( Habil ile Kabil ) |
ANU ADAPA’YI NİBİRU’YA İSTİYOR. KİMSE
MEMNUN OLMUYOR
Dünyalı Adapa ise Nibiru’ya getirile! Böyle ilan etti Anu kararını. Enlil hiç memnun
olmadı bu karardan: Kim düşünürdü ki bir ilkel işçi biçimlendirilince bu varlık
bize benzeyecek ve bilgiyle donatılıp gök ve yer arasında yolculuk edecek!
Nibiru’da uzun yaşam suyundan içecek, uzun yaşam besininden yiyecek, Dünya’dan biri biz Anunnakilerden biri gibi olacak!
Böyle diyordu Enlil, Enki’ye ve diğer önderlere.
Enki de Anu’nun kararından hiç memnun olmadı; Anu
konuştuktan sonra asıldı
suratı. Enlil sözünü bitirince, Enki de erkek
kardeşi Enlil’den
yana çıktı. Gerçekten de kimin aklına gelirdi bu?
Böyle diyordu Enki diğerlerine. Kardeşler oturup derin düşünceye
daldılar; Ninmah da onlarla birlikte düşünmekteydi. Anu’nun
emrinde kaçınılmaz dediler ona.
ENLİL VE ENKİ ÇOCUKLARINI DA NİBİRU’YA
GÖNDERİYOR
Bizim gençlerimiz de eşlik etsinler Adapa’ya Nibiru’ya
giderken, onun korkusunu azaltıp Anu’ya açıklama yapsınlar! Böyle dedi Enki
diğerlerine. Ningişzidda
ve Dumuzi ona yoldaşlık edeler. Bu arada
Nibiru’yu da kendi gözleriyle ilk kez göreler! Ninmah da destekledi bu öneriyi:
Dünya’da doğan gençlerimiz Nibiru’yu unutmaktalar; onun yaşam devrelerini
bastırdı Dünya’nınkiler.
VEZİR İLABRAT DÜNYALILARI ALMAYA GELİYOR
Enki’nin henüz evlenmemiş iki oğlu da gitsinler
Nibiru’ya. Belki de gelinler bulacaklardır kendilerine orada! Nibiru’dan gelen
bir sonraki gök odası Sippar’a vardığında, Anu’nun veziri İlabrat indi
içinden. Dünyalı Adapa’yı
alıp götürmeye geldim, dedi önderlere. Önderler İlabrat’a
tanıştırdılar Adapa’yı;
Titi’yi ve oğullarını da gösterdiler ona. Gerçekten de bizim suretimizde ve benzeyişimizdeler, diyordu İlabrat.
Enki’nin oğulları Ningişzidda ve Dumuzi de İlabrat’a tanıştırıldı. Yolculuğunda Adapa’ya
eşlik etmek üzere seçildiler, dedi Enki ona. Torunlarını görmekten memnun
olacaktır Anu, dedi İlabrat. Enki talimatlarını işitsin, diye Adapa’yı çağırttı! Adapa’ya şöyle dedi: Adapa, bizim geldiğimiz
gezegene, Nibiru’ya gideceksin. Kralımız Anu’nun huzuruna varacaksın,
majestelerine sunulacaksın. Önünde eğilesin.
ENKİ ADAPA’YI NİBİRU’DA İKSİR
İÇMEMESİ İÇİN TEMBİHLİYOR
Yalnızca sorulduğunda konuş, sorularını kısaca
yanıtla! Sana yeni giysiler verilecektir; bu yeni kıyafetlere bürün. Sonra sana
Dünya’da bulunmayan bir ekmek verecekler; ölümdür bu ekmek, yeme sakın! İçesin, diye sana bir kupa dolusu iksir
verecekler; ölümdür
bu iksir, içme sakın! Oğullarım Ningişzidda ve Dumuzi ile
yolculuk edeceksin; sözlerine
kulak ver ki hayatta kalasın!
Enki böyle tembihledi Adapa’ya. Bunu unutmayacağım,
dedi Adapa. Enki uğurlamak ve öğüt vermek için çağırttı Ningişzidda ve
Dumuzi’yi. Babam kral Anu’nun huzuruna çıkacaksın; ona hürmetle eğilip biat
edin. Prensler
ve asiller gözünüzü korkutmasın,
siz de onlara eşitsiniz. Adapa’yı Dünya’ya geri getirmektir göreviniz,
Nibiru’nun harikalarına kapılmasın sakın!
ENKİ GİZLİCE ANU’YA VERMEK ÜZERE
NİNGİŞZİDDA’YA BİR TABLET VERİYOR
Bunu unutmayacağız, dediler Ningişzidda ve Dumuzi.
Küçük oğlu Dumuzi’yi kucakladı Enki, alnından öptü. Bilge oğlu Ningişzidda’yı
kucakladı Enki, alnından öptü. Mühürlü bir tableti gizlice tutuşturuverdi Ningişzidda’nın eline. Babam Anu’ya gizlice vereceksin bu
tableti! Böyle dedi Enki, Ningişzidda’ya. Sonra
bu ikisi Adapa ile birlikte Sippar’dan ayrılıp göksel arabalar yerine gittiler.
Anu’nun veziri İlabrat’a göründüler. Ningişzidda ve Dumuzi’ye İgigi
kıyafeti verilmişti; göksel kartallar gibi
giyinmişlerdi. Adapa’ya gelince, darmadağın saçları traş edilip kartal
miğferlerinden biri giydirildi.Peştemalinin yerine sımsıkı saran bir
giysi giydirildi. Yükselenin içinde, Ningişzidda ile Dumuzi arasına oturtuldu.
İşaret verilince, göksel
araba kükreyip titredi.
UZAY GEMİSİ YOLA ÇIKIYOR, ADAPA KORKUYOR
Korkuyla gözlerini kapayıp çığlık attı
Adapa: Kanatsız kartal yükselip süzülüyor!
Ningişzidda ve Dumuzi kollarını onun omzuna atıp sakinleştirici sözlerle teskin ettiler. Bir lig kadar yükseldiklerinde, Dünya’nın üstüne
baktılar; topraklarını gördüler, denizlerle ve okyanuslarla parçalara
ayrılmıştı. İki lig kadar yükseldiklerinde, okyanus bir leğen boyuna küçüldü,
toprak ise sepet boyuna.
Üç lig kadar yükseldiklerinde, yola çıktıkları yere
bir kez daha baktılar. Dünya
artık küçük bir toptu; enginlikte bir karanlık denizi
tarafından yutulmuştu. Adapa bir kez daha telaşlandı; yüzünü gözünü örtüp
çığlık attı: Geri
götürün beni, diye bağırdı. Ningişzidda elini ensesine koydu
Adapa’nın, anında sessizleşti Adapa.
Nibiru’ya indiklerinde, merak çok büyüktü.
NİBİRU’DA MERAKLA KARŞILANIYORLAR
Enki’nin Dünya’da doğan çocukları, dahası bir de
Dünyalı ile karşılaşacaklardı. Başka bir dünyanın varlığı Nibiru’ya geldi!
Böyle bağırmaktaydı kalabalıklar. Yıkanmaları ve güzel kokulu yağlarla
meshedilmeleri için İlabrat’la birlikte saraya götürüldüler.
Temiz ve uygun giysiler verildi onlara; Enki’nin sözlerine uyan Adapa yeni giysilerini kuşandı. Saraya doluşmuştu asiller ve kahramanlar, taht
odasında toplanmıştı prensler ve danışmanlar.
Taht odasında Kral Anu’nun huzurunda eğildiler; Anu tahtından inip yanaştı. Torunlarım!
Torunlarım! Dumuzi’yi
kucakladı; Ningişzidda’yı kucakladı. Gözlerinde yaşlarla kucakladı onları, öpüp kokladı.
Sağına oturmasını teklif etti Dumuzi’ye; soluna Ningişzidda’yı oturttu.
Sonra İlabrat,
Dünyalı Adapa’yı sundu Anu’ya. Konuştuklarımızı anlıyor mu, diye sordu kral Anu, İlabrat’a.
Gerçekten de anlıyor;
efendi Enki tarafından öğretilmiş ona, diye yanıtladı İlabrat. Gel buraya, dedi
Anu, Adapa’ya. Adın nedir, ne iş yaparsın? Adapa öne çıkıp tekrar eğildi:
Adapa’dır adım, efendi Enki’nin kuluyum! Adapa bu sözlerle konuştu; konuşması
büyük şaşkınlığa yol açtı. Dünya’da şaşılası bir iş başarılmış, dedi Anu. Dünya’da şaşılası bir iş başarılmış, diye ünledi tüm toplananlar.
SOFRADA ADAPA VERİLENLERİ YEMİYOR,
İÇMİYOR
Bir kutlama yapıla, misafirlerimize böylece hoş geldiniz dene, diyordu
Anu. Anu orada toplanmış olan herkesi şölen sofrasına götürdü; tamamen dolu
masaları işaret etti neşeyle. Üstü yiyeceklerle dolu masada Nibiru’nun ekmeği sunuldu Adapa’ya; ekmekten yemedi. Üstü yiyeceklerle dolu masada Nibiru’nun iksiri sunuldu Adapa’ya; iksirden içmedi.
Kral Anu buna şaşırdı; gücenmişti: Enki niçin bu kaba Dünyalıyı ona göksel usülleri
açıklayalım, diye yolladı ki Nibiru’ya? Haydi Adapa! dedi Anu, Adapa’ya. Niçin
ne yer ne içersin, niçin
konukseverliğimizi reddedersin? Efendim Enki bana emretti: Ekmekten
yeme, iksirden içme! Böyle yanıtladı Adapa, kral Anu’yu. Ne
garip iştir bu, diyordu Anu. Enki’nin ekmeğimizi ve iksirimizi bir
Dünyalıya vermemizi engellemesinin sebebi ne ola ki?
NİNGİŞZİDDA ENKİ’NİN GÖNDERDİĞİ TABLETİ
ANU’YA VERİYOR
İlabrat’a sordu, Dumuzi’ye sordu; İlabrat yanıtı
bilmiyordu, Dumuzi açıklayamadı. Ningişzidda‘ya
sordu. Beki de yanıt bundadır, dedi Ningişzidda, Anu’ya. Gizlice taşıdığı gizli tableti kral
Anu’ya verdi oracıkta. Şaşırdı Anu,
kaygılandı Anu; tabletin şifresini çözmek üzere kendi odasına çekildi.
Şimdi bu, uygar insanlığın atası olan Adapa’nın ve
onun oğulları olan Ka-in ( Kayin yada Kabil) ve Abael‘in
( Habil) sayesinde ( Habil ve Kain ya da Kabil diye ismi geçen kişiler)
Dünya’nın doymaya başlamasının hikayesidir. Kendi odasına giden Anu tabletin
mührünü kırıp açtı. Tableti tarayıcıya yerleştirdi; Enki’den gelen mesajın şifresini çözdü. Adapa bir Dünyalı kadından doğan benim tohumumdur! Böyle diyordu Enki’den gelen mesaj.
Aynı şekilde Titi de bir başka Dünya’lı kadını gebe bırakan
tohumumdan doğdu. Bilgelik ve konuşma ile donatılmışlar ama Nibiru’nun uzun yaşamıyla donanmadılar. Uzun yaşam ekmeğinden yememeli, uzun yaşam
iksirinden içmemeli. Adapa
Dünya’da yaşayıp ölmek üzere geri dönmeli,
fanilik payına düşen; toprağı ekip biçerek ve çobanlık ederek Dünya’yı doyuracak onun çocukları!
ANU ENKİ’NİN UYARISINI DİKKATE ALIYOR
Böyle açıkladı Enki, Adapa’nın sırrını babası Anu’ya.
Enki’den gelen bu gizli mesaj Anu’yu çok şaşırttı; öfkelensin mi gülsün mü
bilemedi. Vezir İlabrat’ı odasına çağırttı ve ona şunları söyledi: Şu benim
oğlum Ea, Enki iken bile düzeltemedi kadınlara olan düşkünlüğünü! Vezir
İlabrat’a gösterdi tabletteki mesajı. Kurallar nedir, kral ne yapmalıdır, diye
sordu vezirine Anu.
ADAPA DÜNYA’YA GERİ GÖNDERİLİYOR
Kurallarımıza göre cariyelere izin verilir ama gezegenler arası ilişkiler için
kurallarımız yok. Böyle yanıtladı İlabrat, kralı. Eğer
hasar olacaksa bari sınırlayalım. Adapa’yı derhal Dünya’ya geri yollayalım, izin ver de Ningişzidda ve Dumuzi daha uzun
kalsınlar! Sonra Anu kendi odasına çağırdı Ningişzidda’yı. Babanın mesajında ne
dediğini biliyor musun, diye Ningişzidda’ ya sordu.
Ningişzidda başını öne eğip fısıldayarak yanıtladı: Bilmiyorum ama tahmin ediyorum. Adapa’nın yaşam özünü sınadım, Enki’nin tohumundan o! Mesaj da aynen böyle, dedi Anu ona. Adapa derhal
Dünya’ya geri dönecek, onun
kaderi uygar insanın atası olmak.
Sana gelince Ningişzidda, Adapa ile Dünya’ya döneceksin. Babanın yanında, uygar insanlığa öğretmenlik
edeceksin!
Kral Anu böyle verdi kararını, Adapa’nın ve
Ningişzidda’nın kaderini belirledi. Huzurda toplanmış olan alimlere, asillere,
prenslere ve danışmanlara geri dönen Anu, orada hazır bulunanlara kararını
şöyle açıkladı: Dünyalıyı
ağırlayışımız fazla uzamaya, bizim gezegenimizde yiyip içemiyor zira. Onun şaşırtıcı becerilerini hepimiz gördük, artık
Dünya’ya geri döne.
UZAY GEMİSİNE NİBİRU BİTKİ TOHUMLARI DA
YÜKLENİYOR, NİNGİŞZİDDA
ADAPA’YA GÜNEŞ SİSTEMİNİ ANLATIYOR
Onun çocukları Dünya tarlalarını ekip biçsinler,
çayırlarında çobanlık etsinler! Güvenliğini sağlamak ve telaşa kapılmasını
önlemek için Ningişzidda da onunla geri dönecek. beraberinde Nibiru’nun çoğalan tahıl tohumları da
Dünya’ya yollanacak. genç olan Dumuzi bir şar boyunca
bizimle kalacak. Sonra dişi koyunlarla ve koyun özüyle Dünya’ya yollanacak!
Anu’nun kararı buydu; herkes rıza gösterip boyun eğdi
kralın sözlerine. Tayin edilen zamanda Ningişzidda ve Adapa göksel arabalar yerine
götürüldüler. Anu ve Dumuzi,
İlabrat ve danışmanlar, asiller ve kahramanlar onları uğurladılar. Kükreyiş ve
titreyişlerle yükseldi araba; Nibiru gezegeninin giderek küçüldüğünü gördüler,
sonra da ufuktan baş ucu noktasına dek uzanan gökleri.
NİNGİŞZİDDA NİBİRU’DA OLANLARI ANLATIYOR
Yolculuk boyunca Ningişzidda gezegen tanrıları açıkladı Adapa’ya. Güneş ve Dünya ve Ay hakkında
ona dersler verdi. Ayların nasıl birbirlerini kovaladıklarını ve Dünya yılının
nasıl hesaplanacağını öğretti ona. Dünya’ya döndüklerinde babası Enki’ye anlattı Ningişzidda tüm
olan biteni. Enki karnını tutarak kahkahalar attı: Her şey beklediğim gibi gelişti, dedi neşeyle.
Dumuzi’nin alıkonulması dışında, bu beni şaşırttı! Böyle diyordu Enki. Ningişzidda ve
Adapa’nın kısa süre içinde geri dönüşlerine çok şaşırmıştı Enlil. Mesele nedir, neler oldu Nibiru’da; diyerek Enki’ye
ve Ningişzidda’yı sorguladı. Ninmah’ı da çağırtalım, izin ver de o da olanları duysun, dedi Enki ona.
Ninmah da geldikten sonra Ningişzidda her şeyi anlattı ona ve Enlil’e.
ENLİL ENKİ’YE KIZIYOR
Enki de Dünyalı dişilerle yaptıklarını
anlattı; Hiç bir kuralı bozmadım; doymamızı
temin ettim, diyordu Enki diğerlerine. Hiç bir kuralı bozmadın, Anunnakiler
ve Dünyalıların
kısmetlerini düşüncesizce bir işle belirledin! Böyle diyordu Enlil öfkeyle. Şimdi kura çekildi, kısmet kaderden baskın çıktı.
Büyük öfkeye kapılmıştı Enlil; kızgınlık içinde sırtını dönüp çıktı, öylece bıraktı onları.
DÜNYALILARIN EĞİTİMİ BAŞLIYOR
Marduk Eridu’ya geldi, annesi Damkina tarafından
çağırtılmıştı. Babasından ve erkek kardeşinden duyup öğrenmek istedi bu garip
işleri. Baba
oğul bu sırrı Marduk’tan saklamaya karar verdiler: Anu adeta büyülendi uygar insandan ve bir an önce
Dünya’yı doyurmak için geri dönmesini emretti. Böylece Marduk’a gerçeğin
yalnızca bir kısmını açıkladılar.
Marduk çok etkilenmişti Adapa ve
Titi’den; oğlanları ise pek sevmişti. Ningişzidda Adapa’ya öğretmekteyken,
izin verin de ben de oğlanların öğretmeni olayım! Böyle diyordu Marduk babası Enki’ye ve Enlil’e.
Enlil onlara, birine
Marduk diğerine Ninurta öğretmenlik etsin,
dedi. Adapa ve Titi ile Eridu’da kaldı Ningişzidda, Adapa’ya sayıları ve yazıyı öğretti.
İlk doğan ikizi Bad-Tibira’ya, kendi
şehrine alıp götürdü Ninurta.
Ona Ka-in (KABİL)adını
verdi, tarlada
besin yetiştiren anlamına. Ona sulama için kanal açmayı öğretti, ekip biçmeyi öğretiyordu ona. Ninurta ağaçların odunundan bir saban yaptı Ka-in
için; bununla birlikte bir
çiftçi olacaktı. Adapa’nın oğlu olan diğer kardeşi alıp çayırlara götürdü
Marduk. Bundan böyle Abael (HABİL) olacaktı adı, sulanan
çayırlardan olan anlamına.
( Yaratılış 4; 1- Adem karısı Havva ile yattı. Havva
hamile kaldı ve Ka-in’i doğurdu. “Rab’bin yardımıyla bir oğul Dünya’ya
getirdim” dedi. 2- Daha sonra Ka-in’in kardeşi Habil’i doğurdu. Habil çoban
oldu, Ka-in ise çiftçi.)
Marduk ona nasıl ağıllar kuracağını öğretti; çobanlığın başlaması için Dumuzi’nin dönüşünü
beklediler. Şar tamamlanınca Dünya’ya döndü Dumuzi, beraberinde koyunların öz
tohumunu, büyütülecek dişi koyunları
getirdi. Nibiru’nun dört bacaklı hayvanlarını başka bir gezegene,
Dünya’ya taşımıştı! Onun öz tohumları ve dişi koyunlarla gelişi büyük bir
kutlamaya vesile oldu.
GENETİK KLONLAMA BAŞLIYOR
Değerli yükünü babası Enki’nin ellerine teslim etti
Dumuzi. Sonra önderler biraraya gelip bu yeni türle ne yapacakları üzerine
düşündüler. Dünya’da
hiç dişi koyun olmamıştı, göklerden bir kuzu
düşmemişti Dünya üstüne. Dişi keçi hiç yavrulamamıştı. Koyun yünü hiç eğrilmemişti ki! Anunnaki önderleri;
yaratıcılar olan Enki ve Enlil, Ninmah ve Ningişzidda bir yaratılış odası, bir biçimlendirme
evi kurmaya karar verdiler.
İniş yerinin saf tepesinin üstünde, Sedir Dağlarında ( Bu günkü Lübnan sınırları içindedir.) kuruldu
bu yer. Ninmah tarafından getirilen iksir tohumlarının dikildiği yerin yanı başına kuruldu yaratılış odası. Tahıl tohumlarının ve dişi koyunların Dünya’da çoğalmasına orada başlandı. Ekip biçme konusunda Ka-in’in akıl hocasıydı
Ninurta. Koyun ve kuzu yetiştirip çobanlık etme sanatlarında Abael’in (Habil)
akıl hocasıydı Marduk.
HABİL KABİL HASETİ BAŞLIYOR
İlk ürünler biçildiğinde, ilk koyun olgunlaştığında, ilkler
kutlaması yapıla, diye buyurdu Enlil. Toplanan Anunnakilerin huzuruna getirildi ilk
tahıllar, ilk kuzular; Enlil ve Enki’nin ayaklarının dibine bıraktı Ka-in
sunusunu, Ninurta’nın yol göstermesiyle. Enlil ve Enki’nin ayaklarının dibine
bıraktı Abael sunusunu, Marduk’un yol
göstermesiyle. Enlil bu erkek kardeşleri neşeyle kutsadı, çabalarını övüp
yüceltti.
Enki oğlu Marduk’u kucakladı, herkes
görsün, diye kaldırdı kuzuları havaya ve şöyle dedi; Yiyecek et, giyecek yün
geldi Dünya’ya!
KABİL HABİL’İ ÖLDÜRÜYOR
Şimdi bu Adapa’nın soyunun ve Abael’in Ka-in
tarafından öldürülmesinin ve ardından neler olduğunun hikayesidir. İlkler kutlamasından sonra asıktı
Ka-in’in suratı. Enki’nin kutsamasından mahrum kalmak onu kızdırmıştı. Kardeşler görevlerinin başına geri
döndüklerinde, Abael
erkek kardeşinin önünde böbürlenmekteydi.
Bereketi getiren, Anunnakileri doyuran, kahramanlara güç kuvvet veren,
giysileri için yün sağlayan benim!
Ka-in erkek kardeşinin sözlerine gücenip darıldı,
böbürlenmesine şiddetle karşı çıktı. Düzlükleri yemyeşil eden, sabanla açılan
yarıkları tahılla dolduran benim. Tarlalarımda kuşlar çoğalır, kanallarımda
balıklar kaynaşır! Yaşamı destekleyen ekmek tarafımdan üretilir, Anunnakilerin
yediklerine balıkla kuşla çeşitlendiren benim! Kardeşler ileri geri tartışıp
durdular uzunca süre, kış boyunca didiştiler.
(Tablette HABİL ve KABİL arasında geçen sorunun
anlatılarında kim suçlu? Bizim Kuran’da ki meşhur masum HABİLİMİZ suçlu gibi
değil mi? Böbürlendi ve kardeşini küçümsedi değil mi?… Sağ duyulu olunca aslında
işlerin ne kadarda değişik olduğunu kavramak hiçte zor değil. Kutsal kitapların
ruhuna da tam olarak uygun düştüğünü göreceğiz.
İki kardeş farklı alanlarda görevlendiriliyor beklenen
gün geldiğinde ikisine de övgüyle teşekkür ediliyor Habil'in mahsulü ise havaya
kaldırılıp başarının tanıtımı yapılıyor. Mahsulü ekstra teşekkür aldı diye bir
kişinin sevinmesi hele ki bu sevinci öz kardeşine karşı belli etmesi sizce kötü
bir şeymi? Kötü ise onun öldürülmesine varacak kadar mı kötüdür?.. İki kardeş
arasında başarı kıskançlığını evlatlarınız varsa sizde görmüşsünüzdür ve tanık
olmuşsunuzdur! KABİL gerçekten masum ise neden HABİLİN başarısını ve aldığı
teşekkürü tebrik etmedi de, tam aksine ona karşı bir kin gütmeye başladı? Çünkü
Kabilin asıl kişiliği kibirlilik ile ilerlemekteydi. İçindeki kötü yanı iyi
olan tarafına baskın geliyordu ve az sonra okuyacaklarınız aslında KABİLİN bir
katil ruhu taşıdığını sizlere iyice belli edecek. Ayrıca Kutsal kitaplardan
edindiğimiz bilgiye göre Kabil Habi'li ölümle dahi tehdit etmiş!!! Kardeşinin
sevincini abartması onun ölmesine sebep olabilir mi?.. )
Yaz gelince yağmur yağmadı, çayırlar
kurudu, otlaklar azaldı. Abael sürülerini erkek kardeşinin tarlalarına sürdü ki
yarıklardan ve kanallardan su içsinler. Ka-in buna çok öfkelendi; kardeşine derhal sürülerini uzaklaştırmasını
buyurdu. Çiftçi ile çoban, kardeş ile kardeş arasında suçlayan sözler söylendi.
(Tarladaki karşılık sataşmayı Kuranda şöyle görürüz. Maide Suresi; 27- Bir de onlara Adem’in iki oğlunun başından geçen
olayı hakkıyla oku! Hani ikisi, birer kurban (emek) sunmuşlardı da
birininki kabul edildi, diğerininki edilmedi. Bu: ” Ben seni kesinlikle
öldüreceğim” dedi. Diğeri: ” Allah , ancak kendisinden korkanların kini kabul
buyurur. 28- Andolsun ki, sen beni öldürmek için bana el uzatsan da ben seni
öldürmek için sana el uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan
Allah’tan korkarım. 29- Ben, hem benim hem de kendinin günahını yüklenip
cehennemliklerden olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası işte budur” dedi. 30-
Bunun üzerine nefsi ona kardeşini öldürmeyi kolay gösterdi de tutup onu öldürdü
ve artık hüsrana uğrayanlardan olmuştu.)
Birbirlerine tükürdüler, yumruklaştılar. Çok
öfkelenmiş olan Ka-in
bir taş kaptı yerden, bununla Abael’in başına vurdu. Abael yere düşüp başından kanlar fışkırana dek vurdu, vurdu, vurdu. Ka-in kardeşinin kanını görünce, Abael! Abael!
diyerek haykırdı. Abael hiç kıpırdamadan yatmaktaydı yerde; canı bedenini terk
etti. Öldürdüğü kardeşinin yanı başında kaldı Ka-in, uzun süre oturup ağladı. Bu katli önsezişle ilk bilen Titi olmuştu. Uyurken bir rüya görümde Abael’in kanını gördü;
Ka-in’in ellerine bulaşmıştı. (Şimdi aynı olayın sizin evlatlarınızın
arasında yaşandığını düşünün ve birinin diğerini böyle bir sebeple hunharca
öldürdüğünü varsayın!)
ADAPA VE TİTİ OLAY YERİNE GİDİYOR
Adapa’yı uyandırdı uykusundan, ona rüya
görümünü anlattı. Yüreğimi ağır bir acı doldurdu,
korkunç bir şey mi oldu ki? Böyle diyordu Titi, Adapa’ya; çok ama çok
telaşlıydı. Sabah olunca Eridu’dan yola çıktı ikisi, gittiler Ka-in ve Abael’in
çalıştığı yere. Tarlada
buldular Ka-in’i; ölen Abael’in yanı başında oturmaktaydı hala. Titi’den acıyla dolu bir haykırış koptu; Adapa çamur
sürdü başına.
Ne yaptın sen? Ne yaptın sen, diye bağırdılar
Ka-in’e. Ka-in’in
yanıtı sessizlik oldu; kendini yere atıp ağladı. Eridu
kentine döndü Adapa; olanı biteni efendi Enki’ye anlattı. Enki büyük bir öfkeyle aldı Ka-in’i
karşısına. Cezalandırılacaksın, dedi ona. Edin’den ayrılmalı, Anunnakiler ve uygar Dünyalılar arasında kalmamalısın! Abael’e gelince, cesedi tarlada yabani
kuşlara bırakılamaz.
( Yaratılış-4; 9- Rab Ka-in’e, ” Kardeşin Habil
nerede?” diye sordu. Ka-in, ” Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben? ” diye
karşılık verdi. 10- Rab, ” Ne yaptın?” dedi, ” Kardeşinin kanı topraktan bana
sesleniyor. 11- Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın
laneti altındasın. 12- İşlediğin toprak bundan böyle sana ürün vermeyecek.
Yeryüzünde aylak aylak dolaşacaksın.” Maide Suresi 30- Derken Allah, kardeşinin
cesedini nasıl gömeceğini göstermesi için yeri deşen bir karga gönderdi. O , ”
Eyvah, şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömemedim ha!” dedi ve artık
pişmanlığa düşenlerden olmuştu. )
ABAEL ANUNNAKİ TÖRESİNE GÖRE GÖMÜLÜYOR,
KAİN YARGILANIYOR
Anunnaki töresine göre, bir mezara, bir
taş yığınının altına gömülecek.
Abael’i nasıl gömeceklerini gösterdi Enki, Adapa’ya ve Titi’ye, çünkü bu töreyi bilmiyorlardı. Ana babası otuz gün otuz gece yas tuttular Abael’in yanı başında. Ka-in hakkında
hükmedilmesi için Eridu’ya getirildi; Enki sürgün cezasına çarptırılmasını diliyordu onun. Yaptığından dolayı aslında Ka-in öldürülmeli! Böyle diyordu
öfkeyle Marduk.
Yargılayan yediler toplansın! Böyle diyordu Ka-in’in akıl hocası
Ninurta. Kim işitmiş ki böyle bir meclisi, diye bağırdı Marduk. Ninurta’nın
yetiştirdiğinin öldürmüş olması yetmiyormuş gibi benim yetiştirdiğimi, Nibiru’dan olmayan biri için Anunnaki
önderleri hüküm vermeye mi çağırılacak?
Ninurta’nın ezip geçtiği Anzu’nun yaptığı gibi değil midir Ka-in’in kardeşine
karşı el kaldırışı?
ENKİ HABİL VE KABİL’İN KENDİ SOYUNDAN
OLDUĞUNU MARDUK’A AÇIKLIYOR
Ka-in’in kısmeti de Anzu’nun ki gibi olmalı; yaşam nefesi kesilmeli! Böyle söyledi
Marduk öfkeyle Enki’ye, Enlil’e ve
Ninurta’ya. Ninurta
çok üzüldü Marduk’un sözlerine;
yanıtı sessizlik oldu, sözler değil. İzin verin de oğlum Marduk ile baş başa görüşeyim,
dedi Enki onlara. Enki’nin özel odasına girdiler
baba oğul. Evladım! Evladım, dedi Enki yumuşak bir sesle Marduk’a.
Izdırabın çok büyük. Gel, ıstırabı ıstırapla
güçlendirmeyelim! Yüreğimi
ağırlaştıran bir sırrı, izin ver de paylaşayım seninle! Bir zamanlar bir nehir kenarında dolaşırken iki genç
Dünyalı kıza kapıldım. Benim
tohumumla doğdu onlardan Adapa ve Titi.
Yeni bir tür Dünyalı, uygar insan böylece Dünya’da ortaya çıktı. Bunların üreme
yeteneğine sahip olup olmadığından kaygılandı kralımız Anu.
Ka-in ve Abael’in doğuşuyla Anu ve Nibiru meclisi ikna
oldular. Bu gezegen üstündeki Anunnaki varlığının bu yeni dönemi hoş karşılanıp
onaylandı. Ama şimdi Abael öldürüldü; Ka-in’in yaşamı da söndürülecekse eğer, doymanın sonu
gelecek, isyanlar tekrarlanacak,
elde edilen her şey un ufak olacak! Abael’den çok hoşlanmış olmana şaşmamalı,
oğlum; üvey
kardeşindi o senin!
KA-İN UZAK DİYARLARA SÜRÜLÜYOR, KÖSE
YAPILIYOR
Şimdi diğerine acı da Adapa’nın soyunun yaşamasına izin ver! Enki bir sırrı üzüntüyle, işte böyle açıkladı oğlu
Marduk’a. Bu ifşaata ilk başta çok şaşırdı Marduk, sonra bir gülme aldı onu:
Senin bu sevişgen yiğitliğin hakkında çok rivayet duymuştum ama şimdi ikna
oldum! Elbette ki Ka-in’in
yaşamı bağışlansın; izin ver de Dünya’nın sonuna sürülsün! Böyle dedi Marduk, öfkeden kahkahaya dönerken
sözleri, babasına.
Eridu’da Ka-in’e verilen ceza Enki
tarafından açıklandı: Yaptığı kötü iş yüzünden Ka-in, hep gezineceği bir diyara, doğuya doğru
yola çıka! Hayatı bağışlana, o ve soyu ayırt edile diğerlerinden! Ningişzidda tarafından değiştirildi yaşam özü Ka-in’in. Ningişzidda, Ka-in’in yüzünde sakal bitmeyecek şekilde
değiştirdi onun yaşam özünü. Eş olarak yanına kız kardeşi Awan’ı alan
Ka-in Edin’den ayrıldı, gezginciler diyarına
çevirdi yolunu.
ANUNNAKİLER YETİŞTİRECEKLERİ YENİ
UYGAR İNSANA İHTİYAÇ DUYUYOR VE ŞİT DOĞUYOR
Anunnakiler kendi aralarında oturup kara kara
düşündüler: Abael’siz,
Ka-in’siz; kim tahılları büyütüp ekmek yapacak bizim için? Kim çoban olacak ki koyunlar çoğalsın, giysiler için
yün eğrilsin? Adapa
ve Titi daha çok üresinler! Böyle diyordu
Anunnakiler. Enki’nin kutsamasıyla Adapa tekrar tekrar bildi eşi Titi’yi. Bir kız, bir kız daha, bir kız daha doğdu her
seferinde.
Doksan beşinci şarda (
342.000. yıl) Adapa ve Titi’nin en sonunda bir oğlu oldu. Titi ona Sati (
Kutsal kitaplardaki Şit) adını verdi. Yaşamı tekrar bağlayan anlamına; Adapa’nın soyu onunla başladı sayıldı. Toplam otuz oğlu ve otuz kızı oldu Adapa ve
Titi’nin. Anunnakiler için tarlalarda çalışan ve çobanlık edenler onlardan
çıktı. Onlar
sayesinde Anunnakilerin uygar Dünyalıların karınları doydu. (Köle olarak yaratılan insan aslında bu süreçte
yeryüzünde yaşamı öğreniyor. Kalması gerektiği süre boyunca öğrenmesi gereken
şeyleri öğreniyor. Bizlerin bir Köle niyetiyle yaratılması düşüncemize gem
vuruyor’ NEDEN BİZLER BİRER KÖLE OLARAK YARATILDIK gerçeği bizi dumura
uğratıyor. Aslında bu sadece bir illüzyon! Kendimizi aldattığımız bir hile!
Bizlerin bir köle olarak yaratılması sadece bir sebebiyet, bu gerçeği asla
değiştirmeyecek bir sebep! Gerçek olan bizlerin (insanın) dünya üzerinde
yaratılması planıydı. Bunun için Anunakiler kullanıldı, atmosferleri bir
bilinç dahilinde bozduruldu ve olay buraya kadar taşındı. Asıl köleler
ANUNNAKİLER olmuş oldu. Çünkü Dünyaya altına ihtiyaç bahanesi ile gelmeleri
onların arka plandan nasılda kullanıldığını gösteren bir gerçektir. HERŞEYİ ALLAH
KONTROL EDER HERKES İSTER İSTEMEZ ONA ÇALIŞIR)
( Yaratılış 4; 25- Adem karısıyla yine yattı. Havva
bir erkek çocuk doğurdu. ” Tanrı Ka-in’i öldürdüğü Habil’in yerine bana başka
bir oğul bağışladı” diyerek çocuğa Şit= Bağışlamak) adını verdi. Yaratılış
5; 1-Adem soyunun öyküsü: Tanrı insanı yarattığında onu kendine benzer kıldı.
2- Onları erkek ve dişi olarak yarattı ve kutsadı. Yaratıldıkları gün onlara
“İnsan ” adını verdi. 3- Adem 130 yaşındayken kendi suretinde, kendine benzer
bir oğlu oldu. Ona Şit adını verdi. 4- Şit’in doğumundan sonra Adem 800 yıl
daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. 5- Adem toplam 930 yıl yaşadıktan
sonra öldü. )
ENŞİ DOĞUYOR VE TANRILARA TAPINMA
BAŞLIYOR. OĞLU KUNİN METAL İŞİNDE UZMANLAŞIYOR
Doksan yedinci ( 349.200. yıl) şarda, Azura adlı
eşinden bir oğlu oldu Sati‘nin. Kayıt defterine ENŞİ ( Enoş) adıyla yazıldı; insanlığın ustası’ydı adının anlamı. Babası Adapa ona yazıyı ve sayıları nasıl
anlayacağını öğretti. Anunnakilerin kim olduklarını ve Niburu hakkındaki her şeyi anlattı Adapa, Enşi’ye. Enlil’in oğulları tarafından Nibru-ki’ye götürüldü; Anunnakilerin
sırlarını ona öğrettiler.
( Yaratılış 5; 6-Şit 105 yaşındayken oğlu Enoş
doğdu. 7- Enoş’un doğumundan sonra Şit 807 yıl daha yaşadı. Başka oğulları,
kızları oldu. 8- Şit toplam 912 yıl yaşadıktan sonra öldü. )
Meshetmek için kullanılan kokulu yağları ona, Enlil’in
Dünya’da doğan en büyük oğlu Nannar (Sin) gösterdi. İnbu meyvelerinden
iksirin nasıl hazırlanacağını ona, Enlil’in en küçük oğlu İşkur anlattı. Anunnaki efendileri o zamandan
itibarendir ki uygar insan tarafından adlarıyla çağrıldılar. Anunnakilere tapınma törenleri de işte böyle başladı. Sonrasında Enşi’nin kız kardeşi Noam ‘dan
bir oğlu doğdu.
KUNİN (Ka-in)‘di adı, fırınlardan olan anlamına. Niburta tarafından Bad- Tibira’da eğitilmişti çünkü,
fırınlar ve ocaklar hakkında, katranlarla nasıl ateş yakacağını, nasıl eritip
arıtacağını öğrendi. Nibiru için altın eritip arıtma işinde o ve onun
çocukları çalıştılar meşakkatle. Bu mesele doksan sekizinci (352.800.yıl) şar da ortaya çıktı.
KUNİN’İN MALALU İSİMLİ OĞLU MÜZİK ÜSTADI
OLUYOR
Şimdi bu, Ka-in sürgün edildikten sonraki Adapa
soyunun ve Enkime’nin göksel yolculuklarının ve Adapa’nın ölümünün
hikayesidir. Doksan
dokuzuncu şar da ( 356.400.yıl ) KUNİN’in bir oğlu oldu. Kunin’in üvey kız kardeşi Mualit doğurdu
onu. Anası ona MALALU adını koydu; çalıp oynayan anlamına, müzikte ve ezgide pek yetenekliydi. Ninurta bir lir yaptı onun için; bir flüt biçimlendirdi onun için.
MALALU’NUN OĞLU İRİD SU KONUSUNDA ÜSTAD
OLUYOR
Malalu ilahiler çaldı Ninurta’ya; kızlarıyla ezgiler
söylediler Ninurta’nın huzurunda. Malalu’nun eşi amcasının
kızıydı; Dunna‘ydı adı. Dünya’da sayışın başlamasından o yana yüzüncü şarda ( 360.000. yıl) Malalu ve Dunna’nın bir oğlu oldu; ilk oğullarıydı bu.
Anası Dunna ona İRİD adını koydu; tatlı sulardan olan anlamına. Dumuzi ona
nasıl kuyu kazacağını, uzak çayırlardaki sürülere suyu nasıl götüreceğini
öğretti.
İGİGİLER GÖREVLERİNİ AKSATIP DÜNYA’YLA
İLGİLENİYOR
Oralarda, çayırlardaki kuyuların başında toplaşıyordu
genç kızlar ve çobanlar. Uygar insanlığın eşleşip ziyadesiyle çoğaldığı
yerlerdi buralar. O günlerde İgigiler daha sık gelmekteydiler Dünya’ya. Göklerden gözlemleyip görme görevlerini iyiden iyiye
savsakladılar. Dünya’da olanları izleyip görmeyi daha çok arzular oldular. Enki
yalvarmaktaydı Marduk’a ki gidip Lahmu’da onlarla olsun ama Dünya’da olanları
izleyip görmeyi Marduk daha çok istemekteydi.
İRİD’İN OĞLU ENKİ-ME DOĞUYOR, GÖKSEL
SIRLARI ÖĞRENİYOR
İRİD eşiyle
çayırlardaki bir kuyu başında tanıştı. Baraka’ydı kızın adı, dayısının kızıydı.
Yüz ikinci şarın sonu gelmişti ki bir oğulları oldu. Kayıt defterlerine
adı ENKİ-ME olarak geçti; Enki sayesinde ME Anlayışı anlamına. Bilge ve zekiydi oğlan, sayıları çok hızlı anladı.
Gökler ve tüm göksel meseleler hakkında sürekli meraktaydı. Efendi Enki onu pek
sevdi; bir zamanlar Adapa’ya açıkladığı sırları ona da açık etti.
Güneş’in ailesini ve on iki göksel tanrıyı öğretti
Enki ona. Ve ayların Ay’a göre ve yılların Güneş’e göre nasıl sayıldığını ve
şarların Nibiru’ya göre nasıl sayıldığını ve sayışların Enki tarafından nasıl
birleştirildiğini ve efendi Enki’nin göğün çemberini nasıl on iki kısıma
ayırdığını. Bunların her birine birer takım yıldızı nasıl atadığını Enki’nin,
büyük bir çember içinde nasıl on iki durak halinde düzenlediğini.
On iki Anunnaki önderinin onruna nasıl
her birine birinin adını verdiğini.
Gökleri keşfetmeye hevesliydi Enki-Me; iki göksel yolculuk yaptı. Ve bu, Enkime’nin göklere yolculuklarının ve
İgigilerin sorun çıkarttıklarının ve türler arası evliliklere Marduk’un nasıl
izin verdiğinin hikayesidir. İniş yerinde Marduk’la olsun, diye gönderildi
Enkime. Marduk onu oradan bir roket gemiyle Ay’a aldı götürdü.
Orada Marduk, kendi babası Enki’den ne öğrendiyse
hepsini anlattı Enkime’ye. Enkime Dünya’ya döndüğünde, Sippar’da Utu ( Şamaş) ile
olsun, diye arabalar yerine gönderildi.
Orada Enkime’ye Utu tarafından bir tablet verildi, öğrenmekte olduklarıyla
ilgili. Utu
kendi parlak meskeninde onu Dünyalıların prensi tayin etti. Törenleri öğretti ki ona, rahiplik işlevleri başlasın.
ENKİ-ME’NİN MATUŞAL ( Metuşael) İSİMLİ
OĞLU DOĞUYOR. MARS’TA YAŞIYOR.
Enki-Me eşi ve üvey kız kardeşi Edinni ile Sippar‘da
yerleşti. Yüz
dördüncü şarda ( 374.400. yıl )bir oğulları oldu. Anası ona MATUŞAL adını verdi, Parlak Işıkların Yanında Yetişen
anlamına. Bundan sonradır ki Enki-Me göklere olan ikinci yolculuğuna çıktı. Marduk bu kez de onun akıl hocası ve
yoldaşıydı. Bir göksel arabanın içinde göğe doğru
yükselip süzüldüler. Güneş’e doğru ve ondan da uzağa doğru çemberler çizdiler.
Marduk onu Lahmu’daki İgigileri ziyaret
etmeye götürdü. İgigiler pek hoşlandılar ondan, uygar
Dünyalılar hakkında çok şey öğrendiler ondan. Kayıt defterlerinde onun göklere
doğru yola çıktığı yazılmıştır. Son günlerine dek göklerde kaldığı yazılmıştır. Enki-Me göğe çıkmadan önce göklerle ilgili her şeyi
öğrenmişti. Enki-Me
yazıya geçirip bir kayıt çıkarttı ki yazdıklarını oğulları da bilsin.
ENKİ-ME KAYIT DEFTERİ TUTUYOR VE OĞLU
MATUŞAL’A VERİYOR
Güneş ailesinde ve göklerde olan her şeyi yazdı.
Dünya’nın çeyrekleri, toprakları ve nehirleri hakkındaki her şeyi de
yazdı. İlk
oğlu Matuşal’ın ellerine teslim etti yazdıklarını. Erkek kardeşleri Ragim ve Gaidad ile
incelesinler ve itaat etsinler istedi. Yüz dördüncü şar da ( 374.400.yıl) doğmuştu
MATUŞAL. İgigilerin çıkarttığı sorunlara ve
Marduk’un neler yaptığına tanık oldu.
MATUŞAL’IN OĞLU LU-MAH DOĞUYOR, ADAPA
ÖLÜYOR
Eşi Ednat‘tan bir oğlu oldu Matuşal’ın; LU-MAH’tı ( Lemek) adı, Kudretli Adam anlamına. Onun günlerinde Dünya’da sertleşti koşullar; tarlalarda ve çayırlarda çalışanlar şikayete
başladılar. Anunnakiler
ustabaşı atadılar Lu-Mah’ı ki kotaları artırsın, tayınları düşürsün. Onun günlerinde Adapa ölüm zamanına
erişti. Ve Adapa günlerinin sonuna eriştiğini
anlayınca, oğullarım ve oğullarımın oğulları yanı başıma toplansın, dedi.
ADAPA ÖLÜM DÖŞEĞİNDE KAİN’İ GÖRMEK
İSTİYOR
Ölmeden önce onları kutsayabileyim ve ölmeden önce
diyeceklerimi diyeyim. Sati ve oğulların oğulları toplandıklarında, Adapa hepsine sordu: İlk doğan oğlum
Ka-in nerede? Hepsine seslendi: Çabuk çağırtın onu! Efendi Enki’ye götürdü Sati babasının son dileğini;
ne yapmalı; diye sordu efendiye. Enki derhal Ninurta’yı çağırttı: Akıl hocalığı
yaptığın şu
sürgünü bul da Adapa’nın ölüm döşeğine getir!
Ninurta binip gök kuşuna, gezginciler diyarına doğru uçtu; topraklar üstünde
dolaştı dört bir yanı, göklerden bakıp aradı Ka-in’i. Ve onu bulduğunda,
kartalın kanatlarına binmiş gibi getirdi Kain’i Adapa’ya. Oğlunun gelişi Adapa’ya bildirildiğinde, Ka-in ve Sati huzuruma çıksın, dedi Adapa. Babalarının huzuruna çıktı ikisi, ilk
oğul Ka-in sağda, Sati solda durmaktaydı.
ADAPA KEHANETTE BULUNUYOR
Adapa’nın gözleri görmez olmuştu iyice; oğullarını tanımak için yüzlerini okşadı;
sağda duran Ka-in’in
yüzü sakalsızdı; solda duran Sati’nin yüzü sakallıydı. Adapa sağ elini solda duran Sati’nin başına koydu. Kutsayıp onu şöyle dedi: Dünya senin tohumunla dolacak ve senin tohumundan üç dallı bir ağaç gibi gelen insanlık büyük afetten kurtulacak.
Adapa sol
elini sağda duran Ka-in’in başına koydu ve
şöyle buyurdu:
Günahın yüzünden doğumdan gelen hakkını
kaybettin ama senin soyundan yedi ulus çıkacak, uzakta, ayrılmış bir diyarda gelişip çoğalacak, uzak diyarları mesken tutacak; ama kardeşini bir taşla öldürmüş olan sen, senin sonunda bir taşla gelecek. Adapa bu sözleri söyleyip ellerini indirdi, derin
bir iç çekip şöyle dedi: Şimdi eşim Titi’yi ve tüm oğullarımı ve tüm kızlarımı
çağırın gelsinler.
GÜNEŞE ÇEVİRİP GÖMÜN BENİ!!!
Ruhum beni terk ettiğinde nehir yoluyla taşıyın beni
doğduğum yere. Ve yüzümü
Güneş’e çevirip beni gömün öyle.
Titi çığlık attı yaralı bir hayvan gibi; Adapa’nın yanı başına çöktü diz üstü.
Adapa’nın iki oğlu, Ka-in
ve Sati onun cesedini bir beze sardılar.
Titi’nin gösterdiği yere, nehrin kıyısındaki bir mağaraya gömdüler Adapa’yı. Doksan üçüncü şarın tam
ortasında doğmuştu Adapa, yüz sekizinci şarın ( 388.800.yıl) sonunda öldü. (Allah ondan razı olsun)
Bir Dünyalı için uzundu sürdüğü yaşam; Enki’nin yaşam devresine sahip değildi. Adapa gömüldükten sonra, Ka-in vedalaştı anası ve kardeşiyle. Ninurta geri götürdü onu gök kuşuyla gezginciler
diyarına. Uzak
bir diyarda doğmuştu Ka-in’in oğulları ve kızları. Onlar için bir şehir
kurmuştu ve tam inşa etmekteyken düşüp bir taş onu öldürdü. (Adapının dediği gibi oldu) Edin’de Lu-Mah Anunnakiler
için ustabaşı olarak çalışıyordu, Lu-mah’ın ( Lemek) günlerinde Marduk ve İgigiler
evlenmeye başladılar Dünyalılarla!!!!!
Kaynak:http://www.kuran19.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderene aittir.