06 Aralık 2019

Mahkeme kararı: İslam dininde cami yoktur.



Bir vatandaşın yıkılan minare altında kalan aracı için açtığı tazminat davasını karara bağlayan Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin gerekçeli kararda "İslam dininde cami diye bir kavram yoktur" ifadesini kullanması dikkat çekti.

Ankara 23'üncü Asliye Hukuk Mahkemesi bir vatandaşın yıkılan minare altında kalan aracı için açtığı alacak davasında Hazine'yi tazminata mahkum ederken nihai kararında, "İslam dininde cami diye bir kavram yoktur" ifadesini kullandı.

MİNARE YIKILDI HAKKINI ARADI

Ankara Adliyesi koridorları, son dönemlerin en ilginç davalarından birine tanıklık etti. Batıkent'te bulunan Mevlana Celaleddin-i Rumi Camii'nin minarelerinden biri, 2000 yılında çıkan bir fırtınada Şakir Aydoğdu adlı vatandaşın aracı üstüne  yıkıldı. Aydoğdu, zararının karşılanması istemiyle Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde Diyanet İşleri Başkanlığı, Yenimahalle Belediye Başkanlığı ve cami derneği aleyhinde 5 milyar Türk Lirası tutarında alacak davası açtı.

Belediye ve dernek davanın reddini isterken talepleri mahkeme tarafından uygun görüldü. Diyanet İşleri Başkanlığı adına Başbakanlık temsilcisi olarak gelen Hazine vekili de;

yapılan caminin Diyanet denetiminde yapılan veya yapıldıktan sonra Diyanetin denetimine terk edilen, imamı dahi Diyanet denetiminde atanan bir cami olmadığını savunarak açılan davanın reddini talep etti.

"İSLAM DİNİNDE CAMİ KAVRAMI YOK"

Ancak, 23 Eylül de yapılan yargılama sonucunda Hakim İsmail Bilgin, 4 milyar 635 milyon liranın Hazine'den Eylül 2000 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte alınmasına karar verdi. Söz konusu kararda ilginç ifadelere de yer verildi. Kararda şöyle denildi:

"Yapılan yargılama, toplanan deliller ve dosya kapsamına göre, İslam dininde esasında camii diye bir kavram yoktur. Nedenine gelince dinin kaynağı Allah'dır. Evren Allah'ın mülküdür. İnsanoğlu ise Allah'ın özenerek yarattığı kendisine akıl ve irade verdiği kuludur. Kul evrenin her yerinde ibaret yapabilir.


Cami yapmak bir anlamda dini şekle boğmaktır. İslam dinine inananı şekil karşısına geçip ibadet etmeye mecbur kılmaktır. Mamafih  Hazreti Muhammed zamanında yapılan bir camii veya mescidin olduğunu kimse öne sürememektedir. Hatta Hazreti Muhammed zamanında yapılmaya kalkışılan bir mescidin bilfiil Hazreti Muhammed tarafından yıkıldığı, İslam dini üzerinde söz sahibi olan, aklı başında, çıkarcı olmayan din adamlarınca kaynak kitaplara yazılmaktadır.

"CAMİ CUMA NAMAZI İHTİYACINDAN DOĞDU"

İslam dininde toplu namaz olarak sadece Cuma Namazı vardır. Cami ve mescide bu namazdan dolayı ihtiyaç duyulmuştur. Oradaki ihtiyaçta tek adamın yanı sadece mesleğine imam denilen insanların değil her konuda yetişen insanların Cuma günü namazdan sonra cemaatin karşısına geçip konuşmasıdır.

İlk dönemlerde evrendeki bilgi  az olduğu için halkın içinde yetişen adına imam denilen insanlar bu ihtiyaca cevap vermişlerdir. İlim ve bilmin akşamdan sabaha değiştiği günümüzde imamların bu gereksinime karşı yetersiz kaldığı gün gibi bilinmektedir."

Kararda söz konusu ihtiyaçtan doğan cami ve mescid yapımının İslamiyetin ilk yıllarında başladığı son 20-30 sene öncesine kadar sürdüğü de belirtildi. Geçmişte ya ciddi devlet adamlarının isimlerini yaşatmak veya varlıklı insanların öncülüğünde, yapan, bakan ve görenin gurur duyması için cami yapıldığı belirtilen kararda, bunun en bariz örneklerinin Selçuklu ve Osmanlı döneminde görüldüğü belirtildi.

"DİYANET'İN KENDİNDEN HABERİ YOK"

Saltanatın ve hilafetin kaldırılması sırasında bu görevle Diyanet İşleri Başkanlığı kurulduğu belirtilirken, Diyanet İşleri'ne şu eleştiriler yöneltildi:

"İslam Dinin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek görevi Diyanet'e verilmiştir. Yine bu kuruma cami ve mescitlere açma izni vermek, bunlara ibadete açmak görevi yanında hakiki ve hükmi şahıslar tarafından yapılan izinli veya izinsiz olarak ibadete açılan cami ve mescitleri denetimine almak buralara kadro tahsis etmek görevi yüklenmiştir.

Mamafih bu yoksul halkın bütçesinde önemli bir pay olan geniş kadro ve imkana sahip olan Diyanet Başkanlığı açılan bu davada yaptığı savunmadan ve bu konuda basına yansıyan haberlerden anlaşıldığı üzere, ülkede ne kadar caminin yapıldığından haberi olmadığı gibi ne kadarında devletin kadrolu imamı çalıştığını, yapılan caminin kim tarafından hangi amaçla yapıldığını, kimlere hizmet verdiğini bilmediği bir gerçektir.

Durum böyle olunca devletin önemli bir alanındaki kurum görevine bu gözle bakıp davranmadığı, yasanın kendisine yüklediği iş ve işlevi yapmadığı sürece daha alt birimler olan belediye, dernek ve bireylerde kusur aramak abesle iştigal olur. Hakkaniyetle bağdaşmaz. Önce devlet koyduğu kurala uyacak, devlet olmanın gereği budur.

Olayımıza baktığımızda devlet ve bireyin malının mülkünün bekçisi olan hazine kendi arsasına kimin ne maksatla inşaat yaptığından habersizdir. Diyanet kendi dernek veya bireylerin yaptığı camiyi kendi yedine geçirmemiş. Cami senelerdir ibadete açılmış imamın kimin kadrosunda ibadet hizmetini ifa ettiğinden haberi yok."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderene aittir.

UYARI

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderene aittir.