![]() |
( Adem ile Havva nın bulunan ilk figürü ) |
TİAMAT ( HAVVA) AFRİKA’DA YENİ
CENNETİNDE DOĞURUYOR
Edin‘den
uzak olsunlar, Abzu‘ya ( Güneydoğu Afrika’da bir yer) kovuldular. Enlil
böyle buyurdu, Adamu ve Ti-amat Edin’den kovuldular. Enki onları ağaçlar
arasında kurulan kapalı
bir mekana ( Afrika cenneti) yerleştirdi;
birbirlerini bilsinler, diye bıraktı. Ningişzidda‘nın
yaptığının sonuç verdiğini gördü Enki neşe içinde: Ti-amat gebe kalmıştı. Ninmah doğumu
izlemeye geldi: Dünyalı varlıkların bir oğlu, bir kızı oldu; ikizdiler.
İLKEL İŞÇİLER ÇALIŞMAYA HAZIR
Hayranlıkla seyrettiler Ninmah ve Enki yenidoğanları.
Nasıl da hızla büyüyüp geliştikleri görülecek şeydi; günler aylara, aylar Dünya
yıllarına doğru ilerledi. Adamu ve Ti-amat’ın başka kızları ve oğulları doğana
dek ilk doğanlar kendi aralarında üremeye başlamışlardı bile. Nibiru’nun bir şarı bile dolmadan, Dünyalılar
kalabalıklaşmaya başladılar. İlkel işçiler anlayışla donanmışlardı; emirleri anlayabiliyorlardı.
Anunnakilerle birlikte olmayı sevmişlerdi; azıcık tayına çok iş çıkartıyorlardı. Tozdan sıcaktan şikayet etmiyorlar, çok güç işler
yaparken homurdanmıyorlardı. Abzu’daki Anunnakiler çalışma güçlüğünden
kurtulmuşlardı. O yaşamsal altın arttıkça Nibiru’ya,
Nibiru’nun atmosferi iyileşmekteydi yavaşça. Dünya görevi herkesi memnun ederek
ilerliyordu.
ANUNNAKİLER DE DÜNYA ÜZERİNDE KENDİ
ARALARINDA ÇOĞALIYORLAR
Anunnakiler, gökten yere gelenler arasında evlenmeler,
birleşmeler ve çoğalma vardı. Enlil ve Enki’nin öz ve üvey kızkardeşlerinden,
şifacı kahramanlardan doğan oğulları da eşler almıştı. Onların oğulları ve kızları doğdu Dünya
üzerinde. Nibiru’nun yaşam devreleriyle donanmış olmalarına
karşın Dünya’nın devreleriyle hızlanmışlardı. Nibiru’da altı bezli olacak olan
Dünya’da bir çocuk oldu.
Nibiru’da emeklemeye başlamış olan,
Dünya’da etrafta koşturuyordu. Nannar ve Ningal‘in ( Enlil’in oğlu ve gelini) ikizleri doğduğunda
neşe öyle büyüktü ki. Bir kız ve bir erkektiler; Ningal onlara İnanna (İştar) ve Utu (Şamaş) adını
verdi. Onlarla birlikte Anunnakilerin üçüncü nesli başladı Dünya üzerinde. Önderlerin çocuklarına görevler
dağıtıldı; bazı eski işler paylaştırıldı, çocuklar arasında daha kolay
yapılmaktaydı.
ANUNNAKİLER NİBİRU’NUN GÜNEŞ
SİSTEMİNDE SORUN YARATACAĞINI FARKEDİYORLAR
Eski işlere yeni işler katıldı. Dünya’da ısı yükseliyor, kar beyazı kısımlar eriyip su oluyordu; Denizlerin engelleri artık tutamıyordu okyanusları.
Dünya’nın derinlerinden ateş ve kükürt püskürtüyordu yanardağlar. Yer sarsılıyor, her defasında Dünya’da sallanıp
titriyordu. Aşağı
Dünya’da, kar renkli yerde ( Antarktika) Dünya homurdanmaktaydı!!!! Abzu’nun en ucunda ( Afrika’nın güneyinde) Enki
gözlem yapacak bir yer kurdu.
Oğlu Nergal’e
(İrrigal)ve onun eşi Ereşkigal‘in ( Nannar’ın kızı) komutasına teslim etti
burayı. Bilinmeyen, uygunsuz bir şey kabarmakta onun altında, dedi Nergal,
babası Enki’ye. Nibru-ki’de, gök-yer bağının yerinde Enlil göksel turları seyrediyordu. Kaderler tabletlerinin ME’lerine göre göksel
hareketleri kıyaslıyordu. Göklerde bir karmaşa var, dedi Enlil, kardeşi Enki’ye. Lahmu (Mars)
gezegeninden, ara istasyonun yerinden şikayet etmekteydi Marduk babası Enki’ye.
NİBİRU’NUN ÇEKİM ETKİSİ LAHMU BAŞTA
OLMAK ÜZERE TÜM GÜNEŞ SİSTEMİNİ ETKİLİYOR
Güçlü rüzgarlar kabarıyor, çok rahatsız edici toz
fırtınaları kaldırıyorlar. Marduk’un babası Enki’ye ışınladığı sözler
böyleydi. Dövülmüş
bilezik’te (Dünya ve Jüpiter
arasındaki asteroid kuşağı) karmaşalar oluyor. Dünya üstüne düşüyor gökten yağan kükürt. Merhametsiz iblisler afetlere yol açıyor,
şiddetle Dünya’ya yaklaşıp göklerde alevli yangınlar gibi patlıyorlar.
NİBİRUDAKİLER DE ÇARESİZ KALIYOR. NİBİRU
GÜNEŞ SİSTEMİNE GİRİYOR
Açık havada karanlık indiriyorlar, fırtınalar ve kötü rüzgarlarla
etrafta dolaşıyorlar öfkeyle. Taştan füzeler misali
saldırıyorlar Dünya’ya. Dünya’nın
ayı Kingu ve Lahmu da kötü etkilendiler bu afetlerden. Sayısız yara bereyle doldu yüzleri. Enlil ve
Enki derhal
kral Anu’ya bu acil sözleri ışınladılar,
Nibiru’nun alimlerini uyardılar. Dünya, Ay ve Lahmu bilinmeyen bir belayla
karşı karşıya kaldı.
Nibiru’dan yanıtladı alimler ama sözleri önderlerin
yüreğine hiç su serpmedi. Güneş
ailesi göklerde duraklar alıyorlardı. (yörüngelerini oluşturuyorlardı) Yedinci sırada Dünya’nın bulunduğu bu göksel
varlıklar kendilerine yer seçiyorlardı. Göklerde yaklaşmakta Nibiru, Güneş’in meskenine doğru yaklaşıyordu. Bir sıraya
dizilmiş yediler
tarafından dağıtıldı Nibiru’nun dikkati.
NİBİRU VENÜS VE MERKÜR’ÜN YÖRÜNGESİNİ
DEĞİŞTİRİYOR
Dövülmüş bilezikten geçip giden yolu
özlüyordu. Bilezikten irili ufaklı parçalar koparttı. Göksel engelden yoksun kalan Lahamu (
Venüs), Mummu (Merkür) ile Güneş’e doğru çömeliyorlardı. Lahamu göklerdeki
o görkemli yerleşim
yerini terk ediyordu. Göksel kral Nibiru’ya doğru çekiliyor Lahamu; gök kraliçesi olmak istiyordu. Onu yatıştırmak
için Nibiru, göksel derinden canavarımsı bir iblisi çekip çıkarttı.
NİBİRU BİR KUYRUKLU YILDIZI GÜNEŞ
SİSTEMİNE ÇEKİYOR
Bir zamanlar Tiamat’ın ordusuna ait olan,
göksel savaş tarafından biçimlendirilmiş bir canavar.
Nibiru tarafından kaldırılıp uykusundan yolunu çevirip gittiği göksel derinden
çağırıldı. Ufuktan göğün
tam ortasına dek alevler
saçan bir ejder gibi genişledi. Başı bir lig uzunluğundaydı, uzunluğu ise elli lig; kuyruğu korkutucu büyüklükte.
( Bir kuyruklu yıldız bundan daha iyi anlatılabilir mi?) Gün ortasında karardı Dünya semaları.
AY, MARS VE DÜNYA ZARAR GÖRÜYOR
Gece boyunca Ay’ın yüzüne bir karanlık büyüsü yaptı. Lahamu kardeşlerinden, göksel varlıklardan yardım
istedi. Ejderi
kim engelleyecek, kim durdurup öldürecek onu, diye
sormaktaydı. Bir zamanlar Tiamat’ın koruyucusu olan yiğit Kingu (Ay) çıktı bir tek ortaya. Ejderin yolunu kesmek için Kingu aceleyle yol aldı.
Ne şiddetli karşılaşmaydı; Kingu’nun üstünde bulutlardan bir kasırga koptu.
Kingu temellerine dek sarsıldı; aldığı darbeyle titreyip sarsıldı kingu. Sonra sakinledi göksel afet, derindeki
uzak evine dönüyordu Nibiru. Lahamu yaşadığı
yeri terk etmedi. Taştan
füzelerin Dünya ve Lahmu üstüne yağışları kesildi. Enki ve Enlil ile Marduk ve Ninurta bir araya
geldiler, bu altüst oluşu iyice inceleme işini üstlendiler. Enki temellerini
inceledi Dünya’nın, platformlarının başına gelenleri inceledi.
DÜNYA’NIN GÖRDÜĞÜ ZARAR ARAŞTIRILIYOR,
MARS ATMOSFERİNİ KAYBEDİYOR
Okyanusların derinliğini ölçtü, Dünya’nın uzak
köşelerinde altın ve bakır dağlarını taradı. Yaşamsal olan altında hiç bir
eksilme olmayacaktı. Böyle diyordu Enki. Dağların titreyip vadilerin sarsıldığı
Edin’de Ninurta’ydı tarayacak olan. Gök gemisi ile yükselip süzüldü ve yolculuk
etti. İniş platformu zarar görmemişti; kuzeydeki vadilerde Dünya’dan
yanan sıvılar
akmaktaydı.
Böyle dedi Ninurta babası Enlil’e; sülfür sislerini ve
katranları keşfediyordu. Lahmu’da atmosfer zarar görmüştü, toz fırtınaları yaşamı da çalışmayı da aksatıyordu.
Böyle diyordu Marduk, Enki’ye. Dünya’ya dönmek istiyorum, diye açık etti babasına. Enlil ise eski planlarına vermişti kendini; hangi
şehirleri hangi görevler için planladığının üstünde düşünmekteydi tekrar.
AKTARMA İSTASYONU MARS’TAN DÜNYA’YA
ALINIYOR
Edin’de bir araba yeri inşa edilmeli, diyordu diğerlerine. Kristal tabletin üstündeki eski
yerleşim planlarını gösterdi diğerlerine. İniş yerinden Lahmu’daki ara istasyona
aktarmak artık kesin olmadığına göre, Dünya’dan yükselip Nibiru’ya doğru
süzülebilmeliyiz. Böyle diyordu Enlil diğerlerine.
İlk suya inişten beridir seksen şar sayılmıştı. ( bir şar 3600 yıl, 288.000
yıl)
MARS’TAKİ ÜS DÜNYA’YA, BAD-TİBİRA’YA
TAŞINIYOR
Şimdi bu, Enki ve Marduk’un Ay’a yaptığı yolculuğun ve
Enki’nin göğün üç usulünü ve takım yıldızları nasıl belirlediğinin hikayesidir.
Metal şehri Bad-
Tibara‘nın yanı başında bir arabalar yeri kurula. Dünya’dan Nibiru’ya altın doğrudan arabalarla oradan taşına.Bad-Tibira’nın komutanı Ninurta bu sözleri söyledi onlara. Enlil; oğlu
Ninurta’nın sözlerine kulak verdi; oğlunun bilgeliğinden gurur duydu.
Enlil çabucak bu planı kral Anu’ya
aktardı, ona şu sözleri söyledi. İzin ver
de Edin‘de bir göksel arabalar yeri inşa edelim. Altın
cevherlerinin eritilip arındırıldığı yerin yakınına kuralım. Som altını Dünya’dan arabalarla doğrudan
Nibiru’ya taşıyalım. Kahramanlar ve tedarik malzemesi
doğrudan Dünya’ya gelsin. Kardeşimin planının değeri büyük, dedi Enki babaları
Anu’ya, ancak temelinde
büyük bir hata var.
ENKİ VE MARDUK AY’A GİDİYOR
Dünya’nın ağ çekişi Lahmu’nunkinden çok
daha büyük; onu alt etmek tüm gücümüzü tüketecek.
Aceleyle karar vermeyelim, bir başka seçeneği de inceleyelim. Yakınlarda Dünya’nın yoldaşı var, bu Ay. Ağ çekişi çok daha küçük ve onun üstüne inmek çok az gayret gerektirecek. Bir ara istasyon gibi düşünelim onu, izin ver de ben ve Marduk (
Enki’nin oğlu) oraya yolculuk edelim.
Kral Anu bu iki planı danışmanların ve alimlerin önüne
koydu ki üstünde düşünsünler. İlk olarak Ay incelensin, diye öğütlediler krala. İlk olarak Ay incelene, diye
ışınladı alınan kararı Anu, Enki ve Enlil’e. Enki buna çokça sevindi; Ay ona
hep cazip gelmişti. Bir yerlerinde sular gizlenmekte midir, nasıl bir atmosfere
sahiptir hep merak etmişti.
Uykusuz gecelerde onun gümüşi serin yuvarlağını
büyülenmişçesine izlemiş, onun Güneş ile oynadığı bir ortaya çıkıp bir kaybolma
oyununu şaşılası bir harika olarak görmüştü hep. Başlangıçtan beridir hangi
sırları sakladığını ortaya çıkartmak istemişti. Enki ve Marduk bir roket gemiye atlayıp yola koyuldular Ay’a. Dünya’nın yoldaşının etrafında üç kez döndüler;
ejderin açtığı derin yarayı incelediler.
AY AKTARMA İSTASYONU OLMAK İÇİN UYGUN
BULUNMUYOR
Ay’ın yüzü çarpan iblislerin eseri pek
çok çukurla delik deşikti. Roket gemiyi art
arta uzayan tepelerin bulunduğu bir yere indirdiler, bunların tam ortasına
kondular. İndikleri yerden Dünya’yı, göklerin enginliğini görebiliyorlardı.
Kartal miğferlerini kuşandılar, atmosfer solumaya yetersizdi. Etrafta kolaylıkla dolaştılar, şu yöne sonra bu yöne
gittiler. Kötü ejderin eseri çoraklık ve ıssızlık olmuştu.
Lahmu’nun tam tersine burası hiç uygun değildi ara istasyon
olmaya, diyordu Marduk babasına. Terk edelim
burayı, dönelim Dünya’ya. Acele etme evladım,
diyordu Enki, Marduk’a. Dünya’nın, Ay’ın ve Güneşin göksel dansı seni hiç
büyülemiyor mu? Buradan bakışımızı engelleyen bir şey yok, Güneş’in çeyreği
yakın, Dünya boşlukta asılı kalmış bir küre gibi.
AY DA GÜNEŞ SİSTEMİ VE ZAMAN HESAPLARI
ÜZERİNE ARAŞTIRMA YAPIYORLAR
Aygıtlarımızla inceleyebiliriz uzak
gökleri. Her şeyin yaratıcısının eserini tek
başımıza izleyebiliriz hayranlıkla. Kalalım, turları inceleyelim; Ay nasıl çemberler çizer Dünya etrafında, Dünya
nasıl çemberler çizer Güneş etrafında. Gördükleriyle heyecanlanan Enki, böyle
diyordu oğlu Marduk’a. Babasının sözleriyle ikna oldu Marduk; roket gemiyi yaşama yerleri yaptılar.
Dünya’nın bir turu, Ay’ın üç turu boyunca kaldılar. Onun Dünya çevresindeki hareketlerini ölçtüler, bir
ayın süresini hesapladılar. Dünya’nın altı turu boyunca, Dünya çevresinde on ik
turu boyunca Dünya’nın
yılını ölçtüler. Bu ikisinin nasıl biribirine dolanıp
ışıklı disklerin gözden kaybolmasına yol açtığını kaydettiler. Sonra
dikkatlerini Güneş çeyreğine yönelttiler; Mumu ve Lahamu’nun yollarını
gözlemlediler.
Dünya ve Ay ile Lahmu, Güneş’in ikinci çeyreğini
oluşturuyordu. Altı
adetti aşağı suların göksel varlıkları.
( Asteroid kuşağının Güneş’e yakın olan kısmın aşağı sular, uzak kısmına yukarı
sular diyorlar.) Böyle açıkladı Enki, Marduk’a. Altı adetti yukarı suların göksel
varlıkları; engelin, dövülmüş bileziğin ötesindeydiler. Anşar ( Satürn) ve Kişar (
Jüpiter), Anu( Uranüs) ve Nudimmud ( Neptün), Gaga ( Plüton) ve Nibiru idi
bu diğer altılı. Hepsi
on iki adettiler.
TAKIMYILDIZLAR, GEÇİŞ YOLLARI
İSİMLENDİRİLİYOR
Güneş ve ailesinin sayısı on iki ediyordu. En son alt
üst oluş hakkında sormaktaydı Marduk babasına. Niçin yedi göksel varlık bir
sıraya dizili yerler aldılar kendilerine? Böyle sormaktaydı babasına. Böylece
Enki onların Güneş etrafındaki turları üstünde düşündü. Onları vücuda
getirenin, Güneş’in etrafında oluşturdukları büyük şeridi dikkatle inceledi
Enki.
Dünya’nın ve Ay’ın konumlarını bir tablo üstüne
işaretledi. Güneş’in
soyundan olmayan Nibiru’nun hareketlerine
göre bu büyük şeridin genişliğini belirledi. Buna kralın onuruna, Anu yolu adını koymaya karar verdi Enki. Baba ve oğul
incelediler derin göklerin enginliğindeki yıldızları. Birbirlerine
yakınlıklarıyla oluşan gruplaşmalar Enki’yi büyüledi. Göklerin turlarına göre,
bir ufuktan diğer ufka dek on iki takım yıldızın imgelerini çizdi.
Takımyıldızlar
Büyük şeritte, Anu yolunda, bunların her birini Güneş
ailesindeki on ikilerle eşleştirdi. Her birine birer durak atadı ki bundan
böyle bu isimlerle çağırılsınlar. Sonra göklerde, Anu yolunun altında, Nibiru’nun
Güneş’e yaklaştığı yerde şerit gibi bir yol tasarladı; buna Enki yolu adını verdi. On iki takım yıldızı biçimlerine
göre atadı buraya. Anu’nun yolunun hemen altında kalan göklere, yukarı kata Enlil yolu adını verdi.
Takım yıldızların oluşturduğu burçlar
Yıldızları burada da on iki takımyıldız halinde düzenledi. Yıldızların takımları 36 adetti; üç yol içinde yerleşmişlerdi. Nibiru’nun her yaklaşması ve uzaklaşması sırasında
izlediği rota, bu yıldızların duraklarına Dünya’dan bakılarak anlaşılacaktı bundan
böyle. Güneş’in etrafında yaptığı yolculukta Dünya’nın belirlenen konumu da
öyle. Bu devrenin başlangıcını, göksel zamanın ölçüsünü şöyle belirtti Enki,
Marduk’a.
Dünya’ya vardığım sırada sona ermekte olan
durak, bana
atıfla Balık durağı olarak adlandırıldı, hemen onun
ardından geleni de ünvanımla, sulardan olan diye adlandırdım. Böyle diyordu
Enki gurur ve memnuniyetle oğlu Marduk’a. Bilgeliğin gökleri kucaklar,
öğretilerin benim anlayışımı kat be kat aşar, ama Dünya ve Nibiru üstünde
bilgi ile hükümdarlık ayrılmıştır.
MARDUK BABASINA SİTEM EDER, EZİLDİĞİNİ
SÖYLER
Böyle diyordu Marduk, babasına. Evladım!
Evladım! Bilmediğin
ne kaldı, sana daha fazla ne verebilirim, diye
soruyordu Enki ona. Göklerin sırlarını, Dünya’nın sırlarını seninle paylaşmadım
mı? Heyhat babam! Marduk’un sesinde büyük bir acı vardı. Abzu’daki Anunnakiler
işi bıraktıklarında ve sen ilkel işçiyi biçimlendirmeye koyulduğunda sana yardım etsin, diye anamı değil, Ninurta’nın
anasını çağırdın yanına.
Sana yardım etsin, diye beni değil, küçüğüm Ningişzidda’yı
davet ettin. Hayat ve ölüm ile ilgili bilgilerini onlarla
paylaştın, benimle değil. Evladım, diyerek
yanıtladı Enki, Marduk’u. Sana İgigilerin ve Lahmu’nun komutanlığı verildi en
üstün olasın diye. Heyhat, babam, diyordu Marduk. Kısmet yoksun bıraktı bizi
üstünlükten. Sen, babam Anu’nun ilk oğlu iken, sen değil de Enlil yasal varis oldu.
Sen, babam ilk suya inip Eridu’yu kurmuş iken; Eridu
Enlil’in bölgesinde, seninki ise ta uzakta, Abzu’da. Senin ilk oğlun benim, hem de yasal eşinden Nibiru’da doğdum. Gel gör ki
altın Ninurta’nın şehrinde bir araya gelip oradan yollanıyor ve orada
saklanıyor. Nibiru’nun yaşayakalışı onun ellerinde, benimkilerde değil. Dünya’ya döndüğümüzde artık ne olacak
benim görevim?
Ünlenip krallık mı olacak kısmetim yoksa yine
aşağılanacak mıyım? Sessiz kalan Enki oğlunu kucakladı; o ıpıssız Ay’da ona şu sözü verdi: Benden alınan şey gelecekte senin olacak! Senin göksel zamanın gelecek, seninki olacak
benimkine bitişik olan durak!
ENKİ VE MARDUK DÜNYA’YA DÖNMEKTE
GECİKİYOR
Şimdi bu, Edin’deki arabalar yerinin, Sippar‘ın
ve ilkel işçilerin nasıl Edin‘e
geri döndüklerinin hikayesidir. Dünya’nın pek çok turu boyunca baba oğul yoktular Dünya üzerinde; Dünya’da hiç bir plan konmadı
yürürlüğe, Lahmu’da İgigiler huzursuzlandı. Enlil gizli sözler aktardı Anu’ya; Nibru-ki’den kaygılarını şöyle aktardı Lahmu’ya.
Enki ve Marduk Ay’a gittiler, sayısız turdur orada kaldılar.
Ne yaptıkları gizemli, neler
planladıkları bilinmez. Marduk terk etti
Lahmu’daki ara istasyonu; İgigiler kaynıyor.
Ara istasyonu kötü etkiledi toz fırtınaları, ne zarar gördük bilinmiyor. Edin’de arabalar yeri inşa edilmeli. Lahmu’da bir ara istasyona hiç ihtiyaç olmayacak
bundan böyle. Ninurta’nın planıdır bu, bu konularda anlayışı büyüktür. İzin ver
de Bad- Tibira yakınlarında inşa etsin arabalar yerini. İlk komutanı da Ninurta olsun.
AKTARMA İSTASYONU DÜNYA’YA KURULUYOR,
KOMUTANI UTU ( ŞAMAŞ) OLUYOR
Enlil’in sözleri üstünde çokça düşündü Anu; Enlil’e şu
yanıtı verdi. Enki ve Marduk Dünya’ya dönüyorlar, hele bir dinleyelim
sözlerini, neler bulduklarını Ay’da. Enki ve Marduk Ay’dan ayrılıp Dünya’ya döndüler. Oradaki koşulları anlattılar; bir ara istasyon
olmaya hiç uygun değil şimdi, diye bildirdiler. Arabalar yeri kurula, dedi Anu. İzin ver de komutanı Marduk olsun diyordu Enki, Anu’ya.
Bu görev Ninurta için ayrıldı! Diye
öfkeyle bağırdı Enlil. İgigileri komuta etmeye artık gerek
kalmadı, Marduk’un bu görevlerle ilgili bilgisi var. İzin ver de gök kapısından
Marduk sorumlu olsun, diyordu Enki babasına. Kaygıyla ele aldı Anu bu meseleyi: Rekabet artık oğulları da etkilemişti! Bilgelikle donanmış olan Anu kararını da bilgece
verdi: Arabalar yerine altını yeni usullerle ele alma görevi tayin edildi.
Bundan böyle yeni neslin ellerinde olsun
burası. Ne Enlil ne Enki, ne Ninurta ne Marduk
alacak komutasını; sorumluluğu
üçüncü nesil ala, komutanı Utu ola! Göksel arabalar yeri inşa edile, adı da
Sippar, Kuş Kent ola! Böyleydi Anu’nun sözleri; kralın
sözleri değiştirilemezdi. İnşaat seksen birinci şarda başladı ( 291.600.yıl) , Enlil’in planlarına göre
ilerledi. Tam
merkezindeydi Nibru-ki, Enlil tarafından
Dünya’nın göbeği olarak belirlendi.
Yerleri ve uzaklıkları çemberler üstünde belirliydi
eski şehirler, aşağı denizden dağlara doğru giden bir ok gibi düzenlenmişlerdi.
Kuzeydeki göklere doğru Arrata‘nın
( bu günkü Ağrı) ikiz zirvesinden geçen bir hat çizmişti Enlil; işaret eden
okun Arrata hattını kestiği yerde, Sippar için, Dünya’nın arabalar yeri için
mekanı işaretledi. Ok doğrudan ona uzanıyordu; Nibru-ki’den eş bir çember
uzaklıkta yerleşmişti tam olarak!
Plan çok hünerliydi, kesinliği herkesi durup
düşündürdü. Seksen
ikinci şarda tamamlandı. Sippar’ın
kuruluşu. Komutası
Utu’ya, Enlil’in torununa verildi. Onun için
bir kartal miğferi yapıldı; kartal kanatlarıyla süsledi bunu. Nibiru’dan
Sippar’a doğrudan gelecek ilk arabada yolculuk etmekteydi Anu; istediği teçhizatı yerinde bizzat görmek,
başarılanlara hayran kalmak için.
ANU DÜNYA’YA GELİYOR
Bu olay için inmişlerdi Lahmu’dan
Dünya’ya Marduk komutasında İgigiler.
İniş yerinden ve Abzu’dan gelen Anunnakiler de orada hazırdılar. Birbirlerini
gördükleri için sevindiler; selamlaşma, şölen ve kutlama yaptılar. Enlil’in torunu İnanna ezgiler söyleyip
dans etti Anu için. Anu sevgiyle öptü onu; Anuniti dedi ona şefkatle, Anu’nun sevdiceği anlamına. Ayrılmadan önce Anu,
erkek ve kadın kahramanları topladı karşısına.
Yeni bir çağ başladı, diyordu onlara. Altın kurtuluş doğrudan
sağlandığında, zorlu işin sonu gelecek. Korunma için yeterince altın
biriktiğinde Nibiru’da. Dünya’nın güç şartlarında çalışma azalacak, erkek ve kadın kahramanlar dönecekler Nibiru’ya.
İşte böyle söz verdi Anu karşısında toplananlara, onlara büyük bir umut
verdi: Bir
kaç şar daha çalışacak ve sonra eve doğru yola koyulacaksınız!
ABZU’DAKİ İLKEL İŞÇİLER SÜMER DİYARINA
DA İSTENİYOR
Büyük bir ihtişamla yükselip süzüldü Nibiru’ya doğru Anu; yanında altın, som altın taşıyordu. Utu yeni
görevini neşeyle yerine getirmekteydi: Ninurta ise Bad-Tibira’nın komutasına devam etti. Marduk Lahmu’ya
dönmedi, babasıyla Abzu’ya da gitmedi. Tüm diyarlar üstünde yükselip süzülmekti dileği, gökgemisine binip Dünya’yı iyice anlayıp bilmek.
Bazısı Lahmu’da bazısı Dünya’da olan İgigilerin komutasına Utu getirildi. Anu Nibiru’ya döndükten sonra,
Dünya’da kalan önderlerin beklentileri büyüktü. Anunnakilerin tazelenmiş güçle
çalışmaya başlayacaklarını, altını hızla biriktirip böylece hızla eve doğru
koyulacaklarını umdular. Heyhat, bu değildi olacak olan! Abzu’daki Anunnakiler
ise zor işin devam edeceğini değil, rahatlayacaklarını umdular.
Çoğalıyor olduklarına göre Dünyalılar, işi artık onlar
yapsınlar! Böyle diyordu Abzu’daki Anunnakiler. Edin’de görevler daha büyüktü; daha çok ev, daha çok tedarik gerekiyordu. Edin’deki kahramanlar yalnızca Abzu’da olmalarına izin verilmiş ilkel işçilerden istediler. Kırk şardır rahatlık yalnızca Abzu’ya kısmet oldu,
diye bağırmaktaydı Edin’deki kahramanlar.
NİNURTA KENDİSİ ABZU’DAN DÜNYALILARI
KAÇIRIP EDİN’E GETİRİYOR
İşimiz dayanılmaz ölçüde arttı, biz de işçiler isteriz. Enlil ile Enki bu konuyu tartışırlarken Ninurta meseleyi kendi başına çözmek
istedi. Elli kahramanla birlikte
Abzu’ya bir sefer düzenledi, baştan ayağa silahlandılar. Abzu’nun ormanlarında ve bozkırlarında
peşine düştüler Dünyalıların.
Ağlarla yakalayıp onları, Edin’e getirdiler erkekler,
dişiler. Meyve bahçelerinde ve şehirlerde her türden işi yapmaları için onları eğittiler.
Bu işlere Enki çok kızdı; yapılanlara Enlil çok öfkelendi:
Adamu ve Ti-Amat’ı kovma emrimi çiğnedin! Böyle dedi Enlil, Ninurta’ya. Abzu’da
bir defasına yaşanan isyan, izin ver de Edin’de tekrar etmesin! Böyle dedi
Ninurta, Enlil’e. Dünyalılar
Edin’e gelince kahramanlar sakinleştiler.
Bir kaç şar daha geçsin, mesele olmaktan çıkacak! Böyle dedi Ninurta, Enlil’e.
EDİN’DE DÜNYALILAR ÇOĞALINCA YİYECEK
YETMİYOR
Enlil hiç yatışmadı, homurdanarak; öyle olsun, dedi
oğluna. Altın
çabucak yığıla, hepimiz en kısa zamanda Nibiru’ya döne! Edin’de Anunnakiler büyük hayranlıkla izliyordu Dünyalıları:
Zekaya sahipti bunlar, emirleri anlıyorlardı.
Her türden işi üstlenmişlerdi; işlerini çıplak görmekteydiler. Erkek ve dişiler kendi aralarında sürekli çiftleşmekte ve hızla çoğalmaktaydılar.
Bir şar içinde bazen dört, bazen daha çok nesil
doğmaktaydı! Dünyalıların
sayısı artarken, Anunnakilerin işçileri Anunnakilerin verdiği tayınla doymaz
oldular; Şehirlerde ve meyve bahçelerinde,
vadilerde ve tepelerde Dünyalılar sürekli yiyecek aramaktaydılar. O günlerde tahıllar ortaya çıkmamıştı henüz. Dişi koyun yoktu, kuzu doğmamıştı. Bu meseleler
yüzünden Enlil çok öfkeli sözlerle Enki’ye şöyle diyordu: Senin işlerin yüzünden çıktı bu karmaşa,
kurtuluşunu da sen düşün!
ENKİ UYGAR İNSANI OLUŞTURMAYI PLANLIYOR
Şimdi bu uygar insanın nasıl ortaya çıktığının,
Edin’de Adapa
ve Titi’nin Enki’nin bir sırrı sayesinde nasıl doğduklarının hikayesidir. Dünyalıların çoğalmasından Enki memnundu, Enlil
endişeliydi. Anunnakilerin sırtındaki yük çok hafifledi, hoşnutsuzlukları
azaldı. Bu çoğalma sayesinde Anunnakiler güç işlerden kaçındılar, işçiler
toprağa bağlı köleler haline gelmekteydi.
Yedi şar içinde Anunnakilerin payına
düşen iş çok kolaylaştı, hoşnutsuzlukları
azaldı. Dünyalıların çoğalması yüzünden yetersiz kaldı kendi başına yetişen
şeyler; Üç şar daha geçince balıklar ve kuşlar az gelir oldu; kendi başına
yetişen şeyler Anunnakilere ve Dünyalılara yetmez oldu. Yüreğinden yeni bir
girişimin planlarını geçirmekteydi Enki; uygar insanlığı oluşturmayı geçiriyordu
yüreğinden.
Toprağa ekilecek tohumlar onlar tarafından yetiştirilip, davarları olacak koyunlar onlar tarafından güdülebilirdi. Enki yüreğinden yeni bir girişimin planlarını
geçirdi; bunu nasıl başaracağının üstünde düşündü. Bu plan için Abzu’daki ilkel işçileri
gözlemledi, Edin’deki Dünyalıları şehirlerde ve
meyve bahçelerinde gözlemledi. Görevlere uygun hale nasıl getirilebilirlerdi?
Henüz birleşmemiş hangi yaşam özüyle yapılmalıydı bu?
BİR KEZ DAHA ANUNNAKİ TOHUMU UYGAR
İNSANIN OLUŞUMU İÇİN GEREKİYOR. ENKİ İKİ DÜNYALI DİŞİYİ DÖLLÜYOR.
Dünyalıların çocuklarını gözlemledi ve
çok kötü bir şey gördü: Aralarında çiftleşe çiftleşe bunlar
ilkel atalarının haline gerilemişlerdi!!!
Tin
S: 4 Biz insanı en güzel halde
yarattık.
Tin
S: 5 Sonra onu aşağıların aşağısına
çevirdik.
(Kendi içlerinde ensest ilişkiler yaşanması en güzel
haldeki formülün bozulmasına sebep oldu ve aşağıların aşağısı yani dibe doğru
gerisin geriye gitti, maymunlaşma oldu. Belliki mağara dönemi denen tarih ile o
tarihten önceki bulunan uygar insan iskeleti arasındaki karmaşa bundan
dolayıdır. Maymunlaşma yaşayan kısım dağlara ıssız alanlara kayma yaşayarak
orada yaşam alanı kurdu ve bize az gelişmiş zekâlarıyla terk ettikleri yaşam
alanlarındaki gördüklerini, yaşadıklarını, anılarını, mağara duvarlarına
resmettiler )
Enki sazlıkları dolaşıp gözlemledi, nehirlerde yelken
açıp gözlemledi. Yanında yalnızca İsimud,
sırları saklayan veziri vardı. Nehrin kıyısında yıkanıp eğlenen Dünyalılar
dikkatini çekti. Aralarında vahşi
güzellikleriyle iki dişi hemen gözüne çarptı.
Onları gören Enki heyecanlandı, yakıcı bir arzuydu duyduğu. Bu gençleri öpsem mi acaba, diye soruyordu Enki
veziri İsimud’a. İsimud sandalı oraya yöneltti, kuru toprağa atladı Enki.
Gençlerden birini yanına çağırdı, genç kız ona bir ağaçtan meyve kopardı. Enki
eğilip kucakladı onu, bilecekti genç Dünyalıyı. Rahmine bıraktı tohumunu, çiftleşip bildi onu. Rahmine aldı kutsal tohumu genç
kız, efendi Enki’nin tohumuyla gebe kaldı.
Enki diğerini yanına çağırdı, genç kız ona bir çalıdan
üzümler kopardı. Enki eğilip kucakladı onu, bilecekti genç Dünyalıyı. Rahmine boşalttı tohumunu, çiftleşip bildi onu. Rahmine aldı kutsal tohumu genç
kız, efendi Enki’nin tohumuyla gebe kaldı. Bu gençlerle birlikte kal, gebe kalıp
kalmadıklarından emin ol! Böyle diyordu Enki,
veziri İsimud’a. İsimud genç kızların yanında kaldı; dördüncü sayışta irileşti karınları.
DÜNYALI DİŞİLER DOĞURUYOR
Onuncu sayışta ki dokuzuncu tamamlanmıştı; ilk genç kız çömelip doğurdu, bir erkek
çocuk doğdu ondan. İkinci genç kız çömelip doğurdu; bir kız çocuk
doğdu ondan. Aynı günün sınırlarını belirleyen gün
doğumu ve gün batımında doğurdular. O günden beri “Zarifler, Şafak ve Akşam” olarak anılageldiler efsanelerde. Babaları Enki
olan bu
ikisi doksan üçüncü şarda (
334.800. yıl), Edin’de
doğdular.
İsimud hızla doğum haberlerini Enki’ye ulaştırdı. Enki
haberini alınca doğumlarını, sevinçten coştu. Kim bilebilirdi ki bunun
olacağını? Anunnaki ile Dünyalı arasında ilişki gebelikle sonuçlandı, uygar insanı ortaya çıktı. Vezir İsimud’a talimat verdi Enki: Bu yaptığım sır kalmalı! Bırakalım anaları emzirsin yenidoğanları;
sonrasında evime
getiresin onları.
ENKİ BU ÇOCUKLARI EVİNE GETİRİYOR
Bu çocukları sazdan örülme sepetler içinde, hasırotu çalıları
arasında buldum! Herkese böyle diyeceksin! Ninki terk
edilmiş halde bulunan bu
çocukları hemen sevdi; onları kendi çocukları gibi büyütüp
yetiştirdi. Bulunan erkek
çocuğa Adapa adını verdi; kıza ise Titi adını verdi, yaşamla olan anlamına. Bu ikisi diğer Dünyalı çocuklara hiç benzemiyorlardı. Diğer Dünyalılardan geç büyüdüler ama anlayışları
onlarınkinden hızlıydı.
Zekayla donanmışlardı, sözlerle konuşabilmeye yetenekliydiler. Güzel ve hoştu kız, elleri pek hünerliydi; Enki’nin eşi Ninki’nin gönlü
pek ısınmıştı Titi’ye; ona her türlü el sanatını öğretmekteydi. Adapa’ya ise bizzat Enki vermekteydi
eğitim; kayıtları nasıl tutacağını
öğretmekteydi. Elde ettikleri başarıyı gururla gösteriyordu Enki veziri
İsimud’a. Uygar
insanı oluşturdum, diyordu İsimud’a.
NİBİRU’DAN HAYVAN VE BİTKİ TOHUMLARI
GETİRİLİYOR
Tohumumdan yeni bir Dünyalı türü oluştu, benim suretimde ve benim benzeyişimde! Bitki tohumlarından besin yetiştirecekler, kuzulardan
sürüler güdecekler! Bundan böyle Anunnakiler ve Dünyalılar doyacak! Kardeşi Enlil’e haber yolladı; Enlil Nibru-ki’den
çıkıp Eridu’ya geldi. Vahşi çayırlarda yeni bir Dünyalı türü ortaya çıktı, diyordu Enki,
Enlil’e. Hızlı öğreniyorlar, onlara bilgi ve
zanaat öğretilebilir.
İzin ver de Nibiru’dan tohumlar getirelim ekilecek, izin ver de Nibiru’dan kuzular getirelim Dünya’da koyunlar
doğuracak, izin ver de Anunnakiler ve Dünyalılar
hep birlikte doysunlar! Böyle diyordu Enki, Enlil’e. Gerçekten de pek çok
bakımdan bize, Anunnakilere benziyorlar, dedi Enlil kardeşine. Çayırlarda kendi başlarına ortaya çıkmış
olmaları ise şaşılacak şey!
İsimud çağırtıldı. Onları sazdan örülme sepetler içinde,
hasırotu çalıları arasında buldum, dedi. Enlil bu meseleyi ciddiyetle düşünüp
taşındı, başını şaşkınlık içinde salladı. Yeni bir Dünyalı türü kendi başına
ortaya çıksın, Dünya kendiliğinden uygar insanı ortaya çıkartsın, buna tarım ve
çobanlık, el işleri ve araç gereç yapımı öğretilebilsin; gerçekten de şaşılası
şey!
ADAPA VE TİTİ’NİN COCUKLARI OLUYOR
Böyle diyordu Enlil, Enki’ye. Bu yeni türü Anu’ya haber edelim!Yeni türe ilişkin sözler ışınlandı Anu’ya. İzin ver
de Dünya’ya gönderilsin toprağa ekilebilen tohumlar, koyun olacak kuzular! Enki
ve Enlil bu öneriyi yaptılar Anu’ya. Anunnakiler ve Dünyalılar izin ver de
uygar insan tarafından doyurulsun! Anu bu sözleri işitince çok şaşırdı: Yaşam
özleriyle bir türün başka bir türe dönüşmesi duyulmuş şey değil, diyerek
yolladı sözlerini onlara.
Dünya’da Adamu’dan uygar insana böyle hızlı geçiş,
işitilmiş şey değil. Tohum ekip biçmek ve çobanlık etmek için çok kalabalık
olmaları gerek; bu varlıklar üreyemiyor olmasınlar sakın? Nibiru’daki alimler
bu konu üstünde düşünürlerken, Eridu’da çok önemli olaylar oldu. Adapa çiftleşip Titi’yi bildi; onun rahmine döktü tohumunu. Gebelik oldu, doğum
oldu.
ANU ADAPA’YI NİBİRU’YA ÇAĞIRIYOR
Titi ikiz doğurdu, iki erkek kardeş! Doğumun haberi Nibiru’daki Anu’ya ışınlandı. Bu
ikili üremeye uygunlar, üreme onlar yoluyla sağlanabilir! İzin ver de Dünya’ya
gönderilsin toprağa ekilebilen tohumlar, koyun olacak kuzular! İzin ver de Dünya’da başlasın çiftçilik
ve çobanlık, izin ver de hepimiz doyalım!
Böyle dedi Enki ve Enlil, Nibiru’daki Anu’ya. Titi Eridu’da kala, yenidoğanları
emzire ve doyura; Dünyalı Adapa ise Nibiru’ya getirile!
Böyle ilan etti Anu kararını.
Kaynak:http://www.kuran19.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderene aittir.