ENKİ İLKEL İNSANI OLUŞTURMAK İÇİN
AFRİKA DA BULDUĞU MAYMUN TÜRÜNÜ ANLATIYOR
İlkel işçiler oluşturmak için, onun
üstüne özümüzün işaretini koymak! Böyle
demişti Enki önderlere. İhtiyacımız olan yaratık zaten mevcut! Böyle diyerek Abzu‘nun
bir sırrını açıkladı onlara. Diğer önderler Enki’nin sözlerini şaşkınlıkla
dinlediler; bu sözler onları şaşkınlığa düşürdü. Abzu’da iki bacakları üstünde dik yürüyen
yaratıklar var, diyordu Enki. Ön bacaklarını kol olarak kullanıyorlar,
elleri de var. Bozkırın hayvanları arasında yaşarlar. Giyinip örtünmeyi bilmezler.
Bitkileri ağızlarıyla kopartıp yerler, suyu
gölden veya çukurdan içerler. Tüm bedenleri kaba tüylerle kaplı,
kafaları aslanın yelesi gibi. Ceylanlarla itişip kakışırlar, sularda
kaynaşan yaratıklarla eğlenirler. Önderler
Enki’nin sözlerini şaşkınlık içinde dinlediler. Edin’de hiç böyle bir yaratık
görülmedi şimdiye dek, dedi Enlil, inanmamıştı. Çok uzun çağlar öncesinde, Nibiru’daki
atalarımız da bunlar gibi yaşamış olmalılar, diyordu Ninmah.
ENKİ DİĞER ANUNNAKİLERİ YAŞAM EVİ
DEDİKLERİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA MERKEZİNE GÖTÜRÜYOR.
Bu bir yaratık değil, bir varlık, diyordu Ninmah. Ona
bakmak çok heyecan verici olmalı. Yaşam evine götürdü Enki onları; güçlü kafesler içindeydi bu varlıklardan bazıları. Enki’yi ve diğerlerini
görünce zıplamaya
başladılar; kafeslerin parmaklıklarını
yumrukladılar. Hırıldayıp horuldayan sesler çıkarıyorlardı; hiç bir kelime söylemiyorlardı. Biri dişi biri erkek diyordu
Enki; erlikleri ve dişilikleri var.
ENKİ MAYMUN KROMOZOMLARI ÜZERİNE KENDİ
KROMOZOMLARINI KOYDUKLARINDA İLKEL İŞÇİNİN YARATILACAĞINI SÖYLÜYOR,
Bizim gibiler, Nibiru’dan gelmişler
ürüyorlar. (!) (Nibirudan nasıl gelmiş olabileceklerine dair benim
tahminim henüz bilinçli varlıklar yaratılmadan evvel onlar vardı. Ve Nibiru ile
Tiamat çarpışmasından kaynaklı bir aktarım olmuş olabilir) Oğlum Ningişzidda onların biçimlendiren özünü sınadı; bizimkileri andırıyor, iki yılan gibi birbirine dolanmışlar. (Kromozomları
tarif ediyor) Onlarınki
bizim yaşam özümüzde birleştirildiğinde, işaretimiz onların üstünde olacak.
İlkel işçi yaratılacak! Buyruklarımızı
anlayacak, araç gereçlerimizi kullanacak, kazı yerlerindeki güç işleri o
yapacak.
ENLİL BU FİKRE KARŞI ÇIKIYOR
Abzu’daki Anunnakiler rahat bulacak! Coşkuyla söyledi bunları Enki, sözleri heyecanla
doluydu. Enlil’in sözleri ise ikircikli; bu mesele çok ama çok önemli. Gezegenimiz üstünde kölelik çok uzun
zaman önce feshedildi; araç gereç köledir, başka varlıklar
değil. Daha önce mevcut olmayan yeni bir varlık ortaya çıkarmak istersin. Yaratmak yalnızca her şeyi başlatan Baba’ya mahsustur.
Böyle diyerek karşı çıktı Enlil;
sözleri çok sertti! Enki şöyle yanıtladı kardeşini: Planım köleler değil yardımcılar
oluşturmak. Bu yaratık zaten mevcut! diyordu Ninmah. Plan, ona biraz daha beceri
vermek! Yeni
bir yaratık değil, var olanı kendi suretimize çok daha benzer kılmak, dedi Enki, çoktan ikna olmuştu.
Küçük bir değişiklikle yapılabilir bu, bizim özümüzden yalnızca bir damlası gerek!
ENLİL’İ İKNA ETMEK İÇİN ENKİ VE NİNMAH
UĞRAŞIYOR
Bu çok ciddi bir mesele, bu fikirden hiç hoşlanmadım, diyordu Enlil. Bir gezegenden başka bir gezegene
yolculuk etmek yasaktır. Kurallara göre, Dünya’ya gelmek yasaklanmıştı. Amacımız altın elde etmekti, her şeyi başlatan babanın
yerine geçmek değil. Enlil böyle konuştu, Ninmah yanıt
verdi: Her
şeyi başlatan baba bize bilgelik ve anlayış bahşetti. En iyi şekilde kullanmayacak idiysek niçin böylesine
kusursuzlaştırıldık?
TARTIŞMA ANLAŞMAZLIKLA SONUÇLANIYOR.
KONU ANU’YA GÖTÜRÜLÜYOR
Her şeyin yaratıcısı bizim yaşam özümüzü neyi becerebiliyorsak yapabilmemiz
için bilgelik ve anlayışla doldurdu, bunun için yaratılmış değil miyiz? (İşte bu söylem Anunnakilere verilmiş üstün bir
nimetin Allah tarafından dışa vurdurulmasıdır) Ninmah’ın erkek kardeşi Enlil’e
yönelttiği sözler böyleydi. Özümüzde bize bahşedilmiş olan-la araç gereçleri ve
arabaları kusursuzlaştırdık, dehşet silahlarıyla dağları paramparça edip gökleri
altınla iyileştirdik. Ninurta da kendisini doğuran anaya bunları söyledi.
Bilgelikle yeni araç gereç
biçimlendirelim, yeni yaratıklar değil;
Yeni teçhizatla kolaylaştıralım işi, köle yaratıklarla değil. Anlayışımız bizi
nereye yönlendiriyorsa, oraya gitmektir kaderimiz. Ningişzidda böyle diyordu; Enki ve Ninmah ile aynı
fikirdeydi. Sahip
olduğumuz bilginin kullanılması önlenemez, diyordu Ningişzidda. Kader gerçekten
de değiştirilemez; başlangıçtan sona dek belirlenmiştir o. (Bu söz gerçek Tanrı’nın İDEA eveninin planlanmış hazır
olan programının net olarak belirtilmesidir. Bu bize bugünün insanına bir
işarettir, gerçeklerin kendilerinin ağzından itiraf ettirilmesidir..)
Enlil işte böyle diyordu. Kader mi yoksa kısmet
mi? Sularından altın toplamak için bizi bu gezegene getiren. Anunnaki
kahramanlarını çok güçlü işler altına sokan, bir ilkel işçi’nin yaratılmasının
planlanmasına yol açan. İşte akrabalarım mesele bu, diyordu Enlil büyük bir
ciddiyetle. Kader mi? Kısmet mi? Karar verilmesi gereken şey bu. Başlangıçtan itibaren
mukadder miydi yoksa bizim seçimimiz mi?
ANU VE NİBİRU MECLİSİ YARATIĞIN OLUŞTURULMASINI
ONAYLIYOR
Meseleyi Anu’ya götürmeye karar verdiler; Anu da meseleyi meclise sundu. Yaşlılara, alimlere, komutanlara danışıldı. Uzun ve keskin tartışmalardı bunlar; yaşam ve ölüm,
kader ve kısmet sözleri konuşuldu. Altını elde etmenin başka bir yolu olabilir
mi? Yaşamda kalışımız tehlikede. Altın elde edilecekse, bu varlık oluşturulsun, diye karar verdi meclis. Anu gezegenler arası yolculuk kurallarından vazgeçe,
Nibiru kurtula.
ENKİ NİNMAH’IN KENDİSİNE YARDIMCI
OLMASINI İSTİYOR
Karar Anu’nun sarayından Dünya’ya
ışınlandı; Enki buna çok sevindi. Ninmah yardımcım olsun, bu meselelerde anlayışı çoktur. Böyle dedi Enki.
Ninmah’a büyük bir özlemle bakıyordu. Öyle olsun dedi Ninmah! Öyle olsun dedi Enlil. Abzu’daki Anunnakilere duyuruldu bu karar Ennugi tarafından.
Varlık elde edilene dek, kendi isteğinizle dönmelisiniz iş başına, dedi.
İSYANCILAR GÖREVİNE DÖNÜYOR, İNSAN
YARATMA ÇALIŞMALARI BAŞLIYOR
Hayal kırıklığı vardı ama başkaldırı olmadı; Anunnakiler zorlu işin başına döndüler. Abzu’daki yaşam evinde Enki, varlığı nasıl
biçimlendireceklerini açıklıyordu Ninmah’a. Ağaçlar arasındaki yere götürdü onu, burası kafeslerle dolu bir yerdi. Kafeslerin içinde garip yaratıklar vardı; yaban da hiç görmemişti bunlar gibisini. Ön kısımlarını başka bir türden, arka
kısımlarını başka bir yaratıktan almışlardı. ( Belli ki Enki; farklı canlı türlerinden yeni canlı
türleri oluşturma deneyleri üzerinde çalışıyormuş)
İki ayrı türün yaratıklarını özleriyle
birleştiren Enki, Ninmah’a gösteriyordu bunları. Yaşam evine döndüler; ışıl ışıl parlayan temiz bir yere götürdü onu. Bu temiz yerde Ningişzidda yaşam özünün sırlarını anlattı Ninmah’a. İki türün özleri nasıl birleştirilecekti; bunu gösterdi ona. Ağaç kafeslerdeki yaratıklar fazlasıyla
tuhaf, canavar gibiler, diyordu Ninmah.
NİNMAH VE ENKİ DENEYLER YAPIYOR
Öyle, diye yanıtladı Enki. Kusursuzluğu elde etmeliyiz, bunun için
sen gereksin. Özler nasıl birleşecek; ne kadarı bundan
ne kadarı şundan bir araya gelecek, hangi rahimde başlayacak gebelik, doğum
hangi rahimle yapılacak? Bunun için senin imdada yetişme ve şifa anlayışına
gerek var, doğum yapmış bir ananın anlayışına ihtiyaç var. Ninmah’ın yüzü
güldü; Enki’den doğurduğu iki kızı çok iyi hatırlıyordu.
Ningişzidda ile birlikte, ME’ler üstüne kaydedilmiş kutsal
formülleri taradı Ninmah. Şunun nasıl,
bunun nasıl yapıldığını sordu ona. Ağaç kafeslerdeki yaratıkları inceledi; iki
bacaklı yaratıklar üstünde düşündü. Özler erkeğin dişiyi döllemesiyle
aktarılıyordu. Birbirine
dolanmış iki iplik ayrılıp bir çocuk oluşturmak için birleşiyorlardı. Bir Anunnaki erkeği iki bacaklı dişilerden birini
döllesin, birleşimleri olan bir çocuk doğsun, dedi Ninmah. Bunu denedik,
başarısızlıkla sonuçlandı, diye yanıtladı Enki. Gebe kalmadı, doğum olmadı,
diye yanıtladı Enki.
SEZERYANLA İLK BEBEK DOĞUYOR
Şimdi bu, ilkel işçinin nasıl oluşturulduğunun
Ningişzidda’nın yardımıyla Enki ve Ninmah’ın bu varlığı nasıl
biçimlendirdiklerinin hikayesidir. Özler karışımını elde etmenin başka bir yolu denenmeli, diyordu Ninmah. Özlerin iki ipliğini birleştirmenin başka bir yolu
bulunmalı, Dünya’ya ait olan kısım zarar görmemeli. Bizim özümüzü dereceler halinde
alabilmesi için şekillendirilmeli.
ME formüllerinden yararlanıp Nibiru’nun özü azar azar sınanmalı.
Ninmah bir kristal (cam)
kapta bir karışım hazırlayacaktı, iki bacaklı dişinin yumurtasını dikkatle
yerleştirdi içine, Anunnaki tohumunu içeren ME ile yumurtayı dölledi. Bu yumurtayı iki bacaklı dişinin rahmine geri
yerleştirdi. ( Tüp bebek tarifi) Bu kez gebe kaldı ama doğum bir türlü
olmadı. Çaresiz kalan Ninmah bir kesik açıp oluşan şeyi
maşayla tutup dışarı çıkardı. Yaşıyordu bu!(
Bebeği Sezaryen ile alıyorlar)
BU BEBEK İLKEL İŞÇİ ÖZELLİKLERİNİ TAŞIMIYOR
Enki sevinçle haykırdı. Başardık! Ningişzidda sevinçten ağladı. Yenidoğanı ellerinde
tutan Ninmah sevinçle dolmamıştı. Yenidoğanın her tarafı kaba tüylerle kaplıydı, ön kısımları Dünya yaratıklarınınki gibi; Arka
kısımları ise Anunnakileri andırmaktaydı.
İki bacaklı dişiye verdiler yenidoğanı, sütüyle besleyip emzirsin diye. Yenidoğan hızlı büyüyordu, Nibiru’nun bir günü Abzu’da bir aydı. Dünya çocuğu
boy attı ama Anunnaki
suretinde değildi. (Deneme 1)
BIKMADAN DENEMEYE DEVAM EDİYORLAR
Elleri araç gereçlere uygun değildi, konuşması hırıltılı bir homurdanmaydı. Bir kez daha denemeliyiz, diyordu Ninmah. Karışımın ayara ihtiyacı var. ME’leri tahlil edeyim, şu veya bu ME ile
çabalayayım. Enki’nin ve Ningişzidda’nın yardımlarıyla işlemleri
tekrarladılar. ME’deki
özler üstüne dikkatle düşündü Ninmah.
Birinden ufacık bir şey aldı, diğerinden azıcık bir şey.
Sonra kristal kasenin içinde Dünya dişilerinden birinin
yumurtasını dölledi. Gebe kaldı, doğum da doğru zamanda
oldu. Bu
kez doğan Anunnakilere daha çok benziyordu.
Onu doğuran anaya verdiler ki emzirsin, yenidoğan büyüyüp çocuk olsun. Görünüşte hoştu, elleri araç gereç tutabilecek biçimde. Duyularını sınadılar ve baktılar ki yoksun. Dünya çocuğu işitemiyordu, gözleri iyi görmüyordu. (Deneme
2)
Tekrar tekrar ayarladı Ninmah karışımları; ME
formüllerinden ufak tefek parçalar topladı. Doğanlardan birinin ayakları felçliydi, diğeri organlarından sızdırmaktaydı, birinin elleri titriyordu, bir diğerinin karaciğeri bozuktu. Birinin elleri ağzına erişmeyecek kadar kısaydı, bir başkasının akciğeri solumaya uymadı. Bu sonuçlar hayal kırıklığına uğrattı Enki’yi; ilkel işçi elde edilmedi, diyordu
Ninmah’a.
BİÇİMLENDİRİCİ KABIN DÜNYA’NIN
ÇAMURUNDAN OLMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORLAR
Sınayarak keşfediyorum bu varlıkta; ne iyi ne kötü.
Ninmah böyle yanıtladı Enki’yi. Yüreğim başarılı olana dek devam et, diyor
bana. Bir kez daha hazırladı karışımı; yenidoğan yine kusurluydu. (Deneme 3) Eksiklik
karışımda olmasın sakın, diyordu Enki ona.
Engel ne dişinin yumurtasında ne de özlerde olmasın sakın? Dünya’nın kendisini
biçimlendiren şey; eksik olan bu olmasın?
Nibiru’nun kristallerinden yapma kabı,
Dünya’nın çamurundan yap. Büyük bilgelik
sahibi olan Enki böyle diyordu Ninmah’a. Dünya’nın kendi karışımından, altınından ve gümüşünden
gerek olmasın? Şeyleri bilen Enki onu teşvik etti kullanmaya Abzu’nun
çamurunu. Yaşam evinde Ninmah bir kap yaptı, Abzu’nun kilinden yaptı bunu. Arındırıcı bir banyo olarak biçimlendirdi kabı, karışımı bunun içinde yapacaktı.
Bu yaratılma sürecinde Anunnakiler doğru bir formülle
hareket etmeye başladıklarında Allah bu anı Kuran’da şöyle bildirmiştir.
Secde S,7- İnsanı yaratmaya da bir çamurdan başladı.
Müminun S,12. And olsun biz insanı, çamurdan, bir
sülaleden yarattık.
Rahman S,14,15. Allah insanı, ateşte pişmiş gibi bir
kuru çamurdan yarattı.
Hicr S,26- Gerçekten
biz, insanı kuru bir çamurdan, biçimlendirilmiş bir balçıktan yarattık.
Bu bilgilerin Sümer
tabletlerinde bulunuyor olması Kuran’ın yada diğer din kitaplarının bazı
çevrelerce Sümer orjinli olup oradan kopyalandığını düşündürebilir AMA! Bu
düşünce sahiplerinin aynı zamanda Tabletlerin henüz gün yüzüne çıkmamış bir
zamanda olması ve varlığından haberi olmayan birinin bunları nasıl 1/1 oradan
alıntıladığını da ispatlaması gerekir. Bunu yapmalılar aksi taktirde sadece
açıklayamadıkları bir mantık içinde kalmaktan başka seçenekleri yoktur.
Kendileriyle birlikte dünyanın yeni yeni şahit olduğu bu Tablet gizemi, o
zamanlar nasıl bilinebilirdi? Tevrat üzerinden geriye uzanıp sonrada Tevrat
üzerinden sonrasına uzanarak Kuran kitabıda Tevrat kopyasıdır gibi bir mantık
içindelerse Neden Tevrat ta ki bozulmalar Kuran’da da yoktur? Tevrat Tanrıyı
insanlaştırıp, insanıda Tanrılaştırırken, Kuran neden O’nu benzersiz olarak
tanımlamıştır? Kuran değil insanı! Yada herhangi dünya dışı bir varlığı Tanrı
yerine koymayı O’nun bir benzeri ve dengi olmadığını üstüne basa basa
işlemiştir? Tevrat Tanrıyı, Dünyayı ve Yaşamı yarattıktan sonra bedensel
bir yorgunluğa düşüp 7.gün dinlenmeye alırken, Kuran’ın tanıttığı Tanrı, dünya
ve yaşam, tüm EVRENLER ve içindekileri yarattıktan sonra Bilgi katına geçip
TEST sürecine start verdiğini söyler? Birbirine tamamen zıt bir mantıkla Kuran
nasıl Tevrattan esinli insan eliyle yazılmış bir kopyalaması olabilir?… Bu bariz farkı düşünün!!!
Tevratın anlattığı
Tanrı tasviri ile Tabletlerin yazıcıları insan örtüşürken Kuranın
anlattığı Tanrı tasviri Anunnakilerinde varlığını bildikleri YARATICI Tanrı ile
örtüşmektedir, bambaşkadır..
Henüz sırrına bile
eremediğimiz bir galaksimiz varken, gözümüzün önünde sınırsız bir evreni
yaratan Tanrı nasıl yorulabilir? Bunları yapacak bir kuvvete sahip İlah nasıl
kusurlu olabilir?
Belirtelim Enbiya S,10
‘Size de bir kitap indirdik ki, şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıl etmiyor
musunuz?’’ ayetiyle Sizin şanınız bu kitaptadır
denilmiştir, bu kitap nedir? Bu kitap tüm zamanların RAR
dosyasıdır. Dikkat ediniz tüm zamanlar ise bu RAR dosyasının açılmış halidir.
Neden hayat birbirinin aynısı bir tekerrür içindedir
hiç bunu düşündük mü? İşte Kuran’ı benzersiz yapan şey hayattaki tekerrür
ettirilen hadiseleri kendi bünyesinde tutmasıdır. Buda Kuran’ı yenilmez ve
güncel tutar.. Adem İbrahim Musa İsa Muhammet Zülkarneyn hepsi zamanlar içinde
farklı tiplerde gelen kişilerdir. Buyurun Musa ile M.Kemal’i (milleti için
saltanata açtıkları kavga ile) kıyaslayın. Buyurun Atatürk ilede Zülkarneyn’i
kıyaslayın.. Buyurun ilk sentetik insan ile Ademi kıyaslayın, buyurun babasız
doğan İsa ile, laboratuvarda doğması planlanan babasız çocuğu kıyaslayın,
buyurun Teknoloji ile İsa’nın tıpa tıp benzerliklerini kıyaslayın.. Hepsi
farklı alanlarda farklı karakterlerle AMA aynı olaylarla karşımızda
durmaktadır. Ne diyordu ayet? Size de bir kitap
indirdik ki, şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıl etmiyor
musunuz?
Kur’an nedir? Kuran hayatın bir araya toplanmış
kitaplaşmış halidir.
Hayat nedir? Tamamı bir tekerrürden oluşan test
bandıdır. TARİH+HAYAT+TEKERRÜR=Kuran. Kuran’ı eşsiz yapan zaman üstü bir kitap
olması ve hayat içindeki tekerrürlerin kendisidir.
Şimdi İNSAN bedenin yaratılmasında
hangi aşamalardan geçtiğini okumaya devam edelim.
KİLDEN YAPILMA KAPTAN İLK İNSAN DOĞUYOR
Kilden yaptığı kabın içine nazikçe koydu
iki bacaklı bir Dünya dişisinin yumurtasını. Bir Anunnakinin kanından çıkarttığı
yaşam özünü de koydu kaba. ME formüllerine göre
hazırlandı karışım; kaba parça parça kondu doğrusu. Böylece döllenen yumurta Dünya dişisinin rahmine
konuldu. Gebe kaldı, diye neşeyle
bildirdi Ninmah. Tayin edilen doğum anını beklediler.
Tayin edilen anda Dünya dişisi sancılandı; bir çocuk,
bir yenidoğan geliyordu. Ninmah kendi elleriyle çıkarttı yenidoğanı; bir oğlandı bu. Ellerinde tuttu çocuğu; suretini inceledi; kusursuz bir suretti. Ellerinde tutup havaya kaldırdı; Enki ve Ningişzidda‘ya gösterdi. Üç önder neşeli kahkahalara kaptırdılar
kendilerini. Enki ve Ningişzidda birbirlerinin sırtına şaplak attı; Ninmah
Enki’ye sarılıp öptü.
Ellerinle yarattık onu, dedi Enki; gözleri ışıl ışıl
ona bakıyordu. Doğum yapan anaya verdiler yenidoğanı ki emzirsin. Nibiru’da bir
çocuğun gelişiminden çok
daha hızlı büyüyordu. Aydan aya gelişti yenidoğan;
bebeklikten çıkıp bir çocuk oldu. Elleri ayakları işlere uygundu; konuşmayı bilmiyordu. Konuşmaktan anlamıyor, hırıltı ve homurtudan
ibaretti sözleri. (Deneme
4)
BU İNSAN DA EKSİK BULUNUYOR, YUMURTA ANUNNAKİLERİN
RAHMİNE YERLEŞTİRİLMELİ DENİLİYOR
Enki mesele üstünde düşünüyor; her bir adımda ve
karışımda ne yapıldığını inceliyordu. Deneyip değiştirdiğimiz her şey
içinde tek
bir şeyi değiştirmedik, diyordu Ninmah’a.
Döllenmiş yumurtayı
hep Dünya dişisinin rahmine geri koyduk.
Geriye kalan engel bu olmasın sakın, diyordu Enki. Ninmah Enki’ye bir bakış
attı; şaşkınlık içinde bakakaldı. Ne demektesin sen,
diyerek bir yanıt istedi ondan.
Doğuran rahimden söz ediyorum, diyerek yanıtladı Enki
onu. Döllenen yumurtayı besleyen, doğuma dek taşıyandan. Suretimizde ve benzeyişimizde olacaksa, bir Anunnaki rahmi gerekiyor olmasın? Yaşam evinde sessizlik vardı; Enki’nin
söyledikleri daha önce hiç işitilmemiş sözlerdi. Birbirlerine baktılar;
birbirlerinin kafasından ne geçtiğini düşünüyorlardı.
NİNMAH TAŞIYICI ANNE OLMAYI KABUL EDİYOR
Sözlerin bilgece kardeşim, dedi nihayetinde Ninmah.
Doğru karışım yanlış rahme yerleştirildi belki de. Şimdi, nerede Anunnakiler arasında rahmini
sunacak, karnında belki kusursuz ilkel işçiyi
belki de bir canavarı taşıyacak dişi? Böyle diyordu Ninmah titreyen bir
sesle. Bunu
eşime, Ninki’ye sorayım, dedi Enki.
Onu buraya, yaşam evine çağırtalım; meseleyi önüne koyalım.
Tam çıkıyordu ki Ninmah elini
onun omzuna koydu. Hayır, hayır diyordu Enki’ye. Karışımları ben
hazırladım; ödül
de tehlike de benim olmalı. Rahmi sağlayacak Anunnaki ben
olacağım, iyi yada kötü kısmetle ben
karşılaşacağım. (Ninmah’ın tavrı Tam bir bilim adamı tavrı) Enki başını
eğip onu nazikçe kucakladı. Öyle olsun,
dedi ona.
(Olaylar
buradan sonra biraz kafa karışıklığı yapacak cinstendir. Sizlere elimizden
geldiğince en doğru mantığı izah etmeye çalışacağız. Aslında gördüğümüz her
şeyin İDEA evrenindeki alınan kararların birer yansımasından kaynaklı olduğunu
anlatmaya çalışacağız. Az sonra Adamu’nun ve Ti-amat’ın ADEN denilen bölgede
bir bahçe içinde bulundukları sırada düştükleri hatayı okuyacaksınız. Tıpkı
İDEA evreninde cennet bahçesinde düştükleri hatanın benzeri tekrar
ettirilmiştir. Adem ve Eşinin düştükleri hatanın bir benzeri sokuldukları beden
içinde tekrar dünyada da yaşatılmaktadır. Benzerliklerin birbirinin kopyası
gibi durma sebebi ise huzurdan kovuldukları ilk olayın, test süresi boyunca
hayatlarına bir işaret kanıt olarak bırakılmasıdır. Bunu zamanla akledip düzeltmeleri
sağlanacaktır. İnsanlar fiziksel görünümlerini gerçek kimlikleri
zannetmektedir. Gerçekte gerçek olan BEDEN değil BİLİNÇTİR. Bizler bilinç
sistemini fiziksel beynin bir fonksiyonu gibi sanmaktayız. Oysa beyin sadece
bilinç sisteminin yüklendiği RAM dır. Bir delide de beyin vardır ama bilinç
olmazsa taşıdığı beyinin bir kıymeti yoktur.
Bilinç varsa kişilik var Bilinç yoksa sadece aç bir
beden var.
Bu günümüzde bir çok elektronik cihazda gözler önüne
serilmiştir. Bu gözler önündedir ama birisinin bunu fark ettirmesi
gerekir..
Bir Firma düşünün! Bu Firma elektronik bir prototip
(ilk örnek) alet üretsin. Bu aleti değerli yapan sizce nedir? Aletin toprak
elementlerinden üretilmiş ‘boş kab’ımıdır, yoksa o deneğe hayat verecek olup,
ne yapıp etmesi gerektiğini bildirecek olan yazılım mıdır? Elbet teki yazılımdır! O yazılım aletin
içine aktarılmamış olsa, o alet ancak bir süs eşyasıdır. Bu ister organik bir
canlı olsun ister cansız gibi görünen bir başka şey olsun bir kişiliği yoktur.
Bu bile aslında gerçeğin ne olduğunu anlamak için yeterli bir örnektir. Aynı
şey topraktan oluşan elementler bütünü olan İNSAN bedeninin içine yüklenmiş
olan bilinç (kişilik karakter) yazılımıdır. İşte gerçek budur. Burada asl olan
BİLİNÇ programının bir denek (BEDEN) üzerinde tekrar tekrar test edilmesi
yatmaktadır.
Az sonra okuyacağınız bahçe hatası, daha önce İDEA
evrenindeki yaptıkları ilk hatalarını akletmesi için tekrarlatılan bir
tekerrürden başka bir şey değildir. Gerçek olan mantıklı olan zaten budur,
fakat bunu anlayacak kişi sayısı oldukça azdır. Çünkü büyük çoğunluk tüm
müdahaleye rağmen madde evrenini gerçek evren sanarak, öz kimlikleri
olan bilinçlerini esir etmiş ve kısıtlamıştır. Hataların benzerlik
taşıyacak olmasını ve aslında bu hatanın arka plandaki mantığa hizmet eden
sebep ve sonuç ilişkisi içinde tekrar ettiriliyor olmasını iyi etüt
etmelisiniz!..
İdea evrenindeki ilk hata burada da enteresan bir
halde yaşatılmıştır. Adamu ve eşinin bahçede yapacağı hatayı dünya gerçeği
üzerinden değil, mana boyutundan akledip yorumlamaya çalışınız. İDEA evreninde
yaşanan ilk hata az sonra okuyacağınız bahçedeki Adamu ve Tİamat üzerinden daha
muazzam nasıl yansıtılabilirdi ki? Hepimiz birer Adem ve Havva benzeriyiz peki
hiç İDEA evreninde düşülen hatanın gerçekten de ne olmuş olacağını düşündük
mü?! Eğer bizler birer varlıksak ve bize değer verilmişse her şeyden
önce Allah katında neyin yasak olabileceğini tanımlamamız gerekir! Bir
düşünün Allah katında cennettesiniz ve yasak olan bir şey var? Allah katındaki
cennette ne yasak olabilirdi? Hem cennettesin hemde bir yasak içindesin!!
Cennette ne yasak olabilirdi? Hani cennette yeme içme serbestti öyleyse cennete
yasak olan ne OLABİLİR?! İşte burada hakiki bir akıl ile mantık yürütmek
gerekir. Bunun için size yardımcı olabilmesini umut ederek kısa bir bilgi
verelim. Cennet demek Allah’ın yanında olabilmek demektir. Orada yasaklanan şey
ise Allah’ın kendi alanıdır. Kendi alanının İLK örneklere ADEM VE EŞİ’NE şu
alana geçmeyin yoksa zalimlerden olursunuz uyarısıyla bildirilmiştir. O alan
Allah’ın kendi alanıdır, o alana geçmek ise zalimlikle, haksızlıkla
tanımlanmıştır. Zalimlik mana olarak açgözlülük ile ortaya çıkan bir davranış
biçimidir. Aç gözlülük ise SINIR ‘alan’ tanımaz ve kendi alanının dışına
çıkmaya yeterli bir tatminsizliktir..
Düşününki çamurdan bir heykel prototip yaptınız ona
hayat veremedikten sonra sizin yaptığınız şeyin manası nedir? Cansız bir
heykeldir.. Karşımızda sadece bedeni görmek ve tüm her şeyi onun üzerinden
yorumlamak oldukça yetersiz bir zeka işidir.. Hadi o heykele HAYAT
verebiliyorlar mı?…. Şimdi İDEA evreninden bize gösterilen mesajı anlayabilmek
için şu örneğe bakalım..
Düşününki bir robot yada bir heykel yaptınız ve ona
bilinç yüklediniz canlandı, sonra ona dediniz ki senin alanın şu bölgedir benim
alanım ise şurasıdır. Sakına benim alanıma geçme! Yoksa bana karşı gelmiş
olursun ve haksızlıkla suçlanırsın. Kendi alanında kal ve orada mutlu ol,
onunla tatminkar ol.. O ise bu uyarıyı kendisinin de siz gibi olmaması için
sınırlanmış bir alan olarak akletsin ve sizin alanınıza geçip arıza versin..
Aslında mevzunun anlaşılması bu kadar kolay olan bir mantık içindedir… Adem ve
eşine cennetteki yasaktan kastın aslında ne olması gerekir? ne olursa daha akla
yatkın olur?
Okuyacaklarınız, Anunnakilerin insan bedeninin yapım
aşamasında kendilerinin de tam olarak farkında olmadıkları bir mecburiyet
içinde olmalarıdır. Plan böyledir ve ellerinden o ilk örnekleri yapmaya
çalışmaktan başka bir şey gelmemektedir.
(Buraya dikkat)
Kil kapta hazırladılar karışımı, Bir
Dünya dişisinin yumurtası ile Anunnaki erkeğinin özünü bir araya getirdiler.
Secde S,7- İnsanı yaratmaya da bir çamurdan başladı.
İnsan S.2- Gerçek şuki; biz insanı karışık bir nutfeden
yarattık.
(anlaşılıyorki bu karışık nutfe iki ayrı ırkın
dünyalı dişi bir primat ile Niburulu bir Anunakinin birbirine karışarak
döllenmiş spermidir-yani insanoğlu melezleme yöntemi ile başarılı sonuca
var-dırıldı- buda demektir ki herşey ilahi plan dahilinde olan bir şeydi
bu sebeple Anunakilerin dünyaya gönderilmesi gerekiyordu.
Ayrıntıya dikkat ediniz! Melezleme yöntemi yani aşılama ile bu iş mümkün
görünüyor. O yüzdendir ki insan genetiği bir maymun türüyle %94 (yanılmıyorsam %94)
gibi bir benzerlik içindedir. Geri kalan ise kildeki elementler , anunaki
erkek ve anunaki dişisinin kodu. Tabi bu benim tarifim bilimsel olarak daha
açıklayıcı ifadeler olabilir.)
1-Kil kap yani karışımın hazırlandığı
çamur kap. Secde 7 deki ilk basamak.
2-Bu başlangıcın devamı olarak o çamurdan yapma kapta
hazırlanmış iki ayrı ırkın spermi ile doğru rahimde insanı kusursuzlaştırdık.
NİNMAH ÇOCUĞU DOĞURUYOR
Döllenen yumurta Ninmah’ın rahmine Enki tarafından yerleştirildi; gebelik başlamıştı.
Karışımla başlayan gebelik ne kadar sürecek acaba? diyerek birbirlerine
sordular. Nibiru’nun dokuz ayı mı, Dünya’nın dokuz ayı mı? Dünya’nınkinden uzun, Nibiru’dakinden
kısa sürede geldi sancılar; Ninmah bir oğlan doğurmaktaydı. Enki oğlanı ellerinin arasına aldı; kusursuzluğun suretiydi çocuk.
Yenidoğanın arka kısmını tokatladı,
yenidoğan uygun sesler çıkardı.
Ninmah’ın kucağına verdi çocuğu ve o da onu ellerine alıp havaya kaldırdı. Onu
ellerimle yaptım, diye zaferle bağırdı. (Deneme 5)
76-İNSAN SÜRESİ
İnsan
S,1 – Gerçekten insan üzerine dehirden
(zamandan) öyle bir müddet geldi ki o zaman o, anılmaya değer bir şey değildi.
(O anılmaya değer bir şey değildi-Tam formülüyle İstediğimiz kıvama gelince onu
andık - tam formülüne uygun halde olunca ona işitme, görme yeteneğini
kazandırdık )
İnsan
S,2 Gerçek şu ki; biz insanı karışık
bir nutfeden yarattık. Onu imtihan edelim diye onu işitir ve görür yaptık. Ayet
sanki daha önceki başarısız deneylerin en sonundaki başarılı olan nihayetine
harika bir gönderme yapıyor.
İnsan S,3 Kuşkusuz biz ona (değerini bildirdik) yolu
gösterdik; (Şimdi o) ister şükredici olsun, ister nankör.
YENİ DOĞANIN BAŞARILI BİR DENEY ÜRÜNÜ OLDUĞU GÖRÜLÜYOR
Şimdi bu Adamu‘nun
( Bizim kullandığımız adam kelimesinin kökü budur) adıyla en doğruyu görselleştiren o çağın sanatçılarının
gözüyle yaratılış çağrılmasının ve onu tamamlayacak dişi olan Ti-Amat’ın nasıl biçimlendirildiğinin hikayesidir.
Yenidoğanın görünüşünü ve ellerini ayaklarını dikkatle inceledi önderler. Kulaklarının şekli iyiydi;
gözleri kapalı değildi, elleri ayakları uygundu; arka kısmı bacaklar ve ön
kısımları el olarak biçimlenmişti. Yaban olanlar gibi kaba tüylü değildi, saçları koyu siyah.
DÜNYALININ SÜNNET DERİSİ OLDUĞU
FARKEDİLİYOR
Teni pürüzsüz, Anunnakilerin teni gibi
yumuşacıktı. Rengi koyu kan kırmızısı gibiydi; Abzu’nun çamurunun rengini almıştı. Erliğine baktılar: Biçimi garipti, ön kısmını bir deri örtmekteydi!! Anunnakilerin erliğinin tersine bunun ön kısmından bir
deri sarkmaktaydı. Dünyalılar biz Anunnakilerden bu gulfe ile ayırt
edilsinler, dedi Enki.
(İşte
tam burada sünnet geleneğini konuşalım. Sünnetli penis tanrısallığı
simgelediğine göre insanların sünnet geleneği bu arzudan olmasın? İbrahim
Tevrat bilgilerine göre Yehova’nın emriyle penisini sünnet ediyor. Bunun için
keser kullanıyor. ( İslam’a göre) Keser kullanması da penisinin;
ileride de anlayacağımız gibi, Anunnakilerin penisinin Dünyalılardan çok daha
büyük olduğunu gösteriyor. Belki de Dünyanın değişik bölgelerinde bulunan büyük
penisli tanrı heykelleri de bu sebeple yapıldı. İbrahim bir yarı tanrı. (Melez)
Yani bir Anunnaki’den olma neslin devamı. Anunnakiler yarı Dünyalı böyle
çocukları kurdukları şehirlere kral ya da rahip yaptılar. İbrahim de böyle bir
rahip olan Terah’ın oğlu. Böyle rahipler ve krallar Anunnakilerle yani
Tanrılarla kan bağı olduklarını göstermek için kendilerini sünnet ederek
farklı olmaya çalışıyorlardı. Tevrat ve İslam silsilesiyle gelen ( aslında
Kur’an da sünnetle ilgili tek kelime edilmemiştir. Her ne hikmetse sadece
Yahudilerin uyguladığı sünnet İslam da en baştan beri vardır?!!) sünnet
emri Tanrıların yani Anunnakilerin kendine bağlı kabilelerin farklı olması için
olabilir mi? Çünkü Tanrı İbrahim’e kendisini penisinden tanıyacağını söylüyor.
Tıpkı yukarı da Enki’nin açıkça Dünyalılardan Anunnakileri ayıran işaretin sünnet
derisi olduğunu söylemesi gibi.)
(
Şimdi Tevrat’tan İbrahim’in nasıl sünnet emrini aldığını okuyalım:
“Yaratılış; bölüm 17; 10-Seninle ve soyunla yaptığım antlaşmanın koşulu şudur:
Aranızdaki erkeklerin hepsi sünnet edilecek. 11- Sünnet olmalısınız. Sünnet
aramızdaki antlaşmanın belirtisi olacak. 12- Evinizde doğmuş ya da
soyunuzdan olmayan bir yabancıdan satın alınmış köleler dahil sekiz günlük her
erkek çocuk sünnet edilecek. Gelecek kuşaklarınız boyunca sürecek bu. 13-
Evinizde doğan ya da satın aldığınız her çocuk kesinlikle sünnet edilecek.
BEDENİNİZDEKİ BU BELİRTİ SONSUZA DEK SÜRECEK ANTLAŞMAMIN SİMGESİ OLACAK. 14-
Sünnet edilmemiş her erkek halkının arasından atılacak, çünkü antlaşmamı bozmuş
demektir….23- İbrahim evindeki bütün erkekleri Tanrı’nın kendisine buyurduğu
gibi o gün sünnet ettirdi. 24-İbrahim sünnet olduğunda doksan dokuz
yaşındaydı. 25-Oğlu İsmail on üç yaşında sünnet oldu. 26-İbrahim oğlu İsmail’le
aynı gün sünnet edildi. 27- İbrahim’in evindeki bütün erkekler onunla birlikte
sünnet oldu.”)
(Kuran
da sünnet emri olmamasına rağmen gerek hadis gerekse rivayetlerde Hz. İbrahim
keserle kendini sünnet etti söylemi Müslümanlarca kabul görmüştür.)
”İbrahimin sünnet
olayını özetle;
İbrahim İslam dininde en önemli yere sahip olan
peygamberdir. Belliki tarihtede seçkin bir kişilikti. İbrahimin en
büyük özelliği Tek (Tanrıcı bir misyonu (monoteist) olması idi.
Eğer İbrahim gerçekten sünnet olmuşsa bunun tek açıklaması
olabilir! İbrahim sünnet olarak Tanrılığa heveslenmiyor, aksine
kendilerini Tanrı ilan etmiş Anunakiler ile dünyalılar arasındaki sünnet
derisini, bizi dünyalılarla birbirimizden ayıran bu olsun dedikleri için, bu
kuralı gerçek yaratıcının emriyle çiğniyor. Seni kendilerinden farklı alt sınıf
köle gibi gören, kendilerini Tanrı sanan şu zavallıların koyduğu
kuralı çiğne! der gibi… İbrahimin anlatımlarda akıl küpü bir misyonu
vardır. Aklını kullanabilen bir kişiliktir, tutumu biraz tatlı sert, birazda
dikbaşlı yapısı ayetlerde belli edilir. İşte İbrahim bu kuralı
delip ”Siz Tanrı değilsiniz benim gibi yaratılmış olanlarsınız. Koyduğunuz
yasayı tanımıyorum” demiş olmasıdır. Böyle davran
mış olması İbrahime ne kadarda uyumlu olurdu değilmi? Şimdi bu
mantık üzerinden şu ayeti alalım. Bakara S,124 Hani
Rabbi, İbrahim’i birtakım kelimelerle denemişti. O da
(istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman
Allah İbrahim’e): “Seni şüphesiz insanlara öncü kılacağım” dedi.
,,,,,) Görüldüğü gibi İbrahim bir takım sözler almış ve söylenen
sözleride tam olarak uygulamış. Bu davranışla Anunnakilerin
kuralını hiçe saymış onların Tanrılığına rest çekerek kendisine
yöneltilen sözleri tam olarak yerine getirmiştir. Gelişen bu olay tabletlerin
açığa çıkması ilede birbirini tamamlamıştır.)
(Hristiyanlarda
ise İsa’nın sünnet olayı İncil’de
anlatılmasına rağmen, uzun yorumlardan sonra sünnetin önemsiz olduğu
vurgulanır. Önemli olanın içteki iman olduğu vurgulanır. “Luka; 2.bölüm
21-Sekizinci gün, çocuğu sünnet etme zamanı gelince, O’na İsa adı
verildi. Bu, O’nun anne rahmine düşmesinden önce meleğin kendisine verdiği
isimdi.” ” Romalılar 2; 25- Kutsal Yasa’yı yerine
getirirsen, sünnetin elbet yararı vardır. Ama Yasa’ya karşı
gelirsen, sünnetli olmanın hiçbir anlamı kalmaz. 26- Bu
nedenle, sünnetsizler Yasa’nın buyruklarına uyarsa, sünnetli
sayılmayacak mı? 27- Sen Kutsal Yazılar’a ve sünnete sahip olduğun halde
Yasa’yı çiğnersen, bedence sünnetli olmayan ama Yasa’ya uyan kişi seni
yargılamayacak mı? 28-Çünkü ne dıştan Yahudi olan gerçek Yahudi’dir, ne de
görünüşte, bedensel olan sünnet gerçek sünnettir. 29-Ancak içten
Yahudi olan Yahudi’dir. Sünnet de yürekle ilgilidir; yazılı yasanın
değil, Ruh’un işidir. İçten Yahudi olan kişi, insanların değil, Tanrı’nın
övgüsünü kazanır.” ” Romalılar 3; 3- Öyleyse Yahudi’nin ne üstünlüğü
var? Sünnetin yararı nedir? 4-Çünkü sünnetlileri imanları
sayesinde, sünnetsizleri de aynı imanla aklayacak olan Tanrı tektir.”
” Romalılar 4; 9-Bu mutluluk yalnız sünnetliler için mi, yoksa aynı
zamanda sünnetsizler için midir? Diyoruz ki, “İbrahim, imanı sayesinde
aklanmış sayıldı. 10-Hangi durumda aklanmış sayıldı? Sünnet olduktan
sonra mı, sünnetsizken mi? Sünnetliyken değil, sünnetsizken.
11-İbrahim daha sünnetsizken imanla aklandığının kanıtı
olarak sünnet işaretini aldı. Öyle ki, sünnetsiz oldukları halde
iman edenlerin hepsinin babası olsun, böylece onlar da aklanmış sayılsın
12-Böylelikle atamız İbrahim, yalnız sünnetli olmakla kalmayan, ama
kendisi sünnetsizken sahip olduğu imanın izinden
yürüyen sünnetlilerin de babası oldu.” ” Korintliler; 7. bölüm 19-Sünnetli
olup olmamak önemli değildir. Önemli olan, Tanrı’nın buyruklarını yerine
getirmektir. Galatyalılar 5; 2-Bakın, ben Pavlus, size diyorum
ki, sünnet olursanız Mesih’in size hiç yararı olmaz. 6-Mesih İsa’da
ne sünnetliliğin ne de sünnetsizliğin yararı vardır; yararlı olan,
sevgiyle etkisini gösteren imandır. 15-Sünnetli olup olmamanın önemi yoktur,
önemli olan yeni yaratılıştır.” ” Filipililer3; 2- Kötülük yapan o
adamlardan, o köpeklerden sakının; o sünnet bağnazlarından sakının!.”
)
YARI DÜNYALI BEBEĞİ NİNMAH EMZİRİYOR, ADI ADAMU KONULUYOR
Yenidoğan ağlamaya başladı; Ninmah onu koynuna bastırdı. Meme verdi
ona, oğlanı emzirmeye başladı. Kusursuzu elde ettik, diyordu neşeyle Ningişzidda. Enki kız kardeşine
baktı; Ninmah ve bir varlık değildi gördüğü, bir ana oğuldu. Ona bir ad verecek
misin? diye sordu Enki.
O bir yaratık değil, bir varlık. Ninmah elini
yenidoğanın bedenine götürüp onun koyu kırmızı renkli cildini okşadı parmaklarıyla,
Adamu diyeceğim ona dedi Ninmah. Dünya’nın çamuru gibi olan anlamına, adı bu olacak.
(Eğer Anunnakiler bizim Tanrımız olsaydılar bu üst
üste denemeleri 5. Deneme de değil ilkinde, 1. denemede başarmaları gerekirdi.
(Enki bu başarısızlığı Yedi kere yedi başarısız oldu diyerek itiraf etmektedir)
Tanrı olsaydılar ve bir işe karar verseydiler o işe Ol dedimi o işinde ilkinde
olması gerekirdi! Oysa Allah onları bu şekilde üst üste başarısızlıklarla
denemeler yaptırmıştır. Onların bir Tanrı olamadıkları en nihayetinde ne
oldukları herkese iyice belli olana kadar bunu gözler önüne sermiştir . Kİ! Kimsecikler
onların birer Tanrı olduğunu düşünmesin. Ancak Tekvir S, 29 Alemlerin Rabbi olan Allah, dilemedikçe siz
dileyemezsiniz.
Yenidoğan Adamu için bir beşik yaptılar; Yaşam Evi’nin
bir köşesine koydular onu. İlkel işçi için bir modeli sonunda elde ettik, dedi Enki. Şimdi bir işçiler ordusuna ihtiyaç var.
Ningişzidda böyle hatırlattı büyüklerine. Gerçekten bir model olacak o; ilk
doğan çocuk muamelesi görecek, onu güç işlerden koruyacağız; yalnızca onun özü olacak kalıbımız. Enki böyle dedi; onun hükmü Ninmah’ı pek sevindirdi.
DİĞER TAŞIYICI ANNELER ŞİFACI
KADINLARDAN SEÇİLİYOR
Bundan böyle döllenen yumurtaları kimin
rahimleri taşıyacak? diye sordu Ningişzidda. Önderler bu
mesele üstünde düşündüler, Ninmah bir
çözüm önerdi. Kendi şehri
Şurubak’tan kadın şifacıları çağırdı;
gereken işi anlattı onlara. Adamu’nun beşiğinin başına götürdü onları ki
yenidoğan Dünyalıyı görsünler. Bu görev bir emir değil, dedi Ninmah onlara.
Kararı isteğiniz belirleyecek. Toplanan Anunnaki
dişileri arasından yedisi
öne çıktı; yedisi görevi kabul etti. Adları sonsuza dek hatırlana, dedi Ninmah, Enki’ye. İşleri kahramanca; onlar
sayesinde bir ilkel işçiler sınıfı ortaya çıkacak. Yedisi öne çıkıp her biri
adını söyledi ve Ningişzidda onların adlarını kaydetti. Ninimma, Şuzianna, Ninmada, Ninbara, Ninmug, Musardu ve Ningunna.
ADAMU’NUN TOHUMU VE DÜNYALI DİŞİNİN
YUMURTASINDAN OLUŞAN ZİGOT ANUNNAKİLİ KADINLARIN RAHİMLERİNE YERLEŞTİRİLİYOR
Kendi istekleriyle doğum anası olacak yedilerin adları
böyleydi, Dünyalılar
onların rahimlerinde taşınıp doğacaktı;
ilkel işçiler ortaya çıkacaktı. Abzu çamurundan yapılan yedi kabın içine Ninmah, iki bacaklı dişilerin yumurtalarını yerleştirdi. Adamu’nun yaşam özünü çıkartıp azar azar
kaplara ekledi. Sonra Adamu’nun erliğine küçük bir kesik açtı,
oradan bir damla kan çıktı.
KAN VAR KANDAN İÇERİ, CAN VAR CANDAN
İÇERİ
Yaşamın işareti olsun bu; et ve canın birleştiğini ilan etsin
sonsuza dek. Yenidoğanın erliğinden sıkıp çıkardığı her bir
damla kanı her bir kaptaki karışıma ekledi.
(Testislerden tüp bebek için sperm alınması) Bu kilin karışımında Dünyalı ile
Anunnaki bağlanacak. Böyle diyordu Ninmah, bir dua okuyordu. İki öz, biri gökten biri yerden, bir araya gelip birlik oldu. Dünya’dan olan Nibiru’dan olan kan bağıyla bağlandı.
YEDİ ERKEK DOĞUYOR
Ninmah böyle diyordu; Ningişzidda onun sözlerini de kayda
geçirdi. Doğum yapacak kahramanların rahimlerine döllenmiş
yumurtalar yerleştirildi. Gebelik başladı;
tayin edilen zaman heyecanla beklendi. Tayin edilen zamanda doğumlar gerçekleşti. Tayin edilen zamanda yedi erkek Dünyalı doğdu. Simaları düzgündü; doğru sesler çıkartıyorlardı; kahramanlar tarafından emzirildiler.
İNSANOĞLUNUN DİŞİLERİNİ DE YARATMAYA!!
KARAR VERİYORLAR
Yedi ilkel işçi oluşturuldu, diyordu
Ningişzidda. İşlem tekrarlana, güç işi devralacak yedi tane daha yapıla. Evladım, dedi Enki ona. Yedi kere yedi bile yetmeyecek. Şifacı kahramanlardan çok şey talep ettik, işleri
sonsuza dek böyle sürecek. Gerçekten de bu görev çok zorlu, dayanılmaz olacak,
dedi Ninmah. Dişilerini
oluşturmalıyız, diyordu Enki,
erkekleri tamamlamaları lazımdı.
Birbirlerini bilsinler, ikisi tek beden
olsunlar. Kendi kendilerine çoğalsınlar, kendi başlarına çocuk doğursunlar. İlkel işçiler
kendi başlarına doğururlarsa Anunnaki dişileri rahatlayacak. ME formüllerini değiştirmelisin, erkekten dişiye doğru ayarlamalısın. Böyle dedi
Enki, Ningişzidda’ya. Adamu’yu tamamlayacak dişiyi oluşturmak için bir Anunnaki
dişisinin rahminde gebelik gerek.
DİŞİYİ NİNKİ’NİN RAHMİNDE YARATMAYA KARAR VERİYORLAR
Ningişzidda böyle diyerek yanıtladı babası Enki‘yi.
Enki bakışını Ninmah’a çevirdi; o konuşmadan önce elini kaldırdı. Bu kez Ninki’yi çağırmama izin ver, dedi güçlü bir sesle. (Ninki Enkinin karısıdır)
İsterse eğer, dişi
Dünyalının yaratılması için kalıp o olsun.
Ninki’yi Abzu’ya, yaşam evine çağırttılar. Adamu’yu gösterdiler ona, tüm
meseleleri açıkladılar ona. Gereken göreve dair izahat verdiler; başarıları ve
tehlikeleri anlattılar ona.
Ninki bu göreve hayran kaldı. Hemen yapalım, dedi onlara. Ningişzidda ME
formüllerine göre ayarlama yaptı; karışım ile bir yumurta döllendi. Eşi Enki bunu onun rahmine yerleştirdi; büyük bir dikkatle yaptı bunu. Gebelik başladı;
tayin edilen zamanda Ninki sancılandı ama doğum olmadı. Ninki ayları saydı,
Ninmah ayları saydı; onuncu
aya, kötü kısmet ayı demeye başladılar.
BEBEĞİ SEZERYANLA ALIYORLAR
Elleri rahimleri açan hanım, Ninmah
keskin bir aletle bir kesik açtı.
(Gebelik uzayınca sezeryan ile çocuğu alıyorlar) Başını örttü; ellerine korumalar taktı; (eldiven ve ameliyathane şapkası nasıl da basit
tarif ediliyor) beceriyle yaptı kesiği, yüzü bir anda parladı. Rahmin içinde olan rahmin dışına çıktı.
Dişi! Bir dişi doğdu! Neşeyle bağırdı Ninki.
Yenidoğanın görünüşü ve elleri ayakları dikkatle incelendi. Kulaklarının şekli iyiydi; gözleri kapalı değildi. Elleri ayakları uygundu;
arka kısmı bacaklar ve ön kısımları el olarak biçimlenmişti.
İŞTE HAVVA ANAMIZ! TİAMAT
Yaban olanlar gibi kaba tüylü değildi; sahil kumunun rengindeydi saçları. Teni pürüzsüz, Anunnakilerin teni gibi yumuşaktı ve o
renkteydi. Ninmah kız çocuğu ellerine aldı. Arka
kısmını tokatladı; yenidoğan uygun sesler çıkardı. Ninki’ye, Enki’nin eşine
verdi yenidoğanı ki emzirilsin, beslensin ve büyüsün. Ona bir ad verecekmisin,
diye sordu Enki eşine. O bir yaratık değil, bir varlık.
Senin suretinde ve senin benzeyişinde. Kusursuzca biçimlendi; dişi işçiler için bir kalıp elde ettin. Ninki elini yenidoğanın bedenine götürüp onun tenini
okşadı parmaklarıyla. Tİ-AMAT olsun adı, (Tiamat Niburu ile
çarpışarak parçalanan gezegen, ondan geriye kalan parça ise Dünyadır. Doğan Kız
çocuğunun adının Tİ AMAT konmasının sebebi, Ti Amat-tan arta kalan Dünyada
doğan İLK kız çocuğu olması sebebiyle Dünyanın ilk halinin onun ismi ile
yaşatılması olmalıdır) yaşamın
anası anlamına, diyordu Ninki. Dünya’nın ve Ay’ın içinden çıktığı o
eskinin gezegenin adıyla bir olsun adı. Onun rahminin yaşam özünden başka
doğumlar yapanlar kalıplanacak.
Böylece bir ilkel işçiler kalabalığına yaşam vermiş olacak. Böyle diyordu
Ninki; diğerleri de onaylayan sözler söylediler.
YEDİ DİŞİ DAHA YARATILIYOR
Adamu ve Ti-amat‘ın Edin‘e
( Aden yani cennet. Kutsal kitaplarda aynı isimle geçiyor.) gidişinin, üremeyi bilmenin onlara nasıl
verildiğinin ve Abzu’ya kovulduklarının hikayesidir. Ninki’nin rahminde
biçimlendirildikten sonra Ti-amat, Abzu çamurundan yapılan yedi kabın içine Ninmah, iki bacaklı dişilerin yumurtalarını
yerleştirdi. Ti-amat’ın
yaşam özünü çıkartıp azar azar kaplara ekledi.
Abzu çamurundan yapılan kaplarda oluşturdu karışımı Ninmah, bu işleme pek
layık dualar
ediyordu.
Doğum yapacak kahramanların rahimlerine döllenmiş
yumurtalar yerleştirildi. Gebelik başladı; tayin edilen zaman heyecanla
beklendi. Tayin edilen zamanda yedi dişi Dünyalı doğdu. Simaları düzgündü;
doğru sesler çıkarıyorlardı. İlkel işçiler için yedi dişi tamamlayıcı işte
böyle oluşturuldu. Dört
önder onları yedi erkek ve yedi dişi olarak yarattılar.
Dünyalılar böylece oluşturulduktan sonra, erkekler dişileri döllesin, ilkel
işçiler kendi başlarına üreyip çoğalsın. Böyle
diyordu Enki diğerlerine. Tayin edilen zamandan sonra, doğanlar başka işçiler
doğuracak, ilkel işçilerin sayısı çok olacak, Anunnakilerin zor yükünü onlar
sırtlanacak. Enki ve Ninki, Ninmah ve Ningişzidda
neşe doluydular; meyve
iksiri içiyorlardı.
ADEM VE TİAMAT( HAVVA) EDİN ( ADEN)
ŞEHRİNE, CENNETE!!!!! GÖTÜRÜLÜYOR
Yedi kere yedi kafes yaptılar; ağaçların arasına yerleştirdiler; birlikte büyüsünler, erlik ve dişilik edinsinler,
erkekler kadınları döllesin, kendi başlarına
üreyip çoğalsınlar diyorlardı birbirlerine. Adamu ve Ti-amat’a gelince, kazı
yerlerindeki zor işlerden korunacaklardı, onları Edin’e ( Kutsal kitaplarda geçen Aden yani
cennet. Görüldüğü gibi Aden Anunnakilerin bir şehrinin adı) götürelim, oradaki Anunnakilere eserimizi
gösterelim. Enki böyle dedi diğerlerine ve onlarda
razı oldular.
Eridu’ya,
Enki’nin Edin’deki şehrine götürüldü Adamu ve Ti-amat. Onlar için kapalı bir mekan kurulmuştu mesken
olarak ( yani cennet), orada
dolaşabileceklerdi. Edin’deki Anunnakiler, iniş yerindekiler onları görmeye geldiler. Enlil onları görmeye geldi; bu manzara karşısında
hoşnutsuzluğu azaldı. Ninurta onları görmeye geldi; Ninlil de. Lahmu’daki ara
istasyondan, Enki’nin oğlu Marduk da onları görmek için indi. Ne şaşırtıcı
manzaraydı bu, şaşkınlık veren görülmeye layık bir harika.
Ellerinizle yaptınız bunu, diyordu
Anunnakiler biçimlendiricilere.
Dünya ve Lahmu arasında mekik uçuşu yapan İgigiler de ümitlendiler. İlkel işçiler biçimlendirildi; meşakkatli günler
sona erecek, diyorlardı hep birlikte. Abzu’da büyümekteydi yenidoğanlar; Anunnaki onların olgunlaşmalarını bekliyordu
heyecanla. Enki denetliyordu; Ninmah ve Ningişzidda da geldiler.
ABZU’DAKİ YEDİ DİŞİ KISIR ÇIKIYOR
Anunnakiler kazı alanlarında
homurdanıyor, sabrın yerini sabırsızlık alıyordu. Enki sık sık ustabaşıları Enugi‘ye
soruyordu; o da ilkel işçiler için atılan imdat çağrılarını aktarmaktaydı.
Dünya’nın turlarının sayısı büyüdü, Dünyalıların olgunlaşma zamanı geçti. Dişiler arasında gebelik gözlenmedi, hiç
doğum yoktu. Ağaçların arasındaki kafeslerin yanı başına çimenlerden bir
koltuk yapmıştı Ningişzidda.
Gece gündüz Dünyalıları izliyor, neler
yaptıklarını belirliyordu. Onları çiftleşirken görmüştü, erkekler
dişileri döllüyordu. Gebe kalan olmadı, doğum yapan olmadı.
Enki bu meseleyi çok derinden düşündü; bir zamanlar karıştırıp birleştirdiği
yaratıkları düşündü. Hiçbiri ama hiçbiri ürememişti. İki türü birleştirmek bir
lanet yaratmış, dedi Enki diğerlerine.
KISIRLIĞIN NEDENİ ARAŞTIRILIYOR
Adamu’nun ve Ti-amat’ın özlerini yeni
baştan karıştıralım, diyordu Ningişzidda. Onların ME’lerini parça parça inceledi ki neyin yanlış olduğunu
belirlesin. Şurubak’ta, şifa evinde Adamu‘nun
ve Ti-amat’ın özlerinin üstünde dikkatle düşünüldü.
Anunnaki erkeklerinin ve kadınlarının yaşam özleriyle
kıyaslandı. Ningişzidda
özleri birbirine dolaşmış iki yılan gibi ayırmıştı!!! ( Birbirine dolanmış kromozomlar zincirini her halde
en iyi birbirine dolanmış yılanlar şeklinde betimleyebiliriz.) Özler bir yaşam ağacının üstünde yirmi
iki dal gibi düzenlenmişti!!!! (
İnsanların genlerinin her birinde 22 kromozom bulunur. Bunlara
cinsiyet genleri olan x ve y kromozomları da eklenince toplam 46 kromozom olur.
Burada erkeklerin xy, kadınların xx cinsiyet kromozomlarının
olmadığı söylenmek isteniyor.)
DİŞİLERDE VE ERKEKLERDE ÜREME
GENİNİN OLMADIĞI ANLAŞILIYOR
Bunların parçaları karıştırılabilirdi; suretleri ve
benzeyişleri uygun biçimde belirliyorlardı. Yirmi iki adettiler; üreme becerisi
içermiyorlardı. Ningişzidda, Anunnakilerin özünde mevcut olan diğer
iki parçayı gösterdi diğerlerine.
( x ve y genleri) Bir
erkek, bir dişi; bunlar eksik, diye üreyemiyorlardı. Onlara durumu böyle açıkladı. Adamu ve Ti-amat’ın kalıplarında bunlar
mevcut değildi.
Ninmah bunu duyunca sarsıldı; Enki hüsrana uğradı. Abzu’daki kargaşa büyük;
isyan başlamak üzere yine, diyordu Enki onlara. Altın çıkartma işlemi durmasın,
diye ilkel işçiler elde etmeliyiz. Bu konularda bilgili olan Ningişzidda bir çözüm öneriyordu. Şifa
evinde, büyüklerinin, Enki ve Ninmah’ın kulaklarına fısıldadı. Ninmah’a yardım etmekte olan kadın kahramanları
dışarı yolladılar.
ANUNNAKİ ENKİ’NİN VE NİNMAH’IN
KABURGASINDAN!!!!! ÇIKARILAN CİNSİYET GENLERİ ADAMU VE TİAMAT’IN KABURGASINA
NAKLEDİLİYOR
Arkalarından kapıyı kilitlediler; üçüyle birlikte iki Dünyalı kalmıştı yalnızca içeride. Ningişzidda bu dördünün üzerine derin bir uyku indirdi; ( Onları narkozla uyuttu.) dördünü hissizleştirdi. Enki’nin kaburgasından yaşam özünü çıkarttı, Adamu’nun kaburgasına yerleştirdi Enki’nin yaşam
özünü! Ninmah’ın kaburgasından yaşam özünü çıkarttı, Ti-amat’ın kaburgasına
yerleştirdi Ninmah’ın yaşam özünü!
ARTIK ADEM VE HAVVA CİNSELLİĞİNİ
BİLİYORLAR
Kesiklerin yapıldığı yerlerde etlerin üstünü kapadı. (Sütur atmak, yani dikmek kastediliyor) Sonra
dördünü uyandırdı Ningişzidda. ( Reanimasyon, yani uyandırma işlemi. Bu gün
modern tıbbın uyguladığı yöntem.) Oldu diye açıkladı gururla. Onların yaşam ağaçlarına iki dal daha eklendi! ( x ve y kromozomları) Onların yaşam özleri şimdi üreme güçleriyle
dolandı. Serbest bırakalım onları, tek beden olana dek
bilsinler birbirlerini, diyordu Ninmah.
SERBESTÇE DOLAŞSINLAR, DİYE
EDİN’İN MEYVE BAHÇELERİNE YERLEŞTİRİLDİ Adamu ve Ti-amat!!!! ( Kutsal kitaplardaki Aden ve oradaki meyve
bahçelerini hatırlayın) Çıplaklıklarının farkına vardılar, erlik ve dişiliği
bildiler!!! ( İşte yılanın, yani tıp ve
kromozom simgesi yılanın verdiği elmayla Adem ve Havva’nın cinselliği bilme
hikayesinin aslı. Şimdi de cennetten, yani Aden’den gerçekte nasıl kovulmuşlar
bakalım.)
ENLİL ADAMU VE TİAMAT’I CİNSEL ORGANLARINI ÖNLÜKLE ÖRTMÜŞ OLARAK GÖRÜR
Yapraklardan önlükler yaptı Ti-amat, yabani hayvanlardan farklı olmak istedi. Günün sıcağında Enlil meyve bahçelerinde
dolaşıyor, gölgelerinin tadını çıkarıyordu. Hiç beklemediği bir anda karşılaştı Adamu ve
Ti-amatla; kasıklarını örten önlükleri gördü. Nedir bunun anlamı, diye merak edip açıklaması
için Enki’yi
çağırttı.
BU DURUM ENLİL’İ KIZDIRIR
Enki üreme
meselesini anlattı
Enlil’e. Yedi kere yedi başarısız oldu, diye
itiraf ettti Enlil’e. Ningişzidda yaşam özlerini inceledi; ek bir birleşim
gerekiyordu. Enlil’in
öfkesi iyice büyüdü, sözleri keskinleşti. Bu işin
tamamından hiç hoşlanmamıştım, yaratıcılar olmak ne haddimize, diye karşı çıkmıştım. İhtiyacımız olan yaratık zaten
mevcut. Böyle demiştin sen Enki.
Tek ihtiyacımız onun üstüne işaretimizi koyup böylece
ilkel işçiler oluşturmak. Şifacı kahramanlar da kendilerini tehlikeye attılar;
Ninmah ve Ninki de tehlikenin kucağına atıldılar. Hiçbiri bir işe yaramadı,
eserin başarısızlıktı. Şimdide yaşam özümüzün son parçalarını bu yaratıklara verdin ki üremeyi bilsinler bizler gibi; bizim yaşam devrelerimizi de onlara
vermiş olmayasın sakın? Böyle
konuştu Enlil, öfkesi
çok büyüktü. Enlil’i sözleriyle yatıştırsınlar
diye, Ninmah ve Ningişzidda’yı çağırttı Enki. Efendim Enlil, diyordu
Ningişzidda. Onlara üremeyi bilme bahşedildi. Ama uzun yaşayış dalı onların özünün ağacına
eklenmedi.
Şimdi bu olaya Tevrat’tan alıntı yaparak konunun
seyrini farklı bir yöne çekeceğiz. Bunun önemli olduğunu düşünüyoruz. Belkide
tarihi bir sırrı ortaya çıkartacağız. (Yaratılış- 3; 1- Rab Tanrı’nın yarattığı
yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, ” Tanrı gerçekten, ‘
Bahçedeki ağaçların hiç birinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu. 2-
Kadın, ” Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı. 3-
” Ama Tanrı, ‘ Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona
dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.” 4- Yılan, ” Kesinlikle ölmezsiniz”
dedi. 5- ” Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz
açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.” 6- Kadın ağacın
güzel meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu
gördü, meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. 7- İkisinin
de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip
kendilerine önlük yaptılar. 8- Derken GÜNÜN SERİNLİĞİNDE BAHÇEDE YÜRÜYEN RAB
TANRI’NIN (Bu Tanrı Enkidir) sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçları arasına
gizlendiler 9- Rab Tanrı Adem’e, ” Neredesin?” diye seslendi. 10- Adem, ”
Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi. 11-
Rab Tanrı, ” Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” diye sordu, ” Sana meyvesini
yeme dediğim ağaçtan mı yedin?” 12-Adem, ” Yanıma koyduğun kadın ağacın
meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı. 13- Rab Tanrı kadına, ”
Nedir bu yaptığın?” diye sordu. Kadın, ” Yılan beni
aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi.
Tevratta geçen bu mevzuda bizim dikkatimizi çeken bir
şey var. 13-
Rab Tanrı kadına, ” Nedir bu yaptığın?” diye sordu. Kadın, ” Yılan beni
aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi. Burada yılan olarak geçen tanım elbetteki bir
tasvirdir. Yılan sinsiliğin sessizce yanaşıp işini bitirmenin sembolüdür.
FAKAT! bu bahçede kadına (Tiamata) yanaşan yılan gerçektende konuşan bir yılan
olabilirmi? Tarihte bu konuya ışık tutacak bir ayrıntı varmıdır? Tarihte bir
efsane vardır adı MEDUSA (Şahmeran) adlı varlık. Belden aşağısı yılan belden
yukarısı kadın görünümlü masalsı varlık. Ne dersiniz? acaba bahçede kadına
yanaşan yılan bu Şahmeran adlı varlık olabilirmi? Akıl böyle bir şeye ne der?
Akıl henüz şahit olmadığı herşeyi neredeyse inkar eder. Ne zamanki onunla
karşılaşırsa o zaman kabul eder. Şahmeran diğer adıyla Medusa, ENKİNİN genetik
çalışmalarından biri daha olabilirmi? Her konuyu kendi zamanının içinden
görmeliyiz. Bu şekilde incelediğimiz zamanda Şahmeran adlı bu yılanımsı varlık
mümkün görünmektedir.
Bize göre bunun böyle olması mantıklıdır. Mısır’da
insan başlı, aslan, kuş, köpek, gibi kabartma figürleri, yada şu an üzerine
kurgu yaptığımız Şahmeran adlı varlık, bu figürlerin bir temeli olması lazım.
Bir dayanağı olması gerekirki bu figürler bir genetik uzmanları olan Mısırların
yurdunda vardır. Öylesine sanat olsun diye tarihi eserler olduğunu hiç
düşünmüyoruz. Bunlar gözümüze sokulurcasına bu güne kadar saklanmıştır…….
(Tevrat’ta insan ömrü 120 yıl olarak belirlendi
denilmesini unutmayalım. Yaratılış; 6 -3 Rab, “Ruhum insanda sonsuza dek
kalmayacak, çünkü o ölümlüdür” dedi, “İnsanın ömrü yüz yirmi yıl olacak.”)
Tevrattan sıkmalar.. Bugün 200 yaşın üstüne çıkmış insan vardır. 120 yaşın
üstüne çıkmış insan vardır.. Ayrıca Adamu Adapa Nuh gibi kişiler 900 küsür
yaşlarını görmüşlerdir öyleyse 120 yaşı Tevrata keyfi hesapsız bir eklemedir.
Sonra Ninmah konuştu; kardeşi Enlil’e şöyle diyordu:Neyi seçmeliydik kardeşim? Her şeyi başarısızlık içinde bitirip Nibiru’yu kendi felaketiyle
yüz yüze getirmeyi mi? Yoksa tekrar tekrar deneyip güç işleri
üstlenmeleri için Dünyalıların üremesini sağlamayı mı? Öyleyse nerede ihtiyaç duyuluyorsa oraya
gitsinler, dedi öfkeyle Enlil. Edin’den uzak olsunlar, Abzu’ya
kovuldular.
Kaynak:http://www.kuran19.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderene aittir.