Yrd. Doç. Dr. Serdar UĞURLU - 22 Kasım 2017 Çarşamba
Diğer topluluklarda olduğu gibi Türkler de zaman içerisinde, kendi dini mûsikîlerini, şiirlerini ve âyinlerini oluşturmuş bir millettir. Türklerin en eski dönemlerden itibaren şiirin, musikinin ve dansın birlikteliği ile icra ettikleri âyinleri, İslam ile birlikte şekil ve muhteva değiştirmiş ancak kesintiye uğramamıştır. Mevlevî sema âyinleri bu bağlamda eski gelenekten neredeyse tamamen uzaklaşmış ortodoks bir yapıya ulaşmışken, aynı şeyi Alevî-Bektaşîlikteki semah âyinleri için söylemek zordur.
![]() |
Saymalıtaş-Ayin |
İslam ile birlikte Allah’ın ceza verici ve gazap edici tarafındansa, Türkler daha çok seven ve kabul eden tarafını düşünerek, dini âyinlerini düzenlemeye devam etmişlerdir. İslam sonrası ortaya çıkan bu tavrın ilk izlerine, daha önce de temas ettiğimiz üzere Kırgızistan’daki Saymalıtaş kaya resimlerinden ulaşmak mümkündür. Çünkü Türklerin, yaratan ile var olan kuvvetli bağları, O’na bir şekilde ulaşma arzuları, eski dönemde şamanların elinden ilk kez bu kaya resimlerine yansımıştır. İslam sonrası dönemde ise bu aşk; semazenlerin elinde Mevlevî sema’ına, Alevî-Bektaşî zümrelerin elinde Bektaşî semah’ına, sofilerin elinde Kadirî devran’ına, Rufaîlerin elinde Rufaî zikr-i kıyam’ına ve Nakşîlerin elinde Nakşibendî hatm-i hace’sine dönüşmüştür. Sadece ifade şekillerinde ve yöntemlerinde yaşanan değişime rağmen, rubûbiyet aşk ile devam etmiştir.
Kaynak: https://okonuz.blogspot.com/2017/11/turk-kulturundeki-dini-rakslar.html
Türklerin, yaratan ile var olan kuvvetli bağları, O’na bir şekilde ulaşma arzuları, İslam sonrası dönemde ise bu aşk; semazenlerin elinde Mevlevî sema’ına, Alevî-Bektaşî zümrelerin elinde Bektaşî semah’ına, sofilerin elinde Kadirî devran’ına, Rufaîlerin elinde Rufaî zikr-i kıyam’ına ve Nakşîlerin elinde Nakşibendî hatm-i hace’sine dönüşmüştür. Sadece ifade şekillerinde ve yöntemlerinde yaşanan değişime rağmen, rubûbiyet aşk ile devam etmiştir.
Mevlevi Semahı
Türklerin, yaratan ile var olan kuvvetli bağları, O’na bir şekilde ulaşma arzuları, İslam sonrası dönemde ise bu aşk; semazenlerin elinde Mevlevî sema’ına, Alevî-Bektaşî zümrelerin elinde Bektaşî semah’ına, sofilerin elinde Kadirî devran’ına, Rufaîlerin elinde Rufaî zikr-i kıyam’ına ve Nakşîlerin elinde Nakşibendî hatm-i hace’sine dönüşmüştür. Sadece ifade şekillerinde ve yöntemlerinde yaşanan değişime rağmen, rubûbiyet aşk ile devam etmiştir.
Mevlevi Semahı
Alevi-Bektaşi Semahı
Sofilerin Kadiri Devranı
Rufai Zikri
Nakşibendi Hatm-i Hacesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderene aittir.