette belirtildiği gibi, O “yapıp yaratanların en güzeli”dir; yaratması ilimle, hikmetledir, bu sebeple de her yaratmanın bir anlamı, yarattıklarıyla ilgili bir gayesi vardır.

Buradaki halk ile insanların kastedildiği de söylenmiştir. Bu durumda âyetin ilgili kısmı, “Biz insanlardan, onların yapıp ettiklerinden habersiz değiliz” anlamına gelir (Râzî, XXIII, 87).

Toplam 7 kere aynı ifadenin yeni soy ifadesinin geçtiği ayetler

1)…. Dilerse sizi götürür ve yepyeni bir halk getirir.. İbrahim S.19
2)….(Allâh) yerinize sizden başka bir topluluk getirir.. Tevbe S.39
3)….Rabbim dilerse, sizi gönderip yerinize başka bir topluluk getirir.. Hud S.57
4)….soylarını kırdık, onlardan sonra da başka toplumlar yarattık.” Enbiya, S.11
5)….Onlardan sonra yine başka nesiller dünyaya getirdik.” Müminun S.42
6)…Dilediğimiz vakit elbette ‘’onların’’ yerine başkalarını getirebiliriz. İnsan S.28
7?)….Dilerse sizi ortadan kaldırır ve yerinize başka mahlûklar yaratır. Fatır S.16

Fatır S.16 da diğer ayetlerin ifadesinden ayrı BAŞKA MAHLUKLAR ifadesi geçer.

Bizden (İNSAN) önce 5 soy kırıldı. 6 biziz 7. Ne olabilir? GELECEK size ne vaat ediyorsa odur.

İşte bu 7. Şık Madam ‘Helena Petrovna Blavatsky’ cevabını henüz o zamanlar bilemediği 7 kök soyun, son ayağı MAHLUK EVRİLMESİNDE gizlidir.

De ki: “İster taş olun, ister demir. İsterse aklınıza imkansız gibi görünen herhangi bir yaratık!” Diyecekler ki: “Bizi hayata kim döndürecek?” De ki: “Sizi ilk defa yaratan.” Bunun üzerine onlar sana alaylı bir tarzda başlarını sallayacak ve “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek.”
İsra S.50. 

Ayette bahsi geçen “İsterse taşa veya demire dönüşün,” ifadesi yeni fiziksel görünümünde habercisidir-topraktan et bedene, et bedenden bir mikro çipe, mikro çipin bağlı olup hareket sergileyebileceği bir robota (demir) evrilmek bir evrimdir. Düşünce sisteminin bir makineye aktarımı ve makinenin fiziksel bir hale gelmesi (ister taştan ister demirden olun), taş mikro çipin elementinin bileşenlerinin tanımlamasıdır, demir ise bildiğin insan beyni destekli bir robot bedendir.


7 Cehennem kapısı

Cehennemin 7 Kapısı ve Cehennem Tabakaları

Kur'an-ı Kerîm'de Cehennem'in yedi kapısının olduğu belirtilmektedir.

"Cehennemin yedi kapısı olup, her kapıdan onların girecekleri ayrılmış bir kısım vardır." (el-Hicr: 15/44)

Bu kapı veya tabakalar şunlardır:

1- Cehennem: "Derin kuyu" demektir. Cehennem tabakalarına ait yedili tasnif sisteminde azabı en hafif olan en üst tabakadır. Sünnî âlimlere göre burası günahkâr mü'minlerin azap yeri olacak, bunların azabı sona erdikten sonra boş kalacaktır. Bu durumda cehennem, genel olarak ahiretteki azap yerinin bütününün; özel olarak da en üst tabakasının adı olmaktadır. Kur'an-ı Kerim'de 77 ayette geçmektedir.

2- Lâzâ (alevli ateş): "Hâlis ateş" anlamına gelen kelime Kur'an'da bir yerde geçmekte ve "bedenin iç organlarını söküp koparan" diye nitelendirilmektedir.[1]

"Hayır (Allah onu azabdan kurtarmaz) Çünkü o Cehennem alevli bir ateştir." (el-Meâric: 70/15)

3- Saîr (çılgın ateş): "Tutuşturmak, alevlendirmek" anlamındaki sa'r kökünden sıfat olup, Kur'an'da 17 ayette yer alır. Kur'an'da çoğunlukla cehennemin bir adı olarak, bazen de "tutuşturulmuş, alevli ateş" manasında kullanılmıştır.

"O şeytanlara (ahirette) çılgın ateş azabı hazırladık." (el-Mülk: 67/5)

Ayrıca on beş ayette daha bu isimle geçmektedir.[2]

4- Sakar (kırmızı ateş): "Şiddetli bir ısı ile yakıp kavurmak" anlamındaki sakr kökünden isimdir. Dört ayette cehennem kelimesi yerine kullanılmış, bunlardan Müddessir: 74/28-29. ayetlerde "yaktığı şeyi tüketircesine tahrip etmekle birlikte sönmeyip yakmaya devam eden ve insanın derisini kavuran" şeklinde nitelendirilmiştir.

"Hem ey Rasûlüm bilir misin, nedir o sakar (Cehennem)." (el-Müddessir: 14/27

5- Hâviye (uçurum): "Yukarıdan aşağıya düşmek" anlamındaki hüviy kökünden isim olan hâviye, "uçurum, derin çukur" manasına gelir. Kur'an'da sadece bir yerde[3] zikredilmiş ve ayetin devamında harareti yüksek ateş diye izah edilmiştir.

"O, kızgın bir ateştir." (el-Kâria: 101/9-11)

6- Hutame (kalbleri saran ateşli kaygı): "Kırmak, ufalayıp tahrip etmek" anlamındaki hatm kökünden olup, "Allah'ın yüreklere kadar tırmanan tutuşturulmuş ateşi" diye açıklanmıştır.[4]

"Şüphesiz o, Hutame’ye (ateşe) atılacaktır." (Hümeze: 104/4)

7- Cahim (yanan kızgın ateş): "Kat kat yanan, alevi ve ısı derecesi yüksek ateş" anlamında olup 26 ayette ve bazı hadislerde geçer. Kur'an'da daha çok cehennem yerine, birkaç ayette de "tutuşturulan yakıcı ateş" anlamında kullanılmıştır.

"Küfredenler ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar Cahim'in yarânıdırlar." (el-Mâide: 5/10)[5]

Kur'an'da cehennem için kullanılan başka kelime ve terkipler de mevcuttur.

Azabu’l-Harik: Beş ayette "azâbü'l-harîk" (yakıcı, ateş, yangın azabı) cehennem için kullanılır.

Hamim: 12 Ayette geçen "hamîm" (kaynar su) cehennemdeki azap türlerinden biri olmak üzere, bunun, cehennemliklere içirileceği ve başlarından aşağı döküleceği beyan edilir.

Semûm: Temas ettiği şeyi zehir gibi etkileyip dokularına işleyen sıcak rüzgâr anlamındadır. Cehennem azabının türlerinden olmak üzere iki ayette geçer.

Siccin: Hapishane, derin çukur anlamındaki "Siccîn" kelimesinin cehennemin veya oradaki vadilerden birinin adı olduğu kabul edilir.

Gayy, Veyl: Azıp sapmak anlamındaki "ğayy" kelimesi ile, yazıklar olsun, vay haline! anlamındaki "veyl" kelimesinin cehennemdeki bir kuyu, dağ veya vadinin adı olduğu da belirtilir.

İslam âlimleri, cehennemin yedi kapılı (yedi tabaka) oluşu üzerinde durmuşlardır.

Ebussuud'a göre kapıların daha az veya daha çok değil de yedi oluşu, oraya girmeye sebep olan vasıtaların, yani beş duyu organıyla, şehvet ve gazap temayüllerinin toplam aynı sayıda olmasıyla ilgilidir.

Elmalılı ise şöyle bir yorum yapmaktadır: İnsanın mükellefiyet organları beş duyu ile birlikte kalp ve tenasül uzvudur. Manevî anlamdaki kalp kapısı açık olursa kişi doğru yoldan yürüyerek cennete girer, aksi takdirde yedi organ, mükellefi yedi çeşit azaba sürükler. Nitekim cennet ehlinden söz eden ayetlerde onların kalplerinde kin ve kötülüğün bulunmadığı ifade edilir.[6]

Hâviye, uçurum, derin çukur demektir. Hâviye adlı cehennemin derinliğini düşün! Dünyadaki şehvetlerin, nefsânî isteklerin derinliklerinin bir sonu olmadığı gibi, Hâviye'nin de derinliğinin sonu yoktur.[7]

[1] Meâric: 70/15-16.
[2] 22/4; 31/21; 34/12 vs.
[3] Karia: 101/9.
[4] Hümeze: 104/4-7.
[5] M. Sait Şimşek, Şamil İslam Ansiklopedisi: 1/281. Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
[6] Hak Dini, K. Dili, Eser Y. c 5, s. 3066.
[7] Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.

7 Çift ‘’Hicr S.87
Andolsun, sana çiftlerden yediyi ve büyük Kur’an’ı verdik.

وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعاً مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ 
﴾87﴿  Kuşkusuz sana tekrar tekrar okunandan (âyetlerden) yedisini ve yüce Kur’an’ı verdik.

Tefsir (Kur'an Yolu)

Allah Teâlâ, putperestlerin Hz. Peygamber’i üzen ve inciten inatçı, alaycı tutumlarına karşı resulünü teselli etmek üzere, kendisini âdeta çok değerli bir hediye ile, tekrar tekrar okunan yedi (âyeti) ve yüce Kur’an’ı vermekle onurlandırdığını ifade buyurmaktadır.

  “Tekrar tekrar okunan yedi (âyet)” diye çevirdiğimiz âyet metninde geçen mesânî kelimesi, mesnâ veya mesnâtün kelimesinin çoğulu kabul edilmiştir; “övgü” anlamındaki senâdan gelebileceği de belirtilmektedir. Mesânî kelimesi “katlanıp bükülerek ikilenen, başka bir şeyle takviye edilen” gibi mânalara gelir. Bir şeyin büklümlerine, katlarına da mesânî denilmekte, “tekrar tekrar yapılan, okunan” gibi bir anlamda da kullanılabileceği ifade edilmektedir. Konumuz olan âyetteki “seb‘an mine’l-mesânî” ifadesi müfessirleri epeyce meşgul etmişse de bu hususta en fazla kabul gören iki yorum vardır:

 a) Bir görüşe göre bu ifade ile Kur’ân-ı Kerîm’in, “es-seb‘u’t-tıvâl” diye anılan en uzun yedi sûresi kastedilmiştir. Bunlar Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ, Mâide, En‘âm, A‘râf, Enfâl (başında besmele bulunmayan Tevbe sûresi ile birlikte) sûreleridir. Bu sûrelerin “mesânî” diye anılmasının sebebi, içlerinde farzlara, hukukî emir ve yasaklara, cezalara ve geçmiş toplumlara dair ibretli kıssalara geniş bir şekilde ve tekrar tekrar yer verilmesidir. Ancak Hicr sûresi Mekke’de, anılan yedi uzun sûreden En‘âm ve A‘râf’ın dışındakiler ise Medine’de inmiştir. Bu durumda Mekke’de inen bir sûrede, henüz ortada bulunmayan sûrelerden söz edilmesi mâkul gözükmemektedir. Gerçi sûrenin özellikle bu âyetinin Mekke’de indiği söylenmişse de bu bilgi itimada şayan görülmemektedir.

 b) Daha çok kabul gören diğer görüşe göre “seb‘an mine’l-mesânî” ifadesiyle Fâtiha sûresi kastedilmiştir. Sûrenin böyle anılması ise yedi âyetten oluşması, namazda tekrar tekrar (her rek‘at) okunması, her okunuşta arkasından bir de zammı sûre ilâve edilerek bir nevi ikilenmesi, katlanması, sûrenin –ilki Allah Teâlâ’ya hamd ve senâ, ikincisi dua ve niyaz olmak üzere– iki bölümlü olması, biri Mekke’de peygamberliğin ilk döneminde, diğeri Medine döneminde olmak üzere iki defa nâzil olması gibi sebeplerle izah edilmektedir.

7 Kabe tavafı

Kâbe etrafında tavaf, tevhid fikrini temsil etmektedir. Bu hareketin ictimaî hayata ait olan mânâsı, birlikten ayrılmamak ve bu birliği korumaya çalışmaktır. Ferdî hayata ait mânâsı ise daha derin hakikatları ihtiva etmektedir. Çünkü gökler yedi kattır, insandaki nefis de yedi tanedir. Her dönüşte bir merhale, bir menzil aşılarak yedi kat göklerin üstüne çıkmak, maddî âlemin üstüne yükselmek demektir. Ayrıca iç dünyamızda yedi basamaklı olan nefsin en aşağı basamağından en üst basamağına yükselmesidir. Yani nefs-i emmâreden nefs-i mutmainneye çıkarak, hayvanî hayattan kurtulup, ruhânî hayata kavuşmak demektir.

Kâbe'yi tavaf, kâinat nizamından alınmış bir ibadettir. Seyyareler güneş, elektronlar çekirdek, pervaneler kandil etrafında döner; böyle bir merkez etrafında dönmek ona aşkla bağlılık anlamına gelir.

Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Hak:
"Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan her şey O'nu tesbih eder. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz onların tesbihinin farkında değilsiniz..." (İsrâ, 17/44)

buyurmaktadır.

Tabiat ilimlerindeki gelişme bu ayetin açıklamasına yardımcı olmuştur. Nitekim, önceleri cansız ve hareketsiz olduğu sanılan varlıklar da dahil olmak üzere bütün eşya atomlardan meydana gelmiştir. İşte atom çekirdeklerinin etrafındaki elektronlar, sürekli ve muntazam bir şekilde çekirdeğin etrafında dönmektedirler ki, bu durum Kur'an-ı Kerim tarafından Allah'ı tesbih olarak ifade edilmiştir. Bu bakımdan, İslâm'ın sembolü olan Kâbe etrafında dönmek de; dine gönül vermek, onun etrafında pervane kesilmek ve Allah'a bütün kalbiyle bağlanmaktır.

7 Kez Sava Merve arası yürüyüş
“Şüphesiz Safâ ve Merve, Allah’ın sembollerindendir.” (Bakara, 2/158) 

Önce, yalçın kayalarla dolu, sert ve yüksek birçok dağa nispetle hayli mütevazı olan iki küçük kaya tepeciğinin, yani Safâ ve Merve’nin “Allah’ın sembolleri” olduğu gerçeğini hatırlatmamız gerekiyor. “Ne özelliği var? Niçin bu iki küçük kayalık seçilmiş?” denilmemeli, Safâ ile Merve’yi Kur’an’da “Şeâirullah” yani “Allah’ın sembolleri” olarak adlandıran ilahî iradeye teslim olunmalı. 

Koşmak, hızlı yürümek anlamına gelen “sa’y”, bir arayıştır. Terim olarak, hac ve umrede Kâbe’nin doğu tarafındaki Safâ Tepesi’nden başlayarak Merve’ye dört gidiş, Merve’den de Safâ’ya üç dönüş olmak üzere bu iki tepe arasındaki gidişgelişe denir. Sa’y esnasında Safâ ile Merve arasında vadinin en derin kısmında (iki yeşil direk arasında) daha canlı ve hızlı yürümeye ise, “hervele” denilmektedir. 

Hacda yapılmakta olan sa’yin aslı, Hz. Hacer’in henüz süt emen oğlu İsmail için su ararken bu iki tepe arasında koşması hadisesine dayanır. Dolayısıyla Safâ ve Merve arasındaki sa’y, Allah’ın rahmetinin en büyük tecellilerinden biri olan anne şefkatinin Hz. Hacer validemizde kendini gösteren şeklinin yâd edilmesidir. Annelik şefkatine ve sevgisine İslam’ın verdiği değeri simgeleyen temsilî bir harekettir. 

7 coğrafik bölgeye sahip olan Türkiye devleti.
Vs. 7 ile ilgili daha bir çok örnekleri çoğaltabiliriz..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderene aittir.

UYARI

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderene aittir.